Almanya’da tüm mağdurlar için ‘Beyaz Sandalye’ eylemi

Almanya merkezli sivil toplum örgütleri Initiative für Flüchtlinge Augsburg (Mülteciler İçin İnisiyatifi-IFFA), Human Rights Defenders (İnsan Hakları Savunucuları-HRD) ve Bürgerinitiative für Menschenwürde (İnsan Onuru İnisiyatifi-BiM), Bayern eyaletinin başkenti Münih’de ‘Beyaz Sandalye’ eylemi düzenledi.

Programda, Türkiye’deki tüm mağdurların sesini duyurmak için 100’lerce kişi bir araya geldi.

Başta karantina hücresinde beyaz sandalye üzerinde hayatını kaybeden 44 yaşındaki Mustafa Kabakçıoğlu olmak üzere Türkiye’de cezaevlerinde vefat eden kurbanlar saygıyla anıldı.

Yapılan basın açıklamasında şunlar ifade edildi;

“Bürgeriniative für Menschenwürde, Iniative für Flüchtlinge Augsburg (Mülteci Inisiyatifi) ve Human Rights Defenders e.V., dernekleri olarak, bugün burada, Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin zulmünü duyurmak için, bu ülkedeki ciddi insan hakları ihlallerine dikkat çekmek, bu haksızliklara karsı çıktığımızı ifade etmek, ve DUR demek için toplandık.

44 yaşındaki Mustafa Kabakçıoğlu, Gümüşhane gözaltı merkezinde terk edilmiş bir karantina hücresinde plastik bir sandalyede ölü bulundu. Bu karantina hücresinde tek başına öldü. Birkaç dilekçe yazmasına rağmen gerekli tıbbi tedavi reddedildi. Türkiye’deki yetkililer öngörülebilir ölümü görmezden geldi ve aile babasını kaderine terk etti. Cesedi 29 Ağustos’ta, tahliyesinden 4 ay önce bulundu. Halk, fotoğrafların ortaya çıkmasından sadece 48 gün sonra bunun farkına vardı.

Savcı artık sorumlu yetkilileri değil, ağır hasta, Mustafa Kabakçıoğlu’nun ölümünü yayınlayan ve korkunç resimleri gün ışığına çıkaran gazetecileri soruşturuyor.
2018 yılında kalp krizi geçiren ve cezaevinde ameliyat olan bir diğer tutuklu Mustafa Avialan, doktorların onaylamamasına rağmen cezaevine geri gönderilmişti. Tahliyesi için kronik kalp sorunları yetersizdi. Birkaç gün önce de öldü.

Mustafa Kabacıoglu, Mustafa Avıalan, Halime Gülsu, Nesrin Gençosman, Ali Boçnak, Muzaffer Özcengiz, ciddi şekilde hasta olan ve uygun şekilde tedavi edilmeyen ve hapishanelerde ölüme terk edilen insanların sadece bir kısmı. 2016’dan sonra 100’den fazla ağır hasta, hapishanelerde öldü.

İstatistiklere göre, Türk ceza infaz kurumlarında 294.000 kişi var. Bunların yaklaşık 150.000’i devlette calisan memurdu.. (Stand 31.01.2020). Cezaevi tesisleri yeterli izolasyon, hijyen, beslenme ve tedavi seçeneklerinden yoksundur. Bu durum, Türk devletinin anayasal olarak korumakla yükümlü olduğu tüm mahkumların yaşam hakkına ve uluslararası anlaşmalara ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.

Türkiye Cumhuriyetinin terörle mücadele yasası çok geniş bir “terör” tanımı içeriyor ve bu nedenle yoruma çok yer bırakıyor. Bu sebepten, siyasi muhalifleri ve gazetecileri terörizm suçlamasıyla hapsetmeyi mümkün kiliyor. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Dunja Mijatovic, geçtiğimiz günlerde Türkiye raporunda bu konuya dikkat çekti.

İstatistiklere göre, Türk savcılar 2016-2019 yılları arasında TSG’nin 314. Maddesi kapsamında 392.000’den fazla suç duyurusunda bulundu. Daha da kötüsü, 2016 ile 2019 arasında 220.000’den fazla insan silahlı terör örgütüne üye olmaktan mahkum edildi. Gerçekten terörle baglantili bir faaliyetde bulunmanız da önemli değil. Sözde bir terör örgütüyle ilgili fikirlerin yazılması ve paylaşılması da terör eylemi olarak kabul edilir.
Siyasi mahkumlar, Nisan ayında koronavirüs salgını nedeniyle özellikle aftan muaf tutulurken, mafya patronları ve aşırı sağ elebaşları, tecavüzcüler ve katiller de dahil olmak üzere yaklaşık 100.000 suçlu serbest bırakıldı.

Son 10 yılda AKP hükümeti yavaş yavaş hukukun üstünlüğünü kaldırdı ve her geçen gün insan hakları ihlallerinin yeni bir boyutunu görüyoruz. Devlet, baska ceteler tarafindan yönetilen ve cezasızlıktan zevk alan bir yoz çetesi tarafından yönetiliyor.
Mahkemeler kanun ve anayasayla karar vermiyor, kararlarını Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın belirlediği yönergelere göre veriyor.

Bu nedenle bugün Münih’ten Erdoğan hükümetinin bu yasadışı eylemlerinin sona ermesi gerektiğini haykırıyoruz.

Giderek otoriterleşen Erdoğan ve hükümetine ARTIK YETER diyoruz.

Keyfi tutuklamaların derhal sona ermesini ve tüm ağır hasta tutukluların salıverilmesini ve uygun muameleye tabi tutulmasını talep ediyoruz ki bu da Erdoğan’ın keyfiliği değil, kanun tarafından da teşvik edilmektedir.

Burada Türk devletine değil, masum insanları hapsetmek için tüm devlet aygıtlarını keyfi olarak kendi çıkarına kullanan Erdoğan hükümetine karşı açıklamalarda bulunduğumuzu burada tekrar açıkça söylemek istiyoruz.

Bu nedenle Türk hükümetine, anneleriyle birlikte 780 bebeği ve küçük çocuğu hapishanelerden derhal serbest bırakmaya çağırıyoruz.

Yüzlerce Gazeteci, özgür düsünenler, muhalif siyasetciler ve toplumun önde gelen kisileri olan Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, Ahmet Altan, Müyesser YILDIZ, Büsra Inan, Ilhan ISBILEN, Adem ERDOGDU, Hatice Ögüt, Ramazan SARIKAYA, Sevgi Sezer, Ali ÜNAL ve yüzlercesi, derhal serbest birakilmalidir.

Türkiye’deki tüm siyasi tutuklulara özgürlük ve adalet istiyoruz. Türkiye’deki herkes için hukuk ve adalet istiyoruz.

Bugün burada hala bahsetmek ve ifade etmek istediğimiz şey,Nice ve Avigon’daki korkunç saldırıyı hepimizin büyük bir dehşetle deneyimlediğimizi ve mümkün olan en güçlü şekilde kınadığımızı. Herkes, hangi dine ait olursa olsun, herkes kendi dinini yaşayabilir ve yaşayabilmelidir.

Bu saldırı ve benzeri saldırılar her zaman özgür ve demokratik toplumumuza yöneliktir ve toplumu bölmeyi hedefler. Her türlü terörizme ve nefrete karşı birlik göstermek istediğimiz yer burasıdır.

Sadece birlikte güçlüyüz!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin