Büyükelçi suikastındaki üst olmayan akıl [Adem Yavuz Arslan]

Washington bir ‘think thank cenneti’ sayılır. İrili ufaklı onlarca düşünce kuruluşunda, yüzlerce uzman dünya meselerine kafa yorar ve çok değerli raporlara imza atarlar.

Biz gazeteciler için, üniversitelerle birlikte iyi bir kaynaktır bu kurumlar. İmkan dahilinde panelleri, açık oturumları izler, raporları takip etmeye çalışırım.

Türkiye’deki gelişmelerin tartışılacağı bir paneli izlemek için Washington’un önemli üniversitelerinden birine gitmiştim.

Toplantının yapılacağı salona doğru yürürken kimliklerini daha sonra öğreneceğim, ‘kirli sakallı’, ‘agresif tavırlı’ iki kişi küfrederek üzerime yürüdü.

Tavırları gayet saldırgandı.

Ağızlarından ‘vatan haini’ajan’ vb ifadeler dökülüyordu. Araya girenler oldu ve hadise fiziki saldırıya dönüşmeden önlendi.

Polisi aradım, az önce asıp kesen ‘Aktrol’ler kayıplara karıştı.

O grupla beraber olan birine ‘neden saldırdıklarını’ sorduğumda bana havuz jargonuyla cevap verdi. Konuşma uzayınca söz konusu kişilerin hiçbir yazımı okumadıklarını, kitaplarımdan ve TV programlarımdan haberdar olmadıklarını fark ettim. En başta, çalıştığım kurumu bile bilmiyorlardı.

Tabi ‘iyi bir Havuz takipçisi’ ve AKP’li oldukları açıktı.

Bu anektodu aktarmamın nedeni Ankara’daki suikast. Malum olduğu üzere Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov, Ankara emniyetinde görevli M. Mert Altıntaş isimli bir polisin silahlı saldırısı sonrası hayatını kaybetti.

Suikast neresinden bakarsanız bakın tarihi etkiye sahip.

Her ne kadar havuz medyası daha ilk andan -her zaman olduğu gibi- olayı Cemaat’e yıkıp işin içinden çıksa da durum o kadar basit değil.

Zira tüm  dünya televizyonları, internet siteleri saldırganın silahını ateşlerken attığı sloganları, el Nusra ile özdeşleşmiş ifadeleri, Halep ve Suriye mesajlarını izledi.

Bir büyükelçiyi, hele hele Rusya Büyükelçisini kameralar önünde öldürmek sıradan bir olay değil. Bu cinayetin çok büyük sonuçları olur.

Peki kim yada kimler bu cinayetin arkasında ? AKP söylemiyle ‘üst akıl’ kim? Açıkçası şu aşamada ‘üst akıl’ kim bilmiyoruz.

Olay istihbarat savaşlarının yansıması da olabilir, bireysel bir ‘yalnız kurt’ eylemi de. Veya ‘iyi çocukların’ organize ettiği bir kumpas da olabilir. Sonuçta Türkiye tarihi ‘karşıya üç kişi yollayıp bu tarafa 5 füze attıran’ örneklerle dolu.

Gerçek failleri zaman içerisinde görebiliriz fakat bu noktada başka bir boyuta dikkat çekmek istiyorum. Zira karşımızda çok ciddi bir sorun var ve maalesef kimse riskin büyüklüğünü fark edemiyor.

Türkiye için esas risk bizzat Erdoğan liderliğinde ve hükümet eliyle koordine edilen ‘nefret söylemi’.

2007’de Sabah-Atv ile başlayıp adım adım Türk medyasını ele geçiren AKP iktidarı zamanla bu devasa gücü bir propaganda-yalan makinesine dönüştürdü.

Bugün öyle bir hale geldik ki gazeteler, televizyonlar, internet siteleri ve sosyal medya adeta haysiyet celladı gibi.

Neredeyse AKP iktidarına muhalif olup da ‘vatan haini’ ‘CIA uşağı’ ‘terörist’ vb damgaları yemeyen kalmadı.

İktidar ve medyası, şehit çocuğundan büyükelçilere kadar herkesi hedef gösterdi.

Nitekim çok etkili bir büyükelçinin iktidar medyasınca hedefe konduktan sonra yaşadıkları diplomasi kulislerinde uzun süre konuşulmuştu.

Ölmek ve öldürmek kutsandı, kitlelere hedef olarak gösterildi. Her yerden kin ve nefret akıyor. İktidarın paraya boğduğu dizilerden topluma empoze edilen hamaset de cabası.

Başta Erdoğan olmak üzere tüm AKP ve havuz yöneticilerinin ‘eyy..’ ile başlayan söylemleri ortada.  Büyükelçilikler önünde ki eylemleri organize edenler de herkesin malumu.

Eğer siyasi irade eliyle topluma empoze edilen nefret söyleminin etkisini görmek istiyorsanız etrafınıza bir bakın.

Böyle bir atmosferde ‘üst aklın’ yada istihbarat örgütünün devreye girmesine gerek kalmayabilir. Çünkü psikolojik harpte kuraldır: ‘Bir bahçeyi sürekli sularsanız ayrık otu bitmesi için tohum atmanıza gerek kalmaz’.

Ya da Hanefi Avcı’yla meşhur olan şu söz: ‘Ortamı ısıtırsanız ceketi çıkarırlar’.

Kurtlar Vadisi tarzı dizilerle büyümüş, sabah akşam ‘vatan millet sakarya’ nutukları dinleyen, hamasetin zirve yaptığı bir kitle var.

Cehalet ise diz boyu.

Aklı selim herkes riski görüp ‘ortamı soğutma’ çağrıları yaparken Erdoğan bir adım daha atıp ‘milli seferberlik’ ve ‘komşuları ihbar’ çağrısı yapabiliyor.

Erdoğan ve AKP kadar düzenli anketler yapıp, toplumun nabzını tutan ikinci bir siyasi parti yok. Yükselen gerginliği görmemeleri mümkün değil.

Fakat iktidarlarının devamı için çatışmayı-çatıştırmayı tercih ediyorlar.

Kayda geçsin diye AKP tarzıyla soruyorum; Ey AKP ve Havuz medyası,

Sorumsuzca yaptığınız yayınlar, hedef göstermeler, yalanlar, iftiralar yüzünden insanlar bir birini boğazlayacak hale geldi.

Siyasi çıkarlarınız için kurduğunuz mekanizmanın ülkeyi yıkıma götürdüğünü ne zaman fark edeceksiniz ?

Son olarak Putin gibi istihbaratçılıktan gelmiş bir liderin yönettiği Rusya’nın suikasti ciddiyetle takip edeceği ve ağır bir diyet ödeteceğini bilmek için uzman olmaya gerek yok.

Bilinmeyen şey Putin’in isteyeceği diyetin büyüklüğü.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Sayın Arslan,
    Değerlendirmeleriniz oldukça yerinde ama bir hususu ciddi şekilde gözden kaçırıyorsunuz diye düşünüyorum. Büyükelçi cinayetinde gayet net bir şekilde “üst akıl” var ve anlaşılan bu akıl şu anda da ciddi planlar peşinde. Bence siz Erdoğan ve müttefiklerini hafife alıyorsunuz. Bu hadise Hanifi Avcı’nın dediği gibi “odanın ısınmasıyla herkesin ceketini çıkarması” gibi olmuş değil. Erdoğan “ABD Gülen’i iade etmezse bizim de B, C ve D planlarımız var” dedi ama kimse bu planları tartışmadı. Müsadenizle benim yorumumu yazayım.
    Erdoğan her sıkıştığında daha büyük bir kriz ile o sıkışıklıktan çıkıyor. Örnek çok daraldığı bir sırada “Allah’ın lütfu olarak” 15 Temmuz Darbe Girişimi!!! oldu. Mesela Avrupa’ya “yakında sizin başkentlerinizde bombalar patlayınca ne yapacaksınız?” diye sorduğundan dört gün sonra Brüksel’de bombalar patladı ve herkes bunu Erdoğan’ın iyi öngörüsü olarak algıladı. Biraz zorlama bir yorum ama ben kendileri ile İŞİD arasında daha yakın bir paslaşma ol(a)bileceğini düşünüyorum. Kendisi İŞİD’in neler yapma niyetinde olduğunu bilebilir, İŞİD bu konuşmadan işaret almış ve hazırladığı planı devreye koymuş olabilir. İŞİD ve PKK gibi örgütlerin içinde bizim derinler ne kadar var bunu bilmiyoruz. Umarım ki zamanla bunlar daha iyi anlaşılır ve ortaya çıkar. Tabii ki bu şu ana kadar bildiklerimizi kullanarak bir akıl yürütme ve memlekette her konuda üst akıl arayanlarınkinden çok daha akla yakın.
    Şimdi Erdoğan ve ekibi Suriye konusunda (özellikle Halep’te yaşananlardan dolayı) çok sıkıştılar. Hem “Putin’in arkasında namaza durup hem Halep’e ağıtlar düzmek” oldukça gülünç ve sürdürülmesi zor bir işti. İslami kesim bu çelişkinin farkına varıyor ve ciddi şekilde tabandan tepki alıyorlardı. Bundan bir şekilde “mağduriyetle” çıkmaları gerekiyordu. Üstelik müttefikleri ile araları da açılmadan bu işten nasıl sıyrılabilirlerdi acaba? Tabii ki olağan suçlu da bellidir. Ayrıca cemaati terörist ilan etti ama dünyada kimse inanmadı. Şimdi daha büyük bir açılım yapıyor. Yabancı hedeflere cemaat adına saldırılar yaptırarak cemaati yabancı istihbarat örgütlerinin hedefi haline getirme ve dünyayı bu konuda ikna etme daha akıllıca bir iş gibi görünüyor.
    Daha sofistike ve daha önce cemaatle yolları bir şekilde kesişmiş kişileri (damat Albayrak gibi çok sayıda kişi var şu anda Erdoğan’ın ekibinde) kullanarak yeni cinayetler işletebilirler. Özellikle cemaate problem çıkaran ülkelerin büyükelçileri vs. bu konuda hedef olabilir. Şu anda Erdoğan’a bağlı istihbarat ve müttefikleri olan Ergenekoncular için bu tarz operasyonlar çok zor işler değil herhalde. Bu konuda bütün dünyaya şunu duyurmakta fayda var: Eğer cemaat iddia edildiği gibi bir şiddete bulaşsaydı herhalde ilk hedefi Erdoğan ve ailesi olurdu. Ama ilginçtir ne iddia edilen “FETÖ” ve hatta ne de tescilli terörist örgütler olan PKK, İŞİD, TAK vs. hiç biri Erdoğan, ailesi, hükümet üyeleri ve hatta çok daha az korunan Perinçekgillere en küçük bir saldırıda bulunmuyor, teşebbüs de etmiyor. Üst akıl ciddi şekilde devrede diye düşünüyorum ve bu oyunu bozmak için dünya medyasının “neden Erdoğangiller familyasına hiç bir zarar erişmiyor? sorusunu sormasında fayda var diye düşünüyorum.
    Saygılarımla

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin