Terörist örgüt tartışmasına giriş

AMALİZ | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

Avrupa Birliği’nin 2017 İlerleme Raporu’nun bazı ana hatları geçtiğimiz günlerde basına sızdırıldı. Erdoğan kontrolündeki havuz medyası bu raporda AB’nin Gülen Cemaati’nden bahsederken ilk kez “FETÖ” kavramını kullandığını ve kendisini Hizmet Hareketi olarak adlandıran cemaatin AB tarafından “terörist örgüt” olarak nitelendirildiğini iddia etti.

AB ülkelerinin de AB’nin de böyle bir sınıflandırmaya gittiğini gösterecek bir bilgiyi ben görmedim. Bu satırları da rapor henüz yayınlanmadan önce yazıyorum. Bu nedenle, AB’nin bu konudaki tutumunda bir değişim olup olmadığını bilemem. AHVAL adlı haber kuruluşu adı verilmeyen bir AB yetkilisine dayandırdığı haberinde, AB’nin böyle bir değerlendirme yapmadığını, diğer bir ifadeyle Gülen Cemaati’ni terörist bir grup olarak sınıflandırmadığını ifade ediyor. Bu bilginin doğruluğunu teyit etme olanağım yok. Bu nedenle raporun yayınlanmasını beklemek gerekecek. Fakat AB’den ve bu tartışmalardan bağımsız olarak, terörist örgüt nedir, bir grubu veya bireyi terörist olarak nitelemek için hangi şartlar hereklidir, bunların tartışılmasının yararlı olacağı kanısındayım.

DEVLETİN İSİMLENDİRME BİÇİMİ

Öncelikli olarak isim verme (isimlendirme) eyleminin kimin tarafından yapılması gerektiği gibi teknik bir konuyla başlayalım. Yasal veya yasa dışı ayrımı yapmaksızın, sosyal gruplar gerekli gördüklerinde kendilerine isim veya unvan verirler. Diğer bir ifadeyle, kendilerini adlandırırlar. Adlarında bir takım sıfatlar kullanırlar ve biz bu sıfatlardan bu grupların işlevleri hakkında bilgi ediniriz. Örneğin PKK kendisini Kürdistan İşçi Partisi olarak adlandırır (Partiya Karkeren Kurdistane). Bunu yasadışı bir örgüt örneği olarak aldım. Yasal bir kuruluş olarak da TEMA’yı alalım. TEMA’nın açılımı da Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı. Her iki yapı da insanların bir araya gelmesinden oluşuyor; sosyal gruptur ikisi de. Ve kendilerini kendi kendilerine adlandırıyorlar. Örneğin PKK, kendisini Kürdistan İşçi Partisi olarak adlandırmasına karşın, yaptığı eylem ve faaliyetlerin şiddet içermesi nedeniyle terörist grup olarak gruplanıyor. PKK, bu nedenden dolayı bir siyasal parti olarak algılanmıyor ve kabul görmüyor. Buna karşın, Türkiye devleti örgütten bahsederken ona başka bir adlandırma yapmıyor. Çünkü esas olan isim değil, fiildir. Aklı başında hiçbir insan bunun aksini iddia edemez. Yasal olan (legal) gruplar zaten aşikâr.

Ama yasa dışı olan tüm gruplar için de bu kural genel-geçer bir durum. Örneğin DHKP-C, Devrimci Halk Kurtuluş Partisi Cephesi gibi. Örneğin Dev-Sol, Devrimci Sol gibi. Örneğin IŞİD, Irak ve Şam İslam Devleti gibi. Örneğin El Kaide gibi. Örnekler saymakla bitmez. Mesela Avrupa’dan da birkaç örnek olsun isterseniz. Birleşik Krallık’taki IRA, açılımı İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu (Irish Republican Army). Ne İrlanda Cumhuriyeti ile alakası var, ne de düzenli bir orduyla. Kendisini böyle adlandırıyor. Mesela Almanya’da RAF, Kızıl Ordu Fraksiyonu’nun (Rote Armee Fraktion). Dediğim gibi, tüm bu terörist örgütler kendi isimlerini kendileri koymuş, tüm dünyada da bu isimler altında sınıflandırılmışlardır. Sorun şu: neden bir devlet kendisini herhangi bir şekilde adlandıran bir gruba veya harekete başka bir isim koysun ve onu terörist olarak tasnif etsin? Türkiye’de Hizmet Hareketi örneğine baktığımızda, önce paralel devlet sıfatı kullanıldı. Devlet içinde yapılaşan bir grup dendi. Sonrasında bu sıfatı rejim bir isme dönüştürdü ve “Paralel Devlet Yapılanması (PDY)” terimi kavramsallaştırıldı. 15 Temmuz’un ardından Hizmet Hareketi’nin darbe girişiminin arkasındaki güç olduğu söylemi kamuoyuna propaganda edildi ve hareketin adı “Fethullahçı Terör Örgütü – FETÖ” olarak anılır oldu. Yani devleti kontrolü altında tutan güç, Hizmet Hareketi’nin (veya Gülen Cemaati’nin) kendi kendisini adlandırdığı biçimsel ismin dışında, harekete başka bir isim verdi. Bu tespiti yapmış olalım ve analizi yazının sonuna bırakalım.

‘ÖRGÜTÜN’ SINIRLARI VE İÇERİĞİ

Diğer bir mesele, içerikle alakalı. Totolojik olacak ama; bir hareketin veya grubun terörist olarak nitelendirilmesi için terörist eylemlerde bulunması gerekir. Bu eylemin a) grupça üstlenilmesi, b) ya da üstlenilmese bile yargı tarafından net bir şekilde, kanıtlarıyla beraber bu grubun terör eylemleri yaptığının kanıtlanması, c) dahası yapılan eylemlerin bireysel suç değil örgütsel eylem olduğunun yine kanıtlarla ortaya konulması gerekmektedir. Yine PKK örneğinden yola çıkacak olursak, örneğin PKK örgütün kuruluşundan bu yana gerek deklarasyonları ile, gerekse de terörist saldırıları sonrası o eylemleri kabul etmesiyle, gerekse de örgütün hiyerarşik yapısı içinde eylem kararlarının alındığı ve uygulandığı gerçeğinin örgütçe kabul edilmesiyle, terör örgütü olarak tasnif edilmektedir. Üstüne üstlük, PKK yine bariz kanıtlar çerçevesinde, şiddet başta olmak üzere yasalara aykırı tüm eylemlerinin bağımsız yargı tarafından terörist örgüt olarak tasnif edilmiş, böylelikle ulusal ve uluslararası düzeyde de bir terör örgütü olarak kabul görmüştür. Aynı ölçütleri yukarıda adı geçen terörist örgütler için de uygulayabilirsiniz. Sonuç değişmez.

Neymiş: Birincisi terör örgütleri kendi isimleriyle anılıyormuş, ikincisi içeriksel bakımdan, yani yaptıkları eylemler ve başvurdukları metot bakımından da terör örgütü olarak sınıflandırılıyorlarmış. Yani TEMA için keyfe keder “Çevreci Terör Örgütü” (ÇTÖ) terimini kullanarak, örneğin doların artışında uluslararası finans çevreleriyle beraber hareket ettikleri gibi bir gerekçeyle kafadan bir terör örgütü yaratamayacağınız gibi, daha da ileri giderek uluslararası topluma bu “tehlikeli örgüt” (!) mensupları ile alakalı kırmızı bültenler, resmi iade talepleri vs. beklentilerle başvurursanız, sadece ülkenizi küçük duruma düşürmüş olursunuz. Veya “ÇTÖ’ nün” orduya sızdığı iddianızı, bazı general ve amirallerin veya daha alt seviyede subayların TEMA Vakfı’na yaptıkları bağışlar temeline oturtur ve “işte gördünüz mü, orduda yapılanmışlar!” derseniz, buna ancak kargalar güler. Başkaca da bir etkide bulunamazsınız.

TEMA’nın bir okulda verdiği herhangi bir konferansa, bir polis şefinin veya valinin olu ya da kızının katıldığı temelinden hareketle, veli olan o polis veya valiyi görevden KHK ile atarsanız ve hatta onları aynı “hukuki” (!) gerekçe temelinde hapse atarsanız, bunun ülkenizde hukuk olmadığını göstermek dışında bir işlevi olmaz. Yani TEMA’ya ÇTÖ diye çakma isim taktığınızda, yasalara uygun hareket eden bir sivil toplum kuruluşunu terörist örgüt yapmış olmuyorsunuz. Başkalarınca işlenen suçları TEMA’ya yamamaya kalktığınızda, her ne ölçüde kendi ülkenizde yargıyı kontrol edebilirseniz edin, kürsel ölçekte tüm hukuk devletleri sizden kanıt ve ispat isteyecektir. Bu nedenle de TEMA’cılar hakkında çıkardığınız kırmızı bültenlere ve iade taleplerine kimse uymayacak, TEMA üyelerine veya sempatizanlarına karşı yürütülen tutuklama ve takibat furyası, ülkenizi ancak özgür ülkeler liginde daha da derinlere gömecektir.

“Devletteki ÇTÖ yapılanması” diye piyasaya çıktığınızda, önce şu soruya cevap vermelisiniz ki o da teknik bir soru olacak: Her Türk vatandaşının başvurabildiği kamusal alandaki pozisyonlara TEMA’cıların girmiş olmasını hangi anayasa ve kanun maddeleri temelinde “suç teşkil eden yapılanma” olarak tasnif etmektesiniz? Öyle ya, yasada yer olmayan suç olmaz ilkesinden hareketle, böyle bir iddianın arkasının doldurulması mevcut mevzuata göre olanaklı değil. Pardon unuttum; siz zaten bunun önlemini alıp OHAL ilan etmiştiniz değil mi?

Kaldı ki, örneğin varsayalım TEMA ile ilintili bazı şahısların terörist faaliyetler veya gayrı-kanuni eylemleri saptandı ve bunlar mahkeme önünde delilleriyle ispatlandı. Yine de bu eylemlerin diğer TEMA üyeleri ile ve daha da ötesi TEMA karar alma hiyerarşisi içinde yapıldığını ispatla mükellefsiniz. Eğer bu bağlantıyı kanıtlayamazsanız, suçun şahsiliği ilkesi gereği, diğer TEMA ile ilintili bireylere dokunamaz, kurumsal olarak da TEMA’nın mal varlığına veya çalışanlarına karşı hukuki girişimde bulunamazsınız. Ah, unuttum yine; bu nedenden dolayı güçler birliğini gerçekleştirip, hukuk devletini ortadan kaldırmıştınız zaten değil mi?

RETORİK GÜÇ, GERÇEĞİ ÖRTEBİLİR Mİ?

Şimdi neden Hizmet Hareketi’nin ismini değiştirdiğiniz anlaşılıyor. Bir grubun üstüne TEMA (Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı) olarak giderseniz, kamuoyuna yönelik algı çalışmasında başarısız olursunuz! Bu nedenle iyisi mi Çevreci Terör Örgütü (ÇTÖ) diyelim, değil mi?

Cemaat neyse ne, kendine verdiği bir ad var. Bu adla anılması, koşullar ne olursa olsun olması gerek durumdur. Devletler akıllarına estiği gibi terör örgütü adlandırması yapamaz. Olan bir adın değiştirilmesi ve legal bir yapının illegale dönüştürülmesi (şeytanlaştırılma suretiyle kamuoyu algısının değiştirilmesine yönelik strateji), ortalama hiçbir hukuk devletinde görülmüş bir şey değildir. Yani içerdeki gazeteci sayısından, yasaklı HDP’lilerden, içerdeki milletvekilleri, bebekler, papazlar ve tatlıcılardan önce, hakkında yakalama kararı olan eski futbolcu ve güncel NBA yıldızlarından evvel, kapatılan olular ve kaçırılan öğretmenlere daha gelmeden, bu temel şeyleri tartışmalı, anlamalı ve tutarsızlıkları anlatmalıyız. TEMA deyince neden daha çok kişi “o kadar da değil!” derken, mesele Cemaat olunca tereddüt ediyor, buna da ayrıca kafa yorulmalı. Ancak bunların hiç biri, ilkeler üzerinden yapılacak akıl yürütmeler kadar yararlı değil. Hukukun evrensel ilkeleri, Türkiye’nin anayasasının üzerinde konumlandırdığı uluslararası sorumluluk ve bağıtları, anayasanın sağladığı bireysel özgürlükler rejimi (her ne kadar tüm bunlar Türkiye’de uygulamada artık dikkate alınmasa da), uluslararası kamuoyunda ve dünyada hala önemli. İşte bu nedenle, AB’nin “FETÖ” kavramını kullanmayacağını düşünüyorum.

Günümüz bilgi çağında ve dijital iletişim olanaklarında hiçbir rejimin retorik gücünün, hukukun pür gerçekliğinin ve kriterlerinin üzerini örtmeye yetmeyeceğine inanıyorum. Israrla, bıkmadan ve usanmadan prensipler üzerinden rejimin bu stratejisini ifşa etmeye devam etmek gerekiyor. Bunu yaparken referans kaynakları dinsel değil, rasyonel olmalı. Hukukun ve mantığın sesi daha evrensel çünkü.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin