Bir cinayetin anatomisi… [Barbaros J. Kartal]

Birkaç saat önce geldiği yerdeydi. Korumalığını ve şoförlüğünü yaptığı kişiyi bıraktıktan sonra dışarıda birkaç saat geçirmiş, geri dönmüştü. Elinde  bu kez bir çanta vardı.

Dış kapıdan geçmek sorun değildi. Dört rakamlı şifrenin tuşlarına bastı, yukarı çıktı, kapıyı tıkladı. İçeridekilerden biri kapıyı açtı. Toplantı halindeydiler. Kenarda beklemeye koyuldu.

Kafasına koyduğu şeyi yapacaktı bundan şüphesi yoktu ama yine de biraz tedirgindi, evin içinde küçük adımlarla sağa sola voltalar attı.

Ve vakit tamam deyip bir anda silahını çıkardı, etrafa kurşun yağdırmaya başladı. O kadar yakınlarındaydı ki hiçbir mermisi sekmedi. 10 kurşunun hepsi maktullerin vücudundaydı. Silahını yerde cansız yatanlardan birinin ağzına yerleştirdi. Öylece bıraktı. Ateş etmedi. İhtimal mesajını böyle vermek istiyordu.

Olay duyulur duyulmaz bütün arkadaşları şok olmuştu. Hemen onu aradılar. Kendisi de duyduklarına inanamıyordu. Nasıl olurdu? Şahsı kendisi bırakmış ve bir daha görmemişti. Ben seni ararım demişti kendisine. Arkadaşları “Hemen polise git ifade ver” dediler. Ölen kişileri tanıyanlar gidip tanıklık yapıyor, soruşturmaya yardımcı oluyordu.

Gitmezse kendisinden şüphe duyulacağını düşünerek karakola gitti. Ölenlerden birini kendisinin oraya getirdiğini sonra bir daha görmediğini anlattı. Polisin elinde giriş kapısını gören bir kamera görüntüsü yoktu. İstihbaratın mutlaka giriş çıkışları takip etmesi gereken bir binayı gözlemlemiyor olması skandaldı. Etraftaki kameralar da halen inceleniyordu. Sorgu uzmanları adamın anlattıkları dinlediler. Sanki bir şeyler tam oturmuyordu. Sorgu biraz daha derinleşince çelişkilerden şüphelendiler ve gözaltına aldılar.

Polis adamın evini basmış, olay günü elindeki çantayı bulmuş ve çantada barut izine rastlamıştı. Artık bütün soruşturma adamın üzerinde yoğunlaşmıştı. Etraftaki kameralardan birisi katilin şahsı bıraktıktan sonra tekrar binaya geri geldiğini gösteriyordu. Şahısların ölüm saatleri ile giriş çıkışlar birbirini teyit ediyordu. Polis tetikçiyi bulduğuna inanmıştı. Ama olayın büyüklüğünden dolayı savcı işi sadece katille sınırlandırmak istemiyordu. Arkasında kim ya da kimler vardı?

Ölenlerin ve katilin memleketinde televizyonlar son dakika ve şok gelişme haberleri geçmeye başlamıştı. Kamuoyu ölenleri tanımıyordu ama haberlerin dilinden örgütten önemli birileri olduğunu tahmin etmek zor değildi. PKK’lılar şoktaydı. Ölenlerden bir tanesi örgütün iki kadın kurucusundan biriydi.

Nasıl olurdu? Daha Ahmet Türk 5 gün önce İmralı’dan gelmiş barış mesajları vermişti. Görüşmelerin olumlu gittiğini her iki taraf da söylüyordu.

Yine karanlık bir el barışın önünü mü tıkıyordu?

Ankara’nın ilk açıklaması örgüt içi hesaplaşma olduğu yönündeydi. Halbuki kamuoyuna cinayet ve ölenler dışında hiçbir açıklama yapılmamıştı. Fransızlar şaşırdı. Daha hiçbir ayrıntı ortada değilken Ankara bu açıklamayı nasıl yapıyordu? Ne biliyorlardı?

PKK’lılar devleti ve Fransa’yı suçlarken daha önce iddia ettikleri KCK soruşturmalarına benzer bir sabotajın üzerinde duruyorlardı. Katil kimdi? Sakine Cansız ve yanındaki diğer iki kadını neden öldürmek istesindi?

Devlet, barış görüşmelerinde örgüte mesaj mı veriyordu? “Sonuç alamazsak lider kadroyu  gerekirse öldürürüz” mü diyordu? Cansız’ın o gün örgütte ciddi bir görevi bulunmuyordu. Sembol olduğu için mi seçilmişti? Yoksa Apo’ya karşı çıkacakların başına gelecekler gösterilmek mi isteniyordu? Ya da büyük komplo teorilerinin aksine bir gencin aşk uğruna işlediği öfke cinayeti miydi?

Katilin kimliği belli olduktan sonra birçok haber yapıldı. “Yüzde yüz Kürdüm” diyen katil tam tersi milliyetçi bir geçmişten ve ülkücü gelenekten geliyordu. Öyle ki daha sonra cezaevi duvarına kurt resmi yapıştıracaktı. Beyninde tümör çıktıktan sonra hayatı değişmiş önce karısından ayrılmış Paris’te ailesinin yanına gelmişti. Lüks merakı vardı. Pahalı takım elbiseler seviyordu.

Ne PKK ne de devlet işin garibi olayın aydınlatılması için çaba göstermiyordu. Sakine Cansız ve diğer kadınlar için diasporadaki PKK’lılar etkinlikler düzenliyor, belgeseller çekiyordu, ama o kadar.

Devlet Fransa’nın taleplerini ağırdan alıyor, dosyayı görmeden bir şey diyemeyiz diyordu. Fransa katilin Türkiye temasları ve bağlantılarını soruyor ama pek cevap alamıyordu. Katilin, telefonunda 329 PKK’lının fotoğrafının neden bulunduğuna verdiği cevaplar Fransızlara tahmin ettikleri şeyi düşündürtüyordu.

 

Bir yıl sonra

Her şey unutulmaya başlarken cinayetin yıl dönümünde olayın seyrini değiştirecek şok belgeler ortaya çıkmaya başladı.

Katilin yer aldığı iddia edilen bir ses kaydında katil, istihbaratçı oldukları düşünülen kişilerle konuşuyor, onlarla yapılacakları tartışıyorlardı.

Konuşmalarda bir suikast için zaten anlaşıldığı doğru zaman, maddi yardımın ve emrin gelmesini beklediğini anlatılıyordu. PKK’lılar ses kaydındaki şahsın aralarında yıllarca dolaşan Ömer Güney olduğunu teyit etti. Büyük bir şok yaşamışlardı. Ses kaydında sadece katil ile adı geçen şahsın bilebileceği ayrıntılar da muhataplar tarafından teyit edilmişti.

Kaydı zaten katilin kendisi almış, başıma bir iş gelirse bunu kullan diye bir arkadaşına vermişti. Kurtarılacağından umudu kesen bozkurt hamle yapıyordu:

Ablam gibi bir meclis divan başkanı genç Halil İbrahim Gündoğdu çok önemli birisiydi. Bugüne kadar Avrupa’dan dağa 200 kişi göndermiş bu adam. Ormanın içine affedersiniz tuvalet ihtiyacını görmeye gidiyor. Ben arkasında bekliyorum. İstesem, isteseydim Nedim’i de Uzun’u da yani bu heval Şiyar dedikleri ikisini de orada yok edebilirdim. Öldürebilirdim. Zaman vardı, yer müsatti. Ormanın içinde yalnızdım. Baş başa tabii. Ben izin gelmediği için dokunmadım.

mit sakine cansız

MİT ses kaydının şokunu yaşarken yeni bir şok daha yaşadı. Ortaya çıkan MİT belgesinde Sakine Cansız’ın öldürülmesi için ajana maddi yardımın yapıldığı ve talimat beklendiği yazıyordu.

Cinayetin arkasında MİT olabileceği iddiaları somut kanıtlara dayanmış ve MİT yine eline yüzüne bulaştırmıştı.

MİT’in buna en net cevabı birkaç gün sonra havuz medyasında yer alan şu haberler oldu:

“MİT’in flagramlı kağıtları kayıp iddiası

Oslo görüşmelerini Fransa istihbaratı üzerinden aldığı ses kayıtları ile sabote eden paralel örgüt, 9 Ocak’ta Paris’te işlenen cinayetlerle çözüm sürecini ikinci kez sabote etti.

Paris cinayetlerini MİT‘in üzerine yıkmaya çalışan örgütün, ‘MİT imamı’ Murat Karabulut vasıtasıyla 2 balya ‘hologramlı kağıt‘ çaldığı da ortaya çıktı.     Ömer Güney ile bir kısım şahısların cinayet öncesi görüşmesi iddiasıyla ses     kaydı servis eden örgüt, hemen ardından MİT antetli emir kağıdını kendi mensuplarına yayınlattı.

MİT‘ten çalınan boş resmi evrakın, ‘çeşitli eylemler sonrası içi doldurulmak üzere’ örgütte tutulduğu kaydedildi.” (Yeni Şafak 14 Mart 2014)

Kamuoyunda cemaate yıkılan bir cinayetin yine ayrıntıları ortaya çıkmış keyifler bozulmuştu. PKK’ya bu işin içinde biz yokuz diyen MİT’e öfke büyüktü.

Cemil Bayık, Ahmet Şık’a verdiği röportajda “Hakan Fidan bizim resmi kâğıtlarımız kullanılmış dedi. Kurum içerisinde kurum teknolojisiyle üretilmiş belgeler var dedi. MİT’in bunun dışında olduğunu inkâr etmedi ama dedi ki biz yapmadık. MİT’in içinde olan çeşitli kesimler yaptı. MİT içinde cemaatçiler, ulusalcılar var onlar yaptı dedi” diye aktarıyor.

Hakan Fidan cemaat ve ulusalcıları hedef gösterirken Erdoğan ihtimalleri teke indirecekti:

“Oslo sürecini sabote ettiler. Arkasından MİT müsteşarımızı tutuklayıp devre dışı bırakmak istediler. Arkasından Paris’te suikastlar yaptılar. İşte en son 17 ve 25 Aralık darbe girişimiyle çözüm sürecine saldırdılar. Kim yaptı? Pensilvanya’daki bir zat ve onun buradaki maşaları.”

Katil Ömer Güney geçtiğimiz hafta hayatını kaybetti…

Not: Paris cinayeti hakkında şimdiye kadar yapılmış en güzel çalışma için http://aliyurttagul.com/uncategorized/paris-cinayetinde-mitler-ve-gercekler/

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin