Bir golcüden çok daha fazlası: Pelé

YORUM | M. NEDİM HAZAR

19 Kasım 1969… Rio de Janeiro’daki Maracana Stadyumu’nda 65 binin üzerinde bir kalabalık var. Ev sahibi Vasco Da Gama, çok önemli bir rakibi ağırlıyor: Santos. Aslında Santos’tan bile önemli bir isim var takımda: Pele.

İsmi anons edildiğinde Maracana stadı yıkılıyor adeta.

O güne kadar ağları 999 kez havalandırmış olan Pele’nin bininci golünü burada atması bekleniyor.

Tarihi bir gün, zira futbol keşfedildiğinden beri yeryüzünde hiçbir futbolcu bu rakama ulaşmak bir yana, yanına bile yaklaşamamış..

70 yıllık tarihinde ilk kez kendi taraftarı rakip bir oyuncunun gol atmasını istiyor Vasco’nun.

Maçın ilk dakikalarında beklenildiği gibi Santos bastırmaya başlıyor, ara topu ile kaleciyle karşı karşıya kalan Pele açısını kaybetmesine rağmen topu, biraz da yumuşak vuruyor. Vasco kalecisi Edgardo Andrada inanılmaz formdaydı ve bu topu rahatlıkla tutuyor. Kendi taraftarları kalecilerini yuhalamaya başlamıştı, Andrada şaşkındı! İkinci yarı Pele bu kez ceza saha dışından sağ ayağının dışıyla topa dış falso verdi, top muazzam bir kavis çizerek kaleye girerken Vasco kalecisi dizini sakatlama pahasına adeta bir kaplan gibi uçtu ve üst direğe paralel olarak gelecek kadar havalanıp topu çıkardı. Seyirci öfkeden çılgına dönmüştü.

Vasco bir golü kendi kalesine atmasına rağmen (top tam Pele’ye gelecekken Vasco’lu defans oyuncusu topu kafayla kendi kalesine yollamıştı) maç berabere bitmiş, futbolun kralı o gün gol kaydedememişti. Bunda ev sahibi ekibin 4 ve 5 numaralı oyuncularının maçı bırakıp Pele’yi markaja almalarının da etkisi vardı şüphesiz. Aslında Brito, Dutra, Fidelis ve Jair Marinho’dan oluşan Vasco Da Gama defansı adeta duvar olmuştu.

Ve uzatmalar…

Beklenilen an bitime 12 dakika varken geldi, bir ara topuyla ceza sahasına giren Pele, iki rakip oyuncunun arasında kalıp düşürülmüştü. Bir klişe; hakem tereddütsüz penaltı noktasını gösterdi. Kaleci Andrada çok itiraz etti ama tribünlerden sağır edici bir ses yükseliyordu: Pele, Pele, Pele…

Birazdan size anlatacağım Mondgel Sendromunun pençesinde yıllarca kıvranan Brezilya halkı, kulüp aşkını ayaklar altına almış, rakip golcüyü yüceltiyor, tarihe geçmesini istiyordu herkesin tek derdi vardı: “O milésimo” yani “Bininci”ye tarihi şahitlik etmek.

Pour la première fois, j'étais nerveux» : Pelé, l'incroyable histoire de  son 1000e but - Le Parisien

Pele topu beyaz noktaya dikip gerildi. Bir an için çevresine bakmayı akıl etti. Hiçbir takım arkadaşı yoktu etrafında, merakla geriye döndüğünde hayret etmişti. Santos takımının tamamı orta saha çizgisinde yan yana dizilmiş dua ediyordu.

Pele topu kalecinin sol tarafına doğru yerden yarım metre yüksekten vurdu, Andrada var gücüyle uçtu, topun gideceği köşeyi tahmin etmişti, topa dokunmayı başarmıştı ama filelere gitmesine engel olamamıştı. Andrada öfkeyle çimleri yumruklarken Maracana’da kıyamet kopmuştu bile. Yüzlerce gazeteci, fotoğrafçı, televizyoncu sahaya doluştu, yedekler, teknik ekip, fanatikler filan derken saha tamamen dolmuştu ve gol sevinci 24 dakika sürmüştü.

Welcome to FIFA.com News - Pele cracks the first thousand - FIFA.com

Futbol tarihinin en önemli anlardan biri, kaleye gidip ağların arasından topu aldı ve o top bugün hala Brezilya’da kutsal kabul ediliyor.

Bu tasvir ettiğim sahneler Netflix’in yeni belgeseli Pelé’de anlatılıyor.

Belgesel muazzam bir arşiv taramasıyla ortaya çıkmış.

İnce işçiliğe ilave olarak hayatta olan neredeyse tüm şahitler ile röportaj yapılmış. Ve tabi en başta belgeselin kahramanı Pele ile.

Belgesel boş bir hangarda yürüme zorluğu çeken Pele’nin ağır ağır çerçeveye girmesiyle başlıyor ve biz hikayeyi onun ağzından öğreniyoruz.

Filmi biraz geriye sararak başlıyor Pele belgeseli…

Futbol ile uğraşan bir babanın hayatı futbol olan boyacı oğlu Pele’nin sefaletle dolu yaşamından kesitleri Brezilya gettolarından öğreniyoruz.

Pele – APSS YEAR 5 BLOG

Oduncu bir ailenin torunu olarak 1940 yılında doğan çocuğa Edson Arantes do Nascimento Pele ismini koyuyorlar. İki kardeşiyle beraber yokluk içinde geçen çocukluk, sürekli işsiz kalan profesyonel bir futbolcu baba… İsmi Joao Ramos do Nascimento, lakabı Dondinho (pek hoş anlama gelmiyor) ve küçük Pele uzun süre “Dondinho’nun oğlu” olarak çağırılıyor.

Küçük takımlarda oynayan Dondinho, Pele 6 yaşındayken Brezilya’nın büyük takımlarından Atletico Mineiro ile sözleşme şansı yakalıyor. Evde bayram havası kısa sürüyor zira ilk maçında çok zalimce bir darbeye maruz kalıp sakatlanıyor ve kariyerini noktalamak zorunda kalıyor. O andan itibaren tüm umutlarını oğluna bağlıyor. İlk akıl hocası ve antrenörü oluyor. Ve bir hastanede temizlikçi olarak iş bulabiliyor bahtsız baba.

Pele ise ayakkabı boyacılığı ile ailesine destek olma çabasında 15 yaşına kadar geliyor.

Bazen eskimiş çoraplardan yaptığı top ile bazen bir greyfurt ile top sektirmece oynayarak ayağına müthiş bir kıvraklık kazandırıyor.

Bu kısımlar belgeselde ayrıntılı geçmiyor, genel bir anlatımdan sonra esas hikayeye 1956 yılında, 15 yaşında Santos kulübünün seçmelerine katılmasıyla başlıyor. Onu ilk keşfeden takım arkadaşı Pepe’den dinliyoruz Pele’nin profesyonel hayatının başlangıcını. 16 yaşında A takıma geçiyor.

Kaderini değiştiren olay ise 58 Dünya Kupası kadrosuna çağırılması şüphesiz. Oduncu ailesinde muazzam bir mutluluk. Hayatında ilk kez uçağa biniyor Pele ve ilk kez yurt dışına çıkıyor. İsveç’te yapılan Dünya kupasında Brezilya tanınmıyor. Hatta biraz averaj takımı olarak görülüyor. Pele, hatıralarını naklederken İsveçli çocukların rengine hayret ettiklerini ve boya zannettiklerini aktarıyor. Göteborg’daki çeyrek finaline çıkarken kadroda 17 yaşında bir gencin olduğunu öğrenen gazeteciler epey müstehzi yorumlar yapıyorlar maç öncesinde.

Pele’nin aklında babasının sözleri: “Kendine inan ve unutma, yaşı, kariyeri, ünü ne olursa olsun sahada hepiniz eşitsiniz!”

Bienvenue au Site Web de La Société Arabe des Industries Pharmaceutiques

Ceza alanında kucağına doğru gelen topu, o güne kadar binlerce kez greyfurtla yaptığı gibi yapıyor, diziyle yumuşatıp, rakibin yanından atıp geçiyor ve şut… Pele golü atınca manzara değişiveriyor. Bu golle Galler’i deviren Brezilya yarı finalde Fransa’nın rakibi.

Pele 40 yıllık tecrübeli futbolcular gibi oynuyor ve Fransa’ya da golünü atıyor. Ardından bir daha, bir tane daha. Brezilya, kibirli Fransızları 5-2 ezerek eliyor.

Brezilya halkının toplumsal hafızasında 1950 yılında Uruguay’a yenilmeleri hâlâ büyük yer tutuyor.

Toplum bundan dolayı müthiş bir eziklik hissediyor zira. Kendi evlerinde kupayı başka, üstelik bir Latin Amerika ülkesine kaptırmak ülkenin kendine olan güvenini sarsacak kadar büyük bir etki oluşturuyor. Maracana stadını dolduran 200 bin Brezilyalı değil, tüm ülke büyük travma yaşıyor.

Brezilyalı yazar Neslon Rodriguez, bu olay sonrasında Brezilya toplumunun “Mongrel Komlpeksi” denilen bir sendroma yakalandığını söylüyor.

Peki nedir bu Mongrel Kompleksi?

Radriguez kavramını şöyle açıklıyordu: “Mongrel Kompleksi ile Brezilyalıların dünyanın geri kalanına kıyasla gönüllü olarak kendilerini koydukları aşağılık hissi. Brezilyalılar, kendi imajlarına tüküren ters Narcissus’tur. İşte gerçek: Benlik saygısı için kişisel veya tarihsel bahaneler bulamıyoruz.”

Maracana stadyumunda maç sonunda epey insanın kendini aşağı atarak intihar ettiği şeklinde bir şehir efsanesi halen söylenir.

Kibarcası melezlik kompleksi olan ve Portekizce; “complexo de vira-lata” denen bu kompleksin tam karşılığı sokak köpeği kompleksidir.

Tarihsel döngü Brezilya halkının benzer bir durumu 2014’te yine ev sahibi oldukları dünya kupasında Almanlara 7-1 kaybettiklerinde tekrar yaşadıklarını gösterecektir.

Tanımı daha yakından anlayabilmek için “Kültürel Utanç” kavramını araştırabilirsiniz.

O milésimo", ou l'histoire du millième but de Pelé - RTL Info

Biz belgeselimize devam edelim.

Fransa’yı da ekarte eden Brezilya finalde ev sahibi İsveç ile karşı karşıya geldiğinde Pele hariç tüm futbolcularda büyük bir tedirginlik vardır. İsveç’in attığı ilk gol sonrasında radyo başındaki milyonlarca Brezilyalı tarihin tekrar edeceğinden endişe duymaya başlamıştır.

Ancak kahramanlar en çok ihtiyaç duyuldukları anda ortaya çıktıkları için kahramandırlar ve sahada futbol tarihinin en büyük kahramanı doğmaktadır. Pele, topu adeta iç içe sarılan çoraplar gibi sektirir, rakibini geçtikten sonra köşeye bırakır. 1-1…

Umut yeşerince, insan büyür… Brezilya takımı ezikliği üzerinden atmış, gücünü fark etmiştir. İlk golden birkaç dakika sonra Zagallo’nun ortasına kafasıyla yaptığı aşırtma vuruşuyla sadece kişisel tarihini değil, Brezilya’nın talihini de değiştirir Pele. Finali 5-2 kazanan Brezilya takımı ülkesine kahraman olarak döner. Ülke sadece onlardan, özellikle Pele’den bahsediyordur… 10 yıllık kompleksten kurtulunmuştur artık.

Belgesel orijinal maç görüntülerini kahramanlar ve şahitler ile yaptığı söyleşilerle sadece zenginleştirmiyor, büyük bir merak unsuru ile devamlılığı sağlıyor, merakı artırıyor.

Bilinen bir hikayenin, bilinmeyen ayrıntılarını öğrenerek ilerliyoruz belgeselde.

17 yaşındaki bir genç ülkesinin kaderini ayaklarıyla değiştiriyor adeta.

Pelé on Twitter: "It's now been two years since we said goodbye to Muhammad  Ali. We grew together as athletes and friends but he was always my hero  too. // Há dois

Sonrası bir kahramanlık öyküsü. Ülkenin en büyük markası haline gelen Pele, dokunduğu her şeye değer katıyor. Başta kulübü Santos’a. O güne kadar sıradan ve pek bir başarısı olmayan kulüp, başarıdan başarıya koşup, ünü ülke sınırlarını aşıyor.

Ancak hayat düz bir çizgi gibi seyir etmiyor ve hiçbir hikaye, aynı mutluluk çizgisinde devam etmiyor. Pele de büyük acılar, sıkıntılar, umutsuzluklar yaşıyor.

Kariyeri boyunca katıldığı 4 dünya kupasının üçünü ülkesine getiren Pele, bir dönem kendi kaderiyle ülkesinin kaderini o kadar paralel yaşıyor ki, sakatlıklar ve futboldan uzaklaşmasıyla Brezilya siyasal ve toplumsal kaosun içine sürükleniyor.

General Medici 60’ların sonunda diktatörlüğünü pekiştirirken futbolu çok iyi kullanıyor. Ve tabii Pele’yi de.

Tam bu esnada dünya başka bir siyasi kahramanı kucaklıyor: Muhammed Ali Clay. Muhammed Ali, Pele’nin aksine siyasetin malzemesi olmayı reddediyor ve büyük takdir topluyor. Pele ise ülkesinde bile diktatöre malzeme olduğu için eleştiriliyor. Ancak kendince haklı nedenleri de var.

Şöyle: Brezilya Santos’a çok şey borçluydu, Santos ise Pele’ye, Pele de Brezilya’ya… Böyle bir minnet döngüsünde siyasi figür olmayı reddediyor Pele. Ancak devletin kendisini kullanmasına da ses çıkarmıyor. Diktatörün ayağına kadar sarayına gidince halktan büyük eleştiri alıyor.

1966 yılında İngiltere’deki Dünya Kupası finallerinde rakipleri Brezilya’ya karşı inanılmaz zalimce futbol oynadı. Pele dahil olmak üzere bir hafta içinde 8 futbolcusunu sakatlık dolayısıyla kadro dışı bıraktı Brezilya. Bulgaristan, Macaristan ve Portekiz acımadan kırıp geçti Sarı-Yeşilli takımı.

Ülkenin ulusal sembolü Pele ne kadar kaçarsa kaçsın darbelerden kurtulamadı. Kırılgan Brezilya toplumu sosyal ve ekonomik olarak çöküntüye bu dönemde girdi. Pele yoksa umut yoktu sanki.

Pele milli takımı bıraktığını açıklayınca karamsarlık bulutları ülkeyi çepeçevre kuşatmıştı.

Sanki toplumu bir arada tutan futboldu ve bu başarısızlık Pele’nin önce milli takımı bırakması ardından futbolu bırakacağını söylenmesi üzerine 68’de brezilya toplumsal karışıklık başlamıştı. Medici yönetimi sıkıyönetim ilan etti. General diktasını konsolide etmek için karamsarlığı fırsat olarak görmüştü.

Pelé': documentário mostra impacto do Golpe de 64 na trajetória do Rei |  VEJA

Belgesel bu konularda Pele gibi davranmayıp gerçeğe tutuyor kamerasını ve futbolun dışında ülke tarihine de ışık tutmayı deniyor. İşkence cinayet adam kaçırmaların zirveye tırmanması, hapishanelerdeki işkenceleri, baskı, sansür ve yasakları dile getiriyor.

Yönetmenler Ben Nicholas ve David Tryhorn (ki onları daha önce ünlü atlet Danny Harris ve İngiliz futbolcu Kenny Dalglish belgesellerinden tanıyoruz.) Pele’nin hayat öyküsünü takip ederken, bir yandan büyük resmi de ıskalamamaya çabalıyor.

Muhammed Ali, General Medici gibi yan öyküler bu yönüyle belgeseli zenginleştirmekle beraber, süre handikabından dolayı küçük dokunuşlarla geçiyor maalesef.

En hoş ayrıntılardan biri ise Santos’un o dönemki babacan başkanı Athiê Jorge Coury’nin (ki bizim rahmetli Süleyman Seba’ya çok benziyor) “Ben başkan olduğum sürece Pele’yi Santos’tan kimse alamayacaktır” demesiydi. Çünkü Coury’e göre Pele milli bir hazineydi ve milli hazineler hiçbir bedel karşılığı satılamazdı.

Nitekim Santos başkanı değişir değişmez, gelen yeni başkan Vasco José Fae, Pele’nin Amerika’ya transferine yeşil ışık yaktı. Pele yaşadığı dünyanın ağırlığı altında ezilmekten yorgun düşen beden ve ruhunu 1975’te 4 milyon dolara Cosmos’a transfer olarak kurtarmayı deneyecekti…

1957-61 yılları arasında 21 yaşına girmeden 355 gole imza atmıştı Pele, birçok golcü kariyeri boyunca bu rakama ulaşamıyordu.

1974 yılına kadar oynadığı Santos takımında tam 1284 gol atmıştı.

1977’de futbolu bıraktığında, 1363 lig maçında attığı resmi gol sayısı 1281’e ulaştı.

Futbolu bıraktığında ulaştığı gol sayısı çok tartışıldı. Kimine göre Pele, televizyonun yaygınlaşması ve pek çok ülkede tek kanal olması döneminde futbol oynadığı için çok şanslıydı. Pek çok futbolcunun attığı gol bu yüzden resmi literatüre girmemişti. Belgesel bu konulara girmemeyi tercih ediyor nedense.

The 1970 World Cup, his infidelities ... Pelé reveals himself in a Netflix  documentary - Teller Report

Öte yandan…

Belgeselin en büyük sıkıntısı süresi.

Bir buçuk saatlik belgesel her anlamıyla dolu dolu. Ancak en az 8 bölümlük bir seri olabilecek malzeme tabiri caizse ya harcamış ya hiç değinilmemiş. Bu sebeple finale hatırı sayılır bir epilog konularak hikaye tamamlanmaya çalışılmış. Bir sinemasever olarak onun aktörlük macerasının ayrıntılarını göremiyoruz belgeselde mesela…

Tüm eksiklikleri ve güzellikleriyle Netflix’in Pele’si muhteşem bir belgesel. Yaşadığımız kuşağa hem tarihsel bir perspektif sunuyor ve sahici bir kahramanın öyküsünü birinci ağızdan kayda geçiriyor.

Kaçırmayınız…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin