Bir irfan insanı: Gemuhluoğlu…

PORTRE | M. NEDİM HAZAR

Bir ekim akşamı çok genç denilebilecek bir yaşta (55) aramızdan ayrıldı Fethi Gemuhluoğlu… İşin ehilleri tarafından “hâzâ İstanbul beyefendisi” olarak bilinen Fethi Gemuhluoğlu, yine uzmanların fikir birliğiyle İstanbul ağzını gelmiş geçmiş en güzel konuşan münevverdi.

Elbette doğduğu dönem itibarıyla çok şanslı bir kuşaktandı. Yahya Kemal, Necip Fazıl, Orhan Veli’nin ürettiği dönemlerde büyüdü. Şöyle bir anekdot anlatılır hatta: 13 yaşında iken Necip Fazıl’ın Bir Adam Yaratmak adlı piyesini bir çatı katında tek başına oynamaya kalkar. Ailesi çok şaşırmıştır. O bu olayı tebessümle anlatarak, “Beni çıldırıyor sanmışlardı” der.

Yine kıymeti pek bilinmeden vefat eden değerlerimizden Türkolog Muharrem Ergin, onu şöyle tanımlıyor: “Fethi’yi Fethi yapan nokta, Fethi’nin ailesi ve yetiştiği çevredir… Göztepe’deki ev Fethi’yi Fethi yapan unsurlardan biridir. Öyle ki duvarı yola, doğrudan doğruya yola bitişiktir. Arada en küçük bir mesafe yoktur. Duvarın bir tarafında bir kalabalık, gürültü fakat öte tarafında inanılmaz bir sükun var idi. Bu Fethi’nin hayat aynasıdır, mekân olarak Fethi’de rolü olan bir unsurdur.”

Örneğin düşünce olarak ona son derece uzak olan Prof. Dr. Cahit Tanyol da onun hakkını teslim edenlerdendir: “Onun kitabında sağ-sol, inkılap-irtica diye kavramlar yoktu. O, bu kutuplaşmanın üzerinde insanlara bakmasını bilirdi.”

Zarif İstanbul Türkçesiyle yaptığı konuşma, yazdığı mektup ve makalelerinde iman, aşk, emek, hürriyet, güzel ahlak, çalışkanlık gibi değerlerin savunucusu olan Gemuhluoğlu, döneminin yükseköğrenim gençliğine bu değerleri aşıladı. “Dostluğun adresi” olarak da vasıflandırılan yazar, bulunduğu bütün görevlerde, batılılaşmanın Türk toplumunda meydana getirdiği tahribatın onarılması için büyük çaba sarf etti.

Sadece bir münevver değil aynı zamanda son derece cesur bir aktivistti…  Mareşal Fevzi Çakmak 10 Nisan 1950’de vefat ettiğinde, dönemin tek yayın organı olan radyoda, neşeli şarkılar ve oyun havaları çalınmasını arkadaşlarıyla beraber protesto eden Gemuhluoğlu, Çakmak’ın vefatının yasını tutmak için Harbiye’deki Ordu Komutanlığı’na giderek, oradaki bayrağı yarıya indirdi. Beyazıt Camiindeki cenaze namazı sonrasında da Mareşal’in tabutunu resmi makamlara teslim etmeyen yazar, öncülük ettiği gençlerle beraber cenazeyi omuzlayarak Eyüp Sultan’a kadar götürdü.

İpek bir sicim gibi incelikli dil, berrak bir zihin değil sadece merhumu değerli kılan, muazzam bir tefekkür ve basiret. Büyük bir öngörü insanıdır Fethi Gemuhluoğlu. Bu nedenle merhumun medeniyet ideali ve perspektifi çok mühimdir ve düşünceleri hâlâ geçerliliğini korur. Yazdıkları, konuştukları çok değerlidir. Hele hele bugün tekrar okuyunca değeri bir kat daha anlaşılır. Merhum üstadın bir konuşması var ki, farklıdır ve günümüz insanının yitiğini anlatır gibidir.

22 Kasım 1975’te, yani bundan neredeyse kırk yıl önce “Dostluk Üzerine” başlıklı konuşmasından bahsediyorum. Tamamen irticalen yaptığı konuşmada Gemuhluoğlu, girizgâhında Efendimiz’in (sas) bir hadis-i şerifi ile başlıyor: “Önce refîk, sonra tarîk”. Ve ardından Eşrefoğlu’ndan şu enfes alıntıyı yapıyor: “Yoğ idi levh ü kalem, aşk var idi…”

Fethi Gemuhluoğlu (@fethigemuhluogl) | Twitter

Şu tespit henüz konuşmanın başından: “Kâinât, eflâk aşk üzere, dostluk üzere halkedilmiştir.” Ve akabinde muhteşem örnekler: “Dost ol kişidir ki, öldürülmesi muhakkak ve mukarrer olan gecede Peygamber-i Ekber’in yatağında yatar, O’na Şâh-ı Velâyet denir. Dost ol kişidir ki, Yâr-ı Gâr’dır. Kucağında, mübarek bir emanet vardır. Bütün delikleri elbisesinden muhtelif parçalarla tıkar, son deliğe tabanını dayamıştır. Dost son deliğe tabanını, taban gibi görünen gönlünü uzatandır, gönlü ile orayı tıkayandır…”

Bakın insanın doğumuna dair bakış açısına: “Her şey gönülde cereyan ediyor. Ve insanlar, biz zannediyoruz ki, hâl-i cimâ’dan doğuruyorlar. İnsanlar hâl-i cimâ’dan doğmuyorlar. İnsanları gönül döllüyor. Gönül çocukları onun için ayrı oluyor. Ve gönül çocuklarının çoğu onun için “yol evlâdı” oluyor, “bel evlâdı” olmuyor.”

Ve muazzam bir perspektif: “Fikre dostluk, tebliğe dostluk… Düşmanlık yok. Tenkide düşmanlık manasına söylemiyorum. Hiçbir şeye düşmanlık söylemeyeceğim. Hiçbir şeye düşman olunmaz. Dostlukları, insanlar ayırırlar. Karşımızdakiler düşman olup olmamakta muhtardırlar.”

Hakikate ayna tutarken de gerçekçilikten taviz vermiyor, acı tabloyu olanca çıplaklığıyla adeta yüzümüze çarpıyor merhum, önce tespit: “Uzuvlarımıza da dostluğumuz yok. Kulağımıza dost değiliz. Gönlümüze dost değiliz. Gönlümüz Beytullah değil. Kan deveran ettiren bir uzuv. Biz uzuvlarımızın da hakkını vermiyoruz. Çünkü kendimize dost değiliz… Kendisine dost olmayanlar, gayrıya dost olamazlar. Kendileri ile barışa varamayanlar, gayrı ile barışa varamazlar… Tarihe dost değiliz. Coğrafyaya da dost değiliz.”

Ardından çözüm: “İnsanın uykuya sırt çevirmesi lâzım… İslâm milletinin insanı, yeniden bir “ba’sü ba’de’l-mevt” sırrını yaşamak istiyorsa, uykuyu kaldırmalıdır. Her şeye dost olalım, hırs-ı mâl ve hırs-ı câha dost olmayalım…”

ŞU bakış açısına muhtacız: “Ben aşksız insanlar görüyorum; huzur içinde uyuyorlar, gidiyorlar, gülüyorlar, vitrinlere bakıyorlar; hâlâ büyük büyük pazarlıklar peşindeler, hâlâ büyük büyük ihalelere giriyorlar. Türkiye’nin içinde bulunduğu felâketi idrak etmiyorlar, huzur içindeler. Onun için onlara küsüm, onun için onlara kırgınım. Onun için, kırgınlıkta bir feyz buluyorum. Çünkü, -vâ’d-i ilâhîde hulf yok, Allah vâ’dinde sâdıkü’l-emîn olduğu için-, Allah diyor ki, “Gönlü kırık olanlarla beraberim”. Onun için gönlüm kırık. Onun için gönlümdeki kırıklığı hiçbir şey, hiçbir şevk, hiçbir neş’e bir mânâda tashîh etmiyor. Bir felâketin eşiğindesiniz. Felâket mukadderdir, lâyetegayyer gibidir. Ola ki, kurbiyyeti olan bir zât-ı akdes iltica ede. Yoksa muhakkaktır.”

Fethi Gemuhluoğlu’nun geleceğe bakış ve hissiyatına muhtacız.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Gemuhluoğlu yazısı için teşekkür ederim.
    Belki de merhum, mukadder gördüğü felaketle müslüman ve muhafazakar camianın dinî hassasiyetine rağmen gönül boyutu ve ahlak bakımından çöktüğü günümüzü kast ediyordu. Zira Ehl-i irfan ve Ehl-i gönül, siyaset tarafından inanç ve düşünceleri yönünden istismar edildi. Gemuhluoğlu’nun çizgisi de maalesef ona sahip çıktığını iddia eden siyasetin tasallutu altında can çekişiyor.
    Kendisi ile fikir birlikteliği yapmış insanların bugün Türkiye’de geldikleri noktaya, yaşadıkları ve kazanamadıklarını gördüğüm imtihana bakınca, nasipli adammış diyorum. Fitne dönemine yetişmeden göçüp gitmiş.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin