UEFA Kupası’yla maziye vefasızlık yolculuğu

ÖZEL HABER | HASAN CÜCÜK

Bugün 17 Mayıs. Türk futbol tarihinin en önemli zaferi olan UEFA Kupası’nın kazanılmasının üstünden tam 19 yıl geçti.

Galatasaray, yıldönümü sebebiyle hazırladığı klipte kupanın mimarı Hakan Şükür’ü görmezden geldi. Klipte, tek bir karesine yer vermedi Kral’ın.

Bu utancı, yapanların yanına bırakıp, o günlere tanıklık etmiş bir gazeteci olarak, ilk kez duyacağınız hatıraları ve ilk kez göreceğiniz fotoğrafları sizinle paylaşmak istiyoruz.

Türk futbol tarihinin en önemli kilometre taşlarından biri, Galatasaray’ın 17 Mayıs 2000 tarihinde Kopenhag’da kaldırdığı UEFA Kupası idi. İngiliz ekibi Arsenal ile finalde karşılaşan sarı-kırmızılı ekip, normal süresi ve uzatma bölümleri golsüz biten maçta penaltılarla kupaya uzanmış ve adını Türk futbol tarihine altın harflerle yazdırmıştı. O tarihî günün üzerinden tam 19 yıl geçti. Galatasaraylısının, Fenerbahçelisinin, Beşiktaşlısının, Trabzonsporlusunun, herhangi bir takımı tutanının, tutmayanının sokaklara döküldüğü o günlere dönmek, kupa finali öncesi ve sonrasında yaşananları yeniden hatırlamak için geçmişe yolculuk yapmaya ne dersiniz? Finalle ilgili bugüne kadar basında çok şeyler yazıldı. Bu yazımızda, anlatılmayanları dile getirmek istiyoruz.

UEFA, kupa finali öncesi Kopenhag’da Galatasaray’a rehberlik yapması için tanıdık bir ismi görevlendirmişti. Bu isim, 1990-1993 yılları arasında Türk Millî Takımı’nı çalıştıran Sepp Piontek’ti. Piontek’in ilk işi, Galatasaray’ın kalacağı uygun bir otelin bulunmasıydı. Bu otel, Danimarka Millî Takımı’nın sürekli kamp yaptığı Hotel Marina’ydı. Otelin bulunduğu mevki İstanbul’u andırıyordu. Deniz kenarında bulunan otel, hem şehir dışındaydı hem de denizin rahatlatıcı atmosferini taşıyordu. Karşı sahillere bakınca İsveç görünüyordu. ‘Neden Marina Otel?’ sorusuna Piontek, “Millî takımla yıllarca burada kaldığım için, otel personeli futbolcuların ne tür konularda hassas olduğunu çok iyi biliyordu. Ayrıca şehrin dışında olması, stresten uzak kalmak için önemli bir avantajdı.” cevabını veriyor.

Galatasaray’ın Kopenhag’a gelmesiyle Piontek de kafileye dâhil oluyordu. Sarı- kırmızılı ekibe havaalanında devlet başkanı seviyesinde bir karşılama uygulanıyordu. Oyuncuların sakin hâli, yıllar sonra o tarihî günü konuştuğumuz Piontek’i oldukça şaşırtmış. Oysa Türkler, heyecandan yerinde duramayan tiplerdi Alman hocaya göre. “Bu sakinliğin altında kupayı alacağına bir inanma vardı.” diyen Piontek, oyuncuların strese girmemesi için Fatih Terim’in moral ve motivasyonu üst seviyede tuttuğunu söylüyor.

Galatasaray kafilesi final için Kopenhag’a gittiğinde takımın kalacağı otele kadar organizasyonu Piontek yapmıştı. FOTOĞRAF | HASAN CÜCÜK, TR724

Fanatik taraftar: Sakıp Sabancı

Maçtan önce Terim ile kesinlikle taktik konulara girmediğinin altını çizen Piontek’i şaşırtan bir diğer isim ise rahmetli işadamı Sakıp Sabancı’dır. Maç başlamış, Piontek tribündeki yerini almıştır. Hemen bir sıra arkasındaki kişi, maç boyunca yerinde duramamaktadır. Her atakta âdeta takımla birlikte hücuma kalkmaktadır. Boynundaki atkı ve kafasındaki Galatasaray kasketiyle ‘fanatik bir taraftar’ diye düşündüğü kişiye dikkatli bakınca Sakıp Sabancı olduğunu anlar. Gerisini Piontek’ten dinleyelim: “Göz göze gelince ‘Vay hoca sen misin!’ diyerek samimi bir şekilde sarıldı. Oldukça heyecanlıydı. ‘Hoca bu maç çok önemli, inşallah alırız.’ dedi. Ben de ‘Sakin ol, kupa Galatasaray’ın.’ dediğimde bir kez daha boynuma sarıldı. Maçın sonunda ‘Hoca, sen haklı çıktın.’ demeyi ihmal etmedi.”

Piontek: Öğrencilerimle gurur duydum

Maçın bitimiyle birlikte sevinç görülmeye değerdir. “Birçoğu Millî Takım’dan öğrencim olan futbolcuların bu başarıları beni gururlandırdı.” diyen Piontek, kutlamalara katılmak için soyunma odasının yolunu tutar. Gördüğü manzara ise Avrupalı biri için şaşırtıcı, Türk için ise olması gerekendir. Avrupa’da âdettir; başarının kutlanmasında şampanya olmazsa olmazdır. Oysa Galatasaraylı oyuncuların hepsinin elinde sadece kola vardır. “Kolayla kutlamayı ilk kez görüyordum. Başarılar genelde şampanyayla kutlanır. Doğrusu başlangıçta biraz garipsedim. Ama şimdi düşündüğümde, şampanyasız da başarının kutlanmasının doğal olduğunu anlıyorum.” diyerek o günlere yolculuk yapıyor Sepp Piontek.

Piontek, A Milli Takım’dan talebesi Hakan Şükür ile.. FOTOĞRAF | HASAN CÜCÜK, TR724

Finalin ev sahibi Kopenhag olunca, tüm organizasyondan Danimarka Futbol Federasyonu (DBU)  sorumlu oluyordu. Finalin adresi olan Parken Stadı, 1994’te Arsenal ile Parma arasında oynanan Avrupa Kupa Galipleri Kupası finaline ev sahipliği yapmış, kupayı Arsenal kazanmıştı. Şimdiki finalde de taraflardan biri yine Arsenal’di. Ancak bu final, 1994’teki kadar kolay olmayacaktı. Yarı finaldeki Galatasaray-Leeds United maçlarında yaşanan gerilim, finalin zor geçeceğinin göstergesiydi. Dönemin DBU Basın Sözcüsü Lars Berendt, “Finalin adı Arsenal-Galatasaray olunca korkmadık desek yalan olur.” diyor ve iki kulübün yöneticilerinin kendilerine çok yardımcı olduğunu ifade ediyor. DBU olarak daha önceki final tecrübelerinin kendilerini rahat hissetmelerini sağladığını vurgulayan Berendt, “Ama tedbiri elden bırakmamak gerekiyordu. Polisle yakın işbirliği yaptık. Biletsiz taraftarın stada en fazla 500 metre yaklaşmasına izin verdik. Ve ilk kez stadın içine tel örgü çektik.” açıklamasını yapıyor.

‘Buradaki Türk okulunun folklor ekibinin gösteri yapmasını istiyoruz’

Lars Berendt ile o günleri konuşurken, konu, 1993’te Türk müteşebbisler tarafından açılan Özel HAY Okulu’nun maç öncesi statta folklor gösterisi yapmak için DBU’ya müracaat etmesine geliyor. Gelen teklifin gergin atmosferi yumuşatacağını düşünen Berendt, konuyu iki kulübün yöneticilerinin katıldığı toplantıda gündeme getirdiğini söylüyor. Gerisini Berendt’ten dinleyelim: “Nasıl olduysa bu gelişmeyi Türkiye’nin Kopenhag Büyükelçiliği’ndeki bir diplomat öğrenmiş. Toplantıya katılanlar arasında iki ülkenin diplomatları da vardı. Ben daha söze girmeden Türk diplomat, ‘Buradaki Türk okulunun folklor ekibinin gösteri yapmasını istiyoruz’ dedi. Bunu duyar duymaz İngilizlerin suratı asıldı. Hemen devreye girdim ve ‘Okul, Türk okulu değil. Danimarka mevzuatlarına göre açılmış bir özel okul. Hem bu teklifi bize yaptılar. Lütfen siz müdahil olmayın.’ diyerek İngilizleri okulun tarafsızlığına inandırdım.”

‘Gökte yıldız ve ay, sahada Galatasaray’

Özel HAY Okulu’nun ekibi, maçtan önce ve devre arasında statta iki kez folklor gösterisi yapar ve büyük takdir kazanır. Sahaya çıkarken ‘Gökte yıldız ve ay, sahada Galatasaray’ ve ‘Good luck to Arsenal (İyi şanslar Arsenal)’ pankartları seyircilerden büyük alkış alır. DBU, bu güzelliği, 20 biletle ödüllendirir. Gösteri bitince tribündeki yerlerini alan öğrencilere iyilik değil, kötülük yapıldığı ortaya çıkar. Çünkü biletler, çılgın holiganların bulunduğu tribüne aittir. Folklor kıyafetlerini çıkarıp Galatasaray formasını giyen öğrenciler, düşmanca bakışların hedefi olur. Hemen Lars Berendt ile irtibata geçen öğrencilerin yeri değiştirilir. Berendt, “Büyük bir facianın eşiğinden döndük. Çünkü en çılgın İngiliz taraftarların yer aldığı tribüne ait biletler vermişiz. Bu hatayı nasıl yaptık diye kendi kendime defalarca sordum.” diyor.

Stadın kapasitesi 40 bin olunca, iki takıma toplam 32 bin bilet eşit şekilde dağıtılmış, geri kalan 8 bin bilet ise DBU tarafından satılmıştı. Normal ücreti 300-400 kron (40-53 Euro) arasında değişen biletler, hemen karaborsaya düşmüştü. Özellikle Galatasaray’a ayrılan biletleri bulmak, âdeta imkânsız olmuştu. 300-400 kronluk biletler 1500  ila 2500 kron (200 ila 350 Euro) arasında alıcı buluyordu. Biletlerin karaborsaya düşmesinin DBU’nun kulağına kadar gitmesiyle olay farklı bir boyuta bürünmüştü. UEFA ile irtibata geçilmiş, ancak bir sonuç çıkmayacağı düşünülerek şikâyetten vazgeçilmişti. Fiyatları yükseltmek için hemen ‘bilet bitti’ şayiası yayılmıştı. Biletlerin çıkar çıkmaz bitmesi akla yatkın gelmiyordu. Ama yapacak bir şey yoktu, en az 5-6 kat fazlaya satılan biletler yine de çok sayıda alıcı buluyordu. Bu şekilde büyük paralar kazanan karaborsacılar, ellerinde kalan az sayıdaki bileti ise maçtan hemen önce 50 krondan sattı. Bu tarihî finali izleyebilmek için paraya acımayan çok sayıda kişi, fahiş fiyattan aldıkları biletlerini hatıra için saklamaya devam ediyor.

O tarihî güne yolculuk ederken Galatasaray’ın kaldığı Hotel Marina’nın o günlerdeki müdürü Jesper Olesen ile de konuşuyoruz. Olesen, “Daha önce değişik takımların kamplarından ve maçlarından dolayı futbolculara alışkındık; ama bu kez durum farklıydı.” diyerek söze başlıyor. Otelde sadece futbolcular ve teknik ekip değil, Türkiye’den gelip kafileyi koruyan özel tim mensupları da kalıyordu. Olesen, silahlı kişilerin otelde olmasının kendilerini ister istemez rahatsız ettiğini ifade ediyor: “Danimarka Millî Takımı kamp yaptığında otelin etrafında polis görmek imkânsızken, o gün onlarca polis vardı. Çalışanlarımız tedirgindi. Bir ara ‘Acaba evet derken yanlış mı yaptık?’ diye düşünmeden edemedim. Ama korktuğumuz hiçbir şey olmadı. Ayrıca Galatasaraylı futbolcular ve teknik ekip çalışanlarımıza karşı son derece nazik davrandı.”

‘Dağ Başını Duman Almış’

17 Mayıs günü Kopenhag, âdeta karnaval yerine dönmüştü. Şehrin merkezi ikiye ayrılmış, iki takım taraftarlarının bir araya gelmesine engel olunmaya çalışılmıştı. Hava sıcaklığının mevsim normallerinin üzerinde seyretmesi ve alkolün etkisi, olayların çıkmasına sebep olan faktörlerden bazılarıydı. Türk basın mensuplarının adını ısrarla yanlış söylediği, Tivoli Meydanı olarak telaffuz ettiği Belediye Meydanı’na çok sayıda canlı yayın aracı konuşlanmıştı. Türk televizyonları canlı yayın yaparken, kameraların İngiliz taraftarları taciz etmesi, Türklerin polisi dikkate almayıp İngilizlerin arasında ‘Dağ Başını Duman Almış’ marşını söylemesi ve gövde gösterisi yapması, kavganın fitilini ateşlemişti. Yine televizyon ekranlarının ünlü isimlerinin Türkleri kışkırtması, iki takım taraftarları arasında âdeta meydan savaşı çıkmasına neden olmuştu. Başrolde ise Reha Muhtar ve Sadettin Teksoy vardı.

Finalden birkaç gün önce yapılan Fazilet Partisi kongresinde Abdullah Gül’ü destekleyen Erdoğan’a Kopenhag’da Milli Görüşçüler tavır alınca, Hizmet mensupları sahip çıkmıştı. Özel HAY Okulu bahçesindeki mangal partisine kalabalık bir topluluk katılmıştı. FOTOĞRAF | HASAN CÜCÜK, TR724

Erdoğan, Cemil Çiçek, Kadir Topbaş…

17 Mayıs 2000 tarihinde Türk futbol tarihinin en önemli başarısına bir gazeteci olarak tanıklık etmenin gururunu yaşamıştım. 1994 yılında Arsenal ile Parma arasındaki Avrupa Kupa Galipleri Kupası finalini izlemiştim; ama bu kez farklıydı. Kopenhag’a Türkiye’den ünlü akını olmuştu. Sanat, siyaset, ticaret ve spor camiasından pek çok kişiyi Kopenhag sokaklarında görmek sıradandı. Gelen isimler arasında Recep Tayyip Erdoğan da vardı. Erdoğan, beraberinde dönemin Fazilet Partisi milletvekilleri Cemil Çiçek, Abdülkadir Aksu ve dönemin Beyoğlu Belediye Başkanı Kadir Topbaş’la birlikte final için Kopenhag’a gelmişti. Erdoğan’ın Kopenhag’a geldiği haberi hızla yayılmıştı. Şimdilerde kapatmak için tüm mesaisini harcadığı okulların kurucuları Erdoğan’a Kopenhag’da sahip çıkmıştı. Finalden birkaç gün önce yapılan Fazilet Partisi kurultayında Erdoğan, Recai Kutan’a karşı Abdullah Gül’ü desteklediği için Milli Görüşçüler tarafından rağbet görmeyen biriydi. Özel HAY Okulu’nda düzenlenen mangal partisine çok sayıda Hizmet gönüllüsü katılarak Erdoğan’a sahip çıkmıştı.

Özel HAY Okulu’nu ziyaret eden Erdoğan, idarecilerle hatıra fotoğrafı çektirip, okul anı defterini imzalamıştı. FOTOĞRAF | HASAN CÜCÜK, TR724

Erdoğan’dan Hizmet okuluna: Başarılarınız iftihar kaynağımızdır

Şimdilerde dünya çapında Hizmet Hareketi’ne karşı soykırıma varan bir zulmün mimarı olan Erdoğan bakın o gün okulun anı defterine ne yazmıştı; “Bugün 16 Mayıs 2000… UEFA Kupası finalini oynayacak olan Galatasaray Kulübü’nün davetlisi olarak geldiğimiz Kopenhag’da Özel Türk Okulu’nu ziyaret ediyoruz. Gurbette bizi bize kavuşturan değerli okul kurucu ve yöneticilerine teşekkür ediyorum. Türkiye’mizin yabancı bir ülkede fahri temsilciliğini başarıyla yürüten kardeşlerimi tebrik ediyorum. ‘İmanın Güneş Yüzlü Çocukları’nı gurbet elde yetiştiren siz değerli yönetici ve hocalarıma saygılar sunuyorum. Allah gayretinizi ziyade etsin. Başarılarınız iftihar kaynağımızdır.”

Yurt dışındaki Türk okullarını kapatmak için var gücüyle çalışan Erdoğan, ziyaret ettiği Özel HAY Okulu anı defterine ‘Gurbette bizi bize kavuşturan değerli okul kurucu ve yöneticilerine teşekkür ediyorum. ‘İmanın Güneş Yüzlü Çocukları’nı gurbet elde yetiştiren siz değerli yönetici ve hocalarıma saygılar sunuyorum.’ cümlelerini yazmıştı. FOTOĞRAF | HASAN CÜCÜK, TR724

Galatasaray’ın Hakan Şükür vefasızlığı

Erdoğan’ın Hizmet mensuplarına yaptığının bir benzerini de Galatasaray, kupanın mimarlarından olan unutulmaz oyuncusu Hakan Şükür’e karşı yapıyor. Yarı finalde Leeds United’i tek başına yıkan isim olan Hakan Şükür, Galatasaray’ı finale taşıyan isimdi. Bugün Galatasaray, Şükür’ü yok sayıyor. Tarihi zafer için hazırlanan klibe bakınca Hakan Şükür adlı bir oyuncuyu göremiyorsunuz. Aslında filmi biraz başa sardırmak gerekiyor. Galatasaray’ın yok saydığı Hakan Şükür olmasaydı, Galatasaray Şamiyonlar Ligi’nde grupta sonuncu olup Avrupa’ya veda ediyordu. Grupta 3. olup yoluna UEFA Kupası’nda devam etmesi için Galatasaray’ın son maçında Milan’ı mutlaka yenmesi gerekiyordu. Maç 2-1 Milan lehine giderken 87. dakikada sahneye çıkan Hakan Şükür maçta dengeyi sağlıyordu. Uzatma dakikalarında Hakan Şükür’ün düşürülmesiyle kazanılan penaltıyı Ümit Davala gole çevirince, İtalyan ekibini geride bırakıp UEFA Kupası’nda devam etmesinin yolu açılıyordu. İşte Galatasaray bu oyuncusunu yok sayıyor. Ah vefa neredesin!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin