‘Son sözler’den çarpıcı ayrıntılar [HABER-İZLENİM]

HABER İZLENİM | ADEM YAVUZ ARSLAN- NEW YORK

Ve filmin sonuna geldik…
Reza Zarrab’ın başrol oyuncusu olduğu, içinde siyasilerin, bürokratların, FBI’in, ayakkabı kutularından taşan dolarların, milyon Euro rüşvetlerin, ‘akla ziyan ilişkilerin’ olduğu “Hakan Atilla ABD’ye karşı” davasında duruşmalar bitti.
16. günün (Haftasonları hariç her gün sabah 9 akşam 5 duruşma yapıldı) sonunda taraflar ‘son sözlerini’ söyledi ve artık gözler jüride. 12 kişilik jüri Çarşamba sabahı itibariyle karar oturumuna geçecek ve ‘son sözü’ söyleyecek.
Seçilmesinden çalışma usullerine kadar çok katı kuralları olan jüri sisteminde kural konmayan tek şey ‘karar alma süresi’. Yani kimse jüriye ‘acele edin karar alın’ demiyor. O yüzden kararın kaç saatte veya kaç günde çıkacağını bilmek mümkün değil.
STRATEJİ SAVAŞLARI, TEK KİŞİLİK ŞOVLAR
Peki 16 günlük maratonun finalinde neler oldu ?
Eğer Hollywood kaynaklı avukatlık dizileri yada filmlere aşinaysanız New York Güney Bölge Mahkemesi’nin 17.katında yaşananlar size tanıdık gelecektir.
Çünkü ABD hukuk sisteminin temel esprilerden birisi jüriyi ikna etmek. Dolayısıyla sanıklardan avukatlara , tanıklardan savcıya herkesin amacı jürinin aklını-gönlünü çelmek. Duruşma salonu da bu gerçeğe göre dizayn ediliyor.
Kürsü salonun ortasında ama jüriye dönük vaziyette duruyor.
Hal böyle olunca hem savcıdan hem de savunma avukatlarından hayli yüksek performans gördük. Önce savcı Michael Lockhard çıktı. 4 kişilik savcı heyetinin ‘en sakin’ üyesi olan Lockhard tamamen ‘mantığa hitap eden’ bir sunum yaptı.
Dersine iyi çalıştığı çok belliydi.
Powerpoint sunum eşliğinde ‘temel tezleri’ özetledi. Bunu da çok başarılı yaptı denebilir. Zira 16 gün boyunca saatlerce tapeler dinledik-bir çoğu da Türkçeydi- yüzlerce sayfa döküman gördük. Jürinin abandone olduğunu bilen savcı Lockhard delilleri anlaşılabilir halde özetleyerek ekrana getirdi.
Lockhard maddeler halinde Hakan Atilla’nın ‘neden suçlu bulunması gerektiğini’ anlattı.
Lockhard konuşmaya ilk gün sunum yapan savcı David Danton gibi “Bu dava yalanlarla ilgili. Atilla’nın yaptırımları delme yönündeki milyonlarca dolarlık bir planın üzerini örtmek için söylediği yalanlarla ilgili …” diyerek başladı.
Lockhard defalarca ‘Atilla’nın yalanlar söylediğini’ vurguladı.

Savcıların izlediği anlatım tarzı hayli ilginçti. Hangi sayfadan ilerleseler, hangi detayı anlatırlarsa anlatsınlar arada bir dönüp “Hakan Atilla’nın yalan söylediğini” tekrar ettiler.

Savcılar bir yandan kendi tezlerini anlatırken öbür yandan da savunmanın tezlerini çürütecek argümanlar sundular. Mesela savunma avukatları Hakan Atilla’nın ‘dürüst bir bürokrat, suça bulaşmamış saygın bir banka yöneticisi’ imajına çalışırken savcılar ‘Atilla aksine çok önemli hatta vazgeçilmez bir adamdı, karmaşık ve çok zekice kurgulanmış sistemin mimarıydı’ tezine çalıştılar.

Savcı Lockhard, dava boyunca ekrana getirdikleri deliller, dinlettikleri tanıklardan alıntılar yapıp Atilla’nın altın ticaretinden, gıda ticaretine, İran şirketlerinden Zarrab’ın fason şirketlere kadar onlarca başlıkta yalan söylediğini iddia etti.

Lockhard, Atilla’nın bankadaki konumu nedeniyle ‘İran petrol paralarının aklanması için kurulan sistemi bilmemesinin mümkün olmadığını’ anlattı.

Bu arada şunu da bir gözlem olarak ifade etmekte fayda var: Mahkeme tam bir strateji ve taktik savaşına sahne oluyor. Taraflar tam anlamıyla amansız bir mücadelenin içindeler. Mesela, Hakan Atilla’nın avukatları müvekkillerinin ‘masumiyetini ve iyi niyetini’ göstermek için Atilla’nın bazı tavırlarına vurgu yapıyorlar.

Fakat savcılık Atilla’nın lehine gösterilen hamleleri alıp aleyhine kullanıyor.

Şöyle ki, Atilla iyi seviyede İngilizce bilse de mahkeme de tercüman aracılığı ile konuştu. Zaman zaman da tercümana müdahale edip düzeltmeler yaptı. Savunma avukatlarına göre bu bir iyi niyet gösterisiydi. Savcılar ise ‘tıpkı bankacılıkta olduğu gibi İngilizce olayında da yalan söylüyor. İyi İngilizce bilmediğini söylüyor ama yeminli tercümandan bile daha iyi bildiğini görüyoruz’ deyip karşı hamle yapabiliyor.

Atilla’nın avukatları müvekkillerini savunurken ‘çok düzgün, iyi aile babası ve zeki bir bürokrat’ tanımlaması yaptılar. Savcı ise aynı noktadan alıp “Atilla çok zeki bir adam. Bu zekasını ustaca yalan söylemede kullandı” şekline çevirdi.

Savcı bir saatlik sunumunun neredeyse ‘yalanlar’ üzerine bina etti. Atilla’nın ‘yalan söylediğini iddia ettiği’ başlıkları tek tek açıp, hemen ardından delilleri ekrana getirdi ve ‘bir başka kuyruklu yalan da şu..’ diyerek devam etti.

4 savcı içerisindeki ‘en sakin ismin’ bu iş için tercih edilmesi de tesadüf olmasa gerek. Savcılığın jürinin mantığına hükmetmek istediği açıktı.

Şahsen Atilla’yı en çok zorlayacak olan tanıklıkların David Cohen ve Adam Szubin olduğunu düşünüyorum. Çünkü David Cohen, ABD Hazine Bakanlığı Müsteşar Yardımcısıydı (Daha sonra CIA müsteşar yardımcısı oldu, bir savcı için getirebileceği en yüksek seviyeli tanıktı denebilir). Adam Szubin ise yaptırımlardan sorumlu OFAC direktörüydü.

Tanıklıklarının jüri üzerinde etkisinin büyük olması sürpriz olmamalı. Savcı Lockhard’ta aynı noktaya oynadı. Hakan Atilla’nın Amerikan yetkililerine sürekli yalan söylediğini, kendisine gösterilen ‘kırmızı bayrakları’ anlamamazlıktan geldiğini söyledi.

Powerpoint sunumunda Halk Bank yetkilileri ile ABD’li muhatapları arasında yapılan toplantıları , e-mail yazışmalarını, mektupları ve telefon görüşmelerini ard arda ekrana getirdi.

Savcı bir saatlik sunumunun sonunda ‘sizden mantığınızı kullanmanızı ve delillere bakmanızı’ istiyoruz’ dedi.

Bu arada Türkiye mahkemelerinde pek görmediğimiz bir şeyi daha görmüş olduk: savcılar ‘Atilla adil yargılandı’ dedikten sonra “bizim sorumluluğumuz size suçu kanıtlamak” dedi. Bizde yaşananlar malum, siz masum olduğunuzu ispatlamak zorundasınız.

ATİLLA’NIN AVUKATLARINDAN DUYGUYA HİTAP EDEN SAVUNMA

Savcı Lockhard’ın sunumundan sonra söz savunma avukatlarındaydı.

Bu kez savunma heyetinin en tecrübeli ismi Victor Rocco kürsüye çıktı. Rocco, ABD’nin ünlü avukatlarından, çok tecrübeli bir eski savcı.

Hatta uzun yıllarını duruşmanın yapıldığı New York Güney Bölge Mahkemesi’nde geçirdi. Bu aşamada bir gözlemimi paylaşayım, Victor Rocco ile hakim Richard Berman arasında ilginç bir frekans uyumu var. Duruşmalar boyunca karşılıklı espiriler, jestler görmüştük. Mesela son gün sunumu esnasında Rocco’nun su arayışını fark eden Berman kendi kürsüsündeki bardağı yolladı.

Rocco jüriye teşekkür ederek başladı ve ‘ben eski jenerasyonum, genç savcı arkadaşım gibi size teknolojik bir sunum yapmayacağım. Onun yerine iyi bildiğim bir şeyi yapıp konuşacağım’ dedi. Gerçekten de iyi konuşan bir isim Rocco.

Jürinin duygularına hitap eden bir sunum yaptı. En başta ‘bu dava bir Reza Zarrab şov’ dedi. Bu şu açıdan önemli, savunma Reza Zarrab’ı ilk günden bu yana ‘itibarsız, sürekli yalan söyleyen, sözüne güvenilmez’ olarak etiketliyor.

Bu taktik final sunumunda da devam etti.

Rocco, savcılığın suçlamalarını ispatlayamadığını, ‘şüphenin ötesine geçemediğini’ savundu.

Savcı gibi savunma da ilk günden bu yana takip ettiği çizgiyi sürdürdü. Yani ‘Atilla dürüst ve başarılı bir bürokrat. Rüşvet almamış, iyi bir aile babası ve bu davanın mağduru’.

Avukat Rocco “Hakan Atilla kozmik bir mücadelenin kusursuz piyonu” diye tanımladı müvekkilini.

Savunmasını yaparken Twilight Zone’a atıf yapıp ABD tarihindeki en büyük dolandırıcı olarak bilinen Bernie Mardoff’a göndermeler yaptı. (Bernie Mardoff ABD tarihinin en büyük ‘beyaz yakalı dolandırıcısı’ olarak biliniyor. Eski borsacı Madoff kurduğu sistemle milyarlarca dolarlık vurgun yaptı. Türkiye’de ‘Titan Saadet Zinciri’ olarak da bilinen ‘Ponzi Oyunu’nun başarılı bir uygulayıcısı olan Mardoff’un piyasayı 18 milyar dolar dolandırdığı –bazı analistler bu rakamı 65 milyar dolara kadar çıkartıyor- tespit edildi. 2009’da 150 yıl hapse mahkum edildi.)

HALKBANK VE ASLAN’I GÖMDÜLER

Davanın başından bu yana Hakan Atilla’nın avukatları şöyle bir taktik izliyorlar: “Halk Bank, İran ambargosunun delinmesi sürecinde bir takım kirli işlere karıştı. Reza Zarrab, başta Süleyman Aslan olmak üzere herkesi rüşvete bağladı. Fakat Atilla bu çarkın dışında kaldı”

Atilla’nın avukatlarının bu taktiği anlaşılabilir bir şey.

Sonuçta öncelikleri Hakan Atilla’yı kurtarmak. Ancak burada çok ciddi bir açmazları da var. Çünkü resmi olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin avukatları. Halkbank yüzde 51 hissesi kamuya ait bir banka ve bu avukatların ücreti de Türk halkının vergilerinden ödeniyor. Ödenen paranın hayli yüksek olduğunu söylemeye gerek yok tabi.

İşte parası Türkiyece ödenen bu avukatlar daha ilk günden Erdoğan’ın 17 Aralık 2013 operasyonuna dair ‘temel tezini’ yerle bir etti.

Malum olduğu üzere Erdoğan ayakkabı kutularındaki dolarları ‘bağış’, Reza Zarrab’ı ‘hayırsever iş adamı’ olarak tanımlamış operasyonu da ‘Cemaatin darbe girişim’ olarak ifade etmişti.

Rocco ayrıca Zarrab’ın ‘çok güçlü ve nüfuzlu avukatları’na dikkat çekti. Söz konusu avukatların ‘politik çözüm arayışları’na atıf yaptı.

Zarrab’ın ‘siyasi çözüm girişimlerinden sonuç alamayınca kendini kurtarmak için Atilla’yı suçladığını’ iddia eden Rocco dolaylı olarak ‘Erdoğan’ın Zarrab’ı kurtarmak için yaptıklarını’ kayda geçirmiş oldu.

Dediğim gibi Atilla’nın avukatları Türkiye’nin avukatlarıydı fakat Erdoğan’ın tüm tezlerini yerle bir ettiler.

Hakan Atilla’nın avukatlarının Süleyman Aslan ve bazı siyasilerin aldıkları rüşveti ‘utanmazca’ olarak tanımlaması hayli ilginçti. Rocco, Zarrab’ın Süleyman Aslan’ı ‘satın aldığını’ defalarca söyledi.

Rocco uzun süre Hakan Atilla’nın ‘ne kadar ahlaklı ve düzgün bir bürokrat’ olduğunu anlattı. Hatta Zarrab tutuklandıktan sonra bile Amerika’ya gelmesini ‘masumiyetinin delili’ olarak gösterdi.

Atilla’nın kürsüye çıkıp kendini savunmasını da ‘masumiyetini tüm dünyaya duyurmak isteyen birinin tavrı’ olarak tanımladı.

Bu esnada espirili tanımlamalar da yaptı.

Mesela Süleyman Aslan ile Zarrab’ın arasındaki ilişkiyi “iki genç aşık gibiydiler” diye tanımladı. Zarrab’ı da Bernie Madoff’la özdeşleştirdi.

Nasıl ki savcı jüriye hitaben “delilleri inceleyin ve mantığınızı dinleyin” demişse Rocco’da jüriden ‘delilleri yakından izlemeleri’ni istedi. Ama savcıdan farklı olarak duyguya hitap eden bir talepte bulundu : “ Atilla’yı karısına ve oğluna geri gönderin” dedi.

SON ŞOVU SAVCI SİD YAPTI

Savcı ekibinin en tecrübelisi Hint kökenli savcı Sidhardha Kamaraju davadaki ‘son sözleri’ söylemek üzere kürsüye geldi.

İsminin zor telaffuz edilmesi nedeniyle gazeteciler arasında bilindiği şekliyle ‘savcı Sid’ kısa ama etkili bir sunum yaptı.

Savunma avukatlarının ‘Atilla düzgün bir adam’ tezine karşı “Burada Atilla’nın karakteri yada ne kadar iyi biri olduğuna dair yargılama yapmıyoruz.” dedi.

Savunmanın ‘Atilla, bankadaki 13 genel müdür yardımcısından biriydi’ diyerek inşaa etmeye çalıştığı ‘önemsiz bürokrat’ tezine karşı çıkan savcı Sid “Aksine Atilla vazgeçilmezdi. Zarrab’ın alternafi vardı ama Atilla’nın yoktu. Atilla tam anlamıyla bir fixerdi.”diye tanımladı.

Savcı, Atilla’nın sistemin mimarı ve ‘her tıkandığında devreye girip tamir eden onarıcı’ olduğu iddiasını tekrar etti. Rocco’nun ‘masumiyetin göstergesi’ olarak anlattığı ABD seyahatine ise farklı bir yaklaşım getirdi.

Savcı Sid “Zarrab tutuklandıktan sonra Atilla rahatlıkla ABD ye geldi çünkü önce iddianameye baktı. İddianamede kendisiyle ilgili bir şey görmeyince ‘sahillerin güvenli olduğuna inandı’ ve geldi” dedi. Atilla’nın tutuklandıktan sonra FBI’ya hitaben “elinizden gelenin en iyisini yapın” dediğini hatırlatan savcı “Kendisinin devlet görevlisi olduğunu, Türkiye’nin devreye gireceğini söylüyordu. Amerika’ya geldi çünkü kendisinin hapishane için çok büyük olduğunu düşünüyordu ama yanılıyordu” dedi.

Savcı Sid, avukat Rocco’nun Zarrab’ın yalan söylediğine dair tezlerine ise ilginç bir şekilde cevap verdi “ Elimizde yeterince delil vardı. FBI e-mail trafiklerini, yazışmaları takip etmişti. Türk polisinden de çok sayıda delil almıştık”.

Zarrab’ın anlattığı herşeyi delillendirdiklerini anlatan savcı Sid savunmanın gündeme getirmeye çalıştığı ‘Cemaat’ göndermelerine de kinayeli bir şekilde “Para dolu ayakkabı kutuları okyanusun ötesinde yaşandı” diyerek cevap verdi.

Savcı Sid, savunmanın tezlerine tek tek cevap verirken Atilla’nın İran parasının aklamak için kurulan sistemin vazgeçilmezi olduğunu söyledi. Zarrab’ın ABD’li yetkililerle bir araya gelemediğini, bankacılık mevzuatı hakkında fikri olmadığını bu yüzden kurulan çarkın en kilit adamının Hakan Atilla olduğunu iddia etti.

Savcı sunumunu “Atilla bir seçim yaptı. Bu suç çarkının içinde yar aldı. Yalan söyledi. Şimdi seçim sırası sizde” diyerek bitirdi.

Böylece yaklaşık 4 haftadır süren oturumların sonuna gelindi. Şimdi jürinin seçimi aşamasındayız. Önlerinde ise sadece iki seçenek var: ‘Hakan Atilla suçsuz’ yada ‘Hakan Atilla suçlu’.

Jüriden gelecek kararın detayları ve analizi ise bir sonraki yazıda olacak.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Hakan Atilla’nın NY’a neden yolu düştü acaba? O gelmeden Zarrab tutuklanmıştı ve HA kendisinin tutuklanmayacağını düşünmemiş olamaz? Bir de ne amaçla Amerika’daydı, tatil mi, iş mi? David Cohen daha önce İran’la yapılan ticarete dair kuşkularını yazıyla bildirmiş, bunu bile bile HA neden Amerika’ya gitti? Bir de, dava sonucunda HA suçlu çıkarsa, ne anlam ifade edecek? Davanın devamı olacak mı? vb.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin