12 Mart’ta frenler nasıl sıkıldı?

YORUM | İDRİS GÜRSOY

Tarih 19 Ocak 1970. Yer; Çankaya Köşkü… Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ve Başbakan Süleyman Demirel’in katıldığı MGK toplantısında Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), “Yurt güvenliğini dıştan ve içten tehdit eden olaylar” başlıklı bir brifing veriyor. Ağırlıklı olarak ordu içindeki sol cunta ve sivil uzantılarının faaliyetlerinden bahsediliyor. Darbe hazırlıklarına dikkat çekiliyor. Sokak hareketleri ve anarşi üzerinde durulduktan sonra MİT Müsteşarı Korgeneral Fuat Doğu, brifingi şöyle bitiriyor:“Bizim artık demokrasimizin disiplinini sağlayacak frenleri sıkmamızın zamanı gelmiştir.” (Bir istihbaratçının gözü ile 12 Mart, Fuat Doğu, Milliyet, 3, Mart 2013)

12 Mart 1971 öncesi üniversiteler ve sendikalar sokaktaydı. Doğan Avcıoğlu gibi bazı aydınlar düzen değişikliğini savunuyordu. Bu düşüncelerin asker içinde de karşılığı vardı. 

Orhan Kabibay, İrfan Solmazer, Orhan Erkanlı gibi bazı Milli Birlikçiler, 27 Mayıs’ın yarım kaldığına inanıyordu. Cemal Madanoğlu, üç kuvvette bazı albay ve generallerle bağlantıya geçmişti. Korgeneral Faruk Gürler (Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı), Koramiral Kemal Kayacan, (Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı) ve Hava Korgeneral Muhsin Batur, (Yüksek Askeri Şura Üyesi) cunta faaliyetlerinin içinde görülüyordu. 

1967’den itibaren darbe plan ve hazırlıkları hızlandı.

TSK’da kilit görevler değişti. 1970 Ağustos şurasında Orgeneral Kemal Atalay’ın Kara Kuvvetler Komutanı olması bekleniyordu. Emekli edildi. Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na 2. Ordu Komutanı Org. Faruk Gürler atandı. Celil Gürkan Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) Plan ve Prensipler Başkanı görevine getirildi. Aydın Kirişoğlu, Mürted 4. Üs komutanı oldu, Atıf Erçıkan Brüksel’deki NATO görevinden alınıp Genelkurmay Başkanlığı (GKB) Plan ve Prensipler başkanı yapıldı. Kemal Kayacan ise Gölcük’te Donanma Komutanı olarak görevine devam etti.  ‘İhtilal kadrosu’ plana göre olması gereken yerlere gelmişti.

9 Martçılar, Baas tipi bir rejime geçişi planlıyordu. Devrim gazetesi cuntanın karargahı gibiydi. Devrim anayasası yazılmış, devrim konseyi, devrim hükümeti listeleri hazırlanmıştı. ‘Kaddafi’ye benzetilen Gürler, Devlet Başkanı, ‘Yavuz Bey’ kod adlı Muhsin Batur başbakan olacaktı. 

9 Martçılar darbe planları yaparken başka planlar devredeydi. 

Genelkurmay Plan ve Prensipler Dairesi başkanı Korgeneral Atıf Erçıkan, 9 Martçı darbeyi planlayan ekiptendi. Erçıkan, ikili oynuyor ve cunta toplantılarından Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç’ı haberdar ediyordu. MİT elemanı Mahir Kaynak, darbe toplantılarına katılıyor ve en gizli görüşmeleri teybe kaydederek merkeze ulaştırıyordu. Hasan Cemal, 12 Mart sürecinde MİT Müsteşarı Fuat Doğu ve Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın kendi stratejilerini uyguladıklarını söylüyor. 

Bu strateji doğrultusunda, 71’in başlarında aniden şiddet tırmanmaya başladı. Bir takım sol örgütler, terör eylemlerine karıştırıldı. Gençlerin ellerine ordu malı silahlar verilmiş ve çatışmaların önü açılmıştı. Anarşi olayları darbeye zemin hazırlıyordu! 

Dönemin Birinci Ordu Komutanı Faik Türün

İkincisi; komuta kademesinde farklı düşünceler ve arayışlar ortaya çıktı. MİT, bu ayrışmayı derinleştirdi. Bazı komutanlar sol cuntadan koparıldı. 27 Mayıs gibi emir komuta zinciri içinde bir müdahale zordu. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, parlamenter rejimi savunuyordu. Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Celal Eyiceoğlu darbeye karşıydı. Tağmaç, sorunların Anayasal düzen içinde çözüleceğine inanıyordu. Birinci ordu komutanı Faik Türün gibi bazı generaller ise sol cunta hareketlerinden rahatsızdı. Türün, kendi deyişiyle darbeye karşı caydırıcı tutum almıştı. Müdahale olursa İstanbul’dan Ankara’ya birliklerini nasıl ve hangi yollardan sevk edeceğini planlıyordu.  (Faik Türün’ün el yazısı ile aldığı notlar https://faikturun.wordpress.com )

1971’in başlarında sol cunta hazırlıkları tamamladı.

9 Mart’ta Hava Kuvvetlerinde toplandılar. Darbe planına göre belirli kişi ve birlikler hazır duruma geçmişti. Faruk Gürler, Muhsin Batur ve iki komutanlıktan cuntacıların katıldığı toplantıda “düğmeye basılması emri” bekleniyordu. Ama o emir çıkmadı. Faruk Gürler, tamam harekat başlasın, dese iş bitecekti. Gürler’in, ‘Hiçbir harekete tevessül edilmeyecek, varsa hazırlıklar durdurulacak, yarın genişletilmiş Komuta Konseyi toplanıyor, orada alınacak karar beklenmelidir.’ sözleri üzerine toplantı sona erdi. Batur da harekat emri vermedi. (Anılar ve Görüşler, üç devrin perde arkası, Muhsin Batur)

Cuntacı generallerden Celil Gürkan ise neden harekat emri vermediğini şöyle anlatıyor: “Evet o sırada eldeki kuvvet yeterli idi. Ankara içindeki ve dışındaki birlikler yukarıdan bir haber, bir işaret bekliyorlardı. Kuşku yok ki, toplantının yapıldığı Hava Kuvvetleri Karargah denetimimiz altında idi. İnsanın aklına şu gelebilir: Gürler ve Batur’u nötralize edip müdahaleyi planlanan şekilde uygulamak mümkün olamaz mı? Ama her ikisi de Silahlı Kuvvetler içinde tanınmış, sevilen, sayılan komutanlar idiler. Bu gerçek ortada iken onların dahil bulunmadıkları bir müdahale harekatı başlatılmış olsaydı büyük olasılıkla kan dökülebilirdi. Bunu kimse göze alamazdı. Şahsen ben, Orduda bir çatışma çıksın istemedim.“ (Celil Gürkan, 12 Mart’a Beş Kala, Tekin Yayınevi)

Hava Kuvvetleri Karargâhında  silahlanmış şekilde darbe kararı bekleyen cuntacılar, “Birliklerinize dönün” talimatı alınca şaşırıp kaldılar. Tümgeneral Celil Gürkan, “Şaşkınlık ve eziklik içinde koridora çıktığımızda, Batur’un çalışma odasının yakınındaki odaların ve koridorların müdahale kararı bekleyen subaylarla dolu olduğunu gördük. Bu subaylar toplantıdan darbe kararı çıkmadığını görünce hayli öfkelendiler.” diyor.

İddiaya göre; Hava Kuvvetleri Karargâhı’ndaki  toplantıdan sonra, Bahçelievler’de Celil Gürkan başkanlığında bir toplantı daha gerçekleşti. Burada müdahale kararı çıktı. Gürler ve Barun dışında bütün komutanlar enterne edilecekti. Kararın Faruk Gürler’e tebliğ görevi, Gürkan’a verildi. Gürler, Celil Gürkan’dan süre istedi. Ancak alınan bu kararlar anında genelkurmaya gidiyor ve zaman 9 Martçıların aleyhine işliyordu.

10 Mart’ta Memduh Tağmaç, üç kuvvet komutanı ve yirmi yedi general ile bir araya geldi. Yaklaşık altı saat süren toplantıda, komutanlar tavırlarını belirledi. Müdahale yapılacaktı. Müdahalenin nasıl yapılacağını ise dört komutan, kendi aralarında kararlaştırdılar. Muhtıra mektubu hazırlanıp imzalandı. Yol haritası, ‘Hükümeti ikaz, hükümetin değiştirilmesi, anayasa ve seçim kanunu değişikliği, reformların yapılması ve müdahale edilmesi” şeklinde belirlendi. 

Batur ve Gürler’in tutum değişikliği ve darbeden vazgeçilmesi, 9 Martçılar için tam bir şoktu. Vedii Bilget ve Celil Gürkan’a göre, Muhsin Batur ve Faruk Gürler, astlarını bir şekilde etkilemiş, onları bir yola sokmuş ve yolun sonunda kendi çizgilerini değiştirerek astlarını yüzüstü bırakmışlardı. Gürkan, ‘Karargah içinde kurulan gizli örgütle resmi başlıklı, tarih ve sayı verilmiş yazışmalar yapabilen, sonra da yakın arkadaşlarını, devirdiği hükümetin başbakanı ile birlikte emekliye ayıran bir kuvvet komutanına herhalde ihtilaller tarihinde ilk kez rastlanmaktadır.’ diyor. Cemal Turhan ise iki komutanın (Batur-Gürler) oyunbozanlık yaptığını söylüyor. ( Vedii Birget. Girdap, Kastaş Yayınevi)

9 Martçılarla hareket eden iki ismi Batur ve Gürler, neden son anda saf değiştirmişti? Ertuğrul Kürkçü “Bu iki komutan, bu darbe girişimini haber aldıkları an aslında kendilerini aşan, kendilerinin örgütlemediği, kendilerinin planlarından çok daha radikal, -çünkü kendileri NATO’cudurlar- NATO’cu olmayan, NATO ilişkilerini sorgulamayı hedefleyen ve radikal bir millileştirme programına sahip olduğunu gördükleri bu hareketi bastırmak için Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç’la anlaşma yoluna gittiler.” diyor. (Meclis Araştırma Komisyonu Raporu, Kasım 2012)

9 Mart gecesi yapılan toplantıdan haberdar olduğunu söyleyen Süleyman Demirel’in iddiası da ilginç. ‘Burnuma kötü kokular geliyor” diye Sunay’ı uyaran Demirel, “Merak etme Memduh Paşa onların başında’ cevabını alıyor. Demirel,  “Faruk Paşa, Muhsin Paşa da bunların yanında görünüyor. Sonra, 9’u bu. 10’uncu gün sabahleyin Faruk Paşa ile Muhsin Paşa bunlardan koparılıyor kendi iç bünyelerinde. Oradaki hesap da Faruk Paşanın sonra Cumhurbaşkanı olma hesabıdır ve gene burada söylüyorum… Şöyle mutabık kalıyorlar ki: Hükümet gitsin, biz o zaman bundan vazgeçelim. “

12 Mart (1971) muhtırası ile demokrasi yeniden kesintiye uğradı. Başbakan Süleyman Demirel istifa etti. Ara rejim hükümetleri olağanüstü hal ile ülkeyi yönetti. Solun üzerinden silindir gibi geçildi. 

Muhtıradan dört gün sonra Celil Gürkan’ın da içinde bulunduğu 5 general ve amiral ile 8 albayın emekliye sevk edilmesi sol cuntaya büyük darbeydi. 9 Martçılara karşı gerekli tedbirler alınıyordu. 18 Mart’da operasyonun adı Balyoz’du. MİT’in fişlediği asker-sivil kişiler gözaltına alındı. İşkenceler, infazlar, idamlar, tasfiyeler binlerce insanın hayatını kararttı. Toplumsal talepler şiddetle bastırıldı. Fuat Doğu’nun dediği gibi demokrasinin disiplinini sağlayacak frenler sıkıldı. Antidemokratik yasalar Meclis’ten jet hızı ile geçiridi. 

Taraf değiştiren iki komutana ise dokunulmadı. Gürler, terfi etti, genelkurmay başkanlığına getirildi. Cumhurbaşkanlığına adaylığını koydu ama seçilemedi. Batur ise, Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan emekliye sevk edildi ve senatör yapıldı. 1980 cumhurbaşkanlığı seçiminde o da adaylığını koydu ama kazanamadı.

12 Mart, Devletin hukuk ve demokrasi dışına nasıl  çıktığını göstermesi açısından üzerinde durulmaya değer bir hadisedir. Hukuk düzeninde ve toplumsal yaşamda derin yaralar açmıştır.  Ve ne yazık ki, bu son da olmamıştır…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin