Ne diyem? Mahmut mu diyem! [Barbaros J. Kartal yazdı]

Önceki gün insan hakları kuruluşları temsilcilerinin Büyükada’da bir otelde yaptıkları eğitim seminerini polis bastı ve 11 kişiyi ve otelin sahibini gözaltına aldı. Gözaltına alınanlar arasında Uluslararası Af Örgütü’nün (Amnesty) Türkiye direktörü de bulunuyor. Yaklaşık bir ay önce de aynı örgütün yönetim kurulu başkanı ve mülteci hakları konusunda Türkiye’deki en yetkin isim olan Taner Kılıç tutuklanmıştı. Amnesty’nin merkezi bizim için adiyattan olan mesele için ilk defa böyle bir olayla karşılaşıyoruz şeklinde açıklama yaptı. Halbuki adamlar dünyanın savaş bölgeleri dahil onlarca yerinde aktif.

Biliyorsunuz geçtiğimiz yıl Heybeliada’da 15 temmuz günü yapılan bir tink-tank toplantısını darbe toplantısı diyerek haber yapmışlar, havuz medyası aralarında Henry Barkey’in de olduğu kişileri hedefe koymuştu. İsim benzerliğinden ABD’de idama mahkum olan bir canavarı da Erdoğan’a suikast yapacak tetikçi olarak toplantıya dahil etmişlerdi. Ne var ki sıradan toplantıya havuz yazarı bir akademisyenin de katıldığı ortaya çıkmıştı. Bu aptal haberlere sadece koyun bir kitle inanmıyor , eski genelkurmay başkanı İlker Başbuğ da katıldığı programlarda bu toplantıyı darbe toplantısı olarak sunuyor. Neyin ne olduğunu anlayın artık diyen yüz ifadesi ve itici sırıtması ile.

Erdoğan şunu istiyor diktatör olduğu bilinsin ama öyle muamele görmesin

Peki Erdoğan uluslararası arenada kendisini zora sokan, içerde de pek ihtiyacı olmayan bu tür hamleleri neden yapıyor? Örneğin yabancı gazetecilerin sınır dışı edilmesi, kimsenin tanımadığı yabancı gazetecilerin gözaltına alınması ya da önceki gün olduğu gibi uluslararası kuruluşların temsilcilerini engellemek gibi. Bence basit bir nedene dayanıyor. Erdoğan yurt dışında diktatör olarak tanımlanmasının önüne geçemeyeceğini biliyor. Zaten öyle olduğu için bunu engellemesi mümkün değil. İçeride kimse de diyemiyor zaten. “Erdoğan diktatör olsa sen bunları yazabilir misin?” diyen laf ebesinin geçenlerde yazılarına son vermişlerdi hatırlarsınız.

Erdoğan şunu istiyor diktatör olduğu bilinsin ama gittiğinde öyle muamele görmesin. Türkiye Batı’ya tamamen kapansın.  İnsan hakları ve benzer konularda Türkiye ile hiç muhatap olmasın. AB ile ilişkilerin kopması en çok sevindiği işlerden bir tanesi ama ekonominin etkilenmemesi için temkinli davranıyor. Erdoğan kısaca diyor ki içerideki işlere karışmayın kimi ezmişiz ezmemişiz bunları boş verin yıllarca diğer diktatörlerle nasıl çalıştıysanız öyle çalışalım. Ticaret yapılsın, ihaleler olsun. Askeri ortak işler yürütelim. Zaten Suriye ve Ortadoğu’da epey bir terbiye edildi. İsrail lafını ağzına falan aldığı yok. Kendi ajandasını dayatmadığı sürece orta yol bile bulabilir müttefiklerle.

Batı’nın rahatlıkla kabul edeceği bu şartlara rağmen neden Batı ile anlaşamıyor. Birinci nedeni güvenilmez bir lider oluşu. Kapalı kapılar arkasında konuştuğu ile sahada yaptıkları birbirinden tamamen farklı. Örneğin IŞİD ile mücadele ettiğini söylüyor, ancak IŞİD militanlarının elinde Türkiye’den gelen silahlar çıkıyor. AB toplantılarına katılıp ‘seçim dönemi geride kaldı artık yeni bir sayfa açalım’ diyor, Türkiye’ye döner dönmez bütün AB liderlerine en ağır hakaretlerde bulunuyor. Rusya ile iyi ilişkilerin olduğunun iddia edildiği bir dönemde tek taraflı tavizlere rağmen ilişkiler bir türlü normalleşmiyor.  Katar ile kirli ilişkiler içerisinde olduğunu bilmeyen yok. Suudlar ile Katarlılar kriz yaşayınca orantısız bir şekilde Katar’ın yanında yer alıyor. Ancak Suudların uluslararası arenadaki etkisi ve gücü daha fazla olduğu için tornistanın yollarını arıyor.

Çapsız medya, zeka seviyesi düşük haberler

İçeride herkesi ezdiği için mecbur kendisine gelen tehdidin dışarıdan olduğunu söylemek zorunda. ABD, AB, Vatikan, Haçlılar, Almanya yeri gelirse Portekiz bile kendisini devirmek için planlar yapıyor algısı veriyor. Çapsız medyası ile bir gün birine bir gün diğerine zeka seviyesi düşük haberlerle çakıyor. Her ağzını açtığında nefret saçıyor. Muhatapları da ‘sen böyle yaparsan seninle nasıl anlaşabiliriz’ deyince pazarlığa oturmayı deniyor. Giderek elindeki kozların azaldığını gördükçe daha da sertleşiyor ve hata üzerine hata yapıyor.

Suça bulaşmış kirli bir lider olduğu için artık geri dönüşü olmayan bir yolda olduğunu biliyor. Diğer diktatörler gibi ülkesinin tek hakimi ve çatlak bütün seslerin bastırıldığı kimsenin karşısına çıkamadığı bir ülke haline gelmedikçe Türkiye’de kendisine huzur yok. Ya Türkiye’yi o hale getirecek ya da Türkiye’yi yakıp yıkacak. Yakın gelecek ile ilgili olumlu bir sinyal yok maalesef.

Diktatör olmak istiyor ama sen zaten diktatörsün denince de kızıyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin