‘Büfe yeri kovalayan dingil…’

YORUM | Av. MEHMET TAHSİN

Bundan 15 yıl önce, manken ve oyuncu kızımız Aysun Kayacı, katıldığı bir televizyon programında “Ben artık demokrasiyi de sorgulamaya başladım. Benim oyumla dağdaki çobanın oyu bir mi?” dediği zaman büyük tepki toplamıştı. Kayacı, beraber program yaptıkları arkadaşlarının şikayet ettikleri partinin, ‘ayak takımının oylarıyla’ iktidara geldiğini de ilave etmişti.

O günlerde Twitter yoktu, bugünkü gibi dakikalar içinde sosyal medya mahkemeleri kurulup insanlar linç edilmiyordu. Bu açıdan Aysun Kayacı şanslı sayılır. 15 yıl sonra bugün geldiğimiz noktada Aysun Kayacı ile aynı düşünenlerin sayısı epeyce artmıştır herhalde.

ANTİK ÇAĞIN DEMOKRASİ KARŞITI DÜŞÜNÜRÜ: SOKRATES

Halbuki ilk defa o gün o programda ortaya çıkmadı bu tartışma. Kadimden bu yana, demokrasi sorgulanıyor. Antik Çağın en önemli filozofu Sokrates’in de o günkü Atina’nın yönetim biçimi olan demokrasiyi sorguladığını ve herkese eşit oy hakkı verilmesine karşı çıktığını biliyoruz.

Mesela Sokrates’e atfedilen şu cümlelere kim itiraz edebilir: “Eğer ki deniz yoluyla bir yolculuk yapmak isteseydin, geminin kontrolünün kimde olacağına nasıl karar verilmesini isterdin? Rastgele ve herhangi bir grup insan tarafından mı, yoksa deniz seyahatleri konusunda deneyimli, bilgili ve eğitimli insanlar tarafından mı?”

İşte Sokrates’in bu anlattıkları kurulu düzeni rahatsız ediyor ve gençlerimizi yoldan çıkarıyor denilerek yakalanıp mahkeme önüne çıkarılıyor. Mahkeme dedikleri de ‘demokratik’ usule göre halk arasından rastgele seçilmiş 500 kişilik bir jüriden oluşuyor.

Sokrates, hakkındaki suçlamalar yüzüne okunduktan sonra muazzam bir savunma yapıyor. Ancak daha sonra öğrencisi Platon tarafından kitap haline getirilecek savunması mahkumiyetine engel olamıyor. Yargılama sonunda jürinin yüzde 52’sinin oyuyla Sokrates ölüm cezasına çarptırılıyor. Böylece Antik Çağın en önemli düşünürü demokrasinin kurbanı oluyor! (Bu konuda Ekrem Dumanlı’nın şu videosunu izlemenizi tavsiye ederim.)

İSLAM VE DEMOKRASİ KONUSU

17/25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Skandalı’ndan sonra girilen 30 Mart 2014 seçimlerinden AKP’nin zaferle çıkması üzerine, Ali Bulaç Zaman’da bir yazı kaleme almış ve şu soruyu sormuştu:

Çoğunluğun onayını alan bir parti, dinin hükümlerini, hukuki kuralları ve ahlakî normları çiğnediğinde, […] sandıktan çıkan yüzde 44 onu aklar, meşru gösterir mi? 

Yazıda İslam ve demokrasi arasındaki ilişkiyi anlatırken Kur’an’da geçen ‘çoğunluk’la ilgili ayetlere yer veriyor:

  • İnsanların çoğu inanmıyor (Hud, 17; Yusuf, 103; Ra’d, 1).
  • İnsanların çoğu şükretmiyor (Bakara, 243; Yusuf, 38).
  • İnsanların çoğu bilmiyor (A’raf, 187; Rum, 30; Yusuf, 40). 
  • İnsanların çoğu cahillik ediyor (En’am, 111). 
  • İnsanların çoğu zanna uyuyor (Yunus, 36).
  • İnsanların çoğu aklını kullanmıyor (Ankebut, 63).
  • İnsanların çoğu hakkı kerih görüyor (Zuhruf, 78).
  • İnsanların çoğu yoldan çıkmış fasıklardır (A’raf, 102).
  • İnsanların çoğu ahde vefa göstermiyor (A’raf, 102).
  • İnsanların çoğu Allah’ın nimetini bilir ama nankörlük eder (Nahl, 83).
  • İnsanların çoğu (hak sözü) işitir, yine yalanlar (Şuara, 223).

Netice itibariyle yüce Allah elçisine şu uyarıda bulunur: “Yeryüzünde olanların çoğuna uyacak olursan seni (haktan ve doğru yoldan) saptırırlar” (En’am, 116).

Ve can alıcı sorular…

Pekiyi, eğer insanların çoğu iman etmiyor, şükretmiyor, bilmiyor, cahil olup zanna uyuyor; hakkı ve hakikati kerih görüyor, yoldan çıkıyor; ahde vefa göstermiyor; nimete karşı nankör davranıyor ve bilerek Hakk’ı yalanlıyorsa, çoğunluğun desteği referans alınır mı? 

Bu çoğunluk özellikle modern toplumda kitlesel olarak kolayca manipüle edilebildiğinden ondan tam yetki alan iktidarlar her diledikleri yasayı çıkarır ve keyiflerince yönetebilirler mi?

TÜRKİYE KAĞIT ÜZERİNDE DEMOKRATİK BİR ÜLKE

Ali Bulaç’ın yazısının üzerinden 9 yıl geçti. O günden bu yana Türkiye demokrasisi ilerlemedi, aksine daha da geriledi. The Economist tarafından her yıl hazırlanan Demokrasi Endeksi Raporunda Türkiye 167 ülke arasında, 2010 yılında 89’ncu, 2014 yılında 98’inci, 2020 yılında ise 110’ncu sırada yer aldı.

7/24 iktidar propagandası yapan, muhaliflerini şeytanlaştıran medya sayesinde felç olmuş halk iradesi ve sandık her türlü yolsuzluğu aklama yöntemi haline geldi.

Türk Tipi Başkanlık sistemi gibi bir ucube yönetim biçimi sayesinde, demokrasinin olmazsa olmazı kuvvetler ayrılığı ilkesi rafa kaldırıldı. Yürütmenin başı Cumhurbaşkanı yasama ve yargıyı (ve medyayı… ve sivil toplumu…) kontrolüne aldı.

BÜFE YERİ KOVALAYAN BİR DİNGİL

Bu şartlar altında girilen bir seçimden çıkacak sonuç zaten belli iken iktidar bileşenleri utanmadan dünyaya demokrasi dersi verdiklerini iddia ediyor.

Tam burada sözü, söz üstadı Sırrı Süreyya Önder’e bırakayım: “Büfe yeri kovalayan bir dingil, gelip bana demokrasi dersi verecek öyle mi!”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

5 YORUMLAR

  1. “Merkezdeki bir derecelik sapma, muhitte büyük sahalara tekabül eder…”
    “İnsanların çoğu” parantezinde verdiğiniz “inanmıyor, şükretmiyor, bilmiyor, cahillik ediyor, zanna uyuyor, aklını kullanmıyor, hakkı kerih görüyor, yoldan çıkmış, ahde vefa göstermiyor, Allah’ın nimetini bilir ama nankörlük eder, (hak sözü) işitir, yine yalanlar” ayet mealleri ve ardından “ “Yeryüzünde olanların çoğuna uyacak olursan seni (haktan ve doğru yoldan) saptırırlar” mealinde, “insanların çoğu” ile Allah’ın dediği “Türkiye’de son seçime katılan insanların çoğu” değil de, “dünyadaki insanların çoğu” ise Kuran ayetleri bağlamından koparılmış olur.
    Siz katıldığınız toplantılarda karar alıyor fakat azınlığın kararına mı uyuyorsunuz?
    “Ümmetim asla dalalet üzerinde birleşmez. O halde cemaatin (ümmetin çoğunluğunu teşkil eden Ehli sünnetin) içinde kalmaya dikkat edin. Çünkü Allah’ın eli cemaatin üzerindedir” hadisi nasıl anlaşılmalı?
    Tamam, seçim süreci, sonuçları, bu süreç ve sonuçların etkileri belli de gelinen noktada “demokrasi insan aklının bulduğu en iyi rejim modeli” olduğunu değiştirmiyor yani…

  2. Anlamıyorum, her tartışmada illa da Kur´an veya hadisten referans bulmak zorunda mıyız? Bulsak bile bu ne değiştirir ki?
    Bugüne kadar İslam ve demokrasi bağdaşır diyenler Kur´an ve hadisten belli referanslar verirlerdi. Şimdi yukarıdaki yazıyı demokrasi aleyhine yorumlamak da mümkün. İnsanların çoğu aklını kullanmaz, bilmez, şükretmez. Eee? Seçim olunca da bunlar yöneticiyi belirler.
    Olabilir de, buradan o zaman hangi sonuç çıkacak? Demokrasinin işe yaramadığı sonucu mu?
    Her şey için kutsal kaynaklardan dayanak aramaya gerek yok. Zaten orada herkes kendine göre birşeyler buluyor zaten.
    Bu niyete bakar.
    Düzgün karakterli birisi orada adaletli olma ilkesinden herkese eşit davranmayı da çıkarabilir. Kifayetsiz yakınlarını kayıran ve devlete dolduran karaktersiz biri, “Dinimiz yakınlarınızı koruyun kollayın diyor” diye de kendini savunabilir.
    İnsan olamayınca din de birilerinin elinde oyuncağa ve insanları aldatma malzemesine dönüşüyor maalesef. Bir tür Allah ile aldatma aracı.
    Her şeyin çözümünü illa dinde aramaya gerek yok. Artık bir bıkkınlık oluştu ve din de çok yıprandı.
    Türkiye´de geldiği durumu dinin kaynaklara başvurmadan da açıklayabiliriz.
    Bu daha sağlıklı olur.

  3. İnsanların çoğunun bencil, çıkarcı, kavgacı olabileceğini bilmek için illa Kur´andan referans bulmaya gerek yok.
    Zaten bu böyle olduğu için, tarihin akışı bunu gösterdiği için insanlık güçler ayrılığını icat etmiş, bağımsız mahkemeleri bulmuş, medyaya yönetenleri kontrol fonksiyonu görsün diye birtakım ekstaradan haklar tanınmış.
    Ama TR´de bacımın başörtüsü, anaların duası, ezanlar susmaz, bayrak inmez diye diye iyi yönetimin ön koşulları bir bir yok edilmiş.
    Bu çukurdan çıkış için de çözümü bu faktörlerde aramak lazım.
    Dini referanslarda değil.

  4. Yönetimin en iyisi adaletli olandır, monarşi veya demokrasi olması farketmez. Hitler %80 üzerindeki oy oranından aldığı güçle tüm yetkileri kendinde topladı. Manipule edilmiş oylar ile yönetimi belirlemek, kral tarafından yönetilmekten daha iyi bir rejim modeli mi?

    Ben Arapça bilmiyorum ama kur-an ve hadislerin doğrudan lafzı manalarına bakarak hüküm verilemeyeceginden eminim.

    Allah’a mümin kul olamamış, peygambere sadık ümmet olmamış bir topluluk mu dalalet üzerine birleşmeyecek!?

    İnsan ahlaksız olunca, eğitim seviyesi pek fark yaratmıyor; dağdaki çobanın da, universitedeki akademisyenin oyu her anlamda aynı oluyor.

  5. peki dünyanın en gelişmiş ülkeleri neden müslüman olmayan toplumlar? en yüksek GSMH , adalet, mutluluk sıralaması, en iyi üniversiteleri, vb birçok noktada ustteler. dindar da değiller. ama demokrasi ile yönetiliyorlar. biz tartışmayı sadece sandıkta ki oy üzerinden yürütüyoruz. sivil toplum kuruluşları, denge denetleme, kuvvetler ayrılığı, adalet, hakkın hatırını ali tutma, aklı selim, merhamet, vicdan, empati, liyakat, ahlak, etik gibi kavramlar olmadan asla ne iyi bir insan, ne iyi bir dindar, ne iyi bir aile, toplum ve demokrasi olamaz.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin