Sherlock Holmes ve Dr. Watson’ın Türkiye macerası

Yorum | Veysel Ayhan

Hayalî dedektif kahramanımız Sherlock Holmes ve arkadaşı Dr. Watson, Bamburgh Castle’ın eteğindeki kumsalda kamp yapmaya gider. Güzel bir yemek yiyip bir şişe de şarabı devirdikten sonra uykuya dalarlar. Birkaç saat sonra Holmes uyanır ve arkadaşını dürter.
– Watson, yukarıya bak ve bana ne gördüğünü söyle!
Watson:

-Milyonlarca yıldız görüyorum.
Holmes sorar:

– Bu sana neyi gösteriyor?
Watson gözlerini ufalar ve:

– Astronomik olarak milyonlarca galaksinin ve dolayısıyla milyarlarca gezegenin varlığını görüyorum. Yıldızların konumuna bakarak saatin 3’ü çeyrek geçtiğini çıkarıyorum. Meteorolojik açıdan da bugün havanın çok güzel olacağını tahmin ediyorum.

Neden sordun? Sana ne gösteriyor?

Holmes arkadaşını sabırla dinlemiştir ama artık dayanamaz:
-Ulan aptal, çadırımızı çalmışlar!

HOLMES VE DR. WATSON TÜRKIYE’DE UYANSA?

Olur da Sherlock Holmes ve sevgili arkadaşı Dr. Watson Türkiye’de uyansaydı ne olurdu?

Sherlock Holmes fazlasıyla şaşkındır. İlk an fazla bir şey göremez:

– Watson, aç gözlerini bak, sen ne görüyorsun!

Watson:

– Holmes, öyle korkunç bir kara duman çökmüş ki, göz gözü görmüyor. Ne söylesem boş!

– Bu kez haklısın doktor, bu vakayı çözeceğimden emin değilim. Ama denemeye değer. Verileri değerlendirince ilginç sonuçlara ulaşıyorum.

Ülkenin bütün unsurları binlerce yap boz parçası gibi dağılmış. Daha kötüsü hemen hepsi alt üst olmuş. Alttakilere desen basılmış, üsttekiler siyaha boyanmış. Yani ters yüz edip tamamlamak neredeyse imkansız.

– Yine gizemli sözler ediyorsun Mr. Holmes, bunları nerden çıkardın?

– Çok basit, bak! Bütün hırsızlar serbest. Ama yakalayan polisler hapiste. Rüşvet verenler dışarıda, yakalayanlar hapiste! Doktor ilgini çekmiyor mu? Hırsız ve katillerden başka kimse başını yastığa güven içinde koyamıyor.

– Mr. Holmes biraz abartmıyor musun?

ÇÜRÜMÜŞ BİR ŞEYLER VAR ’TÜRKİYE’ KRALLIĞI’NDA

– Kesinlikle abartmıyorum. Verilere bak, son 5 yıldır yapılmış tek bir yolsuzluk operasyonu yok! Hapse giren adi hırsız yok. Hapishanelerden 35 bin adi suçlu serbest kalmış. Karakollar’a yapılıp da kabul edilmiş ve sonuca ulaşmış bir hırsızlık vakası yok! İlginç değil mi? Ama ekonomik veriler çok iyi görünüyor!

– İyi o zaman.

– Örneğin Çin’den daha hızlı bir büyüme olmuş! IMF bunlardan borç alıyormuş! Daha orijinaline geleyim Doktor. Almanlar ve bütün dünya bu verilerden dolayı Türkiye’yi kıskanıyormuş!

– Mr. Holmes, her şeyin kötü olduğu yerde ekonomi iyi olmaz! Adam Smith dostumu mezarında zıplatma! Bu Türkler seni keklemesin!

– Emin değilim, aklım karıştı sevgili doktorum.

– Mr. Holmes anladığım kadarıyla “Çürümüş bir şeyler var ‘Türkiye’ krallığı’nda.” Bizim adada ezeli düşmanımız matematik dahisi  Profesör Moriarty idi. Burada gerçek profesörler ya hapiste veya yurtdışına kaçmış. Dolayısıyla bilim tamamen “Moriarty”lere kalmış.

– Neşeli bir ülkeye geldik sanırım. Akademik hayat capcanlı! Bir doçent Nuh Peygamberin cep telefonu kullandığını bulmuş. Bi hangi numara olduğunu bulmak kalmış!

– E o zaman Vinton Cerf’in internet keşfi çalıntı çıktı demektir! Baz istasyonu, uydular…

300.000 KM HIZLA GİDEN VE 300 KM ETKİLİ SİLAHLAR

– Başka ne icatlar var?

– Oooo. Örneğin henüz dünyaya sunmadıkları  “Namlusuz, patlayıcısız, mermisiz top” ve “Saniyede 300.000 km hızla giden ve 300 km etkili silahlar” var!

– Deme yahu! Kalkmadan hedefine varan araba gibi yani. Nerede yapmışlar?

– Sır gibi saklıyorlar. Öğrenemedim.

– Başka…

– Amerika’ı Kolomp keşfetmemiş… miş!… Evet “memiş”… Mr. Holmes sıkı tutun tarihi değiştirecek keşif geliyor!

– Çatlatma söyle!

– Mr. Holmes, Shakespeare meğer gizli müslümanmış. Asıl adı da Şeyh Pir’miş.

– Doktor iyi misin yoksa hala ayılamadın mı?

– İsa aşkına uyanıkım.

– Öyleyse keşifler bayağı iyiymiş Watson! Peki ne icat etmişler son yıllarda?

– Tüm teknolojisi kendilerine ait sadece uçak emniyet kemeri ve koltuğunu yapmışlar.

Sherlock Holmes :

– Motor hemen yanda. Demek ki icada az kalmış!

Watson:

– Fakat asıl icatlar siyaset ve hukuk alanında. Mesela uzaktan kumandalı milletvekili yapmışlar. Hatta kadın modeli de var: Yeliz.

– Nasıl yani?

– Evet Mr. Holmes, milletvekillerinin tamamı kumandalı. Ama yargı kumandası daha gelişmiş. Eskiden “Kaybolmayan sakız” yapmışlarmış ama şimdi “Avukatsız yargı” icat etmişler.

ADALET SİYASETİN KÖPEĞİDİR!

Sherlock Holmes:

– Bizim içmediğimiz bir şeyi de keşfetmiş olmalılar! Her ne ise dönüşte yanımıza alalım. Ne neşeli bir ülkeymiş! Yargı kumandası ışık hızıyla çalışıyordur artık!

– Aynen efendim ışık hızından hızlı silah icadı gibi! Daha ötesi var. Bütün mahkeme salonlarında heyetin arkasında tuhaf bir söz yazıyor: “Adalet siyasetin köpeğidir.”

– Ne… Buna itiraz eden olmamış mı?

– Yüksek yargı mensuplarından en alttaki yargıca kadar tek bir kişi çıkıp da “Biz siyasetin köpeği değiliz.” dememiş. Bu tılsıma tutunan HSYK’ya terfi ediyormuş.

– Demek ki o yüzden rüşvet alan siyasiler dışarda polisler hapiste.

– Mr. Holmes daha kötüsü var. 700 bebek zindanda… On binlerce çocuk anne babasından ayrı.

– O zaman Watson, buralarda fazla dolaşmamız tehlikeli, bizi bile kodese tıkabilirler.

– İçimi sıkıntılar bastı. Biz çadırı kaptırarak hırsızlardan ucuz kurtulmuşuz

– Evet ya! Bizim hırsızlar sadece çadırı almıştı, paralarımıza ve valizlerimize dokunmamıştı.

Watson:

– Kamu arazileri, yer altı zenginlikleri, yer üstü varlıkları… Her şeyi çalmışlar. Hazineyi boşaltmışlar. On yıllarca  bitmeyecek 500 milyarlık borç. Ülkeye ne yazık ki “kanlarında onları suça çeken bir şeyler olanlar hakim.” Hani senin “Suçun Napolyon’u” dediklerinden.

Sherlock Holmes:

– Şu senin “Avukatsız yargı” ne ki! Daha ilgincini buldum: “ahlaksız” din.

– Anlamadım Mr. Holmes.

– Yani ahlak gerektirmeyen din. Bunların dini henüz teoloji literatürüne girmemiş.

SİYAH NE KADAR BEYAZ İSE…

– Nasıl yani müslüman değiller mi?

– Müslüman olduklarını iddia ediyorlar ama kurt ne kadar koyuna benziyorsa işte o kadar müslümanlar. Siyah ne kadar beyaz ise… Mesela takke takıyorsan rüşvet serbest. Besmele ile para çalarsan hırsızlık sayılmıyor. Çocuk tacizi bile serbest. Bunu hükümete bağlı vakıf binasında yapanlar ceza almıyor. Çok gariplik var. “Filistin” ve “Gazze” sözcüklerini günde beş kere ağzına alırsa kiliseye gitmesen de oluyor.

– Cami diyecektin.

– Evet cami. Özür dilerim.

– Watson tüm bunları görünce aklıma Eco usta geldi. İlahi Umberto! Gelip bunların romanını yazmalı.

– Doğru ya, Ortaçağ İtalyası daha medeni duruyor.

– Sevgili doktorum ahlak ve vicdan kurumuş. Ülkenin en ay 25 yıllık geleceği çalınmış. Onarmaya kalksalar 25 yıl sonra Avrupa’ya varırlar. O sırada Avrupa nereye varır bilemem. Fakat rahmetli Çetin Altan -ki beni okur ve severdi- hep şöyle derdi: Enseyi karartmayın! Geçen yüz yılın başında 1. Dünya savaşı yaklaşırken İngiltere’nin geleceği için dediğim sözleri bu yüz yılın başında Türkiye için dileyeyim:

TANRI’NIN RÜZGÂRI

“Bir şark rüzgarı geliyor. Öyle bir rüzgar ki İngiltere’de böylesi esmedi. Soğuk ve acı bir rüzgar olacak Watson. Bir çoğumuz karşısında çürüyüp gideceğiz. Fakat yine de Tanrı’nın rüzgarı bu. Ve fırtına dindiğinde, güneşin parıltıları altında daha temiz, daha güzel ve daha güçlü bir toprak var olacak.”

Watson:

– Umarım öyle olur.

Sherlock Holmes:

– Öngörülerimde yanılmam sevgili Watson. Yalnız bizim buraya tekrar gelmemiz lazım.

– Niye ki? Başımızı yakmayalım Mr. Holmes!

– Yok yok, tam dişime göre bir konu buldum: 15 Temmuz.

– O ne ki!

– Telaş etme, inceleyip öğreneceğiz.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. “… iktidarı ellerinde tutup kitlelere sürekli hükmetmek isteyenler için bellekten ve geçmişten yoksun bir toplumun oluşturulması önemlidir.
    … Hem bilmek hem bilmemek, bir yandan ustaca uydurulmuş yalanlar söylerken bir yandan tüm gerçeğin ayırdında olmak, çeliştiklerini bilerek ve her ikisine de inanarak birbirini çürüten iki görüşü aynı anda savunmak, mantığa karşı mantığı kullanmak, ahlaka sahip çıktığını söylerken ahlakı yadsımak, hem demokrasinin olanaksızlığına hem de parti’nin demokrasinin koruyucusu olduğuna inanmak; unutulması gerekeni unutmak, gerekli olur olmaz yeniden anımsamak, sonra birden yeniden unutuvermek; en önemlisi de , aynı işlemi işlemin kendisine de uygulamak…”
    …Gerçeklik onların denetiminde olmalı, onların söylemleri eleştirisiz sorgususuz tek gerçek olarak kabul görmeli…
    ….
    kötü haber;
    Gerçeklerin er yada geç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır.
    Atalar sözü;
    Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.
    Malum kışın gündüzler kısa olduğundan yatsı erken oluyor…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin