Anneler günü izlenen bir anne filmi

YORUM | M. NEDİM HAZAR

İnsan vakti geldiğinde kaybedeceği kesin olan değerlerin kıymetini bilmemekle meşhurdur. Bunların başında anne ve baba geliyor sanırım. İlle de anne… Yaşlılık ve son demleri… Çocuğa çamurdan bir sanat eseri gibi ilk şekil veren önemli ellerden biridir anne figürü. Her çocuk eğitimi, kültür düzeyi, birikimi ne olursa olsun, anne eliyle alır ilk şeklini. Ağacın yaşken eğilmesiyle ilgili atasözü bunun için vardır esasen. Ve anne veda ederken hayata, sorgulanan şey sadece onunla kurulan ilişki değil, insanın hayatla kurduğu münasebettir. Sarsılan ve çatırdamaya başlayan yaşam inşasının ta kendisidir.

Mia Madre - Cinéart

İtalyan bağımsız yönetmenlerden olan Nanni Moretti’nin filmi Annem (Mia Madre) ölüm döşeğindeki bir annenin biri kız, iki çocuğuyla geçirdiği son demlerini anlatıyor. Özellikle kızının perspektifiyle hayat yükünün ağırlığı ve katlanılmazlığını ön plana çıkarıyor. 

Margherita, orta yaş dönemini devirmiş entelektüel yönü çok ağır olmasına rağmen, Latince öğretmeni olan annesine düşkün bir kadındır. Derdi bir değildir aslında. Ölüm döşeğindeki annesi Ada bir yanda, problemli ergen kızı diğer yandadır ama bu kadar değildir sorunları. Sinema yönetmeni olan Margherita, sıkıntılı bir film çekmeye didinirken başına bir de kendini beğenmiş, yetenek kabızı Hollywood yıldızı Barry Huggins’i almıştır. Aşırı dirayetli ağabeyi Giovanni ise tuz biber eker dertlerine.

Bir İtalyan filmi olan Annem, sanatçı bir kadının dertleriyle boğuşurken yol aldığı iç dünyasını aktarıyor aktarmasına ama filmin çekim dili olan İtalyancayı bilmeyenler için işe bir de telaffuzdan kaynaklanan gerilimi eklemek lazım sanırım. Aslında bazı diller, bilmeyenler için ‘pronunciation’dan (telaffuz) kaynaklanan yargılar ortaya çıkarıyor. Mesela benim için Japonca böyle bir dil. Pek çok Japonca filmde, bu dilden kaynaklanan ve genellikle yanlış olan yargıya sahip olabiliyorum. Öyle ki, telaffuzlarına baktığımda “Şimdi birbirine dalacaklar” kanaati oluşan pek çok sahnede normal bir diyalog yaşandığını altyazıdan çıkarıyorum misal. Annem’de böyle uç bir kanaat oluşmasa da, kimi sahneler İtalyancadan kaynaklanan konuşma yapısı dolayısıyla izleyicideki gerilimi yükseltiyor.

Başta şımarık ve vasat Hollywood oyuncusu rolünü şahane oynayan John Turturro olmak üzere, sağlam oyunculuklar üzerinde yükselen bir film Annem. Filmin ana karakteri Margherita’yı oynayan Margherita Buy ve yönetmen Moretti’nin canlandırdığı aşırı sakin ağabey karakteri Giovanni de seyirciyi yakalamayı başarıyor. Ne ki Annem, tüm bu olumlu yönlerine rağmen, önceki Nanni Moretti filmlerinden bir gömlek aşağıda kalıyor maalesef. Bunun pek çok sebebi var ama sanırım en önemlisi, yönetmenin filmini ısrarla minimal bir yapıda tutma çabası. Öyle ki, Annem bir noktadan sonra o kadar kişiselleşip, şahsi bir hikayeye dönüşüyor ki, sadece bizim gibi farklı kültürden izleyicilerin değil, sanırım kendi kültüründen insanların bile ilgisini istemeyecek yapıya bürünüyor.

Mia madre | Nanni Moretti | Flagey
John Turturro

Ölümün insan hayatının bir parçası olduğunu kabullenmek ister doğu, ister batı kültürünün bir parçası. Mesele çok daha evrensel ve insani aslında. Başta da belirttiğim gibi, insanın vakti gelince kaybedeceğini bilmesine rağmen kadir, kıymetini idrak edemediği değerin son demlerinde farkına varıp, çaresiz çırpınışları. Sanırım Nanni Moretti’nin ıskaladığı yer de burası. Etrafında gezinip durduğu mesele o kadar değerli ve derin ki, film boyunca yönetmenin bunu yapmasını bekliyor ama maalesef hayal kırıklığına uğruyor izleyici. Durum böyle olunca, Mia Madre, içinde belki de çok lezzetli ve faydalı bir gıda bulunan yemişin kabuğunu kıramadan ağızda gevelenip atılması hissi oluşturuyor. Yazık edilmiş oluyor anlayacağınız.

Ve fakat alabildiğince ağır bir konuyu ele almasına karşın, dozunda mizah ekleştirerek hüzünlü bir gerçekliği yumuşatmayı da yine batıya özgün bir tarz ile başarıyor yönetmen Moretti. Son tahlilde ölüm, bütün kültürlerde aynı derecede hüzün barındıran bir gerçek. Ve bu gerçekliğe karşı duruşumuzu göstermesi açısından önemli buldum bu filmi.

Keşke bu tür filmleri çeken tasavvufa hakim yönetmenler olsa.

Keşke…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. bulent arinci samimi bulan bir insanin bu gazetede yazi yazmasini kanima dokunuyor. onca zulum iskence cinayet tecavuz sonrasi bir mektuba inanacak kadar akli melekeleriniz kaybetseniz icim yanmayacak. Yaziyi okursaniz gorececeksiniz nasil planli, okuyucuyu hazirlayan, gazini alan sonrasinda da bence samimi diye piskince savunulan bir yazi. siz eski siyasal islam gunleriniz ozleyebilirsiniz bunu mideniz kaldirabilir ama bunu bu mecrada yapabilmeniz cok daha buyuk yikimlara neden oluyor olacakta.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin