Türk-Alman ilişkilerinde önemli bir isim: Goltz Paşa

YORUM | Dr. SERDAR EFEOĞLU

Erdoğan’ın son Almanya ziyareti ile Türk-Alman ilişkilerinin seyri bir kez daha gündeme geldi. Özellikle yaşanan gerginliklere rağmen iki tarafın da “hiçbir şey olmamış gibi” söylemler kullanmaları dikkat çekti.

Bunun nedeni karşılıklı menfaatlerdi ve bu durum kamuoyuna yansıyan “düşmanca” ifadelerin “yok sayılmasına” neden oluyordu.

Önemli bir neden de yaklaşık yüz elli yıldır Türkiye üzerinde Alman etkisi olmasıydı. Bugün Türkiye’ye en fazla turist Almanya’dan geliyor ve Almanya Türkiye’nin en fazla ithalat yaptığı ülkeler sıralamasında ikinci sırada bulunuyor.

Uzun bir geçmişi olan Türk-Alman yakınlaşmasının önemli bir mimarı olarak da Goltz Paşa karşımıza çıkıyor. Goltz Paşa’nın hikâyesini okuyunca Almanya’nın Türkiye üzerinde ne kadar kalıcı etkileri olduğunu bir kez daha göreceksiniz.

ABDÜLHAMİT VE ALMANLAR

Osmanlıların Alman hayranlığı 18. Yüzyıla kadar götürülebilir. Mükemmel bir kara ordusuyla “güçlü bir Prusya’nın ortaya çıkması” Osmanlı Devleti’ni de etkilemiş ve genellikle Fransa ile dostluğa dayanan Batı ile ilişkilerde yeni bir aktör ortaya çıkmıştı.

Prusyalı subaylar ilk defa III. Selim devrinde Osmanlı hizmetine alındığı gibi II. Mahmut devrinde Moltke’nin Osmanlı ordusundaki göreviyle bu ilişkiler daha da yoğunlaştı. Ancak asıl dönüm noktası II. Abdülhamit devri oldu.

II. Abdülhamit, 1877-1878 Savaşında yaşanan acı mağlubiyet sonrasında tercihini Almanlardan yana kullandı. Rus tehlikesi, Fransa’nın zayıflığı ve İngiliz dostluğundan duyulan endişe gibi nedenlerle Almanya artık Osmanlı dış politikasının yeni aktörü oldu.

Almanya’nın da yeni hammadde kaynaklarına ulaşmak ve Osmanlı Devleti’nin yatırımlarından pay almak gibi amaçları olunca ilişkiler hızla gelişti. Bağdat demiryolu imtiyazının Almanlara verilmesi ve ekonomik ilişkilerin hızla artması iki tarafı da memnun etti.

Almanların 1870’de Sedan’da Fransa’yı büyük bir mağlubiyete uğratması, askeri gücünü de ortaya koymuştu. Abdülhamit de Osmanlı ordusunun reorganizasyonu ve subayların eğitimi için Almanya’dan yardım istedi. Alman hükümetinin onayı ile Kähler başkanlığında bir askeri heyet 1882”de İstanbul’a geldi ve Osmanlı hizmetinde görev yapmaya başladı.

GOLTZ’UN İLK DÖNEMİ VE SARAY SOYTARILARI

Goltz Paşa, 1916’ya kadar aralıklarla Osmanlı ordusunda görev yaparak pek çok subay yetiştirdi. Ancak Goltz’un düşünceleri sadece askeri alanla sınırlı kalmadı.

1843’de doğan Wilhelm Leopold Colmar Freiherr von de Goltz, 1864’de Berlin’de Harp Akademisi’ne girdi ve o dönemde Avusturya ve Fransa ile gerçekleşen savaşlarda aktif görev aldı. Savaşlar sonrasında da askerliğe dair kitaplar kaleme almaya başladı.

1883’de yarbay olarak görev yaparken Alman askeri heyetine dâhil edildi ve Kähler’in ölümünden sonra heyetin başkanlığını üstlendi. 1883-1895 arasında “Askeri Okullar Müfettişliği” yapan Goltz; seferberlik, harekât planları ve askeri haritalar konusunda çalışmalar yaptı. Goltz’un isteğiyle askeri okullarda Almanca okutulmaya başladı ve her yıl çok sayıda öğrenci Almanya’ya eğitime gönderildi.

Askeri okulları Alman okullarını örnek alarak yeniden düzenleyen Goltz, ders programlarını yeniledi ve yeni müfredata uygun kitaplar hazırladı. Ayrıca “sağlık, beslenme, dayak” gibi konularda düzenlemeler yaparak geleceğin subayları olacak öğrencilerin büyük takdirlerini kazandı. Dönemin şahitlerine göre Goltz’la beraber Harbiye talebesinin duruşu ve yürüyüşü bile değişti.

Goltz, teorik eğitim yerine pratik eğitimi öne çıkarmak istediyse de başarılı olamadı. Goltz’a göre yeniliklerde en büyük engel, “orduyu her an darbe yapacak bir tehlike olarak gören padişah Abdülhamit ve onun yanındaki üniformalı saray soytarıları idi”.

Paşa’nın her adımı Abdülhamit’in hafiyeleri tarafından takip edilmiş, hakkında jurnaller verilmiş ve sunduğu pek çok öneri Saray engeline takılmıştı.

İSTANBUL BAŞKENT OLMAMALI

Paşa’nın Türkiye’de kaldığı yıllarda bir “Goltz efsanesi” oluşmuş, özellikle 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasında Golzt’un önemli bir payı olduğu düşüncesi ortaya çıkmıştı.

Abdülhamit’ten sonra İttihatçılar da Goltz Paşa’yı İstanbul’a davet ettiler ve Paşa, 1909’dan itibaren kısa bir süre daha Türkiye’de bulundu. Bu dönemde kendi yetiştirdiği subaylara danışmanlık yapma imkânı buldu, tatbikatlar ve manevralar organize etti. Ancak Osmanlı Devleti’nin Balkan Savaşlarında uğradığı yenilgi, Avrupa basınında Alman askeri sisteminin çöküşü ve Goltz’un başarısızlığı olarak yorumlandı.

Goltz farklı alanlarda da “orijinal” tekliflerde bulundu. Bunlardan en ilginci, başkentin İstanbul yerine Asya’da bir şehre taşınması teklifidir. İlk defa 1895’de bu teklifi yapan Goltz, Balkan Harbi yenilgisinden sonra bu öneriyi tekrar gündeme getirmiştir.

Goltz’a göre İstanbul, Türkleri atalete sevk etmekte ve idarecileri halka yabancı hale getirmekteydi. Bu nedenle başkentin Anadolu’da Konya gibi bir şehre ya da Halep veya Şam’a taşınmasında fayda vardı. Özellikle Balkan Harbinden sonra Osmanlıların artık bir Türk-Arap devletine dönüştüğünü ileri sürerek başkentin mutlaka taşınmasını önerdi.

Goltz’un bu önerisine başlangıçta karşı çıkılsa da İstiklal Harbi sonrasında dediği noktaya gelinmiş ve İstanbul yerine Ankara başkent olmuştur.

MİLLET-İ MÜSELLAHA (SİLAHLI MİLLET)

Birçok eser kaleme alan Goltz’un Türkiye’de en çok etkili olan eseri Türkçeye “Millet-i Müsellaha” olarak çevrilen kitaptır. Bu eser, askeri ve sivil çevreleri önemli ölçüde etkilemiştir. Paşa bu eserinde savaşların kaçınılmaz olmasından hareketle milletin bütün fertlerinin askeri eğitim alması gerektiğini ve savaşa hazır hale getirilmesini savunuyordu.

Bu yönüyle Goltz, Fransız İhtilaliyle ortaya çıkan “ordu millet” kavramının önemli bir savunucusuydu ve ona göre çocuklar ilkokuldan itibaren askerliğe hazırlanmalıydı.

“Millet-i Müselleha” düşüncesini uygulamaya geçirme imkânını da elde eden Goltz, 1911’de Alman Savaş Bakanlığı’nın desteğiyle Alman gençliğini beden ve ruh açısından savaşa hazırlamak için Genç Almanya Federasyonu’nu kurarak başkanlığını üstlendi.

Goltz’un bu düşünceleri onunla beraber görev yapan M. Şevket Paşa, Pertev Paşa ve A. İzzet Paşa gibi subayları etkilediği gibi Alman ekolünden yetişen Enver, A. Fethi, Kazım Karabekir ve M. Kemal kuşağını da çok ciddi etkilemiş ve Türklerin “asker-millet” oldukları tezi her yerde işlenmiştir.

İttihatçıların kurdukları izci teşkilatları ve Osmanlı güç dernekleri gibi paramiliter yapılarda da Goltz’un etkisi vardır. Paşa’nın Atatürk üzerinde de büyük etkisi olmuştur. Atatürk’ün gençlik döneminde tuttuğu notlarda bu görüldüğü gibi Cumhuriyet döneminde kaleme aldığı “Medeni Bilgiler” kitabının askerlikle ilgili bölümünün büyük ölçüde Goltz’un eserinden alındığı tespit edilmiştir.

“BABAMIZ GELDİ” VE KUT ZAFERİ

1914’de başlayan Birinci Dünya Savaşı’nda önce Belçika Genel Valiliği yapan Goltz, daha sonra Osmanlı Devleti’nde görevlendirildi. Kamuoyunda kendisine karşı öyle bir sempati vardı ki, Goltz’un gelişi üzerine “Babamız geldi, artık işler düzelecek” şeklinde sözler söylendi.

Bir süre 1. Ordu komutanlığı yapan Goltz, daha sonra 6. Ordu Komutanlığı’na getirilerek Irak cephesine gönderildi ve uyguladığı planlarla Türk ordusunu avantajlı bir duruma getirdi. Ardından İngilizler Kut’ül Ammâra’da kuşatıldı.

Ancak kuşatmanın zaferle sonuçlandığını göremeden yakalandığı tifodan kurtulamayarak 1916 Nisanında vefat etti ve Bağdat’ta defnedildi. Cenazesi daha sonra ailesinin isteğiyle İstanbul’a getirilerek Alman elçiliğinin Tarabya’daki yazlığının bahçesine gömüldü.

ALMANYA’NIN KÂRI

Goltz’un kendi memleketi Almanya’ya da büyük katkıları oldu. Onun sayesinde genç subaylar Alman hayranı olarak yetişti ve Enver Paşa başta olmak üzere bu subaylar, Osmanlı Devleti’nin Almanya’nın yanında savaşa girmesinde etkili oldular.

Goltz’un Almanya’ya diğer önemli katkısı ekonomik yöndendi. Goltz’un etkisiyle Osmanlı ordusunda Alman silahları tercih edilmeye başladı ve Alman firması Krupp’tan 1.000 ağır top ve yüzbinlerce Alman Mauser tüfeği satın alındı. Goltz’a kadar Osmanlı ordusunda Amerikan silahlarının ağırlığı varken bu dönemde Alman silahları ön plana geçti.

Yazımızı Goltz Paşa’nın şu tespitiyle bitirelim. Osmanlı Devleti’ni ve özellikle de yöneticilerini yakından tanıyan Goltz 1913’de yayınlanan bir yazısında, “yüksek ahlâki değerlerini kaybetmiş idareci kadrosuna sahip milletlerin çöküşünün kaçınılmaz olduğunu” söylüyordu. Nitekim bu yazıdan on yıl sonra “Osmanlı Devleti” diye bir devlet kalmadı.

Kaynakça: R. Çalık,Colmar Freiherr von de Goltz (Paşa) ve Bazı Görüşleri”, ATAM, S. 36, 1996; N. Alkan, “Goltz”, TDV İA, Ek 1, 2016; E. Akcan, “Goltz Paşa’nın Osmanlı Ordusu ve Asker Sivil Aydınlar zerindeki Etkisi”, II. Türk-Alman İlişkileri Sempozyumu, 2013.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin