Eksik gerçek, gerçek değildir!

Yorum | Naci Karadağ

Evet, gerçeğin yarısı (ya da bir kısmı) gerçek olmadığı gibi, kimi zaman gerçeğe ihanet, hatta doğru olmayana hizmettir de… Ve bazen kötüler, gerçeğin bir kısmını görmeyi tercih edip, işine böyle gelenlerin varlığından güç alarak yükselirler.

Siz zannediyor musunuz ki, kötülük sadece kötülerin varlığı ve çabalarından dolayı yükselir?

Asla!

Şurası kesin, kötülüğün bir düzen kurabilmesinin yegâne sebebi salt kötülerin varlığı değildir. İyilerin (ya da iyi gibi görünenlerin) de şu ya da bu sebeple kötülüğe ses çıkarmaması, razı olması, alttan alta desteklemesidir.

O halde karşımıza “Madem öyle, bu zihniyete iyi denemez” önermesi çıkar ki, hak vermemek elde değildir.

Biliyorum, biraz karmaşık, ziyadesiyle felsefik görünen cümleler bunlar ama şimdi hemen örneklerle meseleyi daha anlaşılır hale getirmeye çalışacağım.

Bir akademisyenin yazısından bir cümle alıntılayayım önce:

“Olay AKP döneminin en büyük rüşvet skandallarından biri ve bu suçun ortakları geçmişte tespit edilip yakalandıkları halde, siyasi baskıyla Türkiye’de yargılanmamışlardı.”

İsmi çok önemli değil, çünkü mesele kişisel değil, bir zihniyetin tipik örneği yukarıdaki cümleler.

İlk bakışta doğru ve gerçeği yansıtan bir cümle gibi görünüyor değil mi?

Öyle değil işte!

Gerçeğin sadece bir kısmını yansıtıyor ve hatta doğruluğunu tehlikeye düşüren kadar büyük bir meblağdır bu nakısa!

Oysa eksiksiz gerçeklik: “Olay AKP döneminin en büyük rüşvet skandallarından biri ve bu suçun ortakları geçmişte tespit edilip yakalandıkları halde, siyasi baskıyla Türkiye’de yargılanmamışlardı. Operasyonları yapan emniyet görevlilerini, davayı sümen altı etmeyen hukukçuları hapse atmakla kalmayıp, tüm yargı sistemini hallaç pamuğu gibi savurmuşlardı!”

İki cümle arasındaki farkın kaç uçurum ettiğini siz hesaplayın artık!

NEDİR BU CEMAAT DÜŞMANLIĞI?

Evet evet… Alerjik bir vakıanın fobiye, bunun da nefrete, en sonunda apaçık bir düşmanlığa dönüştüğünü görüyoruz Türkiye’de. Ve maalesef yapılan bütün zulümlerin, haksızlıkların, saçmalıkların altındaki temel sebep de bu.

Dikkat buyurun, bunda suç kimin, cemaatin hiç mi kabahat ve sorumluluğu yok gibi “ama siz de çok şeysiniz” başlığı altına girecek kısımları bu yazıda ‘es’ geçiyorum.

Apaçık bir sosyal kıyım yaşanıyor.

Yüz binlerce insan ne bir soruşturma ne bir mahkeme ne de bir savunma hakkı verilmeden memuriyetten atılıyor.

On binlercesi hapsediliyor.

Çoğunun dosyası bomboş.

Hâkim, ilerde suçlama bulmak ve dosyayı doldurmak üzere mahkemeyi aylarca ileri bir tarihe atıyor.

Zaten hâkim karşısına çıkmak en iyi ihtimalle 15 ay sürüyor.

Ben insanım, demokratım, Müslümanım, inançlıyım, vicdanlıyım diyen milyonlarca kişinin sesi çıkmıyor.

Çıkan tek tük ses de, “Bu kişi de mi FETÖcü, yok artık!” gibisinden akıllara seza bir mantık yürütüyor.

Yaşanan cinnet o kadar olağanlaştı ki, bizzat yargılanan, suçlananlar da aynı psikolojiye giriyor.

“Tamam Bank Asya’da hesabım var ama şundan şundan dolayı var” diye savunma yapmak durumunda kalıyor.

“Başka gazete iş mi verdi de yazmadım” diye savunma yapan yazar görüyoruz.

“Neymiş suçum, yazıyla suç mu işlenir, böyle saçmalık mı olur?” diye savunma yapanların sayısı birkaç kişi kaldı.

Durum böyle olunca, koskoca akademisyen çıkıp makalesinde, hakikatin yarısı üzerine analiz kasıyor.

Koskoca CHP…

Ana muhalefet değil mi?

Bir iki cılız sosyal paylaşım dışında, doğru düzgün mazlumu, mağduru savunduklarına şahit olduklarını gören var mı?

Odağa suçu alıp, “Kim darbeci, terörist ise hesabı versin lakin mazlumlara, ev hanımlarına, öğretmenlere, akademisyenlere, memurlara, yaşlılara, bebeklere ilişen de zalimdir, despottur, o sistemde diktatörlüktür” diyebilecek bir muhalefet partisi düşünebiliyor musunuz?

Bize umut diye pompalanan Meral Hanım’ın konuşmalarına bir bakınız lütfen.

Yanına aldığı psikopat Ergenekon işkencecileriyle çıkılan yoldan kime ne hayır gelir?

 

BEN YAPMADIM FETÖ YAPTI!

İktidar enteresan bir ellerini yıkayıp temizlenme yöntemi bulmuş durumda.

Gerçi artık pek inananı kalmadı ama gerekçeleri hep aynı, her şeyin altından cemaat çıkıyor ve ülkede ne kadar akılsızlık, saçmalık, zulüm varsa hepsinin sorumlusu cemaat.

Hatırlayınız sürecin en başını.

“Bu arkadaşlar ne istedi vermedik” ile başladı Erdoğan.

Aslında gizli kapaklı toplantılarda “Tepemi arttırmasınlar, bir-iki savcıyla hepsini terörist ilan ederim” dediği tüm Ankara’nın malumu.

Ancak bunu Ruşengiller ya da Muratgillerin yahut Ergingillerin yazabilmesi mümkün değil.

Şenergiller zaten paspas…

Ardından “legal görünümlü illegal yapı” fazına geçtiler.

Bir sonraki eşik ise “paralel yapı” oldu.

Neler yapmadılar ki kurumlarına çökmek, insanları işten atabilmek için.

15 Temmuz kendileri için “Allah’ın lütfu”ydu zaten.

“Bu arkadaşlar” oldu “FETÖ”…

Suçladıkları insanın “İki gözüm önüme aksın ki fetöcü değilim” şeklinde savunma yapmasını bekliyorlar.

Ki beklediklerini elde ediyorlar, yalan yok.

Mesleki tartıya çıktıklarında Baransu’nun not defterinin spirali kadar bile ağırlık etmeyecek olan bir yazar ortalığı çıkıp “Beni bavulcularla aynı kefeye koymayın” diye tafra yapabiliyor!

Geçen Zarrab Davası’nı izleyen Sabah muhabiri (ne kadar muhabir denir bilemiyorum) davayı takip etmeyi bırakıp salonda kaç Cemaatçi olduğunu yazmış. İşi haber değil istihbarat toplamak adeta!

CHP “Bizden FETÖ’cü çıkmaz” temel savunma çizgisinde ısrarla direniyor.

 

SENSİN FETÖ!

Kılıçdaroğlu ve kurmayları da muhteşem bir strateji bulmuşlar: Sensin FETÖ.

İki de bir iktidar partisine “Siz önce kendi içinizdeki FETÖcüleri ayıklayın” türü akla ziyan teklifte bulunuyorlar.

Dikkat buyurun, suçluyu, hırsızı, radikal dincilere silah taşıyanları, onlara payanda olanları filan değil.

Yani suç eksenli bir talepleri yok.

MİT tırlarının silah taşıdığını artık bizzat iktidar bile itiraf ediyor.

Hükumetin yasadışı radikal terör örgütlerine yardım ve yataklık yaptığını söylüyor ana muhalefet partisi. Bir ara yavru muhalefet partisi de onu söylüyordu ama Tayyip Erdoğan’ın dehasıyla onlar da uysallaştırıldılar.

Suç işleyen bu eylem hakkında işlem yapan güvenlik görevlilerinin, yargı mensuplarının niçin içerde çürütüldüğüne dair tek kelime etmiyor CHP ve sözcüleri.

Bu kepazeliği ortaya çıkaranlar sanki yokmuş gibi davranarak, yani hakikatin sadece yarısını görerek, mücadele ettiklerini sanıyorlar.

Elbette yanılıyorlar. Bir süre sonra yaptıklarının dürüstlük ya da gerçek vatanseverlik olmadığını anlayacaklar. Sadece ve sadece kötülüğe hizmet ediyorlar çünkü. Ve kötü kendilerini yutana kadar da zor anlayacaklar gibi.

Gerçeğin bir kısmı üzerine hayat inşa edemezsiniz. Siyaset de… Kısa sürede çöker, çökmese de kötü olan gelir ve sizin başınıza geçirir yarım gerçekliğinizi.

“Kötülüğün kazanması için gereken tek şey, iyilerin hiçbir şey yapmamasıdır” der Edmund Burke ancak eklememiştir nedense: “Ve gerçeğin yarısını görüp ona göre bir şey yapmaya çalışmak, hiçbir şey yapmamaktan daha kötüdür!”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Selam
    yazının içeriğiyle değil fakat başlığıyla ilgili.. şunu demek isterim ki…
    Hakîkat asla tamamen bilinemez.. bildim dersen sınır koymuş olursun ve biter… oysa O nâmütenahidir..bitmez… gerçekte eksik yoktur fakat ucu açık bırakılmıştır kasıtlı olarak.. gelecek nesillerin mecz ve dercini umarak… eksikliği gerçekte değil kendi özünde bilerek.. mârifet ile Hakkı hakkıyla bilerek…
    çünkü aslolan insandır kitap değil..
    kitap insana inmiştir…insan kitaba değil!
    ve okunacak en güzel kitap insan madem..
    en güzel kitap bile eksik madem…
    eksik olduğum için şükrederim ben..
    umut ederim Alim’ül Hâkim’den…
    eksiğimi görsün gelecek nesil..
    kendi eksikliğini görmezden gelmeden…
    böyle gelmiş böyle gider..
    nesl-i cedîd gelir ve
    mezarı mütarik yok olur gider…
    çünkü “külli şey’in hêliku illa VecheHü”
    Hüve’l Bâki

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin