Acıları paylaşmak

YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

Acıları paylaşmak, toplum olmanın önemli koşullarından biridir. Küçük Ahmet’in ölümünden sonra bir kez daha anladım ki Türkiye çoktan toplum olma özelliğini kaybetmiş. Bu küçücük çocuğun başına gelenler Türkiye’nin başlı başına lanetli bir toplum olduğunun kanıtıdır da zaten, ama bir de ölümünden sonra bile yaşanan dramın ve gaddarlığın görmezden gelinmesi, artık vakanın tümüyle umutsuz olduğunun resmidir.

Grup Yorum üyelerinden Helin Bölek’ten sonra İbrahim Gökçek’in ölüm orucu da acıyla bitti. Ben protesto veya mücadele yöntemi olarak ölüm orucunu hiç onaylamasam da, her ikisinin de hayatlarını kaybetmesine çok üzüldüm; sosyal medyada paylaşımlarımda da bunu dile getirdim. Helin veya İbrahim’in ideolojisi veya dünya görüşü benim için önemli değil. Önemli olan, zalim bir sistemin zulmüne uğramış olmaları. 

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Bir kesim Ahmet’in anne babası “FETÖ’cü” diye onun başına gelenleri bilerek görmezden geliyor. Diğer taraftan, Grup Yorum’un özgün sol müzik yapmasından dolayı üyelerine terörist deniyor. Her iki mağduriyette de uygulanan metot aynı aslında. Ama nedense kimse bununla ilgilenmiyor. Devleti ele geçirmiş olan bir grup, kendileri gibi düşünmeyen insanları fabrikasyon gerekçeler üzerine inşa edilen suçlamalarla sistem dışına itiyor, ötekileştiriyor, sonra da ortadan kaldırıyor. Küçük Ahmet’in de, Helin’in de, İbrahim’in de başına gelenler, Türkiye’de anayasal rejimin fiilen sona ermiş olmasından kaynaklanıyor. Aynı zulüm, Türkiye’den kaçarken sınırda, Meriç’te veya Ege’de hayatını kaybeden mağdurlar için de geçerli. 

Fakat bu durum bu kadar açık olmasına karşın, özellikle Kemalist sol, devletlû reflekslerle kendi “mahallelerinden” olmayan mağdurların hikâyelerini yok sayıyor. Bu halen “devletin asıl sahibi biziz” tavrıdır. Dahası, “karşı devrimci” olarak algıladıkları “sağcıları” ve “dincileri” adamdan saymama algısıdır. Bu algının kökleri Kemalist rejimde ustalıkla inşa edildi. Mütedeyyinler – dinin hayatlarında önemli bir rol oynamasını tercih edenler – bu Kemalistlerce toptan aynı kategoriye kondu. Solcular, solcu olmadan önce Kemalist’tiler. Solcu olduktan sonra da Kemalizm’e hep bir tür “ön milli demokratik devrim” olarak baktılar. Onlar için Atatürk solcuydu. Çoğu, Marksizm ile hiç tanışmadan solcu oluverdi. Marksizm ile tanışanları da Atatürk rejiminin bazı özelliklerini solculuk olarak yorumladı. Türk solu İttihatçı-Kemalist köklerini daima latent olsa da korudu. Onu “gericilikle savaşta önemli bir merhale” addetti. Seküler (laiklik) yanlısı politikaları Leninist ateizm politikalarıyla aynı minvalde değerlendirdi. Gelenekle savaşta aynı saflarda gördü. Dolayısıyla bugün istisnalar dışında Türk solunun önemli bir bölümü Kemalizm’i sol ideolojilerle çelişkili görmüyor. 

Oysa CHP asla sol bir parti olmadı. Ecevit partiyi ortanın soluna çekme planını uygulasa da, CHP özenle evrensel sol dünya görüşünden daima kopuk oldu. Bu nedenle Marksiyan çizgideki sol hareketler CHP’ye ve Kemalizm’e – haklı olarak – ağır eleştiriler getirdi. Atatürk’ten bir sol önder yaratmak, sol eğilimli CHP’lilerin bir projesiydi. Kısmen başarılı oldu. Fakat Kemalizm’in altı oku, özellikle de milliyetçilik ilkesi, hiçbir evrensel enternasyonalist sol görüşle bağdaşmıyordu. 

İşte Ahmet’in ölümünün bile sol vicdanları uyandırmaya yetmemesinin nedeni budur. Dikkat ederseniz, Marksist sol çok daha kapsayıcıdır. Ama Kemalist köklerden gelen ulusalcı veya kendisini sosyal demokrat sanan sol, oldukça katı devletçi refleksler veriyor. Oysa taptıkları kutsal devlet kendilerini de terörist etmiş durumda. Bu nedendendir ki bu tiplerin çoğu bugün Batı ülkelerinde sığınmacı konumunda. Kendilerine – tıpkı aşağıladıkları Gülen Cemaati mensupları veya Kürtler gibi – pasaport bile vermeyen bir devlet var. Normalde uyanmaları ve bir dayanışma çizgisine gelmelerini beklersiniz, değil mi? Oysa bu olmuyor. Kemalizm’in tornasından çıkmış, CHP ile kendisini özdeşleştiren, Atatürkçülüğü solculuğundan önde olan, devleti kutsayan klasik ortalama Türk solcuları, bir türlü insan haklarını ve demokrasiyi sindiremiyor. İçlerindeki latent ittihatçı-Kemalist deli fişek “çılgın Türk” tutumu, ötekileştirilen gruplara karşı en az ceberut devlet kadar acımasız. Bunların elinde yetki olsa, emin olun aynını yaparlardı. 

Ahmet’e empati ve şefkat duymayanların taşlaşmış yürekleri, asla bir hukuk devleti talep etmiyor. Talep ettikleri, devletin sosyal mühendisliğe devam etmesi! Tek farkla: bugünkülerin yerine, kendi dünya görüşlerini empoze ve endoktrine eden bir devlet amaçlıyorlar. 

Türkiye bu nedenle toplum olma vasfını yitirmiş durumdadır. Toplum olmak için öncelikle bir “biz duygusuna” ihtiyaç var. Bugün bu ortamda böyle bir duygunun halen var olduğunu en Polyanna’cı olan kalemler bile ileri sürmüyor. Türkiye biz duygusunu kaybetti. Kutuplaşma, paralel toplumlar üretti. Fiziksel olarak aynı mekânı paylaşsalar da, değerler evreni çok farklı olan gruplar var. Bu gruplar, birbirleriyle etkileşime girmeksizin aynı mekânda var olmayı sürdürüyor. Fakat bu durum toplum olmaya yetmiyor. Biz duygusu yanında, aynı zamanda ortak bir gelecek hedefi de toplum olmanın önemli koşullarından biri; ne yazık ki bu konuda da çok umutsuz bir tablo var. Sol ve sağ nasyonalistler (ulusalcılar ve ülkücüler), İslamcılar, Kürtler, Aleviler, birbirlerinden farklı gelecek tahayyüllerine sahipler. Her biri diğerlerini dönüştürüp kendisine benzetmeye çalışıyor. Bu olmadan onlarla kesinlikle empati kurmuyor. Ötekileri “beriki” haline getirerek, onları kendilerinden saymıyor. Tam asimilasyon, devleti ele geçirmenin gerekçesi. Devlet, bir tür değirmen gibi, tüm “ötekileri” öğütecek ve tektipleştirecek bir araç, bir enstrüman!

Ahmet ve ailesi, ötekilerdendi. Bu nedenle Ahmet’in babasına olan hasreti “Türk solunun” gündemi olmadı. Elbette gerçek solcuları hariç tutmak gerekiyor. Fakat onlar çok azınlıktalar. Büyük çoğunluk, Ahmet ve ailesinin büyük acısını bilinçli olarak ıskalıyor. 

Acılarında bile bir araya gelemiyor Türkiye! Ortak üzüntüsü artık yok. Ortak sevinçleri olması da bu nedenle mümkün değil! Erdoğan rejimi bu nedenle iktidarda zaten! Karşısında paramparça bir muhalif kesim var. Ve bir araya gelmedikleri sürece otoriter rejim hiç bitmeyecek! Ahmet, Türkiye’yi birleştirebilirdi. Helin ve İbrahim’in katiliyle Ahmet’inkinin aynı katil olduğunu anlama şansımız vardı. Ölümün bir anlamı var mıdır, bilmem; ama bu dramlar Türkiye’yi uyandırıp yeniden toplum yapabilirdi. Bunun olmaması, küçük Ahmet’in, Grup Yorum’lu sanatçılar Helin ve İbrahim’in ve daha yüzlerce, binlerce gariban mağdur insanın kaybına daha da fazla üzülmemizi gerektirmiyor mu? 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Senin mantigina göre Türkiyedeki Hizmet hareketi mensuplarinin hepsinin ayni anda seslerinin cikmasi lazim ve toplu direnise, ayaklanmaya gecilmesi lazim.

  2. Meşhur atasözlerimiz vardır bizim. İki ucu b..klu değnek yada aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık yada al birini vur ötekine; işte Türkiye’ de toplumun hali.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin