Brunson ve haydut rejim (1)

Analiz | Prof. Dr. Mehmet Efe Çaman

Türkiye’deki rejim iç siyaseti manipüle ettiği gibi küresel siyaseti de manipüle edebileceğini sanıyor. İç siyasette kullanılan söylem, Ankara rejiminin dünyayı algılayışı hakkında çok net bir tablo ortaya koyuyor. Bu tablonun ortaya konmasında Amerikalı din adamı Pastör Andrew Brunson vakası önemli bir rol oynadı. Öncelikle tüm mağdurlar gibi Pastör Brunson’ın da durumuna çok üzüldüğümü belirteyim. Ve hemen ekleyeyim: maalesef muhalif yazılarda da dâhil, konunun stratejik boyutları ele alınırken yaşanan dramın insani boyutu ihmal ediliyor. Adına mahkeme denen komedi veya sirk, adını ne koyarsanız koyun, tamamen hukuksuz, keyfi bir politik süreç aslında. Pastör Brunson, asılsız ve esasında alay konusu olması gereken iddialarla iki yıldır demir parmaklıklar ardındaydı, şimdi ise ev hapsinde. Savcılığın iddianamesinde geçen konular, ancak hastalıklı bir beyin tarafından mantıklı ve hukuki bulunabilir. Fantezi dünyası çok geniş Hollywood film senaryolarında bile tutarlılık aranır, olaylar zincirinde mantık bulunur, normal bir zekâya sahip insanların “hayatın akışına uygun” bulabileceği bir örüntü içerisinde konular işlenir.

Oysa Brunson’ın mahkemesi – tıpkı rejimin diğer mağdurlarının dosyalarında olduğu gibi – en hafif değimiyle uçuk, tutarsız, fabrikasyon bir iddialar silsilesi. İçinde birçok iddia var, ama kanıt yerine hiçbir şey yok! Andrew Brunson buna göre Amerikan istihbaratına çalışmış, PKK ve “FETÖ” ile irtibatlıymış, binlerce kez Güneydoğu’ya gitmiş, 15 Temmuz darbe girişimiyle planlama safhasında ilişkiliymiş, daha kim bilir neler yapmış! Tüm bu iddialar boyalı b. çukuru Saray medyasında yazan asortik şizofrenik işkembeden iddialar değil! Bunlar Türkiye Cumhuriyet yargısının mensubu olan savcılar tarafından iddianame olması gereken paçavrada yazılı! Kanıt olmadan, gizli tanık ifadelerine dayalı, tutarsız, mantık örüntüsünden nasibini almamış iftiralar. Pastör Brunson – aksi somut kanıtlarla uluslararası standartlarda hukuki prosedürlere göre ortaya konmadıkça! – masumdur. Pastör Brunson, alçak ve hayâsız bir haydut devlet rejiminin bir kurbanı, bir rehinesidir. Tıpkı Amerikalı NASA bilim adamı Serkan Gölge gibi! Tıpkı diğer yabancı ülke vatandaşları gibi! Tıpkı diğer çifte vatandaşlar gibi! Ve hepsinden önemlisi: tıpkı sadece Türk vatandaşı olduğu için kimsenin sahip çık(a)madığı garibanlar gibi! Bu tespitlerle parantezi kapatıyorum.

Baas tipi devlet yapılarının taktiği

Şimdi gelelim konunun bazı önemli teknik detaylarına. Brunson vakasında rejim birkaç stratejiyi aynı anda takip ediyor. Birincisi Brunson elde bir rehine olarak tutulmak isteniyor. “Al papazı ver papazı” türü Ortadoğu halı pazarlığı ilişkisi, Saddam ve Kaddafi türü rejimlerle terörist Baas tipi devlet yapılarının ortak özelliğidir. İçinde fazla zekâ pırıltısı olmasa da bu kaba strateji kısa vadede haydut rejimlere bazı avantajlar sağlar. Erdoğan rejiminin tutumunu bu bağlamda değerlendirmek lazım. İkincisi, Brunson üzerinden rejim Türkiye’de mevcut ekonomik sorunların sorumluluğundan kaçmak ve ekonomik erimenin sorumluluğunu “dış mihraklara” yıkmak istemektedir. Rejim diyor ki, “biz Batı’ya karşı dik durduğumuz için Batı Brunson’ı bahane ederek bize yaptırım uyguluyor, “15 Temmuz’da yapamadığını bugün ekonomik araçlarla yapmak istiyor!” Erdoğan, ABD’nin ezmeye çalıştığı zavallı masum Türkiye halkının kahramanı ve kurtarıcısı, başı eğilmeyen onurlu lideri, reisi! İslamcı kitlesi bunu yiyor, çünkü hepten radikalleşen, gözü karartan, İhvan düşünce frekansına bağlanmış, IŞİD ile aynı “felsefi ve teolojik!” çöpten beslenen bir kitleden bahsediyoruz.

AKP figüranı seçmece karpuz “profesörlerin!” bile cehaletinde feraset bulduğu bir Akkoyunlu kitle, tamam, bu masallara inanabilir de, CHP’ye ne oluyor? Kılıçdaroğlu ABD’nin “bağımsız yargımıza!” müdahalesine şiddetle karşı çıkarken, evet ulusalcıların esasında milliyetçilerle aynı olduğunu, yani tümünün esasında nasyonalistler olduğunu ortaya koyuyor, tamam da! Peki, kardeşim, ortalama zekâya sahip bir CHP seçmeni de kalkıp “birader yargı o kadar muhteşemdiyse sen neden kırk derece sıcakta Gandicilik oynayıp da ‘adalet yürüyüşü’ yaptın o zaman?” diye sormayacak mı? Akıl ve mantıklarını o kadar mı kaybettiler ki, kalkıp da “iyi de kardeşim Enis Berberoğlu neden hapiste adalet varsa ve yargı bağımsızda?” da mı diyemiyorlar? Yani MHP’si, CHP’si, İyi (!) Parti’lisi; tümü haydut rejimin söylemini benimseyiverdiler! Kısacası iki numaralı maddemiz son derece genel kabul gören, muhteşem bir kafa ütüleme, beyin yıkama, manipülasyon yapma malzemesi olarak kullanıyor Brunson vakasını. Gelelim üçüncüsüne. Erdoğan köşeye sıkıştıkça sıkışıyor ve esasında Batı’dan tamamen kopmanın ve Venezüella tipi bir “bağımsızlığa” kavuşmanın düşünü kuruyor. Bu düşü de Kemalist anti-emperyalist damardan Türkiye toplumuna “satıyor”. İslamcıların, nasyonalistlerin, Kemalistlerin, derincilerin falan hepsi, bu Batı düşmanlığı konusunda birleşiyor. “ABD sen nasıl Türk yargısını böyle aşağılarsın!” türü bir yaygara koparken, bir aklı başında “aydın” da kalkıp “kardeşim anayasa mahkemesi kararlarına uyulmuyor, içeride yüzlerce gazeteci var, on binlerce masum insan siyasi suçlu mahkûm demir parmaklıklar ardında, bebekler, hamileler, hocalar, yaşlılar, herkes zulüm prangalarına vurulmuş, bu nasıl adalet ki!” demiyor. Lanet olsun sizin aldığınız diplomalara, şahsiyetsiz alçaklar! Ancak kendiniz hapsi boyladığınızda mı anlayacaksınız karşı karşıya kaldığımız rejimin niteliğini, demiyorum, zamana bırakalım, yaşayarak öğrensinler! Çünkü sobaya dokunmadan öğrenemeyen bir “aydın” nesli türedi. Ne kadar “dokunma” desek de dokunacaklar! Faşizm zorla getirilmedi bu memlekete, adeta talep üzerine geldi. Faşizmden beslenenler, “yan etkileri” kendilerini vurmadıkça Erdoğan’a biat etmekte sıkıntı görmüyor, görmeyecek. Yan, Batı düşmanlığı bu zevat için geçer akça, şu anki rejime “sahip çıkma” davranışlarını “meşrulaştırıyor”. İşte bu ahval ve şeraitte de Erdoğan’ın haydut devleti Batı normlarından tümüyle kopuşu meşrulaştıran bir membaa bulmuş oluyor. Gelelim dört numaraya. 15 Temmuz darbesinin ardında ABD var argümanlarını güçlendirmek ve böylelikle nasyonalist kitleleri 15 Temmuz’un gayet belirgin çelişkilerini sorgulamaktan alı koymak girişimi bu stratejinin ana hedefi. Yani “alçak ABD’nin alçak ‘evanjelik papazı’ (!) alçak CIA tarafından alçak ‘FETÖ’ ve alçak PKK ile alçak 15 Temmuz darbesini organize ettiler” diskuru üzerine inşa edilen bir taktik. Yani 15 Temmuz ve “FETÖ” bağlantısının (!) arka planından ABD var diyor rejim. Bu yeni bir şey değil ki. En başından beri ABD (ve Batı) bu darbe girişiminin tezgâhlayıcısı olarak AKP ve Tayyipçi kitleye pompalandı. E müsaade edin de bundan yararlansın reis, öyle değil mi ya! Yani Türkiye’de artık bir suçlamanın ispata ve kanıta dayalı bir düzlemde değerlendirilmesi geride kaldı. Kısacası rasyonel akıldan tümüyle kopuk bir “linç kültürü” egemen oldu Türk toplumuna. Yargıdaki sirk veya sivil darbe falan gibi “önemsiz” şeyleri kimse umursamıyor. Rahip, Kudüs, havaalanını kıskanan Alman, ekonomik saldırı, dolarla ilgilenmiyorum çünkü maaşımı TL olarak alıyorum yaklaşımı, harala-gürele, Osmanlı-mosmanlı dediniz mi olay tamamdır!

Ucuz kasaba siyaseti

Bu dört “ucuz kasaba siyaseti” taktiklerini asrın liderimiz eğitimsiz olduğu oranda ferasetli “milli iradeye” (!) strateji olarak satıyor. Acaba Kasımpaşa’da gecekondu mahallesinde ara sokaklarda dayı ağabeylerden mi öğrendi bu olağanüstü stratejileri, yoksa Necip Fazıl’ın (üstat ya!) malzeme tükenince oraya açayım dükkânı dediği muhafazakar ortamlardan mı, ya da ne bileyim üniversite arkadaşlarıyla takıldığı bir verimli öğrencilik hayatında (!) mı? Bu ucuz kasaba siyasetinin memlekete vereceği zarar bazı alçakların kadro almasından veya terfisinden daha önemli olsaydı keşke! B. medyasında Batılıları üst üste koyarak icabına bakan (!) köşe cengaverleri, veya avuçlarını yalayacaklar, bekleyin Türkiye geliyor muştusu veren aptal-iyimser mi maaş tatlı çal kalemi mi olduğuna karar veremediğim yazar kasalar hâkim piyasaya. Bazıları da efendim Türkiye’nin Rusya, Çin ve İran’la küresel dengeleri değiştiren büyük bir güç olduğu kıtırını salmış köşesinden, alıcısı var nasılsa! Bunların içinde bir tane de beynini ve ruhunu kiralamamış “adam” yokmuş ya, bu süreç bize onu gösterdi esasında. Geçelim ve diğer konuya gelelim.

ABD’nin Türkiye içişleri ve adalet bakanlarına yaptırım kararı alması ve mal varlıklarına el koymak, bu kişilerle iletişime geçmeyi yasaklamak, seyahat yasağı getirmek gibi önlemlere başvurması, çok düşündürücüdür. Bu tür önlemler daha önce de mafya devleti olan Putinist Rusya’nın bazı teknokratlarına ve bürokratlarına uygulanmıştı. Genelde insan hakları konusunda majör seviyelerde sorunlara sebep olan devlet görevlileri bu yaptırımların muhatabı oluyor. Bu bakımdan “saygın NATO ülkesi” (!) Türkiye, rejimi münasebetiyle artık resmen ABD (ve buna paralel olarak emin olun tüm Batılı ülkeler) tarafından hukuksuz, anayasasız ve ceberut bir rejim olarak genel kabul görüyor.

(Devamı bir sonraki yazıda)

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin