Bir dünyanın eşiğinde

YORUM | M. NEDİM HAZAR

Asude bir mevsime ulaşmak için yol alınan gufran dolu koridorlardan geçtik 3 ay boyunca. Rahmet ve mağfiret rampalarından basamak basamak tırmandı inananlar. Her sekisinde ayrı bir umman dalgalanan sonsuz bir deryaya kana kana dayandı ruhlarımız. Avuç avuç dua biriktirmiştik heybelerimizde. Her virajı ayrı bir armağan olan bir lütuf bahçesinden geçtiğimizi belki çok fark edemedik ama ruh ve beden müştereken hissetti çoğu zaman avuçladıkça çoğalan bu Rabbani hazineyi.

Bire binler veren bir mahsul tarlasının enginliğinde alabildiğince hasat çabasıydı bu mevsim. Çoktu günahlarımız, fazlaydı kusurlarımız. İnsan işte, umut ediyor her şekilde! Rahmet hülyalarına dalmamız da bundandı şüphesiz.

İnsan işte; her nimet gibi bu kutlu iklimin de kıymetini çoğu zaman tam idrak edemiyor. Vermek için kılınan vesilelerin en büyüğünde bile ıskaların en büyüğünü yaşayabiliyor maalesef… Akışkan bir şey zaman ve usulca kayıp gidiyor avuçlardan. Bir, üç, beş derken, bir de bakıyorsunuz ki son viraja gelmişsiniz.

İşte gidiyor, eteğinde taşıdığı tüm güzellikleri ve umuduyla…

İşte gidiyor, kalan birkaç basamağa lütufların en büyüklerini bırakarak…

Ruhun bahar mevsimi, tüm çiçekleri neşv ü nema bırakarak müjdeliyor cennetâsâ bahçeleri.

Karanlıkta dünya… Zifirî bir gökyüzünün altında sahte ışıklarla kendini oyalıyor insanlık. Nereye baksak, önce karanlık yerleşmiş tüm köşe başlarına. Merhamet, vicdan, sağduyu sürgün edilmiş devasa zannettiğimiz bu küçücük köyde. Birilerine sentetik bir bahar hissi verebilir soluduğu hava ama insanlık buhranlar içinde nefes alamıyor.

İrili ufaklı kısır döngüler cenderesinde açılan bu kutlu koridoru fırsat bilip değerlendirenlere ne mutlu!

Eksikliğini hissettiğimiz tüm güzellikleriyle usulca gelip ruh dünyamıza taht kuran bu mukaddes mevsim, toparlanıyor, ayrılığa alınan son viraj bu. Gitti, gidiyor…

Sıkıntının, kasvetin, adavetin, zulmün cirit attığı bir devirde, adeta bir tahlisiye simidi gibi imdada yetişen bu iklim, rahmet koridorunu geçti önce. Mağfiret tarlasından dilediğince hasat yaptırdı müminlere. Şimdi, bu son basamaklarında azat vaat ediyor. ‘Kurtulmak istiyorsan, yaklaş’ diyor.

Biliyoruz; inanana rahat yok bu dünyada. Ve biliyoruz, hüzün ruhumuzun “alelre’sivelayn” kutlu yükü. Gurbet desen hakeza… Paryalar için vatana ne gerek! Her yer gurbet, her yer mazlumiyet… Böylesi karanlık bir dünya hırpalamayıp da ne yapacak? İtile kakıla, hırpalana hırpalana hazırlanmış sinelerden daha uygun bir rahmet yatağı olabilir mi Allah aşkına!

Vatanı seccadesi olana mesafe ne gam!

Rüya ile hakikati bu kadar mezceden diriliş sevdalıları için muhteşem bir fırsat ve imkan. Açılmak için bahane arayan avuçlara erken bayram! Rahmet ikliminin müjdelediği ferah-feza sahilleri görür gibi olmak ne şahane!

Avuçlar rahmet paratoneri. Dudaklar kıpır kıpır, “Ey Müsebbibü’l-esbâb, sebepler bütün bütün uçup gitti! Düşmanların cefası, dostların da hâl bilmezliği acz ve zaafımıza inzimam edince yol mülâhazalarımızı yoldakilerin hayreti sardı; bahtına düştük, bizi takılıp yollarda kalan yalnızların talihsizliğine uğratma!” diye fısıldamakta.

Izdırar ve ihtiyacın, ıstırap ve mahcubiyetiyle çalınan kapılardan döndürmez Sultanlar Sultanı.

Ardına kadar açılmış bir kapının eşiğine bu kadar yaklaşmışken, heybesi boş kalanlardan olmak ne acı! Şükür, ibadet ve tefekkürle ulaşılan bu dönemeç, son viraj. Aişe Validemiz (ra) aktarıyor, şöyle buyurmuş Kainatın Efendisi (sas): “Allah’ım! Sen affedicisin, cömertsin. Affetmeyi seversin. Beni de affet.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin