CHP nasıl kurtulur?

HABER-YORUM | KEMAL AY

Galiba CHP delegeleri ve seçmenlerinin zihninde aşağı yukarı buna benzer bir soru var.

Evvela bu soru yeni değil. 2002-2007 arasında kamuoyu (ve bürokrasi) baskısından bunalmış AKP karşısında, 2007’deki genel seçimlerde Deniz Baykal’ın CHP’sinin iktidar alternatifi olamadığı günden bu yana soruluyor.

Üstelik AKP, 2011’den bu yana CHP’nin ‘bürokratik merkez’ dayanağını da elinden almış görünüyor. 15 Temmuz’la birlikte ‘kurtarıcı TSK’ miti de kayıplara karıştı.

Bu durumda CHP, nasıl bir politika yapabilir? Yani delege ve seçmenlerin aklında nasıl bir CHP var?

Her şeyden önce partide eskiden beri var olan eğilimler, kökleriyle birlikte duruyor. Doğu Perinçek çizgisinin üstüne bir miktar ‘muasır medeniyetler seviyesi’ Atatürkçülüğü serpilmiş bir ‘merkez ulusalcılık’ bahis mevzu. İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal eğer aday olmayı başarırsa, buraya bir yoğunlaşma olabilir.

Ama Kocasakal’ın adaylığına, yani delegeden yeterli desteği alabileceğine pek ihtimal vermiyor kulisler.

Diğer yanda partide eskiden bu yana ‘açılımcı’ olmuş bir kanat var. Bunlar iki gruba ayrılıyor: Bir grup, ticaretle uğraşan, gerekirse AKP’lilerle de kol kola poz verebilecek, ideolojik değil pragmatist bir siyaset öngörenler. Diğer grup ise fikrî olarak liberalizme yatkın, tabiri caizse ‘Avrupa görmüş’ şehirli bir kadro. İkinci grup Kürt siyasetine de yakın bir çizgiyi tutuyor.

Bunlar sanıyorum Selin Sayek Böke’nin genel başkan olmasından yanalar. İlhan Cihaner’le birlikte Böke’nin manifestosu bazı kesimlerde heyecan uyandırıyor. Ancak eğer olmazsa da Kılıçdaroğlu ile yola devam etmek makul bir opsiyon.

2010’dan bu yana CHP ‘yeni bir hikâye’ arıyor. 2007’de 7 milyon 300 bin, 2011’de 11 milyon üzeri oy aldı parti. Gelgelelim, AKP de 2007’de 16 milyon civarı olan oy sayısını 2011’de 21 milyona taşıdı. 7 Haziran 2015 seçimlerinde CHP yine 11 milyon civarı bir oy aldı fakat AKP 18 milyona düştüğü için kimse Kemal Kılıçdaroğlu’na ‘istifa’ çağrısı yapmadı.

Dolayısıyla bu bahsi geçen ‘yeni bir hikâye’, 11 milyon psikolojik sınırını aşmak anlamına geliyor. Zira karşısında AKP-MHP ittifakı ile 25 milyona yakın seçmene hitap eden bir iktidar bloku var.

2013’teki Gezi Parkı olaylarından bu yana AKP’nin en büyük kozunun alternatifsizlik olduğu düşünüldüğünde, CHP’nin bu fırsatı değerlendiremiyor oluşunun sadece CHP’deki siyasilerle ilgisi olmadığı ihtimali üzerinde durmak gerekiyor.

Türkiye’de siyaset, fena hâlde tıkanmış durumda.

Meclis’te var olmakla olmamak arasında pek bir fark yok. Haliyle siyasî partiler, ne yapmaları gerektiği konusunda kararsız. Bürokrasi, Tanzimat’la birlikte kazandığı ‘görece özerkliği’, 15 Temmuz’la birlikte neredeyse tamamen yitirdi. Türk siyasetinin ağırlık merkezi uzun zamandır Saray ve diğer her türlü kurum, buna AKP de dâhil, Erdoğan’ın hamle zenginliği sağlayabilmek için elinin altında tuttuğu ‘oyuncaklara’ dönüştü.

Böyle bir ortamda CHP nasıl bir hikâye bulabilir?

Çözüm belli ama Türkiye’de siyasetin tıkanmasına sebep olan ‘şark kurnazlığı’ ve ‘taşralılık’ gibi meseleler, bu çözümü imkânsız kılıyor.

Yeni bir hikâyenin her şeyden önce mevcut sistemin ‘kirine, pasına’ bulaşmamış, tamamen yeni oyuncularla kurulmuş olması gerekiyor.

Bu konuda Meral Akşener iyi bir örnek olabilirdi fakat Erdoğan’la aşık atamayacağı alanlara giriyor. Elinin altında sahaya sürebileceği bir ordu bulunan adamla ‘militarizm’ konusunda aşık atamazsınız mesela.

Bir başka önemli konu, AKP’ye oy veren kitleyi kendinize oy vermeye değil, AKP’ye oy vermemeye ikna etmeniz gerekiyor. Ama bunun için ‘Aman şunlar geleceğine, Erdoğan devam etsin’ dedirtmemeniz lazım.

Erdoğan’ın sürekli din ekseninde tartışmalar açmasının en önemli sebebi bu. Dindar kitleyi korkutuyor. Kendisi giderse bir daha kimsenin onlara ‘haklarını’ vermeyeceğini düşündürtüyor. Sağolsun sosyal medya bu konuda bir hayli üretken.

Bir iktidar alternatifinin her şeyden önce toplumda ‘yalnız değilsiniz’ mesajını verebilmesi gerekir. İnsanların her türlü vatandaşlık hakları çeşitli vesilelerle ellerinden alınırken, kendi milletvekilini bile ‘kurtaramayan’ bir partinin iktidar alternatifi olabilmesi de böylece imkânsızlaşıyor.

Kriz zamanlarında insanlar ‘liderlik’ bekler. Yenilmekte olan bir futbol takımının hocası, kulübeye oturup elini çenesine koyup düşünürken fotoğrafları çekildiğinde, taraftar onu bir daha takımın başında görmek istemeyecektir.

Liderlik, yalnızca konuşarak insanları ikna etmek değildir üstelik. Her koşulun kendince liderlik opsiyonu vardır. İyi poz vermek, iyi hitabet, gazetelere iyi konuşmak, Sosyal Medya’da iyi yazmak, iyi network sahibi olmak değil; ihtiyacı olanların yanında olabilmektir liderlik. Somut şeylerle lider olunur.

Bu sebeple eğer CHP, Türkiye’nin muhalefetine ‘liderlik’ yapmak istiyorsa, şark kurnazlığı ya da taşralılıktan sıyrılmış, kişisel ya da grupsal çıkarları aşmış, toplumun ihtiyacına liderlik edebilecek bir genel başkan çıkarmalıdır.

Yoksa, yine hep birlikte oturur Erdoğan’ın kendi kendini tüketmesini bekleriz.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin