Baban bir haindi yavrum!

YORUM | M. NEDİM HAZAR

Olay, bilinmeyen bir ülkede, bilinmeyen bir zamanda geçmektedir. Yaşandığı bile kesin değildir. Ama yalan da değildir…

Toplu taşıma araçlarında devletin “Hainleri tanıyalım” bülteni okuma zorunluluğu vardı. Yaklaşık 150 ayrı gazete formundaki bülten, Muhaberat ve Devletin Bekasını Koruma Müdürlüğü yönetiminde yayın yapıyor, gün oluyor 200 köşe yazarı aynı başlık ve içerikli yazı yazarak halkı aydınlatıyordu.

BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Metro girişindeki billboardlar her zaman olduğu gibi aynı tür hizmet veren benzer vakıfların ‘huzur ve mutluluk vaat eden’ afişleriyle doluydu: “Çocuklarınızı yurtlarımıza verdiniz değil mi?”

Allah korusun devlet düşmanlarının yurt ve okullarına kayıt filan yaptırmak zaten mümkün olmadığı gibi, artık tek tük kalan hür teşebbüs eğitim kurumları da kapandı kapanacaktı…

Polis memuru Rıza o gün işe yeraltı treni ile gitmişti. Öğlen tatilinde ‘cuma’ için yine aynı vasıtayı kullanacaktı. Metrodaki LCD monitörde terör örgütünün saldırıları ilk ve tek haber olarak sürekli dönüyordu: “Hain örgüt bugün de genç kızlara tecavüz etti, bombalı saldırı düzenledi, memleketin her yerine mayın döşedi.” Ardından ekrana gelen içişleri bakanı teröre nefes aldırmayacaklarını söyleyen sert açıklamasını yaptı. Sonra liderin açıklamasına geçti görüntüler. Her evden en az üç şehit istiyordu reis.

Kocaman Kâbe maketinin etrafında gezinen partili kontrolörlerin yanından geçerek cami bahçesine geldi. Kimliğini uzattı ve küçük likit ekranda partiye üye kayıt bilgileriyle beraber ‘hainlik kaydı’ dökümü çıkarıldı.

Camiye öyle her önüne gelen giremiyordu şüphesiz!

Diyanet işleri başkanının sabit ve hareketli görüntüleriyle donatılmış cami avlusu epey kalabalıktı. Başkan o yıl hacca gidecek şanslı partilileri açıklıyordu! İnananlar bir yandan abdest alırken içerden okunan “Feda Hutbesi”ni de dinliyordu. Kürsüdeki hocaefendi “Kim bu cennet vatan uğruna olmaz ki feda” şiirinden yola çıkarak ulu reisin ‘üç şehit’ mottolu söylevini dinî terminolojiye uyarlayarak anlatıyordu.

Rıza daha sünnete durmamıştı ki, telefonuna acil uyarılı toplantı mesajı geldi. Mecburen farzı kılıp çıktı sokağa. Hızla merkeze geri döndü.

Amir epey öfkeli ve heyecanlıydı: “Hainler yine saldırdı, 42 şehidimiz var.” “İyi ama saldırı güneydoğuda özerk bölgede olmuş, orayı mı basacağız?” diyecek oldu ama yanındaki arkadaşının uyarısıyla sustu. Teröre en iyi cevabı yine ‘fedöncülere’ baskın yaparak vereceklerdi demek ki!

“Bu sefer nereyi basıyoruz?” diye sordu ekipten biri.

Öyle ya, tutuklayacak kimse kalmamıştı adeta. Artık 13-15 yaşındaki çocukların büyümesini bekliyor, tutuklayacak yaşa geldiklerinde evlerinden alıyorlardı.

İsmi pek yabancı gelmeyen bir kurumu ablukaya aldılar uzun menzilli silahlarla.

İçeri girmekte zorlanmadılar, zira kimse kalmamıştı zaten.

Kurumun kupa ve madalyalarıyla dolu koridorlarından geçerken, “Bunlar sahte değil mi?” diye sordu arkadaşına. “İnlerine girelim” dedi ekip başı.

Doğruca mutfağa gittiler ve büyük bir titizlikle un çuvallarını yere boca ettiler. Ekip amiri, müessese müdürüne, “Bu un biraz sararmış gibi, niye böyle?” diye çıkıştı ve tutanağa geçildi esmer un. “İşte bu” diye bağırdı ekip amiri, elinde tuttuğu margarini tüm ekibe göstererek. Büyük bir suç aleti bulmuşlardı; üç haftalık margarin… “Bunun cezası en az üç yıldır biliyorsunuz değil mi?” diye öfkeyle çıkıştı. Ölçüm ekipleri girdi daha sonra okula. Duvarları, pencere boylarını, merdiven enlerini, tabela yüksekliklerini, bayrak direklerini dikkatlice ölçtüler.

Çocukların çizdiği resimlerdeki hayvanların ne derece doğru olduğunu da rapora kaydettiler. Bazı güvercinlerin gagaları nizami görünmüyordu mesela! Apaçık suçtu bu!

Kurum başarı duvarındaki kurucu listesine bakarken Rıza donakaldı. Gözlerine inanamadı. Arkadaşları kısa sürede onun şaşkınlığını fark etti. Hipnoz olmuş gibiydi Rıza. Duvarda duran kurucu listesinin arasında babasının da fotoğrafı vardı. Ekip amiri birden Rıza’ya şüpheyle baktı. Rıza, kendini çok kötü hissetmeye başlamışken amir tıslayarak kaderini haykırdı: Senin baban da bir hainmiş Rıza!

Kan ter içinde uyandı Rıza.

Belli ki çığlık atmıştı. Karısı, son dönemde atan bu sanrılarından dolayı epey tedirgindi aslında.

Kim bilir? Belki de geliyordu gelmekte olan!

Rıza o sabah evden çıkarken telefon rehberine tekrar baktı. İhbar edecek kimse kalmış mı diye…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Sevgili Nedim Hazar ,ben uzun yillardir sizin yazilarinizi okuyan (hatta kitaplarinizi da okumus ) bir okuyucunuzum .

    ”Baban bir haindi yavrum “isimli yazinizdaki karaktere verdiginiz RIZA ismini dusunmeden rastgele secmeyecek kadar zeki oldugunuzu biliyorum.
    Cok buyuk bir oranla toplumun belli bir kesimini temsil eden bu ismi ironi yaparak dahi olsa hain bir babanin oglu ve en yakin arkadaslarini satan bir ispiyoncu olarak tasvir etmenizi yadirgiyorum .
    Benim Riza isminde hic sunni arkadasim olmadi ama yakin akrabalarimdan ismi Riza olan bircogunun su son 5-6 yillik surecte sizin de mensubu oldugunuz guruba yapilan zulumlere karsi duruslarina ve olaylari dogru okuma basiretlerine tanik olsaydiniz ve mensubu oldugunuz mezhepten arkadas ve akrabalarinizin tavirlari ile karsilastirabilseydiniz eminim bu bu haksizligi yapmazdiniz .Bu isim secimini bir mezhep taassubu veya bir kesime karsi antpatinizden dolayi yaptiginiza inanmak istemiyorum ama islam toplumlari arasindaki ucurumun ,dusmanligin ve anlayissizligin ,bu derece derin ve bilincaltina islemis oldugunu gormek uzuntu verici.
    Bu yazinizdaki karaktere neden Timur yada Teoman veya Osman yada Halit isimlerinden birini vermediginizin tahlilinden ,zayif olana yuklenme durtusu ile o kesimden bir tepki gelmeyecegi ve ses cikmayacagi kolayciligina kapilip ,diger guruplari isaret edebilecek isimleri kullanmadan imtina ettiginiz, risk almadiginiz sonucunu cikariyorum .Basit bir algi yonetimi yapiyorsunuz.Bu tavriniz su anda Turkiyedeki istibdadi Yezitlik idaresinin yaptigi algilarla oynayarak toplumu yonlendirme cabalari ile nekadarda benzesiyor farkindamisiniz?
    Itiraf edeyim ki ,kitaplarinda ve bazi yazilarinda
    kullandigi mahlas isimden ,dunyada sulh ve barisin hakim olmasi dilegine sahip olduguna inandigim bir yazarin boyle bir haksizligi yapiyor olmasi beni ziyadesiyle hayal kirikligina ugratti.

    Bu arada benin dedemin ismide Riza idi.(Allah ona rahmet etsin ve Riza makami ile mukafatlandirsin insallah )Allah onun gibi Anadolu cografyasinin CANI ve RUHU olan gercek iman ve ahlak sahibi erenlerini haksiz itham ve yakistirmalardan muhafaza etsin.

    Sizin icin birsey ifade edermi bilmiyorum ama(varsin etmesin muhim degil ,tavrimiz belli olsun )yaptiginiz bu haksizligin tatmin edeci sebebini ve ozrunu yine bu platformdan herkesin ulasabilecegi sekilde ifade etmezseniz gonul kirikligim gecmeyecek sizi bir daha okumayacagim.

  2. Olcay bey/hanım,

    Nedim bey, öyle bir motivasyonla yazmamıştır sanırım. Yine elbette muhabap olarak cevap verebilir kendisi elbette. Kim kaldı ki bu gökkubbe altında, şu kaybedenler kulubünün müdavimlerinin geldiği şu ahşap tavanlı, asma lambalı mekanında, TR724 yazıları ile onun yorumcularının kahvehanesini ziyaret edenler dışında.

    Evet çok iyi biliriz …Taş küpe vurmuş, küp kırılmış. Buna kızmış küp, taşa vurmuş, yine küp kırılmış. Biliriz bunu da.. Küp küpe vurdu mu, ikisi de kırılır.

    Küpte olsak, şekilli, narin, bin işe yarayan, özümüz çamurdan. Böylece çabuk kırılıyoruz.

    “Bir kez gönül yıktınsa, bu kıldığın namaz değil” demiş Mevlana. Nedim beyin bir okuyucusu olarak bunu kast etmemiştir diye düşünürüm de, ne önemi var ki, kırıldıktan sonra, ha dikeni gülün, ha demirin sivri ucunun..

    Bu nedenle, lütfen gönlünüz kırılmasın, bir özrü ben dileyim. Her ne sebeple olursa olsun, incindiğiniz için.

    Şunu da belirteyim ki, bize zulmü aşıp işkence edenlerin niceleri Peygamberimizin (s.a.v) ismini isim almışlardı, Ahmedi Mahmud Muhammed Mustafa..

    Ulul azim peygamberlerle aynı ismi paylaşan zalimler de vardı elbette, İsalar, İbrahimler, Musalar..

    İçlerinde adaletin halifesi Ömerin, Kuran timsali Osmanın ismiyle müsemmaydılarda.

    Bakınız: https://twitter.com/hasancucuk/status/1143950188454842373

    Keşke, gerçekten suçlu Rıza olsaydı da biz de deseydik,

    Hayaloğlunun dediği gibi, “Ah ulan Rıza” deseydik.

    Öyle ifritten bir devir ki, Akifin dediği gibi,

    “En kesif orduların yükleniyor dördü beşi”, ” dişsiz mi birisi onu kardeşleri yerdi” misali.

    Katillerimiz malesef ki, uzakta değil. Ulul azim peygamberlerden tut Kuranda geçen 25 peygamberin ismiyle dolanıyorlar , Cenabı Hakkın Habibim dediği o seçkin kulu ve onun halifelerinin adlarıyla dolanıyorlar.

    Hiç Yasin ismini bir zalim olarak düşündünüz mü. Malesef düşünmediğimiz şeyler geldi, ismi Yasin olan hakimler savcılar daha çok yakın zamanda zulümlerinin üzerine zulümlerini eklediler.

    O nedenle, sevgili Olcay bey/hanım,

    Küpüz biz, kime vursak küp çıkıyor. Artin, Johny değil ki içimiz rahat olsun..

    Elif i biz Kuran harflerinin şahı görürdük, Cenabı Hakkı hatırlatır diye porselen işlemeli tabaklarla duvarda taşırdık, şekli gibi adı da kulağa hoş zari gelen o incecik naif harfin adını lekeledi kadın bedenine girmiş zalim ruhlar, Elif adlarıyla.

    Bir sünni olarak ben özür dileyim sizden.

    Bu sürecin ilk başında Hocaefendinin o tv ekranında şu sözlerini nedense yazmak istedim.
    Aşık der incitenden,
    İncinme incitenden,
    Kemâlde noksan imiş,
    İncinen incitenden

    Rabbim kemaline ulaştırsın hepimizi imanın. Hürmetle…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin