Ali Erbaş’ın her yerde boy göstermesi sizi niye endişelendiriyor?

HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın son zamanlarda öne çıkması/çıkarılması çok konuşulur oldu. Bir süredir yazılıp çizilenleri takip ediyorum, neler deniyor neler… Oysa “Ali Erbaş, yalnız değildir” diyenler ne kadar haklı. Hep birlikte göreceğiz.

Daha dün denecek kadar yakın geçmişi gözden kaçıranlar, Ali Erbaş’ın Diyanet İşleri Başkanı olarak fazla orta yerde olmasından hayli rahatsız görünüyorlar.

Sevgili dostlar, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hep önde olduğunu bilmek için Hilafetin kaldırılmasından sonra Mart 1924’te kurulması ile atanan ilk başkan Mehmet Rıfat Börekçi’ye kadar gitmeye gerek yok. Şunu unutmayın bu göreve gelenler her zaman ön planda oldular.

BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Bazıları daha az görülür oldu ise bunu sadece o başkanın kişiliğinde aramak gerekiyor. Bazıları konuşmayı daha çok seviyor. Aradaki fark sadece bundan kaynaklanıyor.

“12 Eylül 1980’den bugüne 40 yılın 20 yılı” ya da “Kenan Evren’den Erdoğan’a Erdal Eren’den Ali İsmail Korkmaz’a” başlıklı son yazımda 12 Eylül darbesi ile ilgili kendi izlenim ve görüşlerimi anlatmıştım.

“Yeşil Kuşak Projesi”nden söz etmiştim. 12 Eylül döneminin bir Diyanet İşleri Başkanı vardı. Tayyar Altıkulaç (1978-1986 arası görev yaptı) Atatürk’ün en çok konuşulduğu ve topluma dikte ettirilmeye çalışıldığı darbe döneminde bugünkünden geri kalmayacak kadar ön planda idi.

Darbeci general Kenan Evren, toplumun komünizme kaymaması için her vesile ile Tayyar Altıkulaç’ı ön planda tutardı. Tek kanallı devlet televizyonu sık sık TRT’de onun mesajlarını ve faaliyetleri yayınlanırdı.

MEHMET GÖRMEZ, 15 TEMMUZ’DA MİT MERKEZİNDEYDİ

Altıkulaç, 14 Ağustos 2001’de kurulan AK Parti’nin kurucular kurulu arasında da yer aldı. Altıkulaç’ın da çok eskide kaldığını düşünenlere daha yakından örnek vereyim.

Eski başkan Mehmet Görmez’in, Ali Erbaş’tan daha arka planda olduğunu kim söyleyebilir. Şimdiki başkan ile arasındaki tek fark protokoldeki yeri idi.

Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmeden önce Türkiye Cumhuriyeti’nin protokol sıralaması Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı şeklinde idi. Diyanet İşleri Başkanı 52. sırada yer alıyordu.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin yeni protokol uygulaması, geçtiğimiz günlerde 30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla Beştepe’de sergilendi. Diyanet İşleri Başkanı’nın yeri 40 sıra birden yükseltildi ve Genelkurmay Başkanının önüne 12. sıraya taşındı.

Neyse bu protokol işlerini bir kenara bırakıp Mehmet Görmez’e dönelim tekrar.

Görmez Hoca kadar kendisi de ilahiyatçı olan merhum eşi Hatice Kübra Görmez de aktif idi. Üstelik sadece dini konularda değil. AK Parti Genel Merkezi’nde yapılan çalıştaylara katılanlar onu her zaman orada bulabilirlerdi. Bayan Görmez, pek çok toplantıya katılır ve görüşlerini sergilerdi.

Eşinin faaliyetlerini bırakalım. Başkan Mehmet Görmez’in ilişkilerinin derinliğine kısa bir göz atalım. Başkan Görmez 15 Temmuz gecesi bir rastlantı olsa gerek MİT Başkanlığı’nda idi.

DİYANET, SADECE DİN İŞLERİYLE UĞRAŞMAZ

MİT Başkanı Hakan Fidan, Görmez ile Suriye muhalefetinden din adamı Muaz el-Hatib’i ağırlıyor idi. Birlikte yemek yedikleri sırada, gelen görevli “ciddi bir ihbar var” diyerek darbe girişimi haberini vermişti.

Uzun lafın kısası, Diyanet İşleri Başkanlığının görevi 1966’da çıkarılan yasada belirtildiği gibi “İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek”ten ibaret değil.

Türkiye Diyanet Vakfı, başta fahiş fiyatlarla sattığı hac organizasyonu olmak üzere elde ettiği gelirlerle hayalleri zorlayan bir paraya yön veriyor. 1003 şubesi ile dünyada 149 ülkede faaliyet gösteriyor.

Muhalefet ve medya genelde “Örtülü Ödenek” aracılığıyla yapılan harcamalara mercek tutuyor. Oysa Diyanet teşkilatı, hem MİT’in görevini hem de kolay harcama anlamında finans kaynağı görevini yürütüyor.

Medya ve muhalefetin nazara verdiği bir de Diyanet’in hep 13 milyar liralık resmi bütçesi oluyor. Camilerde nerede ise her hafta şu ya da bu adla toplanan yardım paralarının nasıl kullanıldığına ilişkin hiçbir kayıt söz konusu değil.

Unutmayın Diyanet, iktidar için hem istihbarat, hem alınan kararların sahada uygulama aracı, hem de kolay yön verilebilir bir finans kaynağı.

ALİ ERBAŞ’IN ÖTEKİ BAŞKANLARDAN BİR FARKI

Tam 4 yıl önce (16 Eylül 2017) göreve getirilen Ali Erbaş’ın seleflerinden farkı yok değil. Bir kez çekirdekten Milli Görüşçü. Her hoca konuşmayı sever ama Erbaş, ishal-i kelam olmuş kadar çok konuşma müptelası. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yıllarca teşkilatta mücadele etmişliği var.

Bütün bunların yanında bir de AK Partililerin geneline yansıyan pervasızlığı eklediğinizde ortaya 2021 model Diyanet İşleri Başkanı çıkıyor.

Ali Erbaş, tartışmalara neden olan yeni adli yıl ve sonrası Yargıtay binasının açılışında yaptığı konuşma ve üçlü fotoğrafla çok gündeme geldi. Beştepe Yargıtay’daki adımla yeni bir alana açılmak için “mayın eşeği” olarak platforma çıkardı. Beştepe yeni bir alana açılmada Ali Erbaş’ı kullandı.

Bunun kadar önemlisi Erbaş’ın bu açılıştan birkaç gün sonra gittiği Diyarbakır’daki temasları idi. Sivil toplum kuruluşları ile yaptığı görüşmelerde telefonundan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlanması ve onlara dinletmesi idi.

Gündeme getirdiği ise komplo teorilerinden başka bir şey değil elbette. Bilim üretemeyen, teknoloji üretemeyen ama dünyadaki her şeyi çözen ve anlayan Ortadoğu insanı olarak Türkiye’ye yönelik komploların hepsini bir bir sıraladı. Erbaş’ın saydıklarını teyit eder mahiyette Erdoğan da farklı boyutlarını anlattı.

Erbaş’ın gönlünden cumhurbaşkanlığı geçtiği yorumları yapıldı. Erdoğan’ın adaylarından birisinin de Erbaş olduğunu söyleyenler çıktı.

Bu yorumları gülerek saygı ile karşılıyorum. Yapılan, erimekte olan bir yapının dini hassasiyetleri kullanma yöntemlerinden başka bir şey değil. Erbaş da selefleri Mehmet Görmez ve Ali Bardakoğlu gibi kullanım süreleri bittikten sonra bir kenara atılacak.

Dahası, Erbaş’ın sahneye çıkmasından fazla endişelenenlere bir şey paylaşayım. Erdoğan sahneden indiğinde Erbaş’ın adını hatırlayan bile çıkmayacak.

Yarın da bir mani olmazsa hazır Diyanet İşleri Başkanlarından söz etmişken, “Sultanın sofrasında oturan alimin fetvasına itibar edilmez” diyen İmam Ebu Hanife’nin talebesi olan İman Ebu Yusuf, nasıl Abbasi halifesi Harun Reşid’in sofrasının müdavimi oldu onu anlatayım size.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin