ABD-İran gerilimi nasıl bu noktaya geldi, bundan sonra neler olabilir?

Tr724 ÖZEL | ABD’nin İranlı General Kasım Süleymanî’yi öldürmesinden sonra, herkes bizi nelerin beklediğini merak ediyor.

Gerilim nasıl başladı?

ABD ve İran arasındaki gerilim 2018’in Mayıs ayında ABD’nin İran’la yapılan nükleer anlaşmadan tek taraflı çekilmesi, ardından İran’ın petrol satışını ve bundan elde ettiği ihracat gelirlerinin ülkeye geri girmesini engelleyen geniş kapsamlı yaptırımlar uygulamasıyla tırmanışa geçti. Donald Trump yönetiminin uzun vadeli amacı, İran’ı yeni ve daha fazla taviz vereceği bir nükleer anlaşmaya zorlamak, bu arada halkın rejimden memnuniyetsizliğini arttırarak bir rejim değişikliğini tetiklemekti.

ABD yaptırımları İran’ı yeniden masaya oturtamadı ama ekonomisini ciddi anlamda etkiledi. İran, 2018 başında günde ortalama 2,3 milyon varil petrol ihraç ederken, 2019 Ekim ayında petrol ihracatı günlük 260 bin varile düştü. IMF’nin tahminlerine göre ABD yaptırımları sonrası İran ekonomisi 2018’de yüzde 4.2, 2019’da ise yüzde 9.5 oranlarında küçüldü.

İran yönetimi, yaptırımlar nedeniyle zora düşen bütçeyi dengelemek için Kasım ayında benzine zam yapma kararı aldı. Özellikle dar gelirlileri etkileyen bu zam sonrasında, ülke çapılan yayılan protestolar yaşandı. İran güvenlik güçlerinin sert müdahalesinde, 1500 gösterici ve güvenlik görevlisi hayatını kaybetti.

İran’ın yaptırımlara cevabı

Bu süreçte İran, ABD’nin dayattığı müzakere sürecine yanaşmayarak kendi usulünde yaptırımlara cevap vermeye çalıştı. İran, uzun yıllardır “Büyük Şeytan” olarak kabul ettiği ABD’nin Ortadoğu’daki üslerine vekil örgütler aracılığıyla saldırılar düzenlemekteydi. Bu bağlamda, Irak’taki Amerikan askerlerini de dolaylı hedef olarak görüyor, ABD’nin bölgede kalmasının maliyetini arttırıyordu. İran’ın yaptırımlara ilk cevabı da bu saldırılarda vites yükseltmek oldu.

2019 Haziran ayında İran Hürmüz Boğazı’nda ABD’ye ait İnsansız Hava Aracı’nı (İHA) düşürdü. Ardından Eylül ayında ABD’nin bölgedeki müttefiki Suudi Arabistan’da yer alan dünyanın en büyük petrol üretim tesisleri İran menşeli füzelerle vuruldu ve günlerce üretime ara vermek zorunda kaldı. Yine İran tarafından döşenen mayınlar Norveç ve Japonya petrol tankerlerine çarparak gemilerde hasara sebep oldu.

ABD’ye göre bu saldırılar, İran’ın kasıtlı yaptığı hamlelerdi. Dünya deniz petrol trafiğinin yaklaşık yüzde 30’unun bulunduğu Hürmüz Boğazı’nda yaşanan bu saldırıların amacı, İran’ın yaptırımlara karşılık gerektiğinde ABD menfaatlerine ağır zarar verebileceğini göstermekti.

Sessizliği bozan olaylar

Bunlara karşılık Trump yönetimi somut bir karşılık vermedi. Hatta bu sebeple zayıf davranmakla suçlandı. Bunun iki sebebi vardı: İlki, İran’ın vekil örgütler aracılığı ile yaptığı düşünülen bu saldırıları uluslararası platformlarda her zaman inkâr edecek olmasıydı. Diğeri ise, Trump’ın “bitmeyen savaşları bitirmek” vaadi sebebiyle Ortadoğu’da yeni bir savaş istememesiydi.

Ancak geçen hafta yaşanan hadiseler, ABD’nin bu sessizliğini bozmasına yol açtı. İran yanlısı Kataib-i Hizbullah’ın attığı füzelerle Irak’ta 1 Amerikan askerinin ölmesi ve 4’ünün de yaralanması sonrasında, ABD karşı hava saldırısı düzenledi ve örgütün 25 militanını öldürdü. Karşılığında Kataib-i Hizbullah, Bağdat’taki ABD Büyükelçiliği binasını bastı ve binanın önünde günlerce gösteri düzenledi. ABD diplomatlarının büyükelçilik içinde güvenli odaya sığınması ve Irak halkının ABD’nin ülkedeki askerî faaliyetlere karşı olduğu şeklindeki görüntü, İran’ın başarısıydı.

1943’ten bu yana ilk kez

Seçim senesinde olan, azil süreciyle de yıpranan Başkan Trump, bütün bunlara beklenmedik bir karşılık vermeyi seçti. Trump’ın deyişiyle “binlerce Amerikalının ölmesi ve yaralanmasından sorumlu ve daha fazlasını öldürmek için planlar içinde olan” Kasım Süleymanî, İran Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymanî, 3 Ocak Cuma günü Bağdat Havaalanı çıkışında öldürüldü.

Böylelikle, ABD 1943 yılında Pearl Harbor saldırısının mimarı Amiral Isoroku Yamamato’nun uçağının düşürülmesinden bu yana ilk defa başka bir ülkenin üst düzey askerî yetkilisini doğrudan hedef almış oldu.

İran nasıl karşılık verecek?

Bu noktada İran’ın nasıl karşılık vereceğine dair çeşitli senaryolar var. İran’ın kendi koyduğu angajman kuralları ve belirlediği kırmızı çizgilerde değişikliğe gitme ihtimali öncelikli mesele. Süleymanî’nin öldürülmesinden önce İran, can kaybına sebep olacak şekilde ABD ile doğrudan çatışmaya girmiyor ve ABD’ye karşı vekil örgütler üzerinden düşük yoğunluklu savaş yürütüyordu.

İki ülke arasındaki güç dengesizliği sebebiyle İran’ın misillemesinin yine bu çerçevede olacağı beklenebilir. Her ne kadar ABD’nin askerî ve ekonomik gücüyle boy ölçüşülemese de, bölgede Tahran’ın güdümünde iş gören Hizbullah ve Haşd-i Şabî gibi örgütler ABD’ye karşı asimetrik bir savaşa girebilir. Bu da, Lübnan, Suriye ve Irak’ı kapsayan, Yemen’e kadar uzanan, Ürdün Kralı Abdullah’ın tabiriyle “Şii Hilali” bölgesinde ABD çıkarlarının tehlikeye girmesi anlamına gelir.

Bu asimetrik savaş, bölgedeki ABD varlıklarına saldırılar ya da üst düzey yetkili kişilere yönelik suikastler şeklinde gerçekleşebilir. İran’ın nüfuzu düşünüldüğünde ilk akla gelen ülke ise Irak.

Siber saldırılar düzenleyebilir

İkinci bir ihtimal, İran’ın siber saldırılar yoluyla ABD’ye misilleme yapması. Çin ve Rusya kadar olmasa da, İran da siber saldırı kapasitesi olarak dünyanın önde gelen ülkelerinden. Geçtiğimiz yıllarda İran’ın ABD’de bankacılık ve petrol şirketlerine yönelik siber saldırılar düzenlediği, hatta bir barajın kontrolünü siber saldırı yoluyla ele geçirmeyi denediği biliniyor.

Ancak bu saldırılarda İran ağır hasar vermekten kaçınmış, eylemlerini belli bir noktadan öteye taşımamıştı. Süleymanî’nin öldürülmesi sonrasında ise, ABD’de veya bölgede ABD’nin müttefiki olan ülkelerdeki kritik üslere yönelik siber saldırı düzenleyebileceği ve İran’ın bu kez itidalli davranmayacağı da konuşulan senaryolar arasında.

Irak’taki ABD üsleri kapanır mı?

Bir diğer beklenti ise İran’ın Irak’taki nüfuzunu kullanarak buradaki ABD askerî üslerini kapattırmak. Bu durum, eğer gerçekleşirse, İran açısından ciddi bir başarı olur. Irak Başbakanı Adil Abdül Mehdi de, Süleymanî’nin öldürülmesi üzerine bu saldırının ABD-Irak arasındaki Stratejik Çerçeve Anlaşması’nın hükümlerini ihlal ettiğini duyurmuştu. Söz konusu anlaşma, iki ülke arasındaki güvenlik ilişkilerinin yanı sıra kültürel, ekonomik, enerji, siyasi ve diplomatik ilişkilerin de genel çerçevesini çiziyor.

Bu anlaşmada herhangi bir değişiklik yapılması için iki tarafın da onayının olması gerekiyor. Anlaşmanın feshi ancak taraflardan birinin bir yıl öncesinden yazılı bildirimde bulunması kaydıyla mümkün. Bu itibarla Irak’ın ABD üslerini kapatması, şu aşamada pek ihtimal dâhilinde değil. Nitekim dün Irak Meclis’i ABD askerlerinin ülkeden çıkması yönünde oy kullansa da, henüz sürecin başındayız.

Sıcak çatışmalar da yaşanabilir

Son olarak iki ülke arasında sıcak çatışma yaşanmasını da ihtimaller dâhilinde saymak gerekir. Ancak iki taraf da topyekûn bir savaşa girmeye niyetli değil. Süleymanî’nin öldürülmesinden sonraysa, İran’ın vekil örgütler aracılığıyla yapacağı herhangi bir saldırının doğrudan rejime fatura edileceği öngörülebilir.

2003-2011 yılları arasında İran’a yakın örgütler, bölgede yaklaşık 600 ABD askerini öldürmüş ve İran bunlardan ötürü bir müeyyideye maruz kalmamıştı. Bu defa ABD’nin böyle bir saldırıda İran’a anında cevap vermesi bekleniyor. Nitekim Başkan Trump da, İran’da 52 hedefin belirlendiğini ve olası bir hamle karşısında bu hedeflerin vurulacağını dün Twitter’dan duyurdu.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin