Darbeyi kim(ler) önceden biliyordu? [NAZİF APAK]

Kurtlar Vadisi (KV) yapımcıları 15 Temmuz’dan aylar önce ‘KV Darbe’ patentini almaya kalkışmış ya; pek çok kişinin aklına fena bir soru takılmaz mı: Darbeyi KV önceden biliyor muydu? Yapımcılardan tatmin edici bir cevap gelmedi. Benden söylemesi: Bu adres MİT’e dayanır. Bir zamanlar ‘cemaat’ ile de iyi görüşürdü bu ekip. Eşi cemaatin dershanesinde okuyan da vardı, çocuğunu cemaat okulları’na veren de. Ne var ki aralarındaki dostluk birilerini fena halde huzursuz etti.

Bir zamanlar SETA’da görev yapan ama daha sonra devlet karşıtı muhalif İslamcılıktan MİT müşavirliğine terfi eden Nuh Yılmaz devreye girdi ve KV senaryosuna katkıda (!) bulundu. Yılmaz’ın KV kadrosuna hükmetmesi Şaşmaz kardeşler arasında sıkıntıya da neden oldu.

Sizce de ilginç değil mi: 15 Temmuz akşamı pek çok işi arkadan organize eden Yılmaz idi. Basını bilgilendiriyor, Erdoğan’ı sağa sola cep telefonuyla bağlıyordu. KV aylar önce ‘darbe patenti’ almayı aklının ucundan bile geçiremez; tabi ki bir şartla: Diziye iki sezondur müdahale edip paralel safsatasını senaryoya yedirten MİT’in doğrudan müdahalesi ve gizlice bilgilendirmesi olmadığı sürece…

MİT darbe girişimi sonrası yaptığı ilk açıklama ile saat 16’yı açıkça itiraf  etti ve ‘gerekli makamları bilgilendirdiğini’ söyledi. Makam? En başta Hulusi Akar’ı bilgilendiriyorlar sonra Cumhurbaşkanlığını. Vaktiyle SETA’da hep beraber çalıştıkları İbrahim Kalın’a bilgi verilir de bu önemli istihbarat Erdoğan’a ulaşmaz mı hiç! MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile Hulusi Akar akşam saatlerine kadar darbe teşebbüsü ile ilgili durum değerlendirmesi yapıyor, sonra hiç bir tedbir almayan Akar odasında esir alınıyor(!).

Kalleş darbe baştan sona absürt işlerle dolu; TRT’ye 8 askerin gönderilmesi, Boğaziçi Köprüsü’nün tek yönlü trafiğe kapatılması, akşam saatinde darbeye kalkışılması… Amerikalılar boşuna ‘İlk başta bilgisayar oyunu sandık’ demiyor. Şaka gibiydi, çadır tiyatrosunu andırıyordu; ama siviller ölünce senaryo sahipleri endişe duymaya başladı.  Olayın şakaya sığmayan kısımları aydınlanınca bugün kahraman pozu verenler yarın adalet karşısında hesap vermeye mecbur kalabilir.

Kilit adam Hulusi Akar. O olmadan bu kadar general böyle saçma bir kalkışmanın içinde yer alamaz. Cemaat meselesi işin siyasi kumpası. Akşam gazetesi’nin nüshalarına bakın; Akar’ı açıkça paralel ilan etmişlerdi. Bu tez uzun zaman işlendi yandaş medyada. Hatta Erdoğan emekli etmeye kesinkes kararlıydı. Abdullah Gül eski arkadaşı ve hemşerisi sıfatıyla devreye girmese Akar çoktan emekli edilmişti. ‘Paralelci’ diye adı çıkmış Paşa ne olmuştu da tasfiyeden kurtarılmış, baş tacı edilmiş, nikah şahitliğinden Güney Doğu’daki hukuk dışı işlere kadar pek çok konuda Erdoğan’a yakın arkadaş olmuştu?

Bir de Perinçek Grubu var işin içinde. Aylar önce Rusya’ya giden heyetleri ‘Darbe olacak’ diyerek Putin’den Erdoğan ile barışmasını istiyor. Zaten Perinçek saklamıyor: 2 hafta önce darbe olacağını bildiklerini ifade ettik diyor. Perinçek’in bildiğini devlet yetkilileri bilmiyor muydu? Ankara’da hemen her muhabbetin ana konusu Temmuz’da darbe yapılacağı ile ilgiliydi. Beklenen her zamanki gibi Kemalist bir darbe idi. En zirvedeki bütün komutanların bu fikre sıcak baktığı söyleniyordu. Ankara kulislerini bilen gazetecilere sorun; herkes aynı şeyi söyleyecektir. Olay sanıldığı gibi gerçekleşmedi; en tepeden gizlice anlaşma yapılıp iktidara altın tepsi içinde sırlar ifşa edilince hiyerarşik eylem planı ‘Allah’ın lutfu’ olarak planlandı.

Darbe yapılacağı ilgili kişi ve birimler tarafından aylar öncesinden biliniyordu. Cemaate faturayı kesebilmek için A,B, C planları yapıldı; hepsinin de ortak özelliği cemaate sempati duyan kişileri bu kumpasın içine çekmek idi. Bu planın yürüyebilmesi için en zirvedekilerin bu işe hazır olduğu emir komuta zinciri içinde olayın gerçekleşeceği, buna karşı durmanın ülkeye daha büyük zarar vereceği pompalandı.

Plan ilk günden hazırdı: Ne yapıp edip cemaate ait kurumlara ve hareket sempati duyan insanların mallarına çökmek, on binlerce insanı hapse atmak; cemaati gözden düşürmek, itibarsızlaştırmak. Hatırlayın Fatih Altaylı’ya bir savcı gerekirse beşyüz bin kişiyi tutuklayacaklarını söylemişti ve 12 Eylül darbesini örnek vermişti. AKP-Perinçek hattı on binlerce insanın tutuklanması için darbe şartlarının gerekliliğine inanıyor ve atmosferin oluşması için senaryolar arıyorlardı.

Senaryo! Sadece Kurtlar Vadisi değildi darbeden aylar önce bilgi sahibi olan. Camilerde sala okunmasından sokaklara adam dökülmesine kadar ince bir simülasyon yapılmıştı. O subay doğru söylüyor: Erdoğan’ı güya teslim almaya gidiyorlardı ama saatlerce bekletiliyorlar, o ayrıldıktan sonra binaya saldırmaları emrediliyordu. Uçak havada dolaşıyor ama dokunulamıyordu, uçak hava alanına gelirken asker alanı terk ediyordu.

Bu mevzuun daha gizemli ayrıntıları var; onları da yavaş yavaş deşifre etmek gerekiyor.

Ha bu arada; siz siz olun, sakın işi bilen bir AKP’linin yanında ‘Darbeyi yapanın da planlayanın da göz yumanın da Allah belasını versin’ demeyin. Geçenlerde biri bir AKP yetkilisine öyle söyleyince adam dayanamadı : ‘Aman abi ne diyorsun sen; biz bunu biliyorduk hazırdık…’ deyiverdi.

 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

5 YORUMLAR

  1. Darbeye katılan asker sayısı 4 bin civarındaydı
    15 Temmuzda TSK’da darbeci askerlerin haricinde 630 bin asker ve 255 bin polis vardı. Oranlarsak her darbeci askere 213 asker veya polis düşüyor.

    Darbeciler, karşılarında halkın olmadığı ilk 4 saatte
    neyi başardılar?
    Erdoğan madem halkı kullanacaktı neden bu çağrıyı, darbeyi öğrendiği saat 16:30 da yapıp da daha başlamadan darbeyi bitirmedi?
    Şehitler tepesi boş kalmasın diye mi
    Daha fazlası:
    https://fetodarbeiddiasivegercekler.wordpress.com/
    (8. yazı)

  2. Korkunç bir iftiraya cevap verme adına hazırladığım cevabı aşağıya ekliyorum.

    “FETÖ’ Mor Beyin uygulamasıyla ByLock içinde tuzak kurdu” iddiasının 7 başlıkta analizi

    Bu konuda teoriler havada uçuşuyor. Hatta bugünlerde Mor Beyin uygulamasını, ‘Arap Baharı, MİT krizi, Dershaneler krizi ve 17/25 Aralık süreçlerine bağlayarak kendince ‘büyük resim’ ve ‘master plan’ analizi yapan ‘uzman’lardan geçilmiyor.

    “Mor Beyin, Cemaatin kurduğu bir tuzaktır” diyenlere göre Mor Beyin’i yazan kişinin aşağıdaki şekilde düşünmüş olması gerekiyor:

    ‘ByLock programı birkaç yıl sonra terör örgütü üyeliği için en büyük delil sayılacak, MİT sadece IP’leri toplayarak yanlışlarla dolu bir ByLock listesi yapacak, o liste tek başına tutuklama nedeni sayılacak, hatta sadece o listeye bakılarak 6 yıl 3 aydan başlayan hapis cezaları verilecek, o nedenle çok miktarda IP yönlendirmesi yapmalıyız, o listeye ne kadar çok kişiyi ekletirsek mağdur sayısını o kadar çok artırırız, sadece bizim arkadaşlarımız değil her kesimden insanlar tutuklanıp ağır cezalar alır. Cezayı toplum tabanına yayarak tepkilere neden oluruz. Bu şekilde ByLock’u en büyük delil olmaktan çıkartırız ve müstakbel ByLock davalarını da çökertiriz !!’

    Biraz abartarak ve karikatürize ederek ifade ettim, ama meselenin özü tam da böyle. Tüm absürdlüğüne rağmen yukarıdaki teori bugünlerde sanki tartışılmaz bir gerçek gibi lanse ediliyor.

    Daha da ilginci Mor Beyin uygulamasından kaynaklanan fahiş hatayı deşifre eden 3-5 kişilik ekip de (Örn. Av. Ali Aktaş, Bilişimci Tuncay Beşikçi ve Turgay Öğretir) ByLock’un uzun bir süre herkes tarafından indirilebilen bir program olduğunu dolayısıyla Cemaat’in, kendisi dışındakileri de “ByLockçu” yapmak için Mor Beyin’e ihtiyacı olmadığını bilmelerine rağmen, TV ekranlarında bu absürd teoriyi tekrarlıyorlar. Özellikle de bir yönüyle mağdurların sesi ve ümidi olan Av. Ali Aktaş’ın bloğunda yazdığı ve çok iyi bildiği halde TV ekranlarında aksini savunduğu bazı gerçekler var ki vakit bulabilirsem başka bir yazıyla onlara değineceğim.

    “Cemaat Mor Beyin Tuzağı Kurdu” iddiası 7 açıdan mantıksızdır ve ihtimal dışıdır:
    1-
    Eğer Cemaat 2014 yılında, ByLock’un ileride bir ‘terör örgütü delili’ olarak kullanılacağını düşünseydi herhalde o anda serverı kapatıp tüm verileri silerdi. Ama tam tersine bu programı, kapatıldığı tarih olan 2016 yılı Ocak-Şubat aylarına kadar yaklaşık 1,5 yıl boyunca kullanmışlar.

    2-
    Cemaat, daha çok kişiyi ByLock serverına yönlendirip bir çeşit “IP KAOSU/ IP CEHENNEMİ” oluşturmak isteseydi bunu birkaç uygulamayla değil onlarca uygulamayla yapardı ve on milyonlarca IP girişi sağlardı.

    3-
    Benzer şekilde, ByLock’un Google Play ve App Store’da kalmasını sağlar, reklamını yapar ve milyonlarca kullanıcıya ulaşırdı. Bu şekilde sadece işlem yapmayan, saniyelik IP girişleri değil programı kullanıp içerik üreten gerçek kullanıcılar da elde etmiş olurdu.
    ByLock’un bir dönem Google Play ve Apple Store’dan indirilebilen bir program olduğu bilgisi, MİT Teknik Raporunda da yer almıştır. (Bkz. Ek-1) ByLock’un resmi sahibi David Keynes, İsmail Saymaz’la yaptığı röportajda (Bkz. Ek-2) ByLock’un Mart 2014’ten sonra Apple Store ve Google Play’da kullanıma açıldığını ancak altyapısını güçlendirmediği için 7 Eylül tarihinde Apple Store’dan kaldırıldığını Google Play’da ise 1 yıl kaldığını belirtmiştir. http://www.hurriyet.com.tr/iste-by-lock-david-keynes-40257030

    Şimdi kendinizi Cemaat’in yerine koyun. Eğer ByLock kullanıcı sayısını artırıp bir nevi kalabalık içinde iz kaybettirmek isteseydiniz onun Google Play veya App Store’da kalması için elinizden geleni yapmaz mıydınız? Keynes, programı güçlendirmediği için onun Apple Store’dan kalktığını belirtiyor. Cemaatle irtibatlı çok iyi yazılım mühendisleri olduğu düşünüldüğünde ByLock’un güçlendirilmesi çok da zor olmasa gerek. Sonuçta anılan online marketlerdeki uygulamaların tamamı da mükemmel değil. ByLock rahatlıkla onların seviyesine çıkarılabilirdi.

    Mit Teknik Raporunda (Bkz. Ek 3) APK indirme sitelerinin verilerine (Bkz. Ek 4) göre ByLock’un 500 bin ila 1 milyon kişi tarafından indirilmiş olabileceği belirtilmiş. Eğer ByLock, kapandığı tarih olan Ocak 2016’ya kadar anılan online marketlerde kalsa ve reklamı yapılsa bu sayı rahatlıkla 2-3 milyona ulaştırılır ve “iz kaybettirme” hedefine ulaşılırdı. Demek ki iz kaybettirme gibi bir hedef güdülmemiş.

    4-
    David Keynes’in verdiği tarihlere göre ByLock Eylül 2014 tarihinde Apple Store’dan, Mart 2015 civarında da Google Play’dan kaldırılmış. Eğer Cemaat gerçekten diğer kullanıcıları “perdeleme” amacıyla kullanıyor olsaydı, en geç Mart 2015 tarihinde ByLock kullanmayı bırakırdı. Çünkü o tarihten sonra hâla bazı APK sitelerinden indirilebiliyor olsa da ByLock artık Whatsapp gibi kitlesel bir program olamayacaktı. Ama Cemaat ByLock kullanmaya devam etti çünkü kullanıcı sayısını artırıp kendisinin de arada gizlenmesi gibi bir düşüncesi yoktu.

    5-
    Mor Beyin’in ByLock yönlendirmesinin 2014 Ağustos – Ekim aylarında olduğu iddia ediliyor. O yıllarda HSYK değişmemiş ve yargı henüz tamamen iktidarın vesayetine girmemişti. O günün şartlarında ve o günden geleceğe bakıldığında hiç kimse sadece GSM operatörlerinden elde edilen IP numaralarıyla binlerce kişinin tutuklanacağını ve 6 YIL 3 AY dan başlayan korkunç cezalar alacağını düşünemezdi herhalde.

    Çünkü ortak wifi kullanımı, GSM hattının abone dışındaki kişiler tarafından kullanımı ve IP klonlamasıyla bir IP nin çok sayıda kullanıcıya dağıtılması ve benzeri nedenlerle IP’nin tek başına delil kabul edilmesi mantıken ve hukukun mümkün değildir. Yargıtay’ın o tarihteki yerleşik içtihatları tek IP numarasıyla böyle bir tedbire/cezaya imkân vermiyordu. Ayrıca sadece Yargıtay içtihatları değil AİHM uygulaması da bu yöndeydi. Ancak maalesef “çay toplayan – cübbe ilikleyen Yargıtay” son ByLock kararlarıyla hukuktan saparak Saray’ın arzusu doğrultusunda, ileride kendileri için pişmanlık ve utanç kaynağı olacak kararlar verdi. Evet utanacaklar diyorum çünkü kararları üzerinden 2-3 geçtikten sonra patlak veren Mor Beyin gerçeği o kararları hükümsüz kıldı. Daha sırada IP klonlamasından kaynaklanan, ortak wifi den kaynaklanan, saat farkı gibi nedenlerden kaynaklanan IP hataları var.

    6- Mor Beyin yönlendirmesi, ByLock serverının ileride MİT tarafından ele geçirilebileceği tahmin edilerek yapılmış olabilir mi?

    Mor Beyin, sadece ByLock serverına çok kısa süreli bir IP girişi sağlıyor. Bunun dışında ByLock’ta üye kaydı veya içerik oluşturma gibi sonuçlar doğurmuyor. Dolayısıyla ByLock serverı ele geçirildiğinde Mor Beyin uygulamasının yönlendirdiği bu işlevsiz IP’lerin Mor Beyin tarafından yönlendirildiği hemen fark edilip ayıklanır, sadece üye kaydı ve içerik oluşturmuş olan gerçek kullanıcılarla ilgili işleme yapılırdır. Bu durumda “mağdur oluşturma” niyetiyle hareket eden “kötü niyetli arkadaş” da avucunu yalardı.

    7- Peki Mor Beyin yazılımcısı “bununla ne yapmak ve nereye varmak istemekteydi ?”

    Bu ileride net şekilde ortaya çıkacaktır ancak bu aşamada sanal dünyanın temel güdüsü olan öne çıkma isteğini dikkate alarak şu çıkarımı yapıyorum: Bilindiği üzere internet trafiğinin fazlalığı bir programın öne çıkmasında en büyük etkendir. Bu durum Google indekslemesinde de üst sıralara çıkmayı sağlar. Mor Beyin’in yönlendirdiği IP’lerden kaynaklanan trafiğin, o tarihlerde Google Play’da ve bir süre için Apple Store’da yer alan ByLock’u üst sıralara çıkarması hedeflenmiş olabilir.

    https://fetodarbeiddiasivegercekler.wordpress.com/2018/01/09/37-analiz-feto-mor-beyin-uygulamasiyla-bylock-icinde-tuzak-kurdu-iddiasinin-analizi/

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin