İnsanlığımızı ölçebileceğimiz bir turnusol kağıdı

Yorum | Bülent Keneş

Çocukluktan beri dilimize pelesenk ettiğimiz “Bana dostunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim,” sözü bugün herhalde en fazla masum insanlara ettiği zulümleri arşa çıkan Erdoğan için geçerlidir. Neticede Erdoğan ve temsil ettiği anlayış kimin ne mal olduğunun, tıynetinin kaç gram ettiğinin, insanlık skalasında nerede durduğunun, ahlaki kalibresinin artık bir ölçütü haline geldi.

Mesela, yeni tanıdığınız birisinin nasıl biri olduğunu anlamak mı istiyorsunuz?  Turnusol kağıdı vazifesi gören Erdoğan sayesinde, artık bu konuya çok fazla kafa yormaya ihtiyaç kalmadı. O kişiyi tanımak ve nasıl bir insan olduğunu anlamak için Erdoğan’la olan ilişkisine, onun yaptıklarına bakışına şöyle bir göz ucuyla bakmanız yeterli.

Bu kişinin “yerli ve milli” mi yoksa yabancı mı, sıradan vatandaş mı yoksa devlet başkanı mı, yoksul mu zengin mi, işçi mi patron mu, cahil mi eğitimli mi olup olmaması da inanın hiç önemli değil. Bu test, kimliği, dili, dini, aidiyeti, sosyal konumu ve statüsü her ne olursa olsun tanımaya yeni başladığınız o insanın karakterini, ahlakını, insanlıktan ne ölçüde nasiptar, ne ölçüde mahrum olduğunu anlamanıza fazlasıyla yeter.

İNSANLIKLARI, İNSANİYETLERİ, AHLAKİLİKLERİ FAZLASIYLA TARTIŞMALI

Size basit ama hayati bir dost tavsiyesi: Yeni tanımakta olduğunuz kişi kulaktan dolma bilgilerle değil de, Erdoğan ve yapıp ettiklerine özellikle bilinçli bir şekilde yani bile-isteye destek veriyorsa şayet bir dakika bile vakit geçirmeden ondan zinhar uzaklaşın aranıza emniyet tesis edebileceğiniz mutlaka bir mesafe koyun. Çünkü, bunca yaşananlardan, onca zulümlerden, arşa yükselen onca ahlardan sonra hala Erdoğan güzellemesi yapan bir insanın insanlığı, hakkaniyeti ve ahlakiliği fazlasıyla tartışmalıdır.

Tıpkı Hitler, Mussolini, Stalin, Çavuşesku, Enver Hoca, Saddam Hüseyin, Muammer Kaddafi, Pinochet ve benzerleri gibi Erdoğan ve herşeyini bile-göre ona yandaş olanlar da insanlık ortak paydasının ve insaniyet ortak kümesinin hayli dışındadır. Bu yüzden, emin olun bugün onunla yol alanlar, aynı zulm çanağına maya çalanlar, aynı kirli yağmurun altında birlikte ıslananlar ömürlerinin kalan kısmını bunların utancıyla yaşamaya mahkum olacaklardır.

Dahası ölümleriyle de düştükleri bu zillet ve utanç çukurundan kurtulamayacaklardır. Bu tarafta Erdoğan ve yandaşları tarafından zulme uğrayan, hakları yenilen, hayatları gaspa ve talana uğrayan, feryatları kimsecikler tarafından işitilmeyip de ahları yerde kalan her masumun her iki eli de öteki tarafta bu alçakların her iki yakasında olacaktır. İşledikleri bu cürümlerin, en azından manevi ceremesini sadece kendileri değil, çocukları, torunları ve onların çocukları bile çekmeye devam edecektir. Zalimler ve yandaşları öldükten sonra da çocukları için bir utanç kaynağı olmayı sürdürecektir.

Bile bile tercih ettikleri zulme, haksızlıklara ve hukuksuzluklara yandaşlıklarının kendilerine ve ailelerine bedeli bugün asla tahmin edemeyeceğimiz ölçüde ağır olacaktır. Utanç içerisindeki çocukları ve torunları ya kendilerine yalandan bir geçmiş uydurmak zorunda kalacaklar ya da babalarının, annelerinin, dedelerinin ve ninelerinin kendilerine miras bırakacağı o derin utancı hayatları boyunca taşımak mecburiyetinde olacaklardır.

BUGÜNLER DE ELBET GEÇER, GERİYE SADECE UTANÇLARI KALIR

Bakmayın siz şimdilerde hala hükümferma oldukları ülkede devranın hep böyle devam edeceğini sanıp, zulmü, işkenceyi, gaspı ve talanı dünyanın en normal şeyiymişçesine, adeta peynir ekmek yermişçesine hiçbir şeye aldırmadan, insanlık hassalarını hiç yormadan irat etmelerine. Neler neler geçmedi ki bugünler de geçmesin. Bugünler de elbet geçer ve normalleştirilen fecaatlerin ömrü biter. Geriye ise sadece taşıyacakları bir utanç kalır ellerinde.

Öte yandan, bu bedbahtların bedbahtlık skalasındaki ağırlıkları arttıkça, kendileriyle birlikte çocuklarını da sürükledikleri bu helâket sürecinden yakalarını kurtarmaları da pek kolay olmayacaktır. Daha doğrusu, bu insanların yeniden kendilerine gelme ve insanlıklarına dönme ihtimalleri Erdoğan’a yakınlıkları ve uzaklıklarına göre değişecek gibi görünüyor.

Ona hayranlık ve yaptıklarına destek konusunda çeperden merkeze doğru ilerledikçe zulmün nükleer çekirdeğini oluşturan Erdoğan’ın lanetli kaderini aynen paylaşma riskleri de artacaktır. Daha da beteri, çeperden içlere doğru konumlanmış insanlar, yitirdikleri insanlıklarına adım adım ve tedricen yeniden uyandıkça, merkezdeki Erdoğan ve çevresindekilerin cürmü ve günahı katlandıkça katlanacak, daha da yoğunlaşacaktır. Çünkü, daha dünün zulm ve baskılarını, gasp ve talanlarını şevkle alkışlayanlar, insanlığa uyandıkları ya da zulm kendilerini bulduğu ölçüde baskıların hedefi haline geleceklerdir. Gün be gün daha da güçlenmiş gözükseler de merkezde alanları daraldıkça azgınlaştıkça azgınlaşacak olanların suç ve günahları böylece katlandıkça katlanacaktır.

BU YAZDIKLARIM NE BİR KEHANET NE DE BİR FANTAZİ

Bu yazdıklarım ne bir kehanet ne de bir fantazi. Er ya da geç bunlar yaşanacak ve yaşayanlar görecek. Nereden mi biliyorum? Tüm bunlar kısmen yaşanmaya başlandı da oradan. Bu aşikar gerçeği görmek isteyeneler için örnekleri saymakla bitiremeyiz. Ne demek istediğimizi anlamak isterseniz şayet yaptığı tüm zulmlere, haksızlık ve hukuksuzluklara rağmen düne kadar Erdoğan’ın yanında yer alıp, kamu imkanlarından ballı ihale peşinde koşan geçmişin güya laik ve Kemalist medya patronlarının bugün düşürüldüğü hale şöyle bir bakmanız yeterli olacaktır.

Mesela, Doğan’ı soyup soğana çevrildi, paspasa çevrilen haysiyetiyle birlikte malı mülkü talan edildi. Doğuş’u yandım Allah deyip elindekini avucundakini nasıl garanti atına alırımın peşine düştü. Ülker’i başına geleceklere karşı çare olarak, bir dahiyane bir plan çerçevesinde kamu, özel demeden tüm bankalara borçlanarak kurduğu kader ortaklığını paratoner haline getirme arayışına girdi. Bunları beceremeyen dünün zulm şakşakçısı patronlar ve şirketleri ise, bir bir kapılarına kilit vurmak zorunda kaldı, kalıyor.

Toplumun en ballı kesimlerinden en mahrum kesimlerine kadar herkes, Erdoğan’a yakınlıkları itibariyle en çeperden en merkeze doğru, sıraları geldikçe benzer şeyleri yaşamaya devam edecekler. İnsanlığa uyandıkları için olmasa bile, sırf düzenlerini tarumar ettiği için Erdoğan’ın ahlaksız zulmlerine destek oldukları günlere lanet edecekler. Hiç kuşkunuz olmasın, şimdiden ediyorlardır bile…

HERKES ONDAN BİR CÜZZAMLIDAN KAÇAR GİBİ KAÇACAK

Neticede Erdoğan, tüm ülke için, 80 milyonluk bir millet için taşınması gün geçtikçe daha da zorlaşan, gün be gün daha da ağırlaşan bir yük, bir kambur haline geldi. Kimlerle ne tür işler tuttuğu, kendisi gibi hangi yoz liderlere ya da isimlere ne kadar rüşvet verdiği ortaya çıktıkça, hem içeride hem de dışarıda bir cüzzamlıdan kaçar gibi Erdoğan’dan kaçışlar artacak.

Bakın, Kosova’da rüşvet ve menfaatle satın alınmış bazı kamu görevlilerinin, en temel insan haklarını, evrensel kabul görmüş hukuk kurallarını ihlal etmek pahasına, orada yıllardır fedakarca vazife yapan öğretmenlerden bazılarını haydut gibi kaçırarak Türkiye’ye göndermeleri, bu kepazeliğe adları şöyle ya da böyle karışmış olanları tüm dünyada rezil etmeye yetti. Menfaat ya da rüşvet karşılığı Erdoğan’ın pisliklerine ortak olmaktan utanmayan bazı Kosovalı yetkililer, konumları her ne olursa olsun, Erdoğan’ı memnun etmek için giriştikleri o pisliğin altında kaldılar.

Moğolistan’da da benzer bir girişim yaşandığında, Erdoğan’ın pisliğine ortak olma teşebbüsünde bulunan bazı Moğol görevliler kendi ülkelerinin, milletlerinin ve dipdiri milli onurlarının yüz karaları haline geldiler.

Benzer bir durum ise, en son Moldova’da yaşandı. Erdoğan’ın, hiçkimsenin haberi olmaksızın, halkın cebinden 10 milyon dolar harcayarak onarttığı sarayı ve belki bilmediğimiz bazı başka menfaatler karşılığında, kendisiyle işbirliği yaparak on yıllardır o milletin çocuklarına hizmet eden masum öğretmenlerin derdest edilmesine imkan veren Moldova devlet başkanı, daha şimdiden kendi milletinin utancı haline gelmiş durumda. Erdoğan’ın pisliğine alet olmanın ağır bedelini bertaraf etmek için artık istedikleri kadar çırpınıp dursunlar. O devlet başkanı ve adamlarının, kendi elleriyle inşa ettikleri tarihteki o lekeli yerlerini değiştirmeleri hiç de kolay olmayacaktır.

ZAMAN, HAK EDİLMEMİŞ İYİ YA DA KÖTÜ İMAJIN DA İLACI

Siz bakmayın bugün akın kara, karanın kolayca ak gösterilebildiği yoğun propaganda sonucu kimin nasıl algılandığına. Zaman, her şeyin olduğu gibi, hak edilmemiş iyi ya da kötü imajın da ilacı. Şurası açık ki, çok ağır bedeller ödemek pahasına dönemin en büyük zalimi ve haramisi Erdoğan’ın ve çevresindekileri zulm ve pisliklerinin karşısında onur ve haysiyetleriyle dimdik duranlar, dinleri, dilleri, ideolojik tercihleri, ekonomik statüleri her ne olursa olsun tarihin altın sayfalarında yerlerini mutlaka alacaklardır.

Gelecek nesiller Erdoğan’ı, haysiyetsiz avenelerini, onursuz yardakçılarını, insanlıktan bi-nasip destekçilerini, dilsiz Şeytanlığı hakkaniyete tercih etmiş karaktersizleri lanetledikleri ölçüde kimi canıyla, kimi malıyla, kimi vatanıyla bedel ödemiş devrin fedakar ve cefakar insanlarını da hep hayırla yad edeceklerdir.

İki cihanda lanetlenmeyi de, nesiller boyunca hayırla yad edilmeyi de herkes kendisi tercih ediyor ve bunun altyapısını bugünden kendi elleriyle inşa ediyor. İşte bu noktada, yaptığınız tercihin sizi neye müstahak hale getirdiğini merak ediyorsanız, yapmanız gerek çok basit. Şöyle bir dönün ve Erdoğan ile avenelerinin yapıp ettiklerine karşı siz nerede duruyorsunuz bir bakıverin. Bir insan, Bu anlamda boyunun ölçüsünün ne olduğunu görmek için inanın Erdoğan’dan daha iyi bir turnusol kağıdı bulamaz. Denemesi bedava…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin