Kırmızı fularlı kız ve hayatın bir takım gerçekleri

HABER-YORUM | KEMAL AY

Karmakarışık bir hikâyenin kahramanı Ayşe Deniz Karacagil. Türkiye’yi yönetenler ya da yönetmeye talip olanlar bu karmaşıklığı anlamaya yanaşmadıkça, çokça benzerini göreceğimiz bir hikâye bu.

Onu herkes Antalya’daki Gezi eylemlerinde tanıdı. Kırmızı fularıyla yürüyüş yapıyordu ve polis tarafından gözaltına alındı. Tutuklandığında henüz 16 yaşındaydı. Savcının hazırladığı iddianamede şunlarla suçlandı: ‘Kamu malına zarar vermek’, ‘kamu görevlisine karşı direnmek’, ‘toplantı gösteri ve yürüyüş kanununa muhalefet’, ‘terör örgütü üyeliği’ ve ‘kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşleri düzenlemek’…

O tarihte bir örgüt üyeliği yoktu ancak ‘kırmızı fular’ delil kabul edildi. 24 yıldan 98 yıla kadar hapis cezası istendi. 120 gün hapiste kaldı. 7 Şubat 2014’te tahliye edildi. 22 Mayıs’ta ise PKK’ya katıldığı haberi geldi.

YÖRÜK AYŞE DENİZ, NASIL PKK’LI OLDU?

Peki bu süreç nasıl gelişmişti? Avukatı Hakan Evcin, durumu şöyle açıklıyor: “Genç bir kızı sadece yürüdü ve kırmızı fular taktı diye 98 yılla yargılıyorsanız, sonuca da şaşırmazsınız. Ayşe Antalya’da DHKP-C’li bir kişiyle aynı koğuşta kalırken, hiçbir disiplin cezası almaksızın Alanya’ya sürüldü. Alanya’da da tamamı PKK’lılardan oluşan bir koğuşa gönderildi. Biz cezaevi yönetimine itirazda bulunduk ancak kabul edilmedi. Deniz bu esnada koğuşta Kürtçe öğrendi, onlarla dertleşti ve en sonunda da isyan etti. Böyle olacağı belliydi.”

Ayşe Deniz, sosyalist bir ailenin kızı. İstanbul’daki Gezi Parkı eylemleriyle, Anadolu’dakilerin farkı, oralarda hâlihazırda örgütlü grupların sokakta olmasıydı. İstanbul, daha karışıktı. Nitekim Ayşe Deniz’in annesi Nuray Erçağan, 1 Kasım 2015’teki seçimler için HDP’den milletvekili adayı oldu. Kendisini doğrudan HDP’li olarak tanımlamasa da, HDP’nin ‘Türkiyelileşme misyonunu’ benimsemişti.

Türkiye’de gündem olabildiğince hızla değiştiği için şimdilerde pek hatırlamıyor olabilirsiniz ama Ayşe Deniz’in dağa çıktığı günlerde AKP ile PKK arasında bir çözüm süreci işliyordu. Yine aynı dönemde HDP, Türkiye’deki sol-sosyalist grupların desteğini topluyor, etnik bir parti olmaktan bir kitle partisine dönüşmenin hesaplarını yapıyordu. Bu çabasının karşılığını 7 Haziran 2015’teki seçimlerde aldı. Barajı geçerek, başta iktidar olmak üzere herkesi şaşkına uğrattı.

Yine aynı dönemde PKK’nın Suriye kolu olan PYD’nin silahlı milisleri YPG, IŞİD’e karşı savaşıyordu. Ülkenin kuzeyinde kantonlar oluşturarak bir Kürt otonomisi oluşturmanın yolu, burayı tamamen kontrol etmekten geçiyordu ve Eylül 2014’le Şubat 2015 arasında YPG’nin Kobani’deki direnişi, özellikle Batı medyasında bir ‘destan’ olarak anlatılacaktı. Öyle ki ünlü kadın dergisi Marie Claire, YPG’nin kadın direnişçileriyle röportaj yaparak onları dünyaya tanıttı.

‘ROJAVA DEVRİMİ’NİN BÜYÜSÜ

Türkiye’deki sosyalist çevrelerde ‘Rojava devrimi’ anlatılır oldu. Sadece Kürt gençleri değil, çok sayıda farklı etnik gruptan sosyalist genç Suriye’ye savaşa gitti. Kürtlerin neredeyse bir asırdır devam eden ‘kendi kendini yönetim’ hayalinin bir aşamasıydı bu. Suriye Rejimine karşı olmasa da, IŞİD’e karşı mücadeleyle oluşturulan yeni bir ‘direniş miti’ etrafında, YPG saflarını dünyanın her tarafından ‘direnişçiler’ doldurdu. Onlardan biri Türkiye’nin yürüttüğü Afrin operasyonunda hayatını kaybeden İzlandalı Haukur Hilmarsson’du mesela. YPG saflarında kadın ve erkeklerin birlikte savaşması, Kürtlerin kontrol ettiği bölgelerde seküler hayat tarzının öne çıkarılması, popülaritesini arttırıyordu Rojava devriminin.

İngiliz Kimberley Taylor’ın günlüğü, oradaki havayı da yansıtması bakımından önemli. İdeolojik olarak devrime inananların yanı sıra, ailesi zorla evlendirmek istediği için evden kaçarak YPG’ye katılan kadınların hikâyelerini de bulmak mümkün. Kimberley, bunun yaygın bir tema olduğunu söylüyor, Ortadoğu’daki kadınların karşılaştıkları şartların onları bu türlü radikal seçimlere itebildiğini anlatıyor.

AMA KURŞUNLAR GERÇEK…

Nitekim annesine göre Ayşe Deniz’in seçimi de öyle. Bir röportajında, “Deniz dağa çıkmasını ‘kırmızı fular taktığı’ için 98 yılla yargılanmasına mı bağlıyorsunuz?” sorusuna şöyle cevap veriyor mesela: “Sadece buna bağlı değil. Deniz’in Kandil’e gitmesi birçok şeye bağlı. O tesadüfler, olasılıklar onun böyle bir şey yapmasına karar verdi.” Avukatının dediği gibi Ayşe Deniz’i ‘endoktrine eden’ bir ortam da var. Alanya’da PKK’lılarla aynı koğuşta kalması, yaşadığı adaletsizliğin çok daha genel bir ‘kötülüğün’ sonucu olduğuna ikna olması.

Bunun için dağa çıkılır mı? Isparta doğumlu, yörük kızı Ayşe Deniz liseyi bitirmişti, üniversiteye gitmedi. PKK’nın televizyonu Sterk TV’de verdiği röportajı dinlediğinizde, biraz da çocukça bir ‘ideolojik koşullanmaya’ sahip olduğunu görebilirsiniz. Kandil’deki eğitiminden sonra Rojava’ya geçerken annesine gönderdiği mektup da, bu kabuğun altında ‘bambaşka bir hayat mümkündü’ parıltısını taşıyor: “Bu name, elinize geçtiğinde ben Rojava topraklarına varmış olacağım… Oraya enternasyonalizmi savunan bir insan olarak gidiyorum. Aynı Deniz Gezmişler gibi… İyi biliyoruz ki, biz gibi insanlar TC kimliğinde yazanlardan ibaret değiliz. Hiçbir zaman da o kalıba sığmadık. Yok edilen insanlardan önce yok edilen ‘insanlığı uyandırmak’ sizden ricamdır … Kız kardeşimle denize para atarken benim tuttuğum dilek size geri dönebilmekti. Ve öyle ya da böyle bedenim size geri dönecektir.”

Bugün Deniz Gezmiş deyince tüyleri diken diken olacak, fakat Ayşe Deniz’in hikâyesine burun kıvıracak binlerce Türkiye vatandaşı vardır. Ekşi Sözlük’te Ayşe Deniz Karacagil başlığını, ya da sosyal medyada onun hakkında neler dendiğini okursanız, ne demek istediğimi anlarsınız muhtemelen. Posterlerdeki ideallerle hayatın gerçekleri arasında hiç ummayacağınız kadar farklı çatallanmalar mevcut. Bu karmaşıklığı akıl almıyor fakat insanlar bununla yaşamaya devam ediyor.

EVRENSEL BİR KARMAŞANIN İÇİNDE

PKK, dünyada pek örneği kalmamış türden bir sol terör örgütü. Ortadoğu’da muadillerinin çoğu İslamcı çizgiye kaydı yahut İslamcı çizgideki başka örgütler tarafından yok edildi. Hâlen Avrupa’da 1960’lardan kalma küçük, marjinal gruplar mevcut. Ancak gerilla savaşı, bambaşka bir konsept. Hele YPG’nin Suriye’de başarmaya çalıştığı şey, şu an gerilla savaşının bir sonraki aşaması olarak görülüyor. Bu uğurda ABD ile ‘ortaklık’ dert edilmiyor bile. En son Kuzey Irak Özerk Kürt Bölgesi’nde Mesut Barzani’nin bağımsızlık referandumu kumarı, YPG deneyimini Kürtler açısından daha ‘umut vaat eder’ konuma yükseltti. Ancak Türkiye’nin Afrin operasyonu, Kürtler arasında yeniden bir umutsuzluk dalgasının fitilini ateşlemiş durumda. Hele Türkiye Münbiç’e ve Sincar’a ilerlemek ister ve ABD-Rusya bu konuda sessiz kalırsa, konu daha da karmaşık bir hâl alacak.

Bana sorarsanız Ayşe Deniz, Sterk TV röportajında bahsettiği ‘okulu bitir, evlen, işe gir, mülk edin’ döngüsünü sorgulayarak başladığı ideolojik yolculuğunu, bir başka döngünün, farklı biçimde işleyen ama yine insan öğüten çarkların arasında sonlandırdı. Ama bu Ayşe Deniz’in yolunun oraya nasıl düştüğünü anlama çabasını yok eden bir gerekçe değil. Muhtemelen kendi bildiği yolda, kendinden emin bir şekilde veda etti hayata. Onu, modern hayatın ‘sıkıcı’ döngülerinin daha cazip olduğuna ikna edemeyen bizler kaybettik belki de.

Nasıl ikna edebilelim ki? Ayşe Deniz’in ölümünden sonra yaşanan manzarayı, 15 Temmuz’dan sonra ‘FETÖ’ gerekçesiyle hapse atılan, sonra beraat eden ve hâlen ailenin avukatı olan Hakan Evcin anlatsın: “Geçtiğimiz aylarda Antalya 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, Suriye’de ölen Ayşe Deniz Karacagil’e hapis cezası verilmişti. Gerekçesi ise halen nüfus kayıtlarında ‘yaşıyor’ gözükmesiydi. Bu kez 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ise Suriye’de çatışmada ölen Ayşe Deniz Karacagil’in cenazesine katılan anne ve babası yargılandı. Bir mahkeme kızın öldüğünü kabul etmiyor ve ceza veriyor. Diğer mahkeme kız öldüğü için cenazeye katılan anne ve babaya ceza vermek istiyor. Bu nasıl iş anlaşılır gibi değil.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Sen ne saçmalıyorsun ya? Geldin burda PKK lı birini mi savunuyorsun? İşte islamcılık bu, işine geldi mi karıncayı bile incitmezsin, işine geldi mi eli silahlı dağa çıkmış teröristi savunursun. Başına ne geliyorsa hak ediyorsun. Azıcık kalem, fikir namusunuz olsun. Devleti kötülemek için bu kadar terazinin topuzunu kaçırmaya gerek yok. Dünyanın hiçbir yerinde eline silah alıp dağa çıkmış adama masum, mağdur, kurban gözüyle bakılmaz. Bugün 10 binler çok daha kötü muameleye maruz kalıyor onlar damı çıksın dağa?

    • Sizin bu yorumunuz bir yazi nasil yanlis anlasilabilir’e cok guzel bir ornek olmus. Yani, insaf diyorum, baska bir sey de diyemiyorum. Yazarin yaptigi PKK guzellemesi degil; gencecik bir kizin nasil oldu da boyle bir uc noktaya savruldugunu Turkiyedeki carpik dozen ve sistemi sorgulayarak ortaya koymak. Yazar meramini cok da guzel ifade etmis, tabii anlayana…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin