Arka plakasını okuyabilen şoför!

Yorum | Naci Karadağ

Taksiciler aleminde meşhur bir deyiş vardır.

“O kadar hızlı manevra yapıyor ki, direksiyondayken kendi aracının arka plakasını okuyabiliyor!”

Galiba Tayyip Erdoğan da böylesi bir seviyeye ulaşmış durumda. Ülkenin direksiyonu nicedir paranoyaları, hezeyanları gündelik değişimlere uğrayan bir zihniyetin ve zatın ellerinde. Tekerler bazen uçurum kenarından güçlükle kurtarılıyor, direksiyona var gücüyle abanıp, “yok bişey, yok bişey” diyerek yolculara uyumaya devam etmeleri söyleniyor. Müthiş bir manevra doruğuna ulaştı.

Geçtiğimiz günlerde bir yazıda bahsetmiştim.

Recep Erdoğan gerçeklik hissini tamamen yitirdiği yetmiyormuş gibi, kendi gerçekliğini üretip, ülkenin bu gerçekliği referans almasını istiyor.

Oysa Saray’ın dışı öyle değil ve Saray mıntıkasının dışında bambaşka bir ülke oluştu.

Tüm diktatörlerin hayatlarında benzer bir aşama vardır.

Hatta meşhurdur, bir gün diktatör tebdil-i kıyafet eder ve sokağa çıkar. Gördüğü tablo, sahip olduğunu zannettiği ülke ile alakasızdır ve büyük hayal kırıklığı yaşar.

Diktatörün çevresine kurulan yapıların teme özelliği de budur aslında. Her şeyin efendilerinin istediği gibi olduğuna onu inandırmaktan başka amaçları yoktur.

Raporları öyle yazarlar, haberleri öyle verirler, istatistikleri öyle ayarlarlar…

Erdoğan’ın sın Kızılcahamam konuşmasının tek cümlelik özeti de budur sanırım:

Reis artık direksiyon hakimiyetini tamamen yitirmiş durumda.

Bu sebeple anlık fevri manevralar ile kurtarmaya kalkışıyor ama her hamle aracı toparlamak yerine daha da dengeyi bozuyor ve kontrolü daha çok kaybettiriyor.

İslamcı entelektüeller için tam bir hayal kırıklığı olan Ömer Çelik önceki gün, Erdoğan’ın bir sonraki toplantısında önemli açıklamaları olduğunu söylemesi de böyle bir şeydi.

McKinsey hamlesiyle her şeyi daha da kötü hale getiren ekonomi yönetimi ve iktidar çevreleri bir yandan korkudan titrerken diğer yandan Reis’in nasıl bir panik manevra yapacağını merak ediyorlardı.

Ve şapkadan iki büyük skandal çıktı.

İlki Kürt meselesiyle ilgili.

Erdoğan, hayal kırıklığı Ömer Çelik’in müjdelediği konuşmasında şöyle dedi:

“Bu seçimlerde, teröre bulaşmış olanlar sandıktan çıkarsa, anında gereğini yapıp, kayyum tayinleriyle yolumuza devam edeceğiz.”

Hem Kürt seçmene, hem de Kürt muhalefete net bir mesajdı bu. Onların iradesinin artık önemsiz olduğunun paradigmasını oluşturduğunun ilanıydı.

Yani; istediğinize oy verin sonuç benim dediğim gibi olacak.

Bu ülkede demokrasinin öldüğünün net göstergesiydi bu cümleler.

Artık seçime bile gerek yoktu Erdoğan’a göre.

Beğenmeyip, terörist dediği kişileri seçilse bile bırakınız bir makama oturtmayı, aksine hapse attıracaktı.

Kaldı ki, Erdoğan’ın hain ve terörist kriterlerini hepimiz biliyoruz.

Kendisini desteklemeyen, onaylamayan herkes teröristtir ona göre.

Ülke iki kitleden oluşur Erdoğan Cumhuriyeti’nde, Erdoğan’ı destekleyenler ve hainler… Üçüncü bir kitle yoktur.

Erdoğan’ın çevresine örülen dikta duvarlarının ustabaşıları, patronlarını memnun etmek adına sonunu da hızlandırdıklarını bilmiyorlar mı?

Yoksa Amerika meselesinde CHP’ye giydireceğim diye meseleyi İnönü’ye kadar götürmenin mantığını kim açıklayabilir.

Üstteki fotoğrafı gösterip,

“İşte görüyorsunuz, elindeki bayrak dikkat edin Türk bayrağı değil. Elindeki bayrak Amerika. Bu da İnönü. Bunların geçmişi hep böyle. Dün neydi ki bugün ne olacak? Yaptıkları iş bu. Bunu elinde niye taşıyor? Bu bir teşekkürname, bunun için taşıyor.” cümlelerini sarf etti Erdoğan.

Tarihi hatalardan biriydi.

Belki de art niyetli bir danışmanın tuzağına düşmüştü yine bilemiyorum. İnönü’nün elindeki diğer bayrağın Türk bayrağı olduğunu bilmiyorsa durum hazindi. Bilip de bile bile kullandıysa tam felaket!

O anın başka bir açıdan görseli ise şöyledir:

Life dergisinin arşivinde duruyor G. Reitz’in çektiği tüm fotoğraflar…

Kaldı ki Erdoğan kendi kalesine bir de gol atıyordu bu görseli kürsüden sallayarak.

Tamam, bir dediğini hemen ertesi gün inkâr edebiliyor, tam tersi açıklamalarda bulunabiliyordu artık. Bu onun karakteristiği olmuştu.

Amerika ile ilişkilerinde de hiç olmadığı kadar yakın hissediyordu ya da her türlü kötülüğün Amerikan menşeli olduğuna inanıyordu.

Ama şöyle bir görsel de hala durmaktadır arşivlerde:

2005 yılında ülkede yükselen Amerikan karşıtlığının faturasını CHP’ye kesmişti. Kendi hafızasının boyu artık dakikalara kadar düşmüştü ama o dönem şöyle demişti: “Talihsizlik CHP’nin ABD karşıtı olmasıdır!”

İki türlü ihtimal var. Belki her iki ihtimal da geçerli bilemiyorum.

Birileri Erdoğan’ı mantık ve iz’andan öylesine uzağa fırlatıyor ki, kısa süre sonra ağzıyla kuş tutsa ciddiye alınmayacak.

Ve Erdoğan ciddi insanların, devletlerin, kurumların filan kendisini ciddiye almamasını önemsemiyor. Halk yutmaya devam ettikçe bu yönteminden asla cazgeçmeyecek…

Halk…

Hangi halk mı?

İş bu tablodaki…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin