Ateşe Halil olmak!

Yorum | Mahmut Akpınar

Siyaset problemlere çözüm bulma sanatıdır. Devletin, toplumun tıkanıklıkarını açma mesleğidir. Milletin dinamiklerini, devletin imkanlarını kullanarak, aydınların düşüncelerini alarak daha adaletli, huzurlu, barış içinde bir toplum inşası için çabalamaktır. Eğer ortak akla müracaat eder, farklı görüşlerin, kesimlerin karar süreçlerine katılmasına fırsat verir ve bunları değerlendirirseniz siyaset mutlaka kabul edilebilir, makul bir çözüm bulur. Ancak siyasetçilerin bunu istemesi, koltuğunu, çıkarını değil, toplumu, ülkeyi öncelemesi gerekir.

Siyaset Türkiye’de artık çözüm üretemiyor, tıkanıklıkları açamıyor. Aksine bazı siyasetçiler problemin bizzat kaynağı. Diğer siyasetçiler ise çözüm iradesine ve gayretine sahip değiller. Toplum bölünmüş ve pek çoğu felaketin boyutlarından bihaber. “Lider” olarak ortaya çıkanların ana gündemi koltuk, kısa vadeli beklentiler, parti içi çekişmeler… Mevcut siyasetçiler çıkış yolu bulma potansiyelinden uzaklar. Millete üst perdeden vaatlerde bulunup ahkam kesen, toplumun umut bağladığı pek çok siyasetçi ilk bulduğu koltuğa kendini sattı ve vaatlerini, eleştirilerini, projelerini bir kenara koydu. Numan Kurtulmuş’un Süleyman Soylu’nun, Yalçın Topçu’nun, Mustafa Destici’nin dün Erdoğan ve iktidar için söyledikleriyle bugün yaptıklarını karşılaştırınca toplumun siyasetten ümidini kesmemesi mümkün değil. Sergilenen ilkesizlik, ahlaksızlık, tutarsızlık karşısında siyasetten ve siyasilerden iğrenen, siyaseti fahişelikten beter gören çok genç var. Bu tabloya Erdoğan korkusuyla ömrünü verdiği kariyerini sıfırlayan Arınç’ı, Gül’ü, muhalif durup her zora girdiğinde Erdoğan’ı kurtaran Baykal’ı, güce kurşun asker olan Ağar’ı ve mafyatik uzantılarını, Çiller’in, Mesut Yılmaz’ın Sarayda verdiği pozları da eklerseniz insanların, özellikle de gençlerin siyasetten neden iğrendiği anlaşılır. Türkiyede siyaset kısa yoldan ve emeksiz para, makam, şöhret kazanmak isteyenlerin, fırsatçıların, dolandırıcıların doluştuğu bir alan haline geldi. Türk siyaseti motivasyonunu nefret, intikam, çıkardan alan kirli bir çarka sahip. İktidar olmak ahlaksız ayak oyunlarının döndüğü bir zulüm ve baskı aracı.

Enseyi karartmaya gerek yok

Demokrasi, hukuk ve adalet için yılmadan, bıkmadan, usanmadan sonuna kadar mücadele edeceğiz. Hayat tekdüze değil; mücadele ve sabır istiyor. Allah’ın bize verdiği hakları, imkanları, özgürlüğü, serveti zorbalara/zalimlere teslim etmemek için, onurumuzu ve varlığımızı koruyarak, umudumuzu yitirmeden mücadele edeceğiz. Bediüzzaman: “inadı hakta sebat için kullamak lazım”, “Cesaret zalimlerle mücadale için verilmiştir” der. Korku duygusu ise hayatı korumak, Allahın verdiği canı, imkanları hoyratça ve akılsızca israf etmemek için verilmiştir. Hayatımızı, akıl ve ruh sağlığımızı kaybetmemek için tedbirli, temkinli, dikkatli olacağız; ama onurumuzu, hakkımızı, özgürlüklerimizi korumak için korkaklığa düşmeyeceğiz. Evrensel ölçülere, İslami değerlere göre Hak bildiğimiz şeyler için inatla ve sonuna kadar, yılmadan yürüyeceğiz. Umudu, enerjiyi, kararlılığı terketmeyecek, onları zalimlere çerez etmeyeceğiz. Sabırla, inatla ve cesaretle Hak yolunda olma kararlılığımız sürecek!

Kayaların üzerinde biten ve kendine hayat alanı açan ağaçlar gibi bulunduğumuz en ağır şartlarda dahi ayakta kalma, tutunma zemini bulacağız. Yapraklarımız yolunsa, dallarımız kırılsa, kökümüze baltalar indirilse dahi yaşam mücadelesinde pes etmeyecek, yeni yapraklar açacak, yeni dalları sürgün verecek, gerekirse alıp başımızı başka topraklara göçecek ve oralarda meyve verecek, ama asla Zalime teslim olmayacağız. Zulüm düzenini kabul etmeyecek ve insanımıza, insanlığa karşı görevlerimizde durağanlık göstermeyeceğiz. Yıllar önce duyduğum ve konuşmalarımda kullandığım bir söz vardı. Anladım ki o söz bugünler içinmiş: “hayatınızdan daha değerli idealleriniz, hayalleriniz yoksa, hayatınızın da değeri yoktur” Hayallerimiz, ideallerimiz için kurulu düzenimizi, imkanlarımızı, makamlarımızı hatta ülkemizi terk edecek, bazen hepislerde işkenceler altında ölecek, bazen sürgünlerde ordan oraya sığınacak, hicretlerle hayatı sıfırdan kuracak ama vazgeçmeyeceğiz. Üç günlük dünyada bir diktatörün şerrinden korktuğumuz için ideallerimizi satmayacağız. Zorba ve adamları bizler için “kaçak” diyecekler, “vatansız” diyecekler, “aç kalacaksınız” diyecekler; herşeyimizi alacaklar ve ademe mahkum etmek isteyecekler, ama onları sevindirmeyeceğiz. Aç kalsak da, herşeyimizi kaybetsek ve türlü zorluklara katlansak da Zulme ve Zalime teslim olmayacağız. Maide 54 Ayetinde denildiği gibi: “kınanmaktan, levm edilmekten korkmadan Allah yolunda çabalamaya” devam edecek kendi ajandamıza odaklanacağız.

İbrahim gibi ateşlere düşecek, yanacağız. Ama Nemrutlara teslim olmayacak, onların nakaratlarına katılmayacağız. Herkes hasım olsa, insanlar yakılacağımız ateşe odunlar taşısa, biz yanarken toplum keyif içre seyre dalsa ateşe Halil olacak, ama Nemrud’a boyun eğmeyeceğiz. Karıncanın taşıdığı suyla, bir kuşun gagasındaki damla ile teselli olacak ve umudumuz koruyacağız.

Firavun olup bizi vadiden vadiye ordularla kovalasalar, Musa gibi denizlerde sıkıştırsalar Allah’a güvenimizi yitirmeyecek, “bittik, tükendik” demeyeceğiz. Umudumuzu kesmeyecek, Adili Mutlak’ın Firavunların, Nemrudların hakkından ummadığımız bir zamanda, ummadığımız bir şekilde geleceğine dair beklentimizi sürdüreceğiz. Susuzluktan kırılsak dahi geçtiğimiz nehrin yasak suyunda içmeyecek, imtihanı kaybetmemek için direneneğiz. Açlığa, yokluğa, aşağılanmaya, sürgünlere, işkencelere, gurbetlere.. hısım akrabanın dışlamasına, anne babanın reddine kadar en ağır şeylere direneceğiz!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

5 YORUMLAR

  1. Şevki artıran gayretli yazılarınız sayesinde kim ve ne olduğumuzu,nerede durmamız gerektiğini görüyoruz. Allah ebeden sizlerden razı olsun!???

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin