Kosova’da yaşananlar mafya devletinin tescili

FOTO | AFP - Armend NIMANI

HABER-ANALİZ | ERMAN YALAZ

Beş öğretmen ve bir doktorun Kosova istihbaratı eliyle MİT tarafından kaçırılması Türkiye’nin mafya devleti olduğunun tescilidir.  TR724 olarak daha bir ay önce ‘Erdoğan’ın Kirli Türkiyesi’ yazı dizisiyle bu çetenin Kosova ve Balkan coğrafyası başta olmak üzere Avrupa ülkelerinde, başkent Ankara, İzmir başta olmak üzere yurt içi ve yurt dışındaki insan kaçakçılığı, işkence, kötü muamele ve yasadışı faaliyetlerini detaylıca kaleme almıştık.

Gelinen nokta gerçekten vahim. Malezya ve Pakistan gibi ülkelerde siyasi nüfuz ve yüksek rüşvetlerle Türk eğitim gönüllülerini o ülkelerin zayıf yapıları eliyle hedef alan MİT ve insan kaçırma çetesi pisliğini Avrupa’ya da sıçratmış oldu. Kosova, Avrupa Birliği üyeliği için izleme sürecine girmiş, ülkede AB’nin resmi temsilcisinin bulunduğu, iç ve dış siyasette Amerika Birleşik Devletleri’nin de bir o kadar baskın olduğu genç bir Balkan ülkesi. Öğretmenlerin ve bir doktorun kaçırılmasıyla ilgili yaşananlar, çetenin muammalarını az çok ortaya çıkardı. Ayrıntılar önümüzdeki süreçte daha da netleşecek.

KOSOVA’DAKİ DEVLET KRİZİ VE SONRASI

AKP istihbarat teşkilatı MİT ve uzantılarının Kosova’da  bu kadar rahat hareket etmesinin altında 1999’lara kadar uzanan bir ilişki ağı var. Biraz detaylandıralım. Kaçırılma olayının sosyal medya ve Kosova basını eliyle bütün dünyaya mal olmasıyla; Erdoğan rejiminin kontrolündeki MİT’in operasyonu adeta elde patladı. Cumhurbaşkanı Haşim Taçi’nin önce demokratik söylem ve tavırlar takınmasına karşın, birgün sonra öğretmenleri Erdoğan ağzıyla ‘ülkenin milli güvenlik problemi’ olarak zikretmesi, olaya hakim olduğunu ve gelişmelerin kendi bilgisi dahilinde yaşandığının göstergesi. Başbakan Ramuş Haradinay’ın antidemokratik ve mafyatik kaçırma olayını durdurmaya yönelik hamlesi başarılı olamadı maalesef. Ancak Haradinay ‘bilgilendirilmedim’ diyerek İçişleri Bakanı ve Kosova İstihbarat Başkanını görevinden aldı. Kosova’da tam manasıyla bir devlet krizi yaşandı.

MECLİS BAŞKANI DA CUMHURBAŞKANINA TAVIR ALDI

Kosova Meclis Başkanı Kadri Veseli’nin dün yaptığı “6 Türk vatandaşının hukuka müracaat edilmeden ve başbakana yanlış bilgi vererek Türkiye’ye iade edilmesinde kimler görev aldıysa, bu şahıslar hükümet ve bürokraside uzaklaştırılacak” sözleri de bir yere not edilmeli. Çünkü Meclis Başanı Veseli, Cumhurbaşkanı Taci ile aynı partiden olmasına karşın farklı görüşte. Taci, Başbakan Ramuş Haradinay’ın  görevden almalarını henüz onaylamadı. Kosova devletini yönetenler imtihanı kazanamadı, ancak ülkenin medyası ve hukukçularının tavırları benzer mafyatik girişim ve insan hakları ihlallerinin kolay yaşanmayacağının güvencesi. Ancak yaşananlar Avrupa ve Amerika başta olmak üzere dünya ülkeleri nezdinde hem Kosova’yı hem Türkiye’yi zorda bırakacak ve çokça konuşulacak.

OPERASYONUN İÇİNDEKİ ÇETEDE KİMLER VAR?

6 Hizmet gönüllüsünün kaçırılması süreci bir anda ortaya çıkmış bir hadise değil. Kosovalı gazetecilerin ortaya çıkarttığı bilgiye göre, Türkiye Adalet Bakanlığı ile Kosova Adalet Bakanlığı arasında yazışmalar yaşanıyor. Savcılık Türkiye’nin 5 öğretmen ve bir doktorla ilgili iddialarını hukuki bulmuyor ve reddediyor. Daha sonra mafyatik girişim hayata geçiriliyor. Operasyonu Türkiye’den gelen bir ekiple birlikte MİT’in Kosova temsilcisi Nurettin Canay Kavuncu yönetiyor. Elçilik başkatibi Atakan Ertaş ve tabi ki bütün bunlara göz yuman, mafyatik kaçırma olayında diplomatik mekanları kullandırtan Büyükelçi Kıvılcım Kılıç bu işin merkezinde.  Kosova’da kaçırılanların ailelerinin ve öğrencilerinin hızlı refleksi ile bu çete ilk esnada adeta köşeye sıkıştı. Anadolu Ajansı eliyle elçilikte kurgulanan Türk bayraklı fotoğraflar da olayı kurtarmadı. Havalimanında 6 kişiyi tutabilmek ve göz boyamak adına elinden geleni yaptı çete. Ve maalesef sonunda başarılı oldu.

HAŞİM TACİ’NİN TÜRKİYE İLİŞKİLERİ

BM yetkililerinin, ülke ombudsmanının ve Başbakanın üstüne çıkan bir irade vardı. Ülkenin araştırmacı ve saygın gazetecilerinden Berat Buzhala, kaçırılan öğretmenlerin ailelerin yanıbaşındaydı. Bu iradeyi açıkça tarif etti. Buzhala; Cumhurbaşkanı Taçi’nin kaçırılanların yerini bildiğini açıkladı. Cumhurbaşkanı Haşim Taçi’nin oğlu da Kosova’daki kolejin öğrencilerindendi. Avrupa Parlamentosu milletvekillerinden Rebecca Harms kayıt altına aldı bu bilgiyi.

Haşim Taçi, genç Kosova Devleti’nin en bilindik siyasi figürlerinden biri. Ülkenin ilk başbakanı. Kosova Kurtuluş Ordusu, UÇK’nın bir kanadının yöneticisiydi. 1999’da savaş yıllarında Türkiye ile Kosova arasında en çok mekik dokuyan isimlerden biriydi. Bir grup gazeteci olarak o yıllarda Haşim Taçi ile tanıştığımızda, Kosova Sağlık Bakanı, UÇK liderlerinden biri olarak tanıtılmıştı kendisi biz gazetecilere.  Yaralı UÇK askerlerinin İstanbul ‘da tedavilerini yaparken, MİT, İHH gibi yapılarla yakın dirsek teması olmuştu. Adı farklı zamanlarda farklı başlıklar altında birçok olayda geçti.

Ülke siyasetinde olmasını ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’e borçlu. NATO bombardımanı ile Sırbistan’ın geri adım attırılmasından sonraki süreçte UÇK dağıtıldı. Taçi ise Kosova Demokratik Partisi ismiyle kurduğu yeni yapıyla siyasete atıldı. Cumhurbaşkanı seçilirken Meclis’te muhalifler onun seçilmesini protesto etmek için  gaz bombası atmıştı. O görüntü akıllarda kaldı.  Muhalefet onu çok yakın takip  ediyordu. Şimdi muhalefetin onu yakın takibine Başbakan ile Meclis başkanının tavırları eklenecek. Kosova’da ‘insan kaçırma’ tartışma kolayca ve hemen bitmeyecek. Konu Avrupa Birliği ülkelerinin baskısıyla da canlı kalacak.

BAŞBAKAN İLE YAŞANAN GÜVEN KRİZİ

Başbakan Haradinay, Cumartesi günü Ulusal Güvenlik Konseyi ‘nin acil toplantısı sonrasında yaptığı açıklamada, İçişleri Bakanı Flamur Sefaj ve şu anda görevi kaybedecek olan istihbarat şefi Driton Gashi’nin “onu bilgilendirmek” zorunda olduğunu söyleyerek “Güvenimi kaybettin” diyerek ikisini de görevden almıştı. Açılan soruşturma, uluslararası toplumun; dünya insan hakları ve sivil toplum kuruluşlarının baskısıyla iç tartışma epeyce büyüyecek ve sürecek.

MİT’İN VE ÇETENİN DİĞER İCRAATLARI…

Gelelim olayın Türkiye ayağındaki gelişmelere. Bu bölümde daha önce yazı dizimizde yer alan bilgileri hatırlatarak güncel notlar ekleyeceğim.  MİT’in Dış Operasyonlar Birimi, 15 Temmuz’dan sonra adam kaçırma ve suikast faaliyetleri amacıyla yapılandırıldı. ‘F..ö’ dairesi adıyla yapılandırılan bir başka yapı da Türkiye’deki kaçırma olaylarının bizzat merkezinde yer alıyor.

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip  Erdoğan talimatı ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın desteğiyle, Dışişleri Bakanı Mevlit Çavuşoğlu ve Damat Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın katılımıyla bu çetenin hedeflediği en büyük operasyon Amerika’dan Fethullah Gülen’in kaçırılmasıydı. Bizzat CIA eski şefinin bilgileri ve açıklamalarıyla olay patladı. ABD Başkanı Donald Trump’ın danışmanı Michael Flynn’e ve Gülen’i kaçırma karşılığında milyon dolarlar alacaktı. Flynn’in ABD Rusya Büyükelçisi ve diğer ilişkilerinin soruşturulmaya başlamasından sonra işin seyri değişti. Flynn’i soruşturan özel yetkili savcı Robert Mueller, Fethullah Gülen’in kaçırılarak Türkiye’ye götürülmesi karşılığında eski Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Flynn ve oğluna AKP iktidarı tarafından 15 milyon dolar verileceğini ortaya koydu.

Görüntüde Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) operasyonları olarak sunulsa da aslında Erdoğan’ın kurduğu dar kadrolu özel ekip başka ülkelerde de mafyavari yöntemlerle eğitimcileri, eşlerini, çocuklarını hedef aldı. Malezya, Pakistan, Kazakistan, Suudi Arabistan, Kosova, Dubai, Gürcistan ve Afrika ülkelerini de kapsayan geniş çaplı operasyonlar planladı.

ÇETENİN ASYA’DAKİ İLK KİRLİ İŞİ; MALEZYA

Malezya’da 13 Ekim 2016 tarihinde Hizmet Hareketi’ne yakın 2 Türk vatandaşı sokak ortasında kaçırıldı. Bunlardan biri Malaysian Turkish Chamber Of Commerce And Industry genel sekreteri Tamer Tıbık (43), diğeri de Time International School’un kurucularından Alettin Duman’dı (45). Dün Duman’ın koğuş arkadaşının tarihe not düştüğü işkence bilgileri detayları bu suç çetesinin  karnesine işlendi. Savcılar hiçbir kayıt tutmadan eğitim gönüllülerini tutuklayıp hapse atıyor. Çete işkence yapıyor. Malezya’da öldü deriz, camdan atarız kendi atladı deriz, tehditleri, kafaya dayanan silahlar… Türkiye’ye neden kimsenin iade edilmemesi gerektiğinin somut delilleri. Bu delilleri Türkiye’nin içindekiler duymasa da bütün dünya duydu ve konuştu son 5 günde.

MİT eliyle Malezya’da Mayıs 2017’de aynı yöntemle iki kişiye yönelik daha benzer operasyon daha yapılmıştı. Bu kez Ipoh şehrinde yeni açılan Türk okulu Time International School’un müdürü Turgay Karaman (43), diğeri de uzun süredir Kuala Lumpur’da esnaflık yapan İhsan Arslan (39) sivil giyimli 5 Malezya’lı tarafından kaçırılmıştı. 4 Mayıs’ta İsmet Özçelik benzer şekilde gözaltına alınıp, bir müddet sonra deport edilerek bu ekiplere teslim edilmişti. Malezya’da da tıpkı Amerika ve muhtemelen Kosova’da olduğu şekliyle yerli işbirlikçiler ve yüksek rüşvet paralarıyla eğitim gönüllüleri Türkiye’ye kaçırıldı.

KAÇMAZ AİLESİNİN KAÇIRILMASI PAKİSTAN KAMUOYUNA DERS…

27 Eylül 2017 Çarşamba günü saat 2.40’ta, Pakistan’ın Lahore eyaletindeki Wapda Kasabası E2 Blokunda ikamet eden Mesut Kaçmaz ve eşi Meral Kaçmaz ile iki kızı zorla evlerinden alınıp bilinmeyen bir yere götürüldü.

Öğretmen Mesut kaçmaz ve ailesi, Kasım 2016’dan bu yana Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) himayesine giren ve UNHCR sığınmacı sertifikaları bulunan bir sığınmacı olmalarına ve 28 Eylül 2017 tarihinde Lahor Yüksek Mahkemesi Mesut Kaçmaz ve ailesinin deport edilmesi kararını durdurmasına rağmen, 14 Ekim 2017 Cumartesi günü gözleri bağlı bir şekilde İslamabad’dan Türkiye’ye işaretsiz bir uçakla gönderildi.

Mesut Kaçmaz ve ailesinin Pakistan yargısı kararına rağmen Türkiye’ye kaçırılmaları üzerine Lahore Yüksek Mahkemesi Pakistan hükümetinin mahkeme izni olmadan hiçbir Türk vatandaşını sınırdışı edemeyeceğine hükmetti. Ayrıca buradaki Türk vatandaşlarının kaçırılması riskine karşı Pakistan Polis Teşkilatı’nın mahkeme kararında ismi bulunan her bir kişinin evlerinin önüne polis koruması yerleştirilmesine karar verdi.  Kaçmaz ailesi de iade edilmişti. Ancak MİT eliyle benzer icraatların önüne kısmen de olsa geçilmiş oldu.

SARAY’IN YANIBAŞINDA VE KONTROLÜNDEKİ İŞKENCELER

Sınır ötesindeki bir başka kirli iş Kazakistan-Kırgızistan hattında yaşanmıştı. Kırgızistan’da mukim Enver Kılıç ve Zabit Kişi 16 Eylül 2017 günü Kazakistan Almatı havalimanından uçağa binecekken burada alıkonuldu. İki ismin 30 Eylül 2017 günü Almatı’da mahkemeleri olduğu ailesinin irtibatlarıyla ortaya çıktı. Mahkeme Kılıç ve Kişi’nin Kırgızistan’ın  Bişkek şehrine deport edilmelerine karar vermişti. 30 Eylül 2017 günü KG 109 sefer sayılı Airastana havayolu şirketine ait 18:00 Bişkek uçağına bindikten hemen sonra, uçak henüz kalkmadan indirildiler. Enver Kılıç ve Zabit Kişi’den bir daha haber alınamadı.

Yenimahalle’deki MİT’e ait Beştepe Sarayı’na 4 kilometre uzaklıktaki işkence merkezi, nam-ı diğer ‘Çiftlik’, sadece Ankara ve İzmir’den kaçırılan isimlerin değil, yurtdışından mafyavari yöntemlerle getirilen eğitimci ve işadamlarının da tutulduğu mekanlar arasındaydı. Turgay Karaman, Mesut Kaçmaz ve ailesi, illegal bu yapının hukuk dışı eylem ve sorgularının mağduru oldu. Daha önce yazdığımız gibi burası Milli İstihbarat Teşkilatı Özel Faaliyetler Başkanlığı’nın yerleşkesiydi. İşkence merkezi  1000 odalı Saray’ın dibinde. Erdoğan’ın Cumartesi günü Kosova Başbakanını tehdit etmesi, bu çetenin faaliyetlerini adım adım bildiğinin ve yönettiğinin de göstergesi.

Kosova’da  yaşanan olayların dünya ve özellikle Avrupa Birliği ülkeleri ve kamuoyuna öğrettiği önemli bir bilgi ise Erdoğan’ın devleti mafyatik yöntemlerle kullanma biçimiyle artık Avrupa topraklarında bir güvenlik problemi haline geldiğidir. Bu noktadan sonra AP, demokrasiye inanan kurumlar, insan hakları örgütleri ve medyanın Erdoğan’ı ve ekibinin kabahatlerini adım adım takip etmesi ve deşifre etmesi gerekiyor.

 

Avrupa yollarındaki siyah minibüsler ve yolun sonu [ERDOĞAN’IN KİRLİ TÜRKİYESİ-9]

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Yazınızdan anladığım kadarıyla (yazıyı dün okumuştum eğer bir şeyi atlamamışsam) bu tür kaçırma olaylarının bir kez yaşandığı ülkelerde tekrarı olmuyor. Bu da yerel halkın bu kıymetli insanlara olan sevgisi ve desteği temelinde oluşan kamuoyuna bağlı olabilir diye düşünüyorum.

    Kosova olayı bayağı ses getirdi ve sarayın kirli uzantısı ve tetikçisi konumundaki bu mafya bozuntularının geleceğe dönük planlarını da bozdu anlaşılan. Bu 6 değerli insanın iadesi gerçekleşmeseydi buna çok hayırlı bir iş nazarıyla dahi bakılabilirdi. Ama engellenemedi maalesef.

    Kimbilir o coğrafyada başka kimleri paraya boğup tertemiz insanları kaçırmayı planlıyorlardı, kendileri gibi kaç ucuz/zibidi tetikçiye ön ödeme yapmış ve takip sürecini başlatmışlardı. Hepsi suya düşmüş gibi görünüyor (inşaallah).

    Kosova Başbakanı’na çemkirmesinin altında da buna bağlı hayal kırıklığı yatıyor olabilir. Bu durum, öyle kontrolsüz bir öfkeye yol açtı ki, yapılan mafyatik eylemi bir devlet politikası olarak savundu, Bununla da aslında Hizmet’in haklılığını bir kez daha tüm dünyaya ilan etti. Çünkü talepleri hukuka aykırı olduğundan hukuki yollarla bir sonuç alamıyorlar mafyatik yöntemlere başvuruyorlar.

    Ya işledikleri bu aleni ve “artık milyonlarca şahidi olan” suçlar nedeniyle düştükleri pespaye durumun farkında değiller ya da farkındalar ama son çıkışı geçtikleri için “battı balık..” modundalar.

    Ama er veya geç bu fatura önlerine konulacak ve hesabı ödeyecekler.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin