YORUM | NECDET ÇELİK
Uğur Abdurrezzak mesleğinde çok başarılı bir İngilizce öğretmeniydi. Edebiyat öğretmeni eşiyle birlikte Pendik’te Velibaba Teknik Anadolu Lisesi’nde kısa sürede herkesin gönlüne girmeyi başardılar. Uğur hoca, idarecilik vazifesi de yürütüyordu. Ayşe öğretmen ise, okuldaki her türlü aktivitenin altına elini sokardı. Yazdığı ve oynattığı piyeslerde edebiyatını konuştururdu. Oğulları Abdülkadir Enes müstesna bir çocuktu. Ataşehir’de dahi çocuklar için açılan okula devam ediyordu.
2015 yazında İstanbul’dan Kocaeli’ni Kartepe ilçesine tayin edildiler. Şevk atına binip küheylanlar gibi koşturdular okuldan okula. Ancak, ağız tadıyla bir yıl geçirebildiler. Meş’um tarih 15 Temmuz, Abdurrezzak ailesi için de kabusun başlangıcı oldu. Cadı avına önce Uğur öğretmen kurban gitti. Tutuklandı, Kandıra cezaevine kondu. Gözaltı zulmünü Ayşe öğretmen bir gün tattı. 675 sayılı KHK ile Uğur öğretmen, 686 sayılı KHK ile Ayşe öğretmen mesleklerinden atıldı.
Kolu kanadı kırılan Ayşe öğretmen, çanta ve eşarp satarak dertlerini unutmaya çalıştı. Kayınpeder Halil Abdürrezzak, tek evladının emanetlerine sahip çıktı. Evini Kartepe’ye taşıdı. Gelini ve torunlarına kol kanat gerdi. Açık görüş için Kandıra’ya beraberce gidip geldiler.
Uğur öğretmen, 11 ay tutuklu kaldı, ocak ayında adli kontrolle serbest bırakıldı. Ailesiyle bir aradaydı artık; lakin ülkenin ufkunda ışık görünmüyordu. Tahliye olan bir arkadaşı, yeni bir iftiracı yüzünden bir kez daha tutuklanınca, Uğur öğretmen çok endişelendi. Eşine danıştı; hicrete karar verdiler. Ancak bunu herkesten gizlediler. Yola çıkmadan iki gün önce bir mağdur aileyi ziyaret ettiler. Fark ettirmeden onlarla helalleştiler.
‘’ÇIKIYORUZ, DUA EDİN’’
Hareket edeceği akşam, İstanbul’dan bir mesaj attı hicrete bir adım önden çıkmış arkadaşına. ‘’Çıkıyoruz, dua edin’’ dedi sadece, detay vermedi.
Snırın ötesindeki dostları, takip eden gün boyunca haber bekledi Uğur öğretmenden. Eğer yakalanmamış iseler, eski mesaidaşlarını misafir edeceklerdi. Muhacir oldukları memlekette onlara ensarlık yapacaklardı. Beklenen hicret yolcuları yerine, o korkunç haber ulaştı hanelerine. İnanmak istemediler, lakin fotoğraflardan Ayşe öğretmeni teşhis ettiler.
Cesetler arasında Uğur hocanın olmayışı umutlandırdı hicretteki tüm dostlarını. ‘’Uğur hoca çok iyi yüzücüdür. O karaya ulaşmıştır.’’ diye sayıklayıp durdular ismini. Ancak, bottaki tek ailesiz kişi Fatih Yaşar idi kıyıya ulaşabilen.
Umutlar iyice azalsa da tükenmiş değil. Gönüldaşları, Uğur hocadan sürpriz bir telefon bekliyor hala. Bir yandan da şu muhasebeyi yaparak: ‘’Kurtulmak Uğur hoca için kurtuluş mu olacaktı? İmtihanın büyüğü başlayacaktı onun için…’’
HİZMETLE YOĞRULMUŞ ANADOLU İNSANLARI
Anadolu insanının Hizmetle yoğrulmuş haliydi Abdurrezzak ailesi. ‘’Hem Ayşe öğretmenin, hem Uğur hocanın başına gelenleri duyup da vicdanı sızlamayacak kimse, insanlığını sorgulamalı.’’ diyor bir dostu. Her ikisi de tam bir Hizmet insanıydı, göze batmazlar, icraatlarıyla arkalarından konuşulurdu.
Hicretteki dostları, onları kucaklayamamış olmaktan mahzun. Selanik’ten Almanya’ya hepsinin ortak pişmanlığı ise; bu nadide aileye ilişkin ellerinde fotoğraf dahil bir tek hatıra kalmayışı. Hayatlar da hatıralar da darmadağın olmuştu bu süreçte. Lakin hepsinin bir umudu var; hesap gününde Abdurrezzak ailesi tarafından tanınmak.
Ahhh
Canım kardeşlerim
Yaşasaydınız sizlere sarılabilmeyi ne kadar isterdim. İnşallah öbür tarafta siz bana sarılırsınız da böylece yırtarım…
Yaktınız ciğerimi…
AH İNSANLIK!
-Abdurrezzak, Doğan ve Yaşar ailelerinin ciğersuz hatıralarına-
İnsanlık
Bu sefer!
Kaçmak istedi
Üçer beşer.
Kendisinin
Unutulduğu, uyutulduğu
Ve artık
Hiç tanınmadığı
Aziz
Ama şimdi
Talihsiz topraklardan.
İnsanlık
Kaydı gitti
Bu sefer!
Bir annenin
Çaresiz, titrek, yorgun
Çok ama çok
Şefkatli ellerinden,
Meriç sularına.
İnsanlık
Çığlık oldu
Bu sefer!
Bir annenin
Parçalanan hançeresinde
“Kurtarın oğlumu”
Diye patladı
Meriç sularında.
Deldi sağır kulakları
Dağladı vicdansız cesetleri
Sabahın kör beşinde.
İnsanlık
Çaresizlik oldu
Bu sefer!
Atladı peşisıra, canhıraş
Belki kurtarırım
Son kalan insanlığı
Boğulmadan
Zulum sularında diye.
Ve boğuldu bir bir
Meriç’in
Azgın sularında
İnsanlık
Yudum yudum su oldu
Bu sefer!
Girdi
Girmemesi gereken ciğerlere
Kesti nefeslerini
Bitirdi
Bir kutlu sefere çıkanların
Son umutlarını.
İnsanlık
Bir aczden
Bir plastikten
Lanettayin bir bot oldu
Bu sefer!
Takla attı
Meriç’in
Asrın ruhsuzları gibi
Gayzında!
İnsanlık
Üç kart
Kimlik oldu
Bu sefer!
Düştü
Kimliğini, kişiliğini
Kaybedenlerin kıyısına.
İnsanlık
Kara kara
Ceset torbası oldu
Bu sefer!
Almak için içine
Annesinin
Teline kıyamadığı
Henüz ağzı emzikli
Biriciğini.
İnsanlık
Kelime kelime
Cümle cümle
Bir kara haber oldu
Bu sefer!
Dalga dalga yayıldı
Çaresiz insanların,
Titrek dudaklarında.
İnsanlık
Gözyaşı oldu
Bu sefer!
Damla damla, sel sel
Düştü gözlerden
Dünyanın dört bir yanında!
Aktı da aktı
Meriç’in azgın sularını da
Geçti gitti
Boğabilmek için,
Bu kapkara sürecin zalimlerini!
İnsanlık
Dua oldu, beddua oldu
Bu sefer!
Köpürdü dudaklarda,
Devindi yatağında.
Bendini yıkmış
Azgın Meriç suları gibi,
Almak için bağrına
Bu devrin
Döl döl çoğalan
Ebu Cehillerini, Leheblerini
İnsanlık
Bir lanet pusuda
Eminim yine bekliyor
Bu sefer!
Kimbilir
Bir Meriç’de, bir Ege’de
Bir amansız ölüm döşeğinde,
Bir gaddarın kırbacında,
Bir dalkavuğun sövgüsünde,
Karanlık dehlizlerde,
Zifiri soğuk zindanlarda,
İblisin ürperdiği tuzaklarda
Artık çoğumuza uzaklarda…
Yine ama mutlaka,
Çıkmak için karşımıza
Bekliyor lanet pususunda…
Zikeder 14.02.2018
İsveç Muhaciri @msbdhhk
Zalimin hakkından ancak Allah gelir. Bu güzel aile cennette beraberler inşa’Allah ama onların canlarına kastedenler, memleketlerinde iş ekmek vermeyip hayat hakkı tanımayanlar, özgürlüklerini ellerinden almak için hukuku ayaklar altına alanlar ne bu dünyada ne öbür dünyada gün yüzü görmezler. Bu benim senin değil, Allah’ın vadidir. Ey zalim güruh, başınıza Allahtan gelecek Felaketleri gözleyin.
Ciğerlerini yaktığınız bunca insanın ahı sizi zulmünüzde boğacak.
İnsanlığın en acı tarafı nedir biliyor musunuz? Hiç tanımadığınız ve böyle dramlarda kaybolan aileleri kendi akrabaları da olabilirdi diye düşünmesi.
Hizmetle kısa bir tanışıklığım bilmiyorum beni hizmet eri yapar mı? Ama şu Türkiye’de yaşanan insan dramı ne bu yaşıma kadar yaşadıklarıma,ne de büyüklerimden dinlediğim darbe ve savaş yıllarındakilere
hiç benzemiyor.
Acaba bu zulümlerin bitmesi için zalim despot Şerdoğan ne istiyor? Ele geçirdiği tüm devlet yetkisiyle zalimliklerine her geçen gün daha da fazla iştahla yapmak; başını geceleri rahat yastığa koymasını mı sağlıyor?
İşinden,aşından milleti mahrum etmek; hangi devlette görülmüşdür ki kendisine Müslüman diyen birisinin yüreğinde sevgi-merhamet bulunması gerekirken kin ve nefret var? Bu milletin kutsallarıyla oynayarak ve onları açlığa mahkum ederek zoraki “terörist olun!” mu demek istiyor?
İleriki yıllarda şayet bu satırları okuyup da aklında tutanlar olursa şunu hiç unutmasınlar: Çocukluk yıllarında merhametsiz ortamda büyüyenler,ileriki yıllarda makam ve mevkileri ne olursa olsun çocukluklarında yaşadıkları zulmü kendileri en başta en yakınlarından itibaren tanıştıklatı herkese uyguluyorlar.
İyi bir psikiyatrist tarafından Şerdoğan incelenirse; tedavisi için çok geç kalındığını belirtecektir.
Bu arada olan hem yakınındakilere olduğu gibi hem de koca bir ülkeye olacak; çevresindekilerden kim olursa olsun ona itaat etmedikleri sürece zulmü hep devam edecektir. Tek tesellim ise; hiçbir şey olmasa bile sırf zindanlardaki 700 bebeğin,okyanuslarda boğulan çocukların ahı tutacaktır vesselam…