Aşırı sağ merkeze, merkez partiler aşırı sağa direksiyon kırdı 

Jean-Marie Le Pen’in Fransa’da fitili ateşlediği göçmen karşıtlığı kısa sürede diğer Avrupa ülkelerine yayıldı.

ÖZEL HABER | HASAN CÜCÜK 

‘Bugün Norveç politik tarihi ve İlerleme Partisi (FrP) için tarihi bir gündür’ sözleri 40 yıllık aşırı sağ İlerleme Partisi’ni ilk kez iktidar ortağı yapan Siv Jensen’e aitti.  Göçmen karşıtlığının bayraktarlığı yapan FrP’nin en önemli özelliklerinden biri; Norveç tarihinin en kanlı katliamını gerçekleştiren Anders Behring Breivik’in 1999-2004 arasında bu partinin üyesi olmasıydı. Avrupa’da ilk kez ‘aşırı sağ’ olarak tanımlanan bir parti koalisyonun parçası oluyordu. Bu durum aşırı sağ partilerin Avrupa’nın bir gerçeği olduğunun kabulüne yol açıyordu.

Avrupa’da aşırı sağın fikir babası olarak karşımıza 1972’de Ulusal Cephe’yi kuran Fransız politikacı Jean-Marie Le Pen çıkıyor. Göçmen karşıtı bir pozisyon alan Le Pen’in Ulusal Cephesi, uzun süre marjinal kaldı. Avrupa’nın iş gücüne ihtiyaç duyduğu 1970’li yıllarda göçmen karşıtı olmanın bir getirisi yoktu.  Ayrıca göçmenlere ‘misafir’ gözüyle bakıldığı için ülke için tehlike oluşturacak boyutta değillerdi. Ancak ‘misafir’ statünün giderek kalıcı olması ve göçmenlerin toplumda daha görünür olduğu 1990’lı yılların başında aşırı sağ partiler yavaş yavaş ama istikrarlı bir şekilde oylarını arttırdılar.

Le Pen’in Fransa’da fitili ateşlediği göçmen karşıtlığı kısa sürede diğer Avrupa ülkelerine yayıldı. Avusturya’da Jörg Haider’in Özgürlükçüler Partisi (FPÖ), Danimarka’da Pia Kjaersgaard’un Danimarka Halk Partisi (DF), Norveç’te Carl Hagen’in İlerleme Partisi (FrP) kısa sürede ülke siyasetinin aktörleri arasında yerini aldı.

Jean-Marie Le Pen

90’lı yılların sonlarına doğru ülke parlamentolarında yer bulmaya başlayan aşırı sağ partiler içinde  ilk koalisyon ortağı olma denemesini Avusturya’da Jörg Haider yaptı. 99 seçimleri sonunda Jörg Haider’in kurulan koalisyon hükümetinde görev almasıyla başta Avrupa Birliği olmak üzere uluslararası camia ayağa kalkmış ve tepkilerin artarak devam etmesi sonucu Haider bakanlık görevinden istifa etmek zorunda kalmıştı.  Aşırı sağ Avusturya denemesinden başarılı bir ders çıkarmayı başarmıştı. Konjonktür aşırı sağın iktidar olması veya iktidarın bir parçası olmasına müsait değildi.

Kasım 2001’de Danimarka’da yapılan seçimlerde sağ blok zaferle çıkarken Danimarka Halk Partisi azınlık sağ koalisyonu dışarıdan destekledi. Parti resmen iktidarda değildi, ancak fiilen iktidardı. Meclis’ten geçecek yasalar için aşırı sağın desteğine ihtiyaç duyan azınlık hükümeti Avrupa’nın en sert yabancılar yasasına imza atarken, yasanın mimarı şüphesiz DF Lideri Pia Kjaersgaard’du. Danimarka Halk Partisi’nin bu stratejisi aşırı sağ için ilham oldu. Hükümetin bir parçası olma yerine dışarıdan destekleyip, istedikleri kanunları meclisten çıkarttılar. Bu kanunların başında göçmenlerin ülkeye girişini zorlaştıran yabancılar yasası ilk sırada yer alıyordu. DF’i örnek alan Norveç’teki İlerleme Partisi’de 2001-2005 arasında azınlık sağ koalisyonunu dışarıdan desteklemişti.

Pia Kjaersgaard

Son 10 yıla kadar göçmen karşıtlığı yapan aşırı sağ partiler, strateji değiştirerek İslam ve müslüman karşıtlığı zeminine kaydılar. Göçmen karşıtlığı ‘ırkçılık’ olarak algılandığı için, İslam karşıtlığı şemyiyesi yeni sığınma alanları oldu. ‘Avrupa’nın İslamlaşmasını istemiyoruz’ diyen bu partiler Londra ve Madrid’de yapılan terör saldırılarını çok iyi kullanarak Avrupa’da İslam tehlikesi oluşturdular. Yıllar önce anti-semitizm asgari müştereğinde birleşen aşırı sağ için yeni ortak payda İslamofobi oluyordu. İslam ve Müslüman karşıtlığı aşırı sağa iktidara gelecek kadar oy almasını sağlamıyordu. İmdatlarına 2008’te patlayan küresel ekonomik kriz yetişti. Aşırı sağ artık sosyal politikalara ve ekonomik söylemlere ağırlık verdikleri görülürken, doğrudan uyum politikalarını hedef alan söylemlerinin biraz daha geri planda kalmaya başladı.

Bu durum kesinlikle bu partilerin göçmen karşıtlığından vazgeçtiği anlamına gelmiyordu. Zaten göçmen karşıtı oyların tek adresi bu partilerdi. Şimdi oy pastasını arttırmak için toplumun değişik kesimlerinin sorunlarına eğilmenin zamanıydı. İşsizlik, sosyal yardım, Avrupa Birliği karşıtlığı, Euro karşıtlığı aşırı sağın oy almak için gündeme getirdiği yeni konulardı. Ekonomik krizin vurduğu Avrupalı geçim derdine düştüğünden seçimlerde geçer akçe artık ekonomik konular oluyordu.

Krizde parasının ve işinin derdine düşen Avrupalı seçmen, ‘göçmenleri ve İslam’ı en büyük sorun ilan eden’ siyasetçilerin nefret söylemlerini kulak ardı etmeye devam ediyordu. Aşırı sağ krizin vurduğu seçmenin hoşuna gidecek popülüst söylemlerle oy toplayarak merkeze yaklaşıyordu. Norveç’te FrP’nin koalisyon ortağı olması aşırı sağın artık merkezde yer bulduğunun en bariz örneği oldu. Muhafazakar Parti ile koalisyon kuran FrP, aradan geçen 7 yıl boyunca uyumlu bir portre çizdi. Başbakan Erna Solberg, popülist söylemler üreten ortağının hükümetin bir parçası olmasıyla, uyumlu çalışan, ‘bir kısım görüşlerinden’ taviz veren bir konuma geldiğini söylüyor. 7 yıllık koalisyonun sonunu getiren ise IŞİD’e üye olmakla suçlanan bir kadının ülkeye dönebilmesine imkan sağlayan kabine kararı oldu.

Aşırı sağ merkeze yaklaşırken, merkezde yer alan liberal ve sosyal demokrat partiler ‘aşırı sağın’ göçmenler konusundaki söylemlerini benimsemeye başladı. Avrupa’nın en sert yabancılar yasasına sahip Danimarka’da şu an işbaşında sol koalisyon olmasına karşılık, DF’in mimarı olduğu yasayı aynen uygulamaya devam ediyor. Bir anlamda Avrupa’da klasik sağ ve sol parti anlayışı tarihe karışıyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin