Sri Lanka, şiddet ve Müslümanlar!

YORUM | Doç. Dr. MAHMUT AKPINAR

Geçtiğimiz Pazar günü Hristiyanların kutsal günü olan Easter’da Sri Lanka’da bazı Kiliselerde, otellerde ve alışveriş merkezlerinde intihar saldırıları oldu. Üç yüze yakın masum insanın hayatını kaybettiği, 500’den fazla yaralının olduğu bu terör eylemlerini resmen üstlenen bir örgüt olmasa da ajanslar yine bir “İslamcı” gruptan bahsediyor. Daha önce adı duyulmayan Ulusal Tevhid Cemaati adlı grubun ilk defa geçen yıl Buda heykellerini takrip etmekle adını duyurduğu biliniyor.

Sri Lanka yetkililerinde arkasında başka bir güç-örgüt olmaksızın bu örgütün böylesi bir olayı gerçekleştiremeyeceği kanaati var. NY Times ise saldırıdan 10 gün önce kiliselere saldırı olacağına dair istihbarat birimlerinin uyarıldığını ancak bir tedbir alınmadığını iddia ediyor. Terör eylemleriyle ilgili izaha muhtaç, karmaşık yönlerin olduğu anlaşılıyor. Saldırıların arkasındaki örgüt veya örgütler üzerine bazı spekülasyonlar dönüyor.

Sri Lanka Seylan veya Serendip olarak da bilinen bir ada ülkesi. Hind yarımadasının hemen altında ve  nüfusu 21 milyon civarında. Çoğunluğu Budistlerin (%70) oluşturduğu, Hindu (%13) Müslüman (%10) ve Hrstiyan (%7) nüfusun yaşadığı stratejik konuma sahip çok kültürlü bir ülke. Ülkede Etnik azınlık olan Tamillerin bağımsızlığını savununan Tamil Kaplanları Örgütü’yle hükümet arasında 26 yıl süren çatışmalar 2009 yılında sona erdi. 2018 Mart ayında çoğunluk olan Budist Sinhala kesiminin Müslümanlara ait mülklere ve camilere saldırması sonucu çok sayıda Müslüman ölmüş ve camiler tahrip edilmişti. Pazar günü yaşanan terör saldırılarının geçen sene yaşanan olayların intikamı olduğu iddaları var.

Elim terör eyleminde hayatını kaybedenlerin çoğu sivil Sri Lanka vatandaşları. Kiliselere yapılan saldırılar nedeniyle ölen önemli sayıda Hristiyan da var. Saldırının sadece kiliseleri ve hristiyanları hedeflemediği, ülkede bir korku ve kaos havası oluşturmak istediği anlaşılıyor. 35 kadar yabancı uyruklu insanın öldüğü olayda iki Türk vatandaşı da hayatını yitirdi.

11 Eylülden sonra yaşanan terör saldırıları nedeniyle batıda Müslümanlara karşı önyargı gelişmişti. Hemen bütün terör eylemlerinin arkasından bir İslamcı grup çıkıyor ve medyanın da etkisiyle batıda İslamafobia yükseliyor, insanlar Müslümanlara önşartlı yaklaşıyordu. Bu virüsün hızla Asya’ya da yayıldığını görüyoruz. Son yıllarda Budistlerle, Hindularla ve diğer yerel din mensuplarıyla Müslümanlar arasında gerilimler arttı. Budistlerin, Hinduların çoğunlukta olduğu bölgelerde Roghinyada, Hindistanda, Doğu Türkistanda devletlerin himaye ve göz yummasıyla Müslümanlara yönelik şiddette dikkate değer artışlar var. Milyonlarca Müslüman azınlık Asyada ağır baskılara maruz kalıyor. Mallarına el konuyor, dilleri, kültürleri imha ediliyor. İnsanlar canlarını kurtarabilmek için topraklarını terketmeye zorlanıyor. Çin’de Müslüman Türkler milyonlar halinde asimilasyon kamplarına alınıyorlar.

Maalesef İslam dünyası tarihte hiç olmadığı kadar zulümlerin, ölümlerin, baskıların ağında. Coğrafyalarımız işgal ediliyor bombalanıyor, istikrarsızlaştırılıyor. Büyük güçler kozlarını bizim üzerimizden paylaşıyorlar. İslam ülkelerinin neredeyse tamamı adaletsiz diktatörlerce, merhametsiz zorbalarca yönetiliyor. Dinimize göre insan kainatın özü, çekirdeği, esası ama coğrafyalarımızda en ucuz şey insan hayatı. İnsan onuru heryerde ayaklar altında. Bunlar Müslüman gençler arasında umutsuzluğa, nefrete ve ektremizmin yükselmesine neden oluyor. Ülkesinde ve dünyada adaletli bir düzen, hakkaniyet bulamayan Müslüman gençler tükenmişlik psikolojisiyle “İslam” adını  kullanan terör gruplarına yönelebiliyor. Kimin hangi amaçla kontrol ettiği belli olmayan ama faturası Müslümanlara çıkan terör yapıları gençleri istismar ediyor; umutsuzluktan militanlar devşiriyor. Müslüman gençler zihni dağınıklık, bilgi ve itikat eksikliği, sabrı ve hayrı tavsiye edecek kanalların olmaması veya iyi işlememesi nedeniyle IŞİD, Boko Haram, El Şebap El Kaide gibi terör örgütlerine malzeme oluyorlar. Bu kanlı örgütler intihar bombacısı, silahlı eylemci bulmakta zorluk çekmiyor.

Bazı odakların, güçlerin hedefi Müslümanları ve İslamı terörle aynı kareye sokmak ve bu argüman üzerinden etnik temizlik yapmak, otoritesini pekiştirmek, coğrafyalar işgal etmek, haritaları yeniden çizmek olabilir. Ancak biz Müslümanlar olarak gençlerimizi terör ve radikalizmden, şiddete yönelmekten, silaha bulaşmaktan korumalıyız. Aksi halde terör ve radikalizm coğrafyalarımızın işgaline, kentlerimizin bombalanmasına, müslüman azınlıkların yok edilmesine gerekçe yapılacak; tehcirler, sürgünler, zulümler yakamızı bırakmayacak!

Maalesef şiddet ve terörün dinimizden kaynaklanmadığını, aksine dinin temel kaidelerine aykırı olduğunu, İslamın barış dini olduğunu, insan öldürmenin, anarşi ve huzursuzluk çıkarmanın en büyük günahlardan olduğunu anlatamıyoruz. Zira bu konuda yeterli çabamız yok; kararlılığımız eksik, organizasyonlarımız zayıf. Entelektüel birikim, medya ve iletişim araçları açısından dünyada etkisiziz. Aksine bu tür çalışmalar yapanları sindiren, “ajanlık”la suçlayan zihniyet egemen Müslüman toplumlarda. Bu nedenlerle Müslümanlara yapılan dışlama, baskı ve zulümlere dünya yeterince ses vermiyor. İslam ülkelerindeki hükümetler, liderler ise mağduriyetlerden politik çıkar devşirme peşinde.

Müslümanlar olarak dünyada etkisiz ve edilgeniz. Büyük güçlerin oyunlarına karşı yeterli donanıma, imkanlara, ekonomik, siyasi güce sahip değiliz. Müslüman ülkeler zaaflarının esiri otoriter kişilere veya hasta ruhlu kişiliklere teslim. Acziyet, tıkanmışlık, çözümsüzlük şiddetin meşrulaştırılmasına yardımcı oluyor. Heyecanlı gençler Müslümanlara yapılanları gördükçe şirazeden çıkıyor. Çaresizlik, tükenmişlik hissi dini bir hassasiyeti olmasa da gençlerde batıya, ötekine karşı kin, nefret birikmesine neden oluyor.

Bu noktada genelde Müslümanlara, özelde batıda yaşayan Müslümanlara ciddi görevler düşüyor. Öncelikle İslam’ın reddettiği terör faaliyetlerine açık ve net tavır almalı, her türlü terör-şiddeti kesin bir dille kınamalıyız. Masum insanları hedef alan terör eylemleri sadece Müslümanlara olan nefreti artırıyor. Yapılan baskı ve zulümleri, işgalleri meşrulaştırıyor. Dünyada Müslümanların yaşam şartlarını ağırlaştırıyor. Global ve bölgesel güçler güya “İslam” namına işlenen terör eylemlerini işgallere, zulümlere gerekçe yapıyor.

İslamafobia ve Müslüman düşmanlığana karşı mücadale silahla, şiddetle, intihar bombalarıyla olmaz. Bunun en etkili yolu İslam’ı doğru haliyle anlatmak ve temsil etmektir. Müslümanlar ağır işgallere, yıkımlara maruz kaldıklarında dahi insani ve İslami kriterleri terk etmedi, masumları hedef almadılar. İslamın itibar ve onurunu korudular. Ancak son dönemde “İslam” adını kullanan türedi örgütler İslam ahlakıyla, Kur’an kriterleriyle bağdaşmayan işlere girişyorlar ve hepimizi zan altında bırakıyorlar. Ve maalesef bu örgütlere ve eylemlerine karşı güçlü bir duruş sergileyemiyoruz.

Devletlerin, büyük güçlerin karışık ve karanlık hesapları olabilir. Radikalizmi, bazı örgütleri, terör faaliyetlerini bu hesaplarına, hedeflerine perde yapıyor olabilirler. Ancak Müslüman gençler arasında yükselen şiddet eğilimini, radikalizmi, insanlarımızı zehirleyen öteki düşmanlığını oturup düşünmemiz gerekiyor. Batı toplumlarında ırkçılığa, diskriminasyona karşı güçlü duran, insan haklarını içselleştirmiş geniş kitleler var. Özellikle batıda yaşayan Müslümanlar İslamafobiaya, ırkçı ağilimlere karşı bu kesimlere etkili işbirlikleri geliştirmeliyiz. Dinimizin iftira ve ithamlarla kirletilmesine, dünyadaki Müslümanların töhmet altında bırakılmasına fırsat vermemeliyiz.

İslamafobia ve Müslüman düşmanlığı hızlı şekilde Asya’ya da yayılıyor. Demokrasi ve insan hakları gibi ilkelerden uzak Asya ülkelerinde İslamafobia ile mücadale çok daha zor. Müslüman düşmanlığı kolaylıkla kitlesel göçlere, ağır zulümlere dönüşebiliyor. İntihar bombaları, patlamalar, terör eylemleri sonrasında yeterince güçlü tepki veremeyişimiz artniyetlilere malzeme veriyor. Her terör eylemi sonrası o ülkelerde yaşayan Müslümanlar daha bir sıkıntıya giriyor. “İslam” namına kullanılan şiddet ve radikalizm en çok Müslümanları vuruyor. O nedenle yükselen radikalizme çözüm düşünmek ve şiddetin ateşini düşürmek en başta biz Müslümanların vazifesi!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin