Sosyolojik İslam ve reform

ANALİZ | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

Son yazımda (Toplum Seyisliği – 2 Eylül 2018) kullandığım bazı kavramlar önermelere çeşitli tepkiler aldım. Yazının anafikri eleştirilmese de, İslam kültüründe iktidarda kalmak için kullanılan stratejilere ilişkin bazı tespitlerimi eleştirenler oldu. Bu konuya devam etmek bazı anlaşılmadığını düşündüğüm noktalara açıklık getirmek istiyorum.

Her şeyden önce “İslam” ve “İslami” derken, her zaman sosyolojik bir bağlamdan hareket ettiğimi belirtmekle başlayayım. Yani teolojik bağlam beni daha az ilgilendiriyor açıkçası. Öbür dünya boyutu belki teolojinin sahasıdır, ama bu dünyaya ilişkin sorunlar toplumsal sorunlardır ve sosyolojinin alanına girer. Elbette bağlantılı olarak politika ve ekonominin alanlarına da. Asıl olan her zaman sosyolojik olandır. Gözleyebildiğimiz, deneyimleyebildiğimiz, yaşanılan, var olan, nasılsa o olan sosyolojik gerçeklik, toplumsal, politik ve ekonomik bağlamlarda ele alınırken elle tutulur, gözle görülür bir hakiki dünyadır söz konusu olan. Teolojik alandan çok farklıdır bu dünya. İlahiyat, olması gerekenle ilgilenir. Bu konuda inanılmaz farklı yorumlar ve yaklaşımlar var İslam’da. Dahası, İslam’da örneğin Katolik Hristiyanlık’ta olduğu gibi herkes tarafından otoritesi kabul edilen hiyerarşik bir kurumsal örgütlenme (Kilise) de yok. Bu nedenle, fıkıh konusundaki çok sayıda farklı yorum ve yaklaşım, birbiriyle çelişkili anlayış ve “olması gereken” ideal İslam var. İslam bu bağlamda tekil değil, çoğul bir din. Üzgünüm birinin bu gerçeği sosyal bilimcilerin gördüğü ve anladığı gibi ortaya koyup okurları bilgilendirmesi lazım. Boyumu aşıp da ilahiyatçıların alanına (teolojik tartışmalara) girmeksizin, sosyolojik anlamda “olan İslam’dan veya İslamlardan”, yani İslam olarak kabul edilen pratiklerden hareketle günümüz Türkiye’sini, Ortadoğu’sunu ve Müslümanların yaşadığı toplum ve coğrafyaları anlamaya çalışabileceğimizi düşünüyorum. Başka da bir yolu yok zaten. Ancak olan gerçekliği bilimsel metotlarla inceleyebiliriz. Her hoşumuza gitmeyen (ama var olan!) gerçekliği “ama bu gerçek İslam değil!” diyerek görmezden gelemeyiz. Teolojik idealizmle, sosyolojik gerçekliği yokmuş gibi kabul etme stratejisine veya kaçışına başvurmak, başını kuma gömerek kendini gizlemeye çalışan devekuşunun yaptığı davranış kadar irrasyonel çünkü. Dinler, sadece yazılı olan (vahiyle veya diğer kanallarla elde edilen) bilgilerden ibaret, kuramsal normlar bütünü değil. Olması gereken idealler bütünü – dini normlar – belki bireysel düzlemde bu şekilde ele alınabilir. Ama sosyolojik olarak böyle ele alınamaz. Bunu tespit ederek konuya girelim.

Şöyle genişletmeye çalışayım: herhangi bir “Müslüman’ın” yaptığı bir yanlışı tüm Müslümanlara genellemek ve bunu “İslam’a mal etmek” kabul edilemez. Ama yaygın olarak yapılan davranışlar, kimi İslami teoloji yorumları veya fıkıh görüşlerine göre yanlış da kabul edilse, diğer bazı İslami teoloji yorumları veya fıkıh görüşlerine göre doğru kabul ediliyor ve bundan da önemlisi, Müslümanların büyük bir çoğunluğu tarafından doğru kabul ediliyorsa, bu bir dine mal edilebilir. Din budur denilebilir. Ve eğer o ortadaki “din” ve onun genel kabul gören reel (olan) kültürü bazı istenmeyen durumları meşrulaştırıyorsa veya o istenmeyen durumlara neden olan toplumsal dinamikleri üretiyorsa, o sosyolojik dini ürün eleştirilebilir ve reforma tabi tutulabilir. Aksi halde, 1400 yıllık bir tarihte olan olumlu şeylerin yanında, gerçekleşmiş bulunan tüm olumsuzluklar da muhafaza edilmiş olur. Bu aklın ve mantığın kabul edebileceği bir şey mi?

Bireysel boyut ve sosyolojinin kapasitesi

Din, içinde inanılmaz sayıda gelenek, ritüel, davranış kalıbı, ahlaki değerler manzumeleri, hukuk ve sosyolojiye, hatta ekonomiye ilişkin önkabulleri olan çok güçlü bir sosyal mekanizmadır. Bu bağlamda din bir kurum ve interaktif bir sosyal gruptur. Bireylerin dini olduğu sürece, bireyler bir dinin “evrimsel gelişimine” etki eder. Bu bağlamda, salt din bireyleri dönüştürmez, bireyler de dini dönüştürür. Tarih boyunca bu böyle olmuştur. Yorumlar ve uygulanan yaşam pratiği, dini cemaatlere (toptan bir dinin mensuplarına da) etki eder. Dahası, bir dine ait olan grupların belirli konularda birbirlerinden farklı düşünmelerine ve dolayısıyla da “dinlerini birbirlerinden farklı algılamalarına ve yaşamalarına da” kapıyı aralar. Bugün İslam dünyasında birbirinden çok farklı yaşam biçimleri var. Bunların hepsini aynı potaya atıp, “bunların hepsi Müslüman” demek her ne kadar mümkün de olsa, aralarındaki farklılıkları görmezden gelerek, birbirinden farklı dinsel evrimlerin gerçekleşmekte olduğunu görmemek de o kadar imkânsızdır. Bu farklılıkların bugün sadece kuramsal boyutta veya bireysel düzlemde kaldığını (veya çok mikro grupları oluşturmaları bağlamında) önemsiz olduğunu ileri sürenler olabilecek olsa da, kimse bu tür farklılıkların uzun bir süre sonra nasıl ayrışmalara yol açabileceğini öngöremez. Yani, bugün çok önemsiz olarak görülen bazı fıkıh yorumları veya İslami yaşam biçimleri, yarın daha etkili olabilir, hatta ana akım dini oluşturabilir. İşte bu nedenle, tek bir İslam’dan hareket etmek, sosyolojik anlamda mümkün değildir. Esasında en ufak nüanslar da hesaba katılabilecek olsaydı, Müslümanların toplam sayısı kadar fazla İslam’dan söz edebilirdik. Fakat bireysel boyut, sosyolojinin kapasitesini çok aşar. Sosyoloji, en azından grupsal değeri olan farklılıklarla ilgilenir.

El Kaide İslam dünyasında ortaya çıktı!

Müslümanların çoğu için örneğin El Kaide gibi bir oluşum “gerçek İslam” değildir. Oysa bu “devekuşu” tavrıdır. Çünkü bu yorum, El Kaide’nin İslam dünyasında ortaya çıktığını gerçeğini değiştirmemektedir. IŞİD’in yaptığı barbarlıkları da aynı şekilde “gerçek İslam bu değil” diye geçiştiren bir ana akım var bugün. İslam ülkelerinin bilim ve teknoloji üretememesi, bireysel özgürlükler bakımından İslam dünyasının tüm ülkeleri içinde bir tane bile olumlu örnek olmaması (bir zamanlar Türkiye vardı, ama artık durum maalesef malumunuz!), basın özgürlüğünden kadın haklarına, okuma yazma oranlarından temel tıbbı gereksinmelerin karşılanmasına, dünyanın en iyi üniversiteleri sıralamasından çevresel koşullara kadar, sayabileceğiniz tüm alanlarda İslam ülkeleri neden hep en sonlarda? Yoksa bu tür karşılaştırmalı analizlerde din ve onunla bağlantılı kültür gibi değişkenleri hesaba katmayalım mı? Bu bizi ilgilendiren bir şey değil mi? Boko Haram veya Taliban, Baas tipi diktatörlükler veya otoriteryan rejimler, kadınlara yönelik insanlık dışı ayrımcılıklar, poligamiden pedofiliye  sapkınlık ve sapıklıklar, şiddet ve vandallık, hep ortaya çıktığı kültürel ortamdan bağımsız olarak mı ele alınacak? Elbette bu habis durumların tek sebebi sosyolojik bağlamdaki yaşanmakta olan İslam değildir, ama bu reel (var olan) dini yapıların toplumsal ve kültürel etkilerinin rolü hiç mi yoktur bu ortaya çıkan habis durumlarda? El Kaide İslam ülkelerini ve Müslümanları hedef alan bir Hristiyan yapılanma olsaydı, Müslümanlar yine de bu habis yapılanmanın Hristiyanlık’la alakalı dinamiklerini sorgulamayacaklar mıydı? Dürüst olalım, bu sorunun yanıtını biliyoruz!

Birçok şeyin İslami veya gayrı-İslami olup olmadığı konusunda İslam dünyasında çok farklı yorumlar bulunmaktadır. Çoğu zaman bu yorumlar birbiriyle taban tabana zıtlıklar içeriyor. Bu tür tartışmaları sadece birincil kaynağa başvurarak veya peygamberin ve çağdaşlarının uygulamalarına bakarak gideremiyor İslam dünyası! Bunu yapacak bir dini otorite de yok, hiyerarşik bir kurum da! Bu çok seslilik devam ettikçe, İslam’ın çoğulcu (plural) yapısı da devam edecek. Doğrusunu isterseniz, bu esasında tüm dinler için de aşağı yukarı geçerli bir durum. Yine de, neyin absorbe edileceği, neyin reddedileceği konusunda asgari müştereklerde ortak tutumlara ve stratejilere ihtiyaç var. Yaşanan sıkıntıların ve ilkelliklerin dini pratikten ve sosyolojik dinden ayıklanması için gereken reformların gerçekleşmemesi halinde, bu habis yapılar sosyal eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri, cinsiyetler arası ayırımcılığı, bilim ve teknikten yabancılaşmayı, eğitim alanındaki geriliği, sosyo-ekonomik geri kalmışlığı, insan hakları ve özgürlükler sıralamasındaki korkunç tabloyu vs. tetiklemeye devam edecek.

Rahatsız eden sorulardan kaçarak nereye kadar devam edebiliriz!

Bugün neden Türkiye’den kaçmak zorunda kalan insanların tümü Batı ülkelerine kaçıyor? İslam dünyasında tek bir “özgürlükler adası” bile olmamasının nedenini sorgulamayacak mıyız? Bizi rahatsız eden sorulardan kaçarak nereye kadar devam edebiliriz! İşimize gelmeyen soruları başımızı kuma gömerek ortadan kaldırdığımızı düşünmek ne kadar akılcı ve mantıklı bir tutum? İslami aydınlanma döneminin neden bittiği, neden yüz yıllardır bir “Ortaçağ yaşandığı”, neden “cadı avları” ve ötekileştirmelerin, iç savaşların, aydınlık düşmanlığının, bağnazlık ve yobazlığın, ilkel pratikler ve mitlerin İslam dünyasını ve İslami toplumları esir aldığını sormayalım mı? Bu soruları hep “bunların İslam’la ne ilgisi var!” diyerek geçiştirelim mi? Türkiye de dâhil olmak üzere, tüm İslam toplumlarında çok ama çok yaygın olan kötü yönetim, despotizm, ağır insan hak ve özgürlükleri ihlalleri, azınlık haklarındaki felaket durum, “ötekine” ilişkin duruş, diğer din mensuplarının durumları, kadına ve kadın sorunlarına ilişkin tutum, hatta farklı yaşam biçimlerini seçen insanlara yönelik benimsenen pozisyonlar gibi sorunları es mi geçelim? İslam, Müslümanların yaşamakta olduğu bir şeydir. Teolojik olanın değer ve önemi, normatif bir sorundur. Fakat yaşanan İslam’ın sosyolojik sahası, olumlu ve olumsuz ürünleriyle beraber kendisini Müslüman kabul edenlerin bireysel ve grupsal boyutlarda hesaplaşmaları gereken bir şeydir. Bunu yapmamak, dinin kutsallığına esas kalıcı zararı vermektedir, vermeye de devam edecektir. “Gerçek İslam bu değil!” bir savunma değil, biz acizlik ifadesi aslında! ” Reforma ihtiyaç yok, böyle devam etsin” tutumu devam edebilir diye düşünenler varsa, diyecek bir şeyim yok! Bir şeyleri değiştirmek gerektiğini düşünenler için yazdım bu yazıyı. Yalnız değiller. Fakat cesarete ihtiyaçları var. Reformun ihtiyaç duyduğu şey cesarettir. Luther’in araladığı pencereden giren ışık, Ortaçağ’ı bitirdi ve aydınlanma, Rönesans, teritoryal devlet, sanayi devrimi ve bilimsel devrimi tetikledi. Bugün Müslümanların kendi ülkelerinden ve toplumlarından kaçıp sığındıkları Batı ülkeleri, bu sayede bugünkü seviyelerine ulaştılar. Özeleştiri yapmak ve silkinerek arınmak, patolojik olguların nedeni olan dokuları ayıklamak ve ileriye bakmak gerekiyor. İslam dünyası sosyolojisini elden geçirip toparlamadan ve insani gelişmişlik seviyesini yükseltmeden İslam’ın teolojisi bu dünyayı yaşanılır kılamaz çünkü.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

15 YORUMLAR

  1. Yazinizdaki bircok kisma katilmamak ile birlikte goruslerinize saygi duyuyor ve cesurca yazmanizi takdir ediyorum. Bu konu uzerinde ciddi ciddi tartisilmasi ve uzerine gereken bir konu bence.
    Kisaca goruslerim sunlar:
    – Bir yerlerde problem oldugu muhakkak ve bu problemin dinden kaynaklanmadigi da asikar. Zaten dinin kendisi ile ilgili suphelerimiz varsa tam anlamiyla teslim olamamis yani musluman olamamisiz demektir. Musluman olup olmamak da kisinin kendi tercihi zaten, ama hem musluman olmak hem de dininden suphe duymak kendini kandirmak olur.
    – Yazinizda olaya sosyolojik acidan musluman kimligi disindan yaklasmaya calismissiniz, ki bence bu cesit yaklasimlar gerekli. Ilk basta yadirganabilecek bir tutum gibi gorunse de hakikati bulma yolculugunda bu tur yaklasimlar bircok alim tarafindan da kullanilagelmis yontemler.
    – Katilmadigim nokta su: Madem bircok Islam dan bahsedilebilecegini belirtiyorsunuz ve bunlar birbirinden cok farkli oldugunu kabul ediyorsunuz, o zaman bunlari tek bir kaliba sokarak `Islam kulturu` demek ne derece dogru? Siz `Islam Kulturu` dediginizde biz hangi Islami anlamamiz gerekiyor? Genelleme yapmak ne derece dogru?
    – Diyelim ki gunumuzdeki muslumanlarin cogunda; giybet, faiz, zina, yalan.. cok yaygin. O zaman Islam kulturunde bu davranislarin normal kabul edildigini mi soyleyecegiz. Sizin yazinizdaki mantiktan anladigim bu.
    – Yasanan Islamin, yorumlanan Islamin, gercek Islam dan uzak oldugu muhakkak. Ama bu dinin problemi degil, bizlerin hatasi. Problemi yanlis yerde ararsak bulamayiz. Ayni sekilde bizim problemimizi dine yamamaya calisirsak da haksizlik yapmis oluruz. Burada belki sorgulanabilecek birsey varsa o da neden pratik ile uygulama arasinda bu kadar ucurum oldugu konusudur?
    – Size bir cagrim var: Eger ilgi alaniniza giriyorsa, gunumuz problemleri ile dinin orjinal hali arasinda hangi iliskilerin oldugunu belirtmeniz. Ama buyuk ihtimalle kendi alaniniza girmedigini, sosyologlarin daha cok yasanilan din ile ilgilendigini soyleyeceksiniz. Bunda hic mahzur yok ama madem yasanilan din ile ilgileniyorsaniz tanimlama yaparken de bunu belirtmeniz gerekmez mi? Bircok filmin baslangicinda bile kisi ve olaylarin kurgu olduguna benzer giris yapiliyor. Sizlerin `Islam Kulturu` yerine ya daha uygun tanim bulmaniz, ya da serh duserek bu tanimdan kastedilenin Islamin yasanilan biciminin oldugunu belirtmeniz bilimsel etige ve hakkaniyete daha uygun olmaz mi?
    Son olarak: bu yazinizin, hakikati arastirma, kendimizi sorgulama adina onemli oldugunu dusunuyorum.

  2. YORUM-2:
    Musluman dunyasinda ortaya cikan teror orgutleri ve geri kalmisligin nedenleri aslinda az-cok belli: Cahillik, iftirak, tembellik, fakirlik, yeis, durust olmama (nifak),hirs, istibdat.
    Bu 7 oldurucu virus hangi bunyeye girerse o bunyeyi felc eder. Islam dunyasi malesef bu viruslerin hicbirinden kurtulmus degil. Geri kalmisligin, terorun..vb butun problemlerin nedeni arastiriliniyorsa oncelikle buralara bakilmali.
    Bu 7 hastaligin Islam dini ile iliskisi varsa o zaman problemin nedeni olarak din de gosterilebilir ama sanirim hickimse boyle bir iddia da bulunamaz.
    Bilimsel bir analiz yapmaya calistiginiz icin size bir soru sormak istiyorum: Icinde bulundugunuz gayri muslim ortamin Islama girdigini hayal ediniz. Musluman olduktan sonra bu kisilerin gerileme gosterecegini dusunuyor musunuz. Cevabiniz evet ise problemin din ile iliskili olabilecegi tarisilabilir. Fakir, cahil olmayan, caliskan, demokratik ortamda bulunan, ozguvenli.. kisiler-toplumlar Islam dinine girdiklerinde degil gerileme daha hizli ilerleme bile gosterebilirler.
    Ayni sekilde su anda Orta Dogu cografyasindaki tum muslumanlarin biranda dinden ciktigini dusunun, ilerleme saglayacaklarini ve terorun sonlanacagina inaniyor musunuz?
    Madem meselenin dogrudan din ile bir iliskisi yok, hatta dinin tavsiye ettiklerinden uzaklasma ile bir iliskisi var, o zaman dinin de suclular kategorisinde ele alinmasi ne derece hakkaniyetli olabilir?
    Saygilarimla…

    • Bilal bey ben size örnek vereyim, A.kurucan yazı dizisi vardı orda bakarsanız IŞID görüşlerini savunan kişiler var İmam Şafi , Seruhsi vb onlar temelleri atmış Işıd çıkmış ordan, nasıl gerçek islam o değil bunlar pratik diyeceksiniz, açık açık Şafi mezhebi bir kişi kafirse savaşılabilir diyorsa bu teorik çarpıklıktan dolayı Işıd’ın zemini oluşur. Kadın kocasına itaat edecek diye de kitaplarda yazıyorlar ehli sünnet alimleri vs, al işte teorik bozukluk ordan kadınlara zülümde çıkıyor her şey çıkıyor. Çoğunluğun menfaati için azınlık feda edilir görüşüde teorik H.Karaman değil ilk savunucusu. Hani İslam doğru, bu saydığım şeylere yok öyle şeyler derseniz kapı gibi Alimlerin savunduğunu hatırlatırım. Yani zina yaygın islamda sanki zina öven hüküm mü var eee yok ozaman islam pürüzsüz diye basit bir yorum yapmayın. Devlete tapma yaygın İslama bakıncada islamda bunu savunan çok kişi var o zaman bakın neden-sonuç ilişkisi bu olayda var. Ama o gerçek islam değil ki diyeceksiniz büyük ihtimal. O zaman bu gerçek islam ne ? koca mezhep imamının görüşünü versem size gerçek islam değil diyebiliyorsanız siz aklınıza vicdanıza göre islami hükümleri değerlendiriyorsunuz. O kafayla M.islamoğlu gibi aklınıza yatmayan her hadisi bu uydurma der geçersiniz. İslamın çok ciddi teorik sorunu var bunu fıkıh sorunu olarak da dile getiriyorlar. 1000 yıldır geçmişi taklit etmiş herkes 1000 yıldır olan sorunlar bunlar, daha gerçek islam ne onu bilen yok her kafada farkı ses var ve bu rahmet falan değil aradaki farklar basit falan değil birinin cennete soktuğunu öbürü cehenneme sokuyor. Yalan konusu mesela cevabı ne? ne zaman söylenir ne zaman söylenmez ? İlla Said Nursi gibi hiç söylemeyin kafanızı bu işe yormayın hiç söylemeyin rahat etsin mi diyeceğiz ? Tamam da kardeşim islam ne diyor bu konuda? Öbür taraftan adam harp hiledir diye her haltı yapıyor. Sonra sorun islamda değil de uygulayanlar da mı oluyor ?

      • Merhabalar,
        Yorumunuz ile ilgili katilmadigim coksey var. Onlari yazmak isterdim ama dine ait konularin tartisma seklinde ele alinmasinin yararli olmayacagini ve diyalektik olacagini dusundugum icin vazgectim.
        Sadece son cumlede sordugunuz soruya cevap vermek istiyorum:
        Sorun KESINLIKLE Islamda degil, yanlis yorumlayanlarda ve yanlis uygulayanlarda.

        • Bilal bey sıkıntı yok istediğini yaz, ilahiyatçıyısa buyur yaz hatta. Tartışma yapmam. Sen diyorsunki dinin yorumunda hata var kendisinde yok. Dinin kendisi ile yorumu arasındaki fark nedir ? Benim yazdığım bu yazıyı sen okuyunca senin beyninde oluşan şey senin benim yazım hakkındaki yorumun olacak, yazıda benim ne kastettiğimi yalnız ben bilebilirim demi peki ben insan değil Tanrıysam ne olacak ? Yorum dediğin şey dinin ta kendisi oluyor.Farklı yorumlar var ama 1 tanesi hakikat değil mi ? Yani güzel açıklarsan derdini, ben dinlerim. Mantıklı argüman varsa sorun yok ama cübbeli karaman diyanet tarzı şeylere hiç gerek yok. Son 100 yıldır yaşayan kişileride referans göstermezsen sevinirim 😀

  3. Teolojik din (vahyedilen ) ve sosyolojik din(halkın yasadıgını iddia ettigi ortada gorunen din, ataların dini) ayrımı yapmanız guzel olmus. Yanlış anlama ihtimalini ortadan kaldırıyor. Mesveretle(konsensus) isleyisi ve yonetime geleni denetleyen anlayışın yani gercek islami siyasetin gunumuz liberal batı siyasetine benzerliginide anlatmalı, toplumun konsensus oluşturma becerisini ve bu konsensusa gore denetleme yapma becerisi sanki gunumuzde batıda daha aktıf işleyen bir yapi gibi. Mehmet akif ifadesiyle “onların isleri bizim dinimiz gibi, bizim islerimiz onların dini gibi”.

  4. Çok zor bir konu hocam. Osmanlı kültürel mirası kesintiye uğramasa Türkiye’den yeni bir soluk çıkabilir miydi acaba? Yeni cumhuriyetin din anlayışı dindar insanları ve aydınları tepkici ve korumacı yaptı. Rönesans kaygıları yeni yeni filizleniyor ancak hakkını vermek gerekir HE çok eski yazılarında bile bu husustan dem vurup kavramsallaştırmalar (Kültür Müslümanlığı..) yapıyor. Ne dersiniz?

  5. Meseleyi doğru tespit etmeliyiz.

    Doğru, güzel yaşanılsa Ateizm de kötü bir şey değil demek mümkün.

    Bir şeyin pratigidir esas olan.

    İdeallere kalsa Budizm ile yarışacak din mi var? Ama öyle değil.

    Bir dinin aslının güzel ve kusursuz olduğunu iddia edip kendisi sürüm sürüm yaşayan birine ne denir?

    Evet, dünya bugünden ibaret değil. Geçmiş ve gelecekle beraber uzun bur şerit.

    Elbette bugünkü perişan durumumuz hep böyle değildi ve böyle de kalmayacak.

    Problem ne o zaman?

    Problem, geçmişimizi sağlıksız hatta hastalıklı okumamız. Tertemiz bir sayfa gibi.

    Hayır efendim, kirli tarafları da olan hatta, temizinden çok, bir geçmişimiz var.

    Ayıklamak gerekiyor. Yanlız bu çok acı bir iş.

    Tıpkı benim dedelerim şöyle zengindi, böyle kahramandı, adildi, efendiydi… demelerimiz gibi.

    Evet öyleydiler, belki ama komşusuna zulm de etmişlerdir. Yetim hakkına da riayet etmemişlerdir. Savaştan kaçanları da olmuştur.

    Bu onları insan yapar. Biz melek gibi görüp bunu böyle tanımlasak gerçeğe karşı hurmetsizlik ederiz.

    Tarihimiz de öyle. Tüm hata ve sevabıyla bize aittir.

    Doğruları sahipleniyor hatalardan da uzak kalıyoruz.

    Sanırım doğrusu bu olur.

  6. teolojik ve sosyolojik Islam kavramlarinin kullanilmasi bence de guzel olmus. Salt `Islam Kulturu` kavrami yerine `Sosyolojik Islam` kavrami gercege daha uygun.
    Ama ben yazinin iceriginde bu hassasiyeti goremedim, hatta tam tersi bir yaklasim ile `gercek din bu degil` yaklasimina itirazlar barindiriyor yazi. Ornegin asagidaki paragraf yazidan bir alinti:
    “Şöyle genişletmeye çalışayım: herhangi bir “Müslüman’ın” yaptığı bir yanlışı tüm Müslümanlara genellemek ve bunu “İslam’a mal etmek” kabul edilemez. Ama yaygın olarak yapılan davranışlar, kimi İslami teoloji yorumları veya fıkıh görüşlerine göre yanlış da kabul edilse, diğer bazı İslami teoloji yorumları veya fıkıh görüşlerine göre doğru kabul ediliyor ve bundan da önemlisi, Müslümanların büyük bir çoğunluğu tarafından doğru kabul ediliyorsa, bu bir dine mal edilebilir. Din budur denilebilir`
    -Acikcasi akademik insanlarin olaylari basitlestirme yerine neden kompleks hale getirdiklerini anlayamiyorum. Dinin kendisi ile ilgili bir problem yok, yorumlanmasi ve hayata gecirilmesi ile ilgili problemler var.. gercegi ortada cok acik bir sekilde dururken neden yanlis anlasilmalara sebep olabilecek felsefelere giriliyor anlamis degilim. Evet reforma ihtiyac var, ama bu yorumlama ve uygulama alanindaki bir ihtiyac. Meseleyi bu sekilde acik, secik, net ortaya koyamazsak, hicbir ilerleme gosteremeyiz. Hatta yanlis alanlara sapabiliriz. .. diye dusunuyorum.
    Ben yazari yanlis anlamis olabilirim, umarim yanlis anlamisimdir.

  7. Benim anladığım şu
    Müslümanların İslam algısı ya da nasıl yorumladıkları ve bu algı ve yorumu nasıl pratiğe döktükleri
    Problem buradaymış gibi görünüyor…

    Müslüman terorist olamaz, terorist musluman olamaz sözünden yola çıkalım mesela
    Cihad kavramı ve cihad algısı çok farkli olabiliyor
    Kimisi bombali eylemleri , birilerini öldurmeyi mesru gorup cevaz verebiliyorlar
    Yazida zannedersem bu tur zihniyet algi ve yorumlara karsi mucadele ve bunlarin yanlis oldugunu vurgulama ve karsisinda olma ve mumkunse bu tur yaklasimlari bunyeden atma ele alinmis gibi ki bence cok dogru
    Cunku bunlara cevaz verenler ayet ve hadislere dolayisiyla dine dayandiriyorlar yorumlarini
    Once bunlarla mücadele etmek lazım
    Bir de rusvete rusvet hirsiza kim olursa olsun hirsiz denemiz lazım
    Kisiye belli zumreye gore dini yorumlayanlarla da mucadele etmek gerekiyor
    Ben yazidan bunlari anladim ve bence cok faydali bir yazi
    Kelimelere ve kavramlara degilde anlatilmak istnen konu ve probleme odajlanirsak yazarin niyetini daha iyi anlayabiliriz diye dusunuyorum

    • Yazinin konusu anladiginiz gibiyse problem yok. Oyle oldugunu ben de umit ederim.
      Ama yazi da farkli seyler kastediliyorsa, bence problem var. Ama bu problem de sadece yazari baglar, beni veya dini baglamaz.
      Ben Islamin hak din olduguna iman etmis ve teslim olmussam, herseyi ile kabul ediyorum demektir. Su anda yasayan milyarlarca musluman yanlis diye dusundugum seyleri yapsalar bile ben bunu dine vermem. Herkes yapiyorsa dinde problem var diye dusunmem. Ayni sekilde bazi fikih alimlerinin farkli ictihadta bulunmalari da beni cok enterese etmiyor. Kendime bu hususta Ustad Said Nursiyi referans aliyorum. O dine ait en ufak supheye bile mahal vermeyecek sekilde cok dik durmus, mantiki aciklamalar yapmis. Gunumuz bircok ilahiyatci veya sosyologlarin tutarsiz duruslarina aldanirsam dinimden ve kendimden suphe eder durumuna duserim. Evet, yorumlamada ve uygulamada milyonlarca eksiklikler ve hatalar olabilir, bunlarin uzerine gidilsin ama ne olur elimizde dinimizden baska ne kaldi ki, bari ona dokunulmasin…

  8. Demekki cok yerinde bir konu islemis yazar, yorumlara bakarmisiniz ortak bir kabul bile yok herkes farkli bir sey soyluyor. Musluman dunyasinin icler acisi hali ortaya dokuluverdi. Sanki cozum islam dunyasinin rasyonel dusunmeyi ogrenip ey iman edenler iman ediniz nasihatini hayata tatbik edip hakiki mumin olmayi becerebilmesinde gizli gibi. Bu onemli konuyu isledigi icin yazara tesekkur etmeliyiz.
    Yorumlardan anladigim bir diger konu okuucu bu konuda ogrenmeye fikir beyan etmekte cok istekli. Islenmesi hayirli olmus.

  9. SON BIR YORUM:
    Yazar hakli olarak her turlu olayda (teror, gerileme..vb) birilerinin surekli `Gercek din bu degildir` demesine tepki gostermis. Bu sekilde bir tepkinin kolaya kacma olacagini belirtiyor ki ben de bu goruse katiliyorum.
    Sanirim cogu kisi de ayni sekilde dusunuyordur. Musluman kimlik ile yapilan hatalardan Islam dunyasi olarak sorumluyuz, `bu kisiler dinden uzak, kandirilmis.. kisiler` diyerek kendimizi aklamamaliyiz.
    Bircok din ve ilim adaminin egilmesi gereken nokta bence su: `Nasil oluyorda asli cok temiz olan bir din, bircok grup tarafindan yanlis anlasilabiliniyor veta yanlis uygulanabiliniyor? Bu yanlis anlamalari onlemek icin ne yapmamiz gerekir? Ahmet Kurucan`in cihad kavrami ile ilgili calismasi cok yerindeydi. Ayni sekilde Islamda kadinin yeri, cihad, diyalog, muspet-manevi ilim dengesi, dunya-ahiret dengesi.. gibi konularda yanlis anlamalari en aza indirmeye yonelik calismalar kanaatimce yararli olacaktir. Tabi yanlis anlama/uygulama meselenin sadece bir kismi, yukarida belirttigim ozellikle 7 hastalik uzerine gitmeden problem tam olarak cozulemez.
    Benzer sekilde, ulkemizde deizm inancinin ozellikle ogrenciler arasinda yayginlastigini duyuyoruz. Sanirim deizmin yayginlasmasinin temelinde: dindar gorunen kisilerin dine taban tabana zit davranislarina sahit olan ogrencilerin dinde bir problem olabilecegi zannina kapilmasi yatmaktadir.
    Bu yuzden: dinin farkli yorumlanmasi, uygulanmasi konularinda her turlu bilimsel arastirmanin yapilmasinda sakinca gormuyorum ama dinin kendisi ile ilgili hakkaniyetsiz bir sekilde tereddutlere sebebiyet verilirse, bu konunun iman ve itikad noktasinda ciddi zararlari olacagini dusunuyorum.
    Son soz: bizi sahsiyet kazandiran en onemli araclardan birisi dinimizdir. Onu kaybedersek herseyimizi kaybederiz. Bati dunyasinin din ile iliskisi genelde takim tutma mesabesinde oldugu icin onlardaki gevseklik onlara zarar vermeyebilir ama bizim dinimiz hayatimizin her alaninda icli disli oldugumuz bir olgu oldugu icin, onsuz yapamayiz.
    Selamlar…

  10. Yazar, ilk yazisinda bircok yanlis anlamanin onune ozellikle gecmeyip insanlari (dusunmeleri icin) provoke etmek istemis olabilir diye dusunuyordum ancak son 3-4 asir’dan hareketle “islam” hakkinda yargiya varirken neden mesela ilmi sahada batinin cok onde oldugu islamin ilk 4-5 yuzyiliyla ilgili bir karsilastirma yapmamis? Bati iyiye dogru reform yaptiysa o zaman muslumanlar da kotuye dogru reform yapmis (yozlasmis) oluyor -ki oyle olduguna inaniyorum. Sonucta din ayni din idi (teolojik manada).
    Ayrica politika batida da yerine ve yurduna gore benzer cirkinlikte aslinda. Bizdeki cehalet isi cekilmez noktaya getirse de.. Trump hakkinda en son yazilan Woodward kitabindan sizanlara goz atmak yeterli.
    Yazarin sorulari ve onermeleri mesru, ama daha holistic bakabilirdi yine de..
    Hipotetik olacak ama Bati’da bir ulkenin cogunlugu musluman olursa, orasi da Ortadogu batakligina mi saplanir, yoksa orada simdiki Dogu’nun da Bati’ninda fevkinde bir medeniyet mi gelisir? Bence ikincisi daha yuksek ihtimal.
    Zihniyet meselesi biraz da.. ve bu sadece dinle baglantili olarak ele alinamaz malesef.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin