Aile, çocuk ve namaz

"Aile, Çocuk ve Namaz" konulu sohbetimize katılan sekiz yaşındaki Hafza, daha sohbeti dinlerken kendi namazlarını annesinin takip etmesi için haftalık çizelge yapmıştı.

Yorum | Cemil Tokpınar

2004’ün yazında, bir seminer sonrası kitaplarımı imzalıyordum. Beş yaşında olduğunu tahmin ettiğim bir çocuk masama yaklaştı. Biraz izleyip gideceğini sanıyordum ama konuşmaya başladı.

  • Ne güzel kitaplar, dedi. Sabah Namazına Nasıl Kalkılır, kitabınızdan biraz okudum, namaza karşı isteğim arttı.

Şaşırdım. Büyük adam gibi konuşan bu küçük çocuğa sordum:

  • Okuma yazma biliyor musun?
  • Tabiî biliyorum, ikinci sınıfa geçtim.
  • İsmin ne senin, kaç yaşındasın?
  • İsmim Furkan, yedi yaşındayım.
  • Peki, bu kitaptan ne kadar okudun?

Eliyle baştaki sayfaları hızla çeviren Furkan:

  • İşte, dedi. Bu giriş kısmını bitirdim.
  • Peki, namaz kılıyor musun?
  • Kılıyorum da… Sabah namazına kalkamayınca ağlanacağını bilmiyordum.

Aman Allah’ım, ne tatlı, ne anlamlı, ne ibretli bir cümleydi bu:

“Sabah namazına kalkamayınca ağlanacağını bilmiyordum.”

Meğer Furkan, sabah namazına kalkamadığı gün, iki gözü iki çeşme ağlayıp tövbe istiğfar eden Bayezid-i Bestamî’nin hikâyesini okuyunca böyle bir sonuca varmış.

Furkan bir hafta sonra annesiyle başka bir konferansıma katıldı. Hemen annesine sordum:

  • Furkan kitabı bitirdi mi?
  • Evet hocam, heceleyerek okudu, elinden bırakmadı.
  • Peki, namazını kılıyor mu?

Aldığım cevap yepyeni bir azim ve kararlılık örneğiydi:

  • Kılıyor hocam. Sabah namazlarına da kalkıyor. Hatta diyor ki “Anne ben uyanamazsam, sakın uyarmadan gitme, beni kucaklayıp lavabonun önüne götür.”

Allah’ım, bu ne güzel değişim, bu ne tatlı şuurlanma! Keşke bütün çocuklar bu küçük Furkan gibi bilinçli olabilse…

Furkan’la yaptığımız bu konuşmayı, yıllardır hemen her sohbetimde anlattım. Küçükler kadar büyükler de çok etkilendi. Namazla ilgili yaptığımız gayretlerin olumlu yankıları bizi öylesine teşvik etmişti ki, bu alanda büyük bir seferberliğe girişmek için hazırlık yaptık. Nihayet 2005 Haziran’ında, “1 Milyon Kitapla Namaz Seferberliği” adıyla bir kampanya başlattık.

İlk baskının yapıldığı akşam, 12 yaşındaki oğlumla haftalık sohbetimize yürüyerek gidiyorduk. Varacağımız yer yaklaşık bir kilometreydi. Elimdeki büyük çantanın içi kitap doluydu. Oğlum:

  • Baba, ağırsa birlikte taşıyalım, dedi. Taşıyabilirdim ama ona da sorumluluk yüklemek istiyordum.
  • Evet oğlum tut ucundan, dedim. Öyle ağır ve büyük bir işe giriştik ki milyonlarca yardımcıya ihtiyacımız var.
  • Bu kitapları birisine mi satacaksın, diye sordu.
  • Hayır, derse gelenlere hediye edeceğim, dedim.

Şaşırmıştı. Çantada kırk kitap vardı.

  • Parasız mı vereceksin, diye sordu.
  • Evet parasız.
  • Ama bu kitaplar çok fazla baba.

O gün öylesine mutlu, öylesine sevinçliydim ki neredeyse dünya benim olsa insanlara hediye edecektim.

  • Oğlum dedim, ballar balını buldum, kovanım yağma olsun.

Anlayamamıştı. Ne demek istediğimi sordu.

  • Bak yavrum, bir milyon kitapla namaz seferberliği başlatıyoruz inşallah. İşte yıllardır hayal ettiğimiz gün geldi. Milyonlarca insan namaza başlayacak, namaz şuuru artacak; Türkiye’nin, belki dünyanın gündemine namaz gelecek. Rabbimiz, bizi vesile kıldığı bu hizmeti kabul edip bizden razı olursa, sahip olduğumuz her şeyden daha hayırlı ve değerlidir. Bu uğurda canımızı, cananımızı, malımızı feda etsek yine ucuz düşer.

O gün bugündür radyo, televizyon, gazete, dergi, konferans, sohbet yoluyla binlerce kez namazı anlatmaya çalıştık. Genç yaşlı, kadın erkek her yaştan insanların, bilhassa çocukların ilgisi o kadar yoğundu ki, bu ancak namaz ibadetinin güzelliği, cazibesi ve kerametiyle açıklanabilir.

Anne babaların en çok hayret ettiği husus, çocukların büyük bir ilgi ve sevgiyle namaz sohbetini dinlemesiydi. Birçok konferans için “Çocukları getirmeyin” diye uyarıda bulunulurken biz ısrarla “Çocukları mutlaka getirin” diye anne babalara rica ediyorduk. Onların masumiyeti sohbete ayrı bir güzellik katıyordu.

Doğuda bir ilimizde namaz konferansımız vardı. Bittikten sonra annesiyle yanıma gelip kitap imzalatan beş yaşında, Kadir isimli bir çocuk yüksek bir sesle:

  • Hocam, ben de namaza başlayacağım, diyerek müjdeyi vermişti. Onu yine beş yaşlarında olan Melek ve Büşra takip etti.

Yine güney illerimizden birindeydik. Dokuz yaşındaki Nesibe’yle yedi yaşındaki Hasan programdan sonra yanıma geldiler. Sohbette en çok hangi bölümü beğendiklerini sordum. Nesibe, “Furkan’ın hikâyesi” derken, Hasan büyük bir adam edasıyla, “Hepsini beğendim” cevabını verdi.

İzmir’de öğrencilere yönelik bir program olmuştu. Konuşmayı baştan sona dinleyen üç yaşındaki Enes, babasıyla yanıma gelip kitap imzalattı. Enes yavaş yavaş konuşarak şöyle dedi:

  • Ben okuma bilmiyorum, babam okuyacak, ben dinleyeceğim. Yatarken de kitabı yastığımın altına koyacağım.

Namazı anlatmak, dinlemek, uygulamak öylesine güzel ve tatlı ki, kalplere ve ruhlara huzur, sükûnet ve inşirah veriyor. Geçen yıl namaz sohbetine katılan bir baba, “On yaşındaki kızım bir yerde namaz programına katılmış, bir yıldır namazlarını kılıyor. Hatta geçenlerde doğum günü vardı, çocuklar hep beraber namazlarını kıldılar” demişti.

Geçen hafta “Aile, Çocuk ve Namaz” konulu sohbetimize katılan sekiz yaşındaki Hafza, daha sohbeti dinlerken kendi namazlarını annesinin takip etmesi için haftalık çizelge yapmıştı. 1.5 saatlik namaz sohbetini hiç sıkılmadan dinleyen çocuklar, en çok resimlerden ve videolardan etkilenmişler.

Bunları niçin paylaşıyorum? Gündemde çok büyük konular varken bu uğraştığım şeylerin küçük olduğunu düşünenler çıkabilir. Namaz imandan sonra en büyük hakikat olmasına rağmen Müslümanların çoğu maalesef kılmıyor.

En iyimser ankete göre, ülkemizde namaz kılmayanlar yüzde 75’i, kılanlar yüzde 25’i oluşturuyor. Kılanların da kimi pek önemsemiyor, aceleyle kılıyor, kimi kazaya bırakıyor.

Hatta yıllar önce namazla ilgili bir web sitemizde bir anket yapmıştık. “Namaz kılıyor musunuz?” sorusuna, “Günde beş vakit vaktinde kılıyorum” diyenler yüzde 48, “Her gün kılıyorum, ama beş vakit değil” diyenler yüzde 30, “Sadece Cuma kılıyorum” cevabını verenler yüzde 11, “Bayramdan bayrama kılıyorum” diyenler yüzde 3, hiç namaz kılmayanlar ise yüzde 7 çıkmıştı.

Sitemiz sadece namazla ilgili olduğu için normal olarak buraya namaza ilgi duyanlar giriyordu. Buna rağmen yüzde 52’lik bir kitle beş vakit namazını kılmıyordu. Hepsinden acısı, yüzde 7’lik bir kesim, yani yaklaşık beş milyon Müslüman “Hiç namaz kılmıyorum” diyordu.

Belki kılamadıkları için yürekleri yanıyordu, belki kılmak için can atıyorlardı. Ama önce niçin kılmaları gerektiğine onları ikna etmek, teşvik etmek, belki kolaylaştırmak lazımdı.

İkinci bir anketimizin sonuçları da yürek paralayıcıydı. Bu kez, “En çok hangi namazı kazaya bırakıyorsunuz?” sorusunu yöneltmiştik. Gelen cevaplara göre sabah namazı yüzde 70’le en çok kazaya bırakılan namazdı. Bunu yüzde 10’la yatsı namazı izlerken, ikindi yüzde 9, öğle yüzde 8, akşam ise yüzde 3 olmuştu.

Bütün bu sonuçlar namazın önemini bilenler için yürek yakıcı ve içler acısıdır. Çünkü Peygamber Efendimizin (s.a.v.) ifadesiyle “dinin direği”, “müminin miracı”, “Cennetin anahtarı” olan namaz ihmal ediliyor, önemsenmiyor, baştan savma kılınıyor, baş tacı edilmesi gerekirken her yerde ikinci, üçüncü sınıf muamelesi görüyor.

Oysa ömür sermayesi pek az ve lüzumlu vazifeler pek çoktur. Herkes şu kısacık ömründe ebedî Cennet hayatını kazanmak veya kaybetmek imtihanıyla karşı karşıyadır.

Bu müthiş imtihanı kazanmanın ilk şartı iman, ikincisi namazdır. Elbette önce iman gelir. Fakat inandığı halde ihmal, tembellik veya önemsememek yüzünden namazdan uzak olanları teşvik etmek, önemli bir görevimiz değil midir?

Şimdiye kadar çocukların ve gençlerin namaza ilgisini ve sevgisini gösteren hatıralar bende şu kanaati uyandırdı: Gençlerin ve çocukların namaz kılmamasının sorumlusu biz büyükleriz. Elbette istisnaları vardır, ama ben çoğunluğu kast ediyorum.

Çocuğu kanser ve benzeri amansız hastalıklara yakalanan anne babalar, iyileştirmek için bütün çarelere başvuruyor, belki servetini harcıyor, yaşatabilmek için çırpınıyor. Oysa bütün çabalar sadece en fazla yüz yıllık fani bir hayat için.

Peki, çocuklarımızın ve gençlerimizin ebedî hayatı adına vazgeçilmez bir önemi olan namaz için anne ve babalar elinden geleni yapıyor mu? Her gün yeni bir tarz, usul, üslup ve yöntemle namazı anlatmak için çırpınıyor muyuz?

Bizim namazı anlatmak için kullandığımız yöntem resimli, videolu, interaktif bir yöntem. Örnek hatıralar, fıkralar, esprilerle süslenmiş yumuşak, tatlı ve teşvik edici bir üslupla binlerce gencin namaza başladığını gördük.

Acaba az bir gayrete çok güzel neticeler ihsan eden Rabbimiz, çok daha planlı, kapsamlı, profesyonel gayretlere muhteşem güzellikler ve muazzam başarılar vermez mi?

Yüreği evladına karşı şefkat ve merhametle dopdolu anne ve babalar, yavrularını cehenneme götüren namazsızlıkla savaşmak ve cennetin anahtarı olan namazı sevdirmek için çırpınmalıdırlar.

Çocuğa namaz şuuru vermenin ilk şartı güzel bir model olmak, namazı vaktinde, tadil-i erkânla, severek, anlayarak kılmaktır. Bunun için namaz eğitimine anne babaların da, ağabey ve ablaların da çocuklar kadar ihtiyacı vardır.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Selamun aleykum Cemil abi, yazilarinizi her hafta büyük bir heyecanla bekliyor ,okuyor ve insallah istifade ediyoruz. Bizim de iki tane biri 14, biri de 12 yasinda iki kizimiz var. Cocuklar kucuk yasta(ilkokulda) örtunduler. Fakat namaz konusunda cok zorlaniyoruz.Nasil yaklasacagimizi,kirip dokmeden nasil anlatmamiz gerektigini bilemiyoruz.Bize ve bizim gibi ailelere neler tavsiye edersiniz

  2. Yaziniz için teşekkür ederim. Bir şey rica edecektim kullandığınız görsel formatlar fıkralar ve benzeri hikayeleri paylassaniz bizde çevremize anlatsak . Çocuklara sevdirmek için kullansak uygun olur mu..

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin