AİHM’den aleyhe gelen 4 dava üzerinden Türk Yargısı

YORUM | RAMAZAN FARUK GÜZEL

Türkiye, uzun süre 12 Eylül darbesi sonrası yaşanan “insan hakları ihlalleri”ne dair davalarla boğuşmuştu AİHM’de.. “Adalet ve daha çok özgürlük” vaatleriyle 2002’de iktidara gelen AKP Hükümeti’nin AB’ye üyelik kapsamında başlattığı “Uyum paketleri” ile ihlaller azalmaya, AİHM’deki dosyalar eritilmeye başlanmıştı.

Lord Acton’a ait meşhur bir söz var: “Power corrupts absolute power corrupts absolutely.” (Ya da “All power tends to corrupt; absolute power corrupts absolutely.”) “Güç yozlaştırır, mutlak güç daha çok yozlaştırır.”

Onun bir de devamı var: “And absolute corruption annihilates the once powerful.” Yani “Mutlak yozlaşma o baştaki güçlüyü de ortadan kaldırır.”

Bu söz adeta AKP’nin ve RT Erdoğan’ın siyasi serüvenin özeti gibi. Herkesçe albenisi olan vaatlerle iktidar olan AKP, bütün güçleri ele geçirdikten sonra vaadettikleri değerlerin en büyük düşmanı haline geldi. İktidar, artık kendi eliyle meşruiyetini, varlık sebebini ortadan kaldırdı ve kendisini adeta yokluğa mahkum etme yönünde ilerliyor.

Bir zamanlar AİHM’de dava sayımızı en alt seviyelere taşımakla övünürken, şimdilerde Cumhuriyet tarihinin belki de en yoğun ve ağır hak ihlali iddiaları ve bu yönde açılmış davaları ile muhatap ülke..

Davalar, şikayet, başvurular yağmur gibi AİHM’e yağarken, bu mahkeme de topu taca atıp “Bir OHAL komisyonu kurularak iç hukuk yollarının tüketilme kısır döngüleri ile uğraşılması” fikrini hükumete vermişti. Bundan dolayı insan hakkı arayışları bir kör döğüşüne dönmüş vaziyette. Buna rağmen Türkiye’ye dair, “Hak ihlallerin düzeltilmesi” yönünde de kararlar gelmeye devam ediyor.

Demirtaş’ın uzun tutukluluğunun kaldırılması, tutuksuz yargılama yapılması” yönündeki karardan sonra şimdi TC Devleti aleyhine 4 karar daha var. Bu 4 davanın içeriği, adeta şu anki Türkiye’de yaşanan hak ihlallerini özeti gibi:

İşkence, mülkiyet ihlali, ayrımcılık, vatandaşa terör suçlamalarında haksızlıklar!

Bunları sırayla ele almaya çalışalım.

1- İŞKENCE-KÖTÜ MUAMELE

Türkiye aleyhine karar verilen ilk dava, devletin işkence ve kötü muamelesine maruz kalan Kemal Gömi’nin davası… Gömi’nin yaşadığı süreç şöyle:

– 1993 yılında “Dev-Sol üyesi olmak”, “Anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs etmek” ile suçlanmış,

– 1997’de idam cezası almış,

– 3 Ağustos 2002’de AB Uyum Yasaları çerçevesinde idam cezasının kaldırılmasıyla birlikte Gömi’nin idam cezası “ağırlaştırılmış müebbet”e çevrilmiş,

– Bolu F Tipi Cezaevi’nde tek kişilik hücreye konan Gömi’ye 2003 yılında Adli Tıp Kurumu’nca “psikosomatik bozukluk” teşhisi konmuş,

– Adli Tıp Kurumu, 22 Eylül 2010’da Gömi’ye bu sefer “rezidüel şizofreni” teşhisi koymuş ve “Hapishane koşullarında yaşayamaz, Cumhurbaşkanlığı affına uygundur” şeklinde 9269 numaralı raporunu vermiş,

– Avukatı, bu raporla birlikte, Gömi’nin cezasının kaldırılması için 25 Şubat 2011’de Cumhurbaşkanlığı’na sunulmak üzere Adalet Bakanlığı’na dilekçe vermiş ama bütün başvuruları reddedilmiş.

– Bunun üzerine avukatları 2011’de AİHM’e “işkence ve kötü muamele” iddiasıyla başvurmuş…

Bu müracaattan 8 yıl sonra anca mahkeme kararını verdi ve Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “işkence ve kötü muamele”yi yasaklayan maddesini çiğnediğine hükmederek, Türkiye’nin, Gömi’ye 10 bin euro da tazminat ödemesi yönünde karar verdi.

Şimdi Türkiye’de sayısız işkence, kötü muamele, taciz, tecavüz iddiaları var. Bunlar da nihayetinde AİHM’e gelecek… Dolayısıyla da gerek failleri, gerekse devlet için ağır cezalar yolda sayılır.

2-MÜLKİYET HAKKI İHLALİ

Türkiye devleti aleyhine çıkan ikinci dava da bir mülkiyet ihlaline dair. Arsasına el konulan Ilımdar Çataltepe’nin açtığı davada AİHM, Türkiye’nin “özel mülkiyetin ihlali suçunu işlediği”ne hükmetti ve başvurucuya “295 bin euro maddi, 5 bin euro manevi, 3 bin euro da mahkeme masrafı ödemesi” yönünde karar verdi.

Bir vatandaşının arsasına el koymasından dolayı Türkiye aleyhine tazminata hükmedilirken, halen ülke içinde binlerce insanın menkul- gayrimenkul mallarına “terör üyeliği” bahanesi ile el konuluyor, tedbir konuluyor, maaşları ve hesapları bloke ediliyor. Ülkede yaşayan insanların can güvenliği olmadığı gibi mal güvenliği de tamamen pamuk ipliğine bağlı vaziyette. Bir sabah kalktığınızda bir SC Hakiminden alınmış bir karar ile herşeyinizi kaybetmeniz mümkün.

3-DİN ve VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜ İHLALi

Türkiye aleyine sonuçlanan üçüncü dava ise CEM Vakfı’nın açtığı;

“Camilerin elektrik faturalarının ödenirken cemevlerinin faturalarının ödenmemesi” ile ilgili dava… Hatırlarsınız, 2010 yılında açılan davayla ilgili AİHM daha önce konuyla ilgili “Türkiye’nin ayrımcılık yaptığına” ve “düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü ihlal ettiği” yönünde karar vermişti.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 2010 yılında açılan davayı 2016 yılı nisan ayında karara bağlamış, “Türkiye’de Alevilerin din özgürlüğü haklarının ihlal edildiğine ve kendilerine dini planda ayrımcılık yapıldığına” hükmetmişti.

AİHM, “Türkiye’nin CEM Vakfı’na 44 bin 400 euro maddi ve 10 bin euro manevi tazminat ödemesine” karar vermiş, Türkiye ise mahkemeye başvurarak maddi tazminatın 22 bin 300 euroya düşürülmesini talep etmişti.

AİHM yeni kararı ile bu başvuruyu reddedip “CEM Vakfı’na toplam 54 bin 400 euro ödenmesine” hükmetmiş oldu.

Ve şu anda Türkiye’de Gülen Cemaati, Furkan Vakfı gibi dini gruplara karşı baskılar uygulanıyor, en derin hak ihlalleri işleniyor. “Devlet yardımı”nı geçtik, bu muhalif grupların en temel hakları bile tanınmıyor. Bunların davaya dönüşmesi durumunda Türkiye’nin ödeyeceği tazminatlar yüzbinlerle, milyonlarla değil, belki milyar Euroluk tazminatlarla ifade edilecektir.

4- “TERÖR DAVASI”NDA HAKSIZLIKLARA DAİR: 

PKK üyesi olmakla suçlanan Ruşen Bayar’ın başvurusu görüldü ve Türkiye aleyhine hükmedildi. Süreç şöyle idi:

– Terör örgütü üyeliği iddiasıyla Bayar 2004’te yargılanmaya başlanmıştı,

– 2009 yılında hapis cezasına mahkum olmuş, cezası 2010’da onanmıştı,

-Bayar, davayı AİHM’e taşıdı ve yargılama sırasında 8 alanda hak ihlali olduğunu ileri sürmüştü:

“Makul yargılama süresi”, “ifade verirken avukata erişim hakkı”, “suç ile itham edilen kişilerin hakları”, “hak ve özgürlükleri ihlal edilen kişilerin başvuru yapma hakkı” gibi..

Ve AİHM, son kararında bu 8 ayrı ihlalden Türkiye’yi mahkum etti ve Bayar’a 5 bin 300 euro manevi, 2 bin 309 euro da maddi tazminat ödenmesine hükmetti.

Ve şu son 4-5 yıl içerisinde Türkiye’deki muhalif görülen kimselere türlü terör iddiaları ileri sürülüyor. “terörist” yakıştırması o kadar sıradan hale geldi ki sebze halindeki patates, soğan satıcısı esnaf bile çok rahat “terör faaliyeti içinde olmakla” bile suçlanabiliyor.  Barış Akademisyenleri, gazeteciler, yazarlar, sayıları yüzbinleri geçen Gülen Hareketi üyeleri, Kürt siyasiler değişik terör örgütü tanımlamaları altında suçlanıyorlar. Yargılamaları o kadar temel insan haklarından mahrum yürüyor ki, ileride Türkiye’nin çok astronik cezalar ödeyeceği su götürmez!

TÜRKİYE’Yİ BEKLEYENLER VE ÇAY KEYFİ…

Sadece Türkiye’nin AİHM’de şu son 4 davada ödeyeceği tazminat 375 bin euroyu (yaklaşık 2 milyon 240 Türk lirasını) aşmış durumda. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), “Batman’ın Hasankeyf ilçesindeki Ilısu Barajı inşasının kültürel mirasa zarar verdiği” gerekçesiyle yapılan başvuruyu reddetti. Kararda, ‘kabul edilemez’ denilen başvurunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) hükümleriyle bağdaşmadığı, kültürel mirasın korunmasının AİHS’nde bireysel hak olarak yer almadığı, üye ülkeler arasında “kültürel mirasın korunmasının AİHS hükümlerine dahil edilmesine ilişkin görüş birliği bulunmadığı”, bu yönde ortak bir temayülün da oluşmadığı kaydedildi. Yani şimdilik Türkiye’nin “kültürel mirası yok etme” konusunda bir engel yok, tazminat yok. O yönden devam…

Bir de Cumhuriyet Gazetesi yazarlarının dosyası var… O dava AİHM’e gideli 2 yıl oldu. (Anayasa Mahkemesi’ne gideli 2 yıl 2 ay oldu ve hâlâ Genel Kurul’da sırada bekliyor.) Demirtaş vb kararlarında gördük, bu ülkede artık AİHM kararları da AYM kararları da –istenirse- uygulanmayabiliyor. Nitekim Anayasa Mahkemesi kararı ‘ilk derece mahkeme’ tarafından yasalara aykırı bir şekilde tanınmamıştı. Ve pervasızca tanımayan o hâkim ‘ödül’ olarak Yargıtay’a atanmıştı. Bu durumu köşesine taşıyan Murat Sabuncu, herkesi “keyif çayı” içmeye çağırıyor haklı olarak.

Malumunuz,  Erdoğan, yüksek yargının başkanlarını alıp çay toplamaya götürmüştü. Orada ne kadar çay mahsulü toplandı bilinmez ama şimdi seçmenlerine 250 gramlık seçim çay paketi rüşvetleri dağıtıyor. Yargının adaleti sağlama iddiası çoktan bitti, bari çay toplayarak ülke ekonomisine bir katkısı olsa. Zira ileride ülkeyi bekleyen daha çok büyük tazminat davaları var.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin