Batı’nın yeni Türk mültecileri ve topluma katkı potansiyelleri [Emrah Akyol yazdı]

Birleşmiş Milletler Mülteci Komiserliği (UNHCR) raporlarına göre günümüzde dünya üzerinde 65 milyondan fazla insan zorla yerinden edilmiş, 20 milyondan fazla insan ise dünyanın farklı yerlerinde mülteci durumunda. Dünyada ki mültecilerin yarısından fazlası üç ülkeden Somali, Suriye ve Afganistan’dan geliyor. Ancak her geçen gün mülteci sayısı artıyor ve farklı ülkelerde ki mülteci krizlerinin faturası büyüyor. Savaş ve iç karışıklıkların devam ettiği bu ülkelerde ne ülke içinden ne de uluslararası zeminde herhangi bir çözüm bulanabilmiş değil. Bunların yanı sıra siyasi karışıklıklar ve krizlerden dolayı mağdur insanların ve buna paralel olarak sığınmacıların sayısı artıyor. Sığınmanın sebep olduğu problemler izale edilemeyince de sığınmacılara eğitim ve formasyonlar ile onları yerleştikleri topluma kazandırmanın çözüm yolları aranılması gerekiyor.

1951 yılında imzalanan mülteciliğin tanımını yapan, haklarını ve ödevlerini belirten uluslararası Cenevre Sözleşmesi sözleşmesine göre savaş ve karışıklıkların yanı sıra din, ırk, ve siyasi düşünceler veya belirli bir gruba mensubiyetten dolayı zulüm görme, işkence ve ölüm tehdidi altında ki insanların sığınma hakları var. Bugünlerde Türkiye’den binlerce insan bu kapsamda otoriter tek parti hükümetinin yaptığı baskı ve zulümden dolayı ülkesini terk etmek ve dünyanın farklı yerlerinde iltica talebinde bulunmak zorunda kaldılar. Vatanlarını, evlerini, işlerini, bir kısmı eş ve çocuklarını geride bırakıp mülteci kamplarında zor şartlarda bu uzun ve yıpratıcı sürece maruz kalıyorlar. Tabi onlar Türkiye’de kalan hizmet hareketi mensuplarına yapılan zulüm, işkence, baskı göz önünde bulundurulduğunda ilticanın en zor olduğu yerlerde bile kendilerini çok şanslı hissediyorlar ve gittikleri yerlerde yeni hayatlar kurmaya çalışıyorlar.

Türkiye tarihinde bir gruba sistemli bir şekilde uygulanan en şiddetli zulüm, işkence ve baskıya maruz kalan hizmet hareketi genel itibarı ile eğitimci, girişimci, üretmeyi ve kendini sürekli geliştirmeyi görev bilen insanlardan oluştuğundan alışılagelmiş diğer mülteci topluluklarından farklı profillerde, çoğunlukla iyi eğitimli, bir çoğu dil bilen, farklı ülkelerde yaşamış ve çalışmış, zengin birikim ve tecrübeye sahip, topluma yararlı bireyler olmaya adanan, yaşadığı toplumlarda sosyal insicama katkı yapan kimselerden oluşan bir hareket.

Mültecilerin eğitim konusunun ne kadar önemli olduğu herkes tarafından bilinip kabul edilse de barınma, beslenme ve güvenlik gibi konuların arkasında kalmaktan kurtulamıyor. Yerleşik düzene geçemeyen, dil ve kültür sorununu aşamayan mülteciler düzenli ve sürekli eğitimden mahrum kalabiliyor. Fakat doğru eğitim ve formasyon alan mültecilerden hem yaşadığı topluma katkıda bulunan başarılı bireyler hem de ülkelerinde dönenlerden çok iyi yerlere gelen bireyler olan güzel örnekler de mevcut.

Uzun yıllar süren savaş sonrası iç ve dış göçe zorlanan ve BMMYK (UNHCR) raporlarına göre 2,5 milyonu aşan sayı ile dünyada en çok mülteciye sahip ülkelerden Afgan mülteciler için Pakistan’da örnek projeler gerçekleştirilmiş, önemli ölçüde kız öğrencilerinde içinde bulunduğu binlerce öğrenci için yoğun eğitim programları düzenlenmişti. İlk, orta, lise ve üniversite düzeyinde eğitim veren, dil öğrenimine olanak sunan bu kamplarda ilerde ülkenin başbakanı olacak Hamid Karzai de eğitmenlik yapmıştı. Taliban rejiminin bitmesi ardından ise ülkelerine dönen 107 kadın mülteci karışıklık ve savaş sonrası kurulan hükümette, Birleşmiş Milletler kurumlarında ve çeşitli STK’larda mühim görevler alarak, ülkenin yeniden inşasına katkıda bulunmuştu.

Benzer bir başarı hikâyesi ise Afrika’dan. Yıllar boyunca Liberya ve Sierra Leoneli mülteciler Gine’de onlarca yıl eğitildi ve mülteciler arasından binlerce öğretmen yetiştirildi. Savaştan sonra ise bu iki ülkede oluşan öğretmen kıtlığında ise 600’den fazla mülteci öğretmen ülkelerindeki okullarda görev alarak iç savaş sonrası normalleşmeye katkıda bulundular.

Mülteciler için başarılı politikası olan ve uzun vadeli projeler yapan ülkeler bu insanların geleceği için sürdürülebilir çözümler sunmakla birlikte, sosyal patlamalara yol açabilecek, insan kaçakçılarının, radikal ve terör gruplarının eline düşebilecek bu insanları sosyal insicama uygun, aktif bireyler olabilmesi için imkânlar sunabiliyor ve bu potansiyelden olumlu yönde yararlanabiliyor. Hatta bunların arasında alanında en önde gelen, dünya çapında bilinen ve insanlık için büyük başarılara imza atmış olanları da görmek mümkün.

Babası 20’li yaşlarının başında Suriye’den New York’a göç eden bilişim dâhisi Apple’ın kurucularından Steve Jobs; ülkesi Jamaika’da uğradığı silahlı saldırı sonrası  sığınmacı olan efsanevi müzisyen Bob Marley, Marks and Spencer’ın kurucularından Rus Micheal Marks, ailesi Iraklı sığınmacılardan olan dünyaca ünlü heykeltraş Anish Kapoor, Çekoslavakya’dan İngiltere’ye sığınan oradan da Amerika’ya göç eden bir ailenin çocuğu olan Amerika’nın ilk kadın dış işleri bakanı Madeline Albright, Fransa’dan politik nedenlerden dolayı çıkarak ömrünün sonlarında tekrar Paris’e dönene kadar İngiltere’nin çeşitli yerlerinde yaşayan dünyanın en ünlü yazarlarından Victor Hugo, Nazilerden kaçıp Amerika’ya sığınan 56. Amerika dış işleri bakanı Henry Kissinger, 1961’de Küba’da yapılan Domuzlar Körfezi Çıkarmasının başarısızlıkla sonuçlanması üzerine ailesi ile Amerika’ya yerleşen, ülkenin en ünlü oyuncularından Andy Garcia, Nazilerin yükselişiyle ülkesini terk ederek Amerika’da yaşamaya başlayan dünyaca ünlü Nobelli bilimadamı Albert Einstein, 1960 yılında Çin’deki iç savaştan kaçıp mülteci olarak Avustralya’ya sığınan ünlü oyuncu Jackie Chan bunlardan ilk akla gelenler olarak sıralanabilir. Bu isimler sığınmak zorunda kaldıkları ülkelerde kendilerine verilen fırsatlardan yararlanmayı bilmiş, kabiliyet ve azimleriyle kendi alanlarında parmak ile gösterilen noktalara gelebilmişler. Görüldüğü gibi karşılaştıkları problem ve sıkıntılardan dolayı farklı ülkelere sığınmak, ağır şartlar altında yeni hayatlar kurmak zorunda kalan insanlar ellerinde ki kısıtlı imkanları kullanarak bile dünyaya damga vuran insanlar haline gelebiliyor. Her biri dünya çapında isimler haline gelmese de kabiliyet ve ilgilerine göre eğitim alan sığınmacılar yaşadıkları her topluma yararlı kimseler olabilir.

Birçoğu yüksek öğrenim görmüş, çeşitli iş ve ülke tecrübeleri olan, ulusal ve lokal organizasyonlarda yer almış, dünya insanı ve ülkeleri için gönüllü hizmetlerde bulunmuş Hizmet hareketi mensupları ise altyapı, profil, tecrübe ve yaşam felsefesi olarak sığınmacı iken topluma yararlı bireyler olmaya en uygun kimselerden görülebilir.  Kendilerini bir eğitim hareketi olarak tanımlayan eğitime, okumaya, sürekli kendini geliştirip, topluma yararlı olmaya adayan bu insanların gerekli dil, formasyon ve eğitimi kısa zamanda alarak yaşadıkları toplumlara katkı yapan bireylere dönüşmeleri zor olmayacaktır. Daha önce yaşadıkları her ülkede okullar, hastaneler, üniversiteler, vakıflar ve dernekler açarak bu ülkelere uyum ve barış içinde kalkınma ve gelişime katkı yaptıkları gibi zorunlu geldikleri yeni coğrafyalarda da en kısa sürede topluma yararlı bireyler olacak ve toplumsal katkı sunan insanlar haline gelmeleri uzun sürmeyecektir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. “Türkiye tarihinde bir gruba sistemli bir şekilde uygulanan en şiddetli zulüm, işkence ve baskıya maruz kalan hizmet hareketi genel itibarı ile eğitimci, girişimci, üretmeyi ve kendini sürekli geliştirmeyi görev bilen insanlardan oluştuğundan alışılagelmiş diğer mülteci topluluklarından farklı profillerde, çoğunlukla iyi eğitimli, bir çoğu dil bilen, farklı ülkelerde yaşamış ve çalışmış, zengin birikim ve tecrübeye sahip, topluma yararlı bireyler olmaya adanan, yaşadığı toplumlarda sosyal insicama katkı yapan kimselerden oluşan bir hareket.”
    Cemaat hala ayni hataya dusuyor. Kendini olmadigi bir konumda goruyor. Cemaatte dil bilen insan, iyi egitimli insan sayisinin yuksek oldugunu dusunmek cok yanlis. Iyi insan olmalari demek, bu insanlarin dunyada karsiliklari olacaklari manasina gelmez.

    • Bir kere cemaat dediğinize göre cemaatin dışından biri olmalısınız. Ama aynı hataya düşüyor dediğinize göre cemaati çok yakından da tanıyor olmalısınız. Bu arada aynı hata derken neyi kastettiğinizi ise anlayamadım. Kastınız, ‘kendini olmadığı bir konumda görüyor’ ise bu hizmet insanlarının kendilerini başkalarından üstün görmesi mi demek oluyor? Öyle ise bu tespite katılmıyorum. Evet, sizin tabirinizle ‘cemaat’ hem iyi hem de iyi eğitimli insanlardan oluşuyordu. Sadece ilkokulu mezunu olan bir mensubu bile Türkiye’deki tüm aydınlardan daha aydındı. Dünyada karşılıkları olacaklarını da zaman gösterecektir.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin