AYM, KHK mağduru öğretmenle ilgili ‘hak ihlali’ kararı verdi: Uygulanan tedbirin kanuni dayanağı yok!

Anayasa Mahkemesi, KHK’yla kapatılan özel bir okuldaki öğretmenin çalışma izninin iptaliyle ilgili başvuruda ‘ihlal’ kararı verdi. Başvurucuya 20 bin TL manevi tazminat ödenmesine hükmedilen kararda, yasağın kanuni bir dayanağının bulunmadığının altı çizildi. Anayasal hakların genelgeyle kısıtlanamayacağı aktarılan kararda, “İlgili kanunlarda açık bir düzenleme olmaksızın bir idari işlem ile başvurucunun mesleğini icra etmesinin engellendiği anlaşılmıştır. Yukarıda yer verilen tespitler uyarınca başvuruya konu müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı anlaşıldığından söz konusu müdahale açısından diğer güvence ölçütlerine riayet edilip edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.” denildi.

AYM’ye yapılan başvuru, öğretmen olarak çalışma izninin iptal edilmesi ve yeniden çalışma izni düzenlenmesinin yasaklanması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasıyla ilgili. Başvuru 6 Ağustos 2018 tarihinde yapılıyor.

Ayşe Ortak, Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesinden 2012 yılında mezun oluyor. Sınıf öğretmeni olarak çalışmak üzere özel bir okul ile 15 Ağustos 2015 tarihinde bir yıl süreli iş sözleşmesi imzalıyor. Anılan sözleşme kapsamında okul yönetiminin başvurusu üzerine İstanbul Valiliği (Valilik) Millî Eğitim Müdürlüğü tarafından 30 Eylül 2015 tarihinde Ayşe Ortak adına çalışma izni onayı veriliyor.

Çalışma izninin incelenmesi neticesinde başvurucunun sözleşme yaptığı okulda 1 Eylül 2016 tarihine kadar sınıf öğretmeni olarak çalışmasına izin verildiği, sözleşme bitim tarihinden itibaren sözleşme yenilenecekse görev süresinin en az bir yıl süre ile uzatıldığına ilişkin tekrar onay alınması gerektiği şerh düşülüyor.

OKUL HUKUKSUZ KHK’YLA KAPATILIYOR

Ancak başvurucunun çalıştığı okul, 15 Temmuz sonrası ‘millî güvenliğe tehdit oluşturduğu, Hizmet Hareketi’ne aidiyeti veya bu örgüte iltisakı, irtibatı olduğu gerekçeleriyle 667 sayılı OHAL KHK’sı hükümleri gereği 29 Temmuz 2016 tarihinde kapatılıyor.

Genelge hükümleri gereği, çalıştığı okulun kapatılması nedeniyle özel okulda çalışma izninin 29 Temmuz 2016 tarihinde iptal edildiği ve başka bir kurum için yeniden izin düzenlenemeyeceği valilik tarafından Ayşe Ortak’a bildiriliyor.

Ayrıca anılan tarih itibarıyla MEB Bilişim Sistemlerinde (MEBBİS) Ayşe Ortak hakkında ‘Cezası:667 sayılı KHK ile kurumu kapatıldı ve 2016/788529 sayılı yazı’ şeklinde şerh konuluyor. Başvurucu, idari işlemin iptali talebinin Valilik tarafından zımmen reddedilmesi üzerine İstanbul 11. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) 27 Eylül 2017 tarihinde iptal davası açıyor.

YASALARA UYGUN OLARAK KURULMUŞ BİR OKUL

Ayşe Ortak, dava dilekçesinde, hakkındaki idari işlemin bir yıldır çalıştığı okulun kapatılmasından kaynaklandığını, özel okulların yasalara uygun kurulup çalıştığını, kamu okullarına atanamadığı için özel okulda çalışmak zorunda kaldığını belirtiyor. Devletin izniyle açılan okulda çalışmasının suç olarak gösterilemeyeceğini, okulun terörle bağlantısını bilmesinin mümkün olmadığını, geçimini sağlayabilmek için bu okulda çalıştığını ifade ediyor. Hakkında açılmış bir soruşturma ya da kovuşturmanın mevcut olmadığını, idari işlemin sebep ve amaç yönünden de hukuka ve usule aykırı olduğunu anlatıyor.

İdarenin davaya cevabında, dava konusunun ülke genelinde uygulanan bir genelgeye dayandığı, başvurucunun Olağanüstü Hâl Komisyonuna başvurması gerektiği belirtiliyor. Ayrıca valiliğin çalışma izinleri verilen talimat gereği iptal ettiği kaydediliyor. ‘Anılan talimat doğrultusunda yapılan işlemlerin ülkenin düştüğü zor durumdan kurtarılmasına yönelik olduğu ve hukuka uygun kabul edilmesi gerektiği vurgulanarak davanın reddi gerektiği savunuluyor.

İDARE MAHKEMESİ ‘HUKUKA AYKIRILIK’ GÖRMÜYOR

İstanbul 11. İdare Mahkemesi de 27 Aralık 2017 tarihinde davanın reddine karar veriyor. Yürürlükte bulunan mevzuata uygun olarak tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmediği savunuluyor.

Ayşe Ortak’ın anılan karara karşı yaptığı istinaf başvurusu da İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesi’nin 4 Haziran 2018 tarihli kararıyla kesin olarak reddediliyor. Kararın gerekçesinde, ilk derece mahkemesinin kararının usul ve yasaya uygun olduğu belirtiliyor. Nihai karar 11 Temmuz 2018’de tebliğ ediliyor.

Ayşe Ortak 6 Ağustos 2018’de AYM’nin kapısını çalıyor.

TEDBİR, OHAL SÜRESİNİ AŞACAK ŞEKİLDE UYGULANMIŞTIR

AYM, konuyla ilgili incelemesine adil yargılanma hakkı, masumiyet karinesi, özel ve aile hayatına saygı hakkı ilkelerini hatırlatarak başlıyor. Ardından OHAL ilan edilme gerekçelerini sıralıyor. “Ancak Anayasa’nın 15. maddesiyle bu hususta tanınan yetki de sınırsız değildir. (…) Bu bağlamda tedbirin OHAL tedbiri olarak kabul edilmesi için olağanüstü durumun var olması ve ilan edilmesi, tedbirin olağanüstü hâlin ilanına sebep olan tehdit veya tehlikelerin bertaraf edilmesine yönelik olması ve olağanüstü hâl süresiyle sınırlı uygulanması şeklindeki koşullar da bulunmalıdır.” diyor.

Ardından da, “Başvuru konusu tedbirin OHAL ilanına neden olan tehditlerin veya tehlikelerin bertaraf edilmesine yönelik olduğu açıktır. Ancak söz konusu tedbirin Millî Eğitim Bakanlığının valiliklere gönderdiği Genelge’ye dayanan bir idari işlemle, OHAL süresini de aşacak şekilde uygulandığı anlaşılmıştır.” denilerek, başvurunun Anayasa’nın 13. maddesi kapsamında inceleneceği belirtiliyor.

(Anayasa 13. Madde: Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.)

GENELGEYLE, ANAYASA VE KANUNLAR BYPASS EDİLİYOR

‘Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü’ başlığı altında, “Başvurucu, hakkındaki idari işlemin çalıştığı okulun durumundan kaynaklandığını, özel okulların kanunlara uygun kurularak çalıştığını, kamu okullarına atanamadığını, geçimini sağlamak için özel okulda çalışmak zorunda kaldığını belirtmiştir. Devletin izni ve denetiminde çalışan okulun terörle bağlantısını devletin bile yıllardır yaptığı denetimlere rağmen tespit edemediği gözetildiğinde kendisinin bu durumu bilmesinin mümkün olmadığını iddia etmiştir. Hakkında açılan bir soruşturma olmadığını ve terör örgütüyle bir bağının bulunmadığını vurgulayarak devletin izniyle açılan okulda çalışmasına dayanılarak mesleğini yapmasının engellenemeyeceğini ifade etmiştir. Çalışma izninin iptaline dayanak olarak gösterilen Genelge’nin normlar hiyerarşisine aykırı olduğunu zira Millî Eğitim Bakanlığının bu Genelge ile Anayasa’ya ve kanuna aykırı bir düzenleme getirdiğini, dahası kanun ya da yönetmelikte düzenlenmeyen bir yasağın Genelge ile uygulandığını vurgulamıştır.” deniliyor.

Bakanlık ise söz konusu iddialara ilişkin cevabında, başvurucunun iddialarının çalışma hakkı kapsamında kaldığını, bu nedenle konu bakımından yetkisizlik kararı verilmesi gerektiği savunuyor.

BAKANLIKTAN, KOPYALA YAPIŞTIR CEVAP

Ayşe Toprak, bakanlık görüşüne karşı sunduğu cevapta ise önemli bir çelişkiye dikkat çekiyor: Millî Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü’nün 2 Haziran 2020 tarihli yazısı ile Valiliğin yeniden değerlendirmesi sonucu komisyon kararı ile çalışma izni iptal kararının kaldırıldığını ve Millî Eğitim Bakanlığına bağlı öğretim kurumlarında çalışmasına engel bir durumun olmadığının kendisine bildirildiğini hatırlatıyor. Bakanlığın görüş yazısında halen iptal işleminin savunulmasının çelişki oluşturduğunu kaydediyor.

MESLEKİ HAYATA MÜDAHALE, ÖZEL HAYATINA CİDDİ ETKİ ETMİŞTİR

AYM, ‘Değerlendirme’ kısmında şu ifadeleri kullanıyor: “Başvurucunun çalıştığı özel okulun 667 sayılı OHAL KHK’sı ile kapatıldığı, Millî Eğitim Bakanlığının Genelgesi doğrultusunda da başvurucunun çalışma izninin iptal edilerek başka bir özel kurumda öğretmen olarak çalışabilmesi için çalışma izni düzenlenmemesi yönünde yasak getirildiği anlaşılmıştır. (…) Başvuru dosyası incelendiğinde başvurucunun mesleki hayatına yönelik olarak alınan tedbirin özel hayata ilişkin herhangi bir nedene dayanmadığı görülmektedir. Başvurucunun çalışma izninin iptaliyle birlikte 29 Temmuz 2016 tarihinde konulan ve mesleğin icrasını engelleyen yasağın 28 Mayıs 2020 tarihinde kaldırıldığı anlaşılmıştır. Bu durumda başvurucunun mesleki hayatına yönelik müdahalenin özel öğretim kurumlarında öğretmen olarak çalışmasının yasaklandığı da dikkate alındığında özel hayatına ciddi şekilde etki ettiği ve bu etkinin belirli bir ağırlık düzeyine ulaştığı söylenebilir.”

ÖZEL HAYATA SAYGI HAKKINA MÜDAHALE VAR

“Başvurucunun çalışma izninin iptal edilmesi ve bir daha özel öğretim kurumlarında çalışma izni verilmemesi şeklinde tesis edilen idari işlemin yargı kararıyla iptal edilmeyerek kesinleşmesi, bu suretle mesleğini yapma imkânından mahrum bırakılması nedeniyle başvurucunun özel hayata saygı hakkına müdahalede bulunulduğu sonucuna varılmıştır.”

ÖZEL HAYATA MÜDAHALE GENELGEYE DAYANIYOR!

“Belirtildiği üzere özel hayata saygı hakkına yönelik bir müdahalenin Anayasa’nın öngördüğü güvencelere uygun kabul edilebilmesinin ilk ve temel şartı müdahalenin kanuni dayanağının bulunmasıdır. Somut olayda ise başvurucunun özel hayatına yapılan müdahalenin sonuç olarak Millî Eğitim Bakanlığının bir genelgesine dayandığı sabittir. Buradan hareketle ilgili kanunlarda açık bir düzenleme olmaksızın bir idari işlem ile başvurucunun mesleğini icra etmesinin engellendiği anlaşılmıştır.”

“Yukarıda yer verilen tespitler uyarınca başvuruya konu müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı anlaşıldığından söz konusu müdahale açısından diğer güvence ölçütlerine riayet edilip edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.”

İHLALİN TESPİTİ, MAĞDURİYETİN GİDERİLMESİ BAKIMINDAN YETERSİZ KALACAK

Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için özel hayata saygı hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvurucuya net 20.000 TL tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
E. 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul 11. İdare Mahkemesine (E.2017/1621), İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Yedinci İdari Dava Dairesine (E.2018/461) ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 6/1/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Bir yüzleri, ülkede bir anayasa var ve yasalar işliyor diyor; diğer yüzleri ise yargı siyasetin köpeğidir diyor. Ben ise ne yapacağımi şaşırmış durumdayım. Başvuru yaptığım yerlerin mesleğimde yetkin olduğum konusunda tereddütleri yok ancak konu hakkımızda verilmiş mahkeme kararına gelince işin rengi değişiyor. İçerideyken özgürlüğümüz elimizden alınmıştı, dışarıdayken de ağaç kabuğu yemeye mahkum edilmiş durumdayız. 8 yıl ahîr zamanda çoook uzun bir süre…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin