Biden’ın karmaşık Erdoğan ve Putin politikası

YORUM | YAVUZ ALTUN 

Önceki gün ilginç bir gelişme yaşandı. Avrupa Birliği’nin, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) yöneticilerine yönelik yeni yaptırımlar uygulamayacağı ortaya çıktı. Reuters’in konuya vakıf dört Avrupalı diplomata dayandırdığı haberinde dikkat çeken ayrıntı ise ABD’nin yeni yönetiminin de Brüksel’den “Türkiye taviz vermeye hazır bir durumdayken” yeni yaptırımlar uygulamaması konusunda ricacı olmasıydı.

ABD Başkanı Joe Biden, bu hafta ABC televizyon kanalındaki röportajında Rus mevkidaşı Vladimir Putin’le ilgili, “Onun bir katil olduğunu düşünüyor musunuz?” sorusuna hiç düşünmeden, “Evet,” cevabı vermişti. Bu hamle iki ülke arasında ufak çaplı bir diplomatik krizin kapısını araladı. Kremlin, Washington’daki büyükelçisini ülkeye çağırdı. Putin, bu söze karşılık vermekte gecikmedi. “Kişi kendinden bilir işi,” gibi bir şeyler geveledi.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Bu arada ABD istihbaratı hafta içinde yayınladığı bir raporla, Rusya’nın başkanlık seçimlerine müdahale etmeye çalıştığını ve Trump’ın yeniden seçilmesi için çalışma yürüttüğünü iddia etti.

Bu gelişmeleri alt alta yazdığınızda, Biden’ın Rusya’ya karşı sert bir politika izleyeceğini, Türkiye’yle ise diplomasi kanalının açık kalacağını söylemek mümkün. Her ne kadar Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin’le inişli çıkışlı bir dostluk geliştirmiş gibi görünse de, dış politika konularında Türkiye ile Rusya çoğu zaman karşı karşıya kalıyor. En iyi ihtimalle, Azerbaycan-Ermenistan çatışmasında olduğu gibi, Rusya’nın ağırlık koymak istediği yerde, Türkiye bir çeşit “fazlalık” olarak görülüyor.

Dolayısıyla Biden yönetimi için Rusya’yı çevreleme adına Türkiye’yi kazanma hamlesi, çok da uzak ihtimalli bir diplomatik seçenek değil. Her ne kadar seçim öncesinde ve sonrasında Washington’dan gelen mesajlar Türkiye’deki gerçekliğin, yani otoriterleşmenin, altını çizmiş olsa da, ABD yönetiminin Türkiye’nin iç işlerinden çok, Ankara’nın dâhil olduğu bölgesel dış politika konularını öncelemesi akla daha yatkın.

Öte yandan Biden yönetiminin, ABD’nin Afganistan’da gözetmenlik yaptığı barış görüşmelerine Türkiye ve Rusya’yı da dâhil etmek istemesi, zengin bir diplomasi paleti eşliğinde, hareketli bir dış politika yürütüleceğinin de işareti. Buna, tatlı-sert bir ton tutturma ya da havuç-sopa dengesini iyi ayarlama diyebilirsiniz. Bir yandan birlikte çalışılabilecek ve yakınlaşılabilecek alanlar oluşturulacak ve ABD-Çin arasındaki adı konmamış Soğuk Savaş’ta alan ve zaman kazanmaya çalışılacak. Ama diğer taraftan otoriter liderlerle ilgili daha çok ses çıkartılacak.

Tabi bütün bunlar olurken, Türkiye’de HDP’ye yönelik hamle yapılması ve seçim sistemini değiştirmeye yönelik planların aşama kaydetmesi, AKP-MHP ittifakının daha katı bir otoriterleşmeye doğru yol aldığı yorumlarına sebep oldu. Ekonominin gün geçtikçe daha da kötüye gitmesi, anketlerde iktidarın oy oranının aşağı yönlü trendden bir türlü kurtulamaması ve muhalefet saflarının giderek sıklaşması (her ne kadar HDP konusunda bir huzursuzluk baş gösterse de) Erdoğan’ın elinde başka bir seçenek kalmadığı şeklinde yorumlanıyor.

Hatta dış politikaya bakan yönüyle, Erdoğan’ın gerek Washington’la gerekse Brüksel’le temaslarının cevapsız kaldığı düşünülüyor. Bu yalnızlık hissiyle de, vitesi arttıracağı ve HDP’nin kapatılmasını müteakip baskın bir seçimle iktidarını sağlamlaştıracağı öngörülüyor.

Amerikan dış politikasının, önceki başkan Donald Trump’a kadar, kurumsal ve realist bir düzlemde yürütüldüğü varsayıldı hep. Diplomasi kanalları, kitabına uygun bir biçimde işletildi. Havuç-sopa dengesi gözetildi ve ödüllendirme gerektiğinde yeni işbirliği kapıları açıldı, cezalandırma gerektiğinde ise yaptırımlarla “had bildirildi”. Gelgelelim, Trump kişisel bağlantılar yoluyla iş görmüştü. Erdoğan’la kurduğu bağlantılar, Washington’da Türkiye’ye yönelik hava ne olursa olsun, Ankara’nın bir yolunu bulup gemisini yüzdürmesini sağlamıştı.

Bu sebeple Joe Biden döneminde bu kapıların tamamen kapanacağı ve Amerikan yönetiminin Türkiye’ye karşı daha sert bir tutum takınacağı bekleniyordu. Bana kalırsa Biden yönetimi daha sofistike bir oyun planı hazırlamış. Ülkeler arası ilişkilerde kurumsal diplomasiyi işletip kanalları sürekli açık tutarken, liderlerle temasta daha kişisel tercihleri ön plana çıkaracak. Bu ne demek? ABD Dışişleri, Rusya ve Türkiye’den diplomatlarla yakın ve sıcak ilişkiler geliştirirken, Başkan Biden mevkidaşları Putin ve Erdoğan’a “onların anlayacağı dilden” konuşacak. Soğuk Savaş dönemini hatırlatan bir yaklaşımdan bahsediyoruz yani.

Nitekim seçildiği günden bu yana Erdoğan’la telefon görüşmesi yapmaması ve hatta Ankara’dan gelen telefonlara da kulak tıkaması, bu noktada bizzat Erdoğan’ın psikolojisine oynadıklarının göstergesi. Çünkü Erdoğan duygusal şantaj yaparak kendine alan açan, bir şekilde muhatabının dikkatini çekmek için çabalayan ve bir kez görüşme fırsatı yakaladığında ise mağduriyetini ya da haklılığını vurgulayıp taleplerde bulunan bir kişiliğe sahip. Muhatabının çekincelerini ve kaygılarını tespit edip topu sürekli orada tutmayı sever.

Öte yandan Putin, daha direkt ve ne istediğini bilen bir lider. Güçlü olduğu konularda tavizsiz, diğer konularda ise karşı karşıya gelmeden karşılık veren bir yapısı var. Avrupa Birliği ile ilişkilerinde sözgelimi Avrupa ülkelerinin Rus doğalgazına bağımlılığını kullanarak taviz vermemeye çalışıyor. Ancak iş ABD’ye geldiğinde daha sinsice hareket ediyor ve elindeki farklı araçları kullanarak Washington’ı zayıf göstermeye çalışıyor. Rakibinin kararsız kaldığı anlarda ise harekete geçerek sahada üstünlüğü sağlıyor. Obama yönetiminin zaafını kullanarak Suriye’de inisiyatifi ele alması gibi.

Bu sebeple Joe Biden’ın Putin’in şahsına karşı daha da sert sözler sarf edeceğini düşünüyorum. Onun şahsî otoritesini sarsacak hamleler yapabilir ve “Rusya’nın sahibi benim” tavrını ona karşı bir silah olarak kullanabilir. Benzer şekilde Erdoğan’ın da “Türkiye ile konuşmak istiyorsanız, muhatap benim” diyemeyeceği bir noktaya itilebileceğini öngörmek mümkün. Bunun yolu da, dediğim gibi, Türkiye ve Rusya’yla kurumsal diplomasiyi yeniden inşa etmek ve bu arada liderlerin psikolojilerini bozmaya çalışmaktan geçiyor. Bu noktada Biden’ın çok yönlü ilişkiler ağı kuracağını ve böylece ABD’nin ağırlığını daha iyi hissettireceğini varsaymak yanlış olmaz. Dolayısıyla bu süreçte hem işbirliği hem de çatışma haberlerini sık sık duyacağız.

Bu stratejinin işleyip işlemeyeceğini önümüzdeki aylarda göreceğiz muhtemelen. Bu arada Erdoğan’ın tekrar el yükseltip iktidarını sağlamlaştırmaya çalışmasının da, Joe Biden yönetiminin bu öngörülemez tavrından çekinmesiyle ilgili olduğunu düşünüyorum. Karşısında doğrudan kendisine karşı düşmanca tavır takınan bir Washington olsaydı, işi muhtemelen daha kolaydı. Ama karşısında bu kez daha sofistike bir karakter var ve buna karşı vurkaç taktikleriyle mücadele edemeyeceğinin farkında.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin