Adam kaçırma ve faili meçhul çetesi [ERDOĞAN’IN KİRLİ TÜRKİYESİ-1]

HABER-İNCELEME | ERMAN YALAZ

 

15 Temmuz kurgu darbesiyle istedikleri sonucu elde edemeyenler muhalifleri susturmak için 1990’larda JİTEM’in uyguladığı yöntemlere sarıldı. Adam kaçırma, işkence ve kötü muamele için Emniyet ve MİT’in içinde oluşturulmuş özel bir çete var. Bunlar iktidar sahibi AKP yönetiminden güç alan, Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük illerin  Emniyet Müdür ve Cumhuriyet Savcıları’nca tanınan ya da suçlarına göz yumulan kişiler. Bir başka tabirle ‘akredite işkenceciler’. Dün Toros’lar vardı, bugün Transporter’lar… Emniyet ve MİT’in işkencehaneleri ve dehlizlerinde binlerce insanlık suçu işlediler. Cinayetlerinin tamamı deşifre olmadı, ancak işkence ve adam kaçırma hadiseleri bir bir deşifre oluyor. Tabi bu suçları işleyenlerin  isimleri de. TR724 olarak bu haber dosyaları ile mağdurların sesinin bir kez daha duyulması; kayıp kişilerin biran önce bulunması ve varsa suçları gerçekten adalet karşısında kendilerine soru sorulması; işkence ve işkencecilerin deşifre edilerek, işledikleri cinayet ve insanlık suçlarının hesabının mutlaka hukuk devleti geri geldiğinde sorulmasını istiyoruz. Son sözlerimizi baştan yazalım: İşkence ve kötü muamele, adam kaçırmak bir insanlık suçudur. Zaman aşımı yoktur. İşleyenlere er geç adalet karşısında hesabı sorulur.

 

‘1.5 metrekarelik hücrede 42 gün’

… Her şey biranda olmuştu. Bindiği taksi Demetevler 7. durağın köşesinden Vatan Caddesi’ne döndüğünde tedirginliği arttı. İki araç onları takip ediyordu. Siyah bir Transporter taksinin önüne kırdı. ‘Geri çıkalım’ dedi şoföre. Arkadan gelen bir başka araç da onları kıskaca almıştı. Taksici’nin ‘ne oluyor’ bağrışlarına anında karşılık verdi araçlarından inip yol kesen kişiler: ‘Sorun yok, biz polisiz!’ Olup bitenleri kısmen anlamlandırabiliyordu. Cuma namazından birkaç saat önce arkadaşı Turgut Bey’in kaybolması aklına geldi. Kötü şeyler oluyordu.

Sonra bir anda kendisini yüz üstü itildiği siyah aracın içinde buldu. Her şey birkaç dakikada olmuştu, kafasına bir çuval geçirilmiş elleri arkasından kelepçelenmiş, ayakları bağlanmıştı. Aracın içindekiler sürekli küfredip yumruk ve tekmelerle gidecekleri yere kadar onu darp etmeye devam ettiler. Yol hiç bitmeyecekti sanki. Bu arbedede üstündeki gömleği ve pantolonu bile çıkarttırılmıştı. Sonra kendini bir hücrede buldu. Elleri arkadan kelepçeli gözleri bağlı şekilde duvarları siyah halıfleks kaplı bu hücrede günlerce kalacaktı. Hücreden çıktığında götürdükleri yer ise bir işkence odasıydı.

1.5 METREKARELİK BİR HÜCRE: 25 GÜN KESİNTİSİZ DAYAK VE İŞKENCE

İşkenceler 25 gün sürdü. Kaba dayak, sopayla dayak, elektrikli müdahale, şokla taciz ve eziyet, hakaret, psikolojik işkence, ailesine küfürler… Vücudunda sopa değmedik bir tek yer kalmamıştı. ‘F..ö’cü…’ diye başlayan küfürler ve hiç tanımadığı kişilerin isim listeleri… Hücrede kaldığı sürede sadece iki kez gözleri açılmıştı. Onda da hücrenin köşesindeki kamera ve siyah halıfleksleri görebilmişti… Bir de kendisi gibi inleyen 6-7 kişinin sesleri vardı hatırladığı. Bir keresinde işkencecilerin ‘Hadi Cengiz’ dediğini duymuştu. Muhtemelen yan hücrelerde işkenceye uğrayanlardan başka birinin ismiydi bu. 12 saatte bir yemek veriliyordu. Sabahları az peynir, bir parça ekmek. Akşama az çorba ve bazen pilav…Tuvaletini hücre nöbeti tutan kişi ile yapmak zorunda kalıyordu.

Fiziki işkence o kadar ileri gitmişti ki; sert bir cisimle iğfale uğramış, kanamayı gördüklerinde işkenceciler durmak zorunda kalmıştı. Sürekli isim vermesi için baskı yapılıyordu, vücudunun her yeri mosmor olmuştu. Hücrede battaniye yoktu, oda boş olduğu zamanlar kapılar tekmeleniyor, yumruklanıyordu. 1,5 metrekarelik bir hücrede tutulmuştu 42 gün boyunca. Uzun süre elleri ve ayakları bağlı olarak dizleri üzerinde bekletilmişti. Bu hücrede uzanmak ya da uyumak mümkün değildi.

ASAN’I TESLİM ALAN POLİSLER İŞKENCECİLERİ TANIYOR

Son gün yine elleri kelepçeli ve gözleri bağlı şekilde bir araca bindirildi. Araç bir müddet gittikten sonra başka bir araca geçtiler. Sonra eline verilen telefonla Ankara Emniyet Müdürlüğü’nü aramasını istedi araçtaki kişiler. Eymir Gölü’nde olduğunu söylemesi istenmişti. Aradı, yerini söyledi. Emniyetten gelenlere teslim edilmişti. Artık gözaltına alınmıştı.

Avukatı onu Ankara Emniyeti Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü nezaretinde gördüğünde elleri tir tir titriyordu; duvara tutunarak yürüyebilmişti. Bütün olup bitenleri anlattı. Korku ve dehşet içinde kalmıştı. Bir buçuk ay boyunca kesintisiz işkenceye uğramıştı. Eşini ve çocuklarını bu vaziyette görmekten/görünmekten bile çekiniyordu. Bütün dünyası altüst olmuştu. Bu vaziyette çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.

(…)

Bu okuduklarınız bir Holywood filmi senaryosu değil. Türkiye’nin başkenti Ankara’da 1 Nisan’da herkesin gözleri önünde kaçırılan  ve 12 Mayıs 2017 gününe kadar bir hücrede tutulan Önder Asan’ın başından geçenlerin raporlara ve tutanaklara yansıyan; işkence ve kötü muamele sürecinde yaşadıklarının sadece bir kesiti.

1990’LARIN İHLALLERİNE VE JİTEM METOTLARINA DÖNÜŞ

Türkiye, 1990’larda JİTEM eliyle Güneydoğu’daki Kürt vatandaşlarımıza karşı yürütülen fail-i meçhuller, fiziki soykırım, adam kaçırma ve işkencelerin benzerlerini 25 yıl sonra tekrar yaşıyor. 15 Temmuz sonrası yaşanan bu yeni işkencelerin aktörleri muhtemelen aynı. Çünkü yöntemleri aynı; polis ya da MİT kılığı altında gözlerine kestirdikleri muhalifleri, ekseriyetle F..ö adı altında Cemaat mensuplarını dünkü zalimlerin yaptıkları gibi işkenceden geçirmek. Kaçırılma, işkence ve kötü muameleleri enine boyuna inceleyeceğimiz bu yazı dizisinde Önder Asan gibi  işkence mağduru isimleri, ailelerinin yaşadıklarını, ulusal ve uluslararası hukuk nezdinde neler yapıldığını/yapılabileceğini; işkencecilerin kim/kimler olduğunu, hangi merkezlerin kullanıldığını, MİT ve Emniyetin içindeki ‘Erdoğan’ın Kirli Türkiyesi’ndeki Adam Kaçırma ve Faili Meçhuller Çetesi’ni inceleyeceğiz.

TÜRKİYE, İNSAN HAKLARI İZLEME ÖRGÜTÜ’NE NEDEN CEVAP VEREMİYOR?

Önder Asan’ın yaşadıkları basına yansıdığı gibi uluslararası raporlara da girdi. İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch-HRW) raporunda şöyle anlatılıyor: “Asan’ın vakası özellikle önemli, zira kendisi, kaybolduğu bildirildikten sonra, gözaltında ortaya çıktı. Asan 31 Mart 2017 tarihinde kaçırıldığını ve 42 gün boyunca gizli bir gözaltı merkezinde tutulduğunu, burada polis olduğundan şüphelendiği, bilinmeyen kişilerce kendisine işkence yapıldığını iddia ediyor. Sonradan, normal polisi arayarak teslim olmaya zorlanmış. Ailesi ve avukatları onu ancak normal polis gözetimine aktarıldıktan sonra görebilmişler, ancak kendisi, onu 42 gün boyunca kanunsuz bir şekilde alıkoyanların da bir polis birimi olduğuna inanıyor.”

İnsan Hakları İzleme Örgütü, zorla kaybolma, kaçırılma gibi çoğunluğu Ankara’da vuku bulmuş çok sayıda insan kaçırma vakasını inceledi. Zorla kaybolma, bir şahsın gözaltına alındığı ancak yetkililerin sonradan bunu inkar ettiği veya şahsın nerede olduğuna ilişkin bilgi vermeyi reddettiği durumlarda söz konusu oluyordu. Türkiye bu manzarayla 1990’larda çokça karşılaşmıştı. Ancak raporlara, şahitlerin anlatımlarına, mağdur ailelerinin tespitlerine göre işkence, adam kaçırma gibi JİTEM yöntemleri 25 yıl sonra yeniden hortlamıştı.

İnsan Hakları İzleme Örgütü, Ağustos 2017’de Türkiye’nin Adalet Bakanlığına beş vaka ile ilgili açık bir mektup yazdı, ancak herhangi bir yanıt almadı. Raporlarla belgelendirilen çok sayıda vakada mağdur aileleri, kaybolan şahıslara yönelik etkin bir soruşturma yürütülmediği şikayetiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurdular. HRW’nin raporuna göre, iç hukuktan bir netice alınamadı.

‘ABLA TURGUT BEYİ ŞENTEPE’DE KAÇIRDILAR’

Önder Asan, 41 yaşında, KHK ile kapatılan özel bir okulda çalışan, kamu görevinden çıkarılan eski bir öğretmendi. Kaçırılmadan birgün önce onu son gören kişilerden biri Turgut Çapan’ın eşi Ülkü Çapan’dı.Turgut Özal Üniversitesi çalışanı Turgut Bey de Asan gibi kaçırılmıştı. 31 Mart günü Ülkü Hanıma bu olayı haber vermeye gelen isim Önder Asan’dı. Ülkü Hanım bu olayı BBC Türkçe’ye şöyle anlatmıştı: “31 Mart günüydü, o gün gelecekti (Turgut Çapan’ı kastediyor) ve çocukları pikniğe götürecektik. Hatta telefonu da bendeydi. Hakkında yakalama ya da gözaltı kararı bulunmuyordu. Çocuğu okuldan almaya gidiyordum, evimizin sokağında Önder Bey yanıma geldi ve ‘Abla Turgut Bey Şentepe tarafında kaçırıldı’ dedi ve gitti. Zaten onun gelmesi de kendi açısından bir riskti ancak bunu göze almıştı. Ama bana haber vermek istedi anladığım kadarıyla.”

KHK İLE İŞİNİ KAYBETMİŞ BİR ÖĞRETMENİN DRAMI

Önder Bey izlendiklerini düşünüyordu muhtemelen. Çünkü yaklaşık 2 ay önce operasyon kapsamında polis tarafından gözaltına alınmak istenmişti. Ancak o sırada evde olmadığı için gözaltına alınamıştı. Bu yüzden arkadaşlarıyla birlikte biraz ortalıkta görünmemenin iyi olacağını düşünmüş olmalıydı. Güvenlik güçleri onun peşindeydi. Korktuğu gibi de olmuştu, hatta daha ötesi onu bekliyordu. Önce ‘Erdoğan’ın Kirli Türkiyesi’nin suç çetesinin hedefi oldu. Ardından 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında olmakla suçlanıp F..ö ile bağlantılı olmaktan suçlanıp tutuklandı.

ARACININ LASTİKLERİ KESİLİYOR VE TAKİP YAKINLAŞIYOR…

Eşi Fatma Hanım 1 Nisan’dan 11 Nisan’a kadar tüm çabalarına rağmen ulaştığı polis, savcılık makamlarından tek bir cevap alamamıştı. Polisin çevredeki kamera görüntülerini toplamadaki isteksizliği üzerine, aileler kendi imkanlarıyla görüntülerin bir kısmını toplayabildi. Bu sırada Fatma Asan, kaçırılan eşinin aracını lastiği kesilmiş halde Şentepe’de yine kaçırıldığı yere (300 metre) yakın bir noktada buldu. Bu aynı zamanda kaçırılma hadisesine de ışık tutuyordu. Asan izleniyordu. Aracı kullanamasın diye lastiği kesilmişti. Muhtemelen o da bulduğu ilk taksiyle yoluna devam etmek istemiş, ancak çete yolları kesip onu derdest edip işkence merkezine götürmüştü.

KAÇIRILMALARI SORUŞTURMAK İSTEMEYEN POLİS VE SAVCILIK SUÇ ORTAĞI

Asan’ın işkence ve kötü muameleye maruziyeti, bu işi yapanların AKP hükümetince atanan emniyet bürokrasisi (Ankara Emniyeti Organize Suçla Mücadele Müdürlüğü, Yenimahalle Emniyet Amirliği vb.) Ankara Cumhuriyet Savcılarınca bilinip kollandıklarını gösteriyor. Açık şekilde insan hakkı; yaşam hakkı ihlali işlenmesine rağmen etkin bir soruşturma yürütülmemesi, adeta ‘kurbana katil muamelesi’ yapılması ilgililerin suç ortaklığının delili. Anlaşılan AKP devletinin kirli eli sadece haksız tutuklamalarla yetinen değil, ‘F..ö ise öldürülebilir, işkence edilebilir’ diyen bir zihniyeti iş başına getirmişti.

Asan’ın hadisesi özelinde not edilmesi gereken önemli ayrıntılardan biri kaçırılma yöntemi ve kaçırılan kişilerin kimlikleriyle ilgiliydi. Kaçıranlar silahlı ve kendilerini polis olarak tanıtan kişilerdi. Silahları vardı. Olayın görgü tanıkları da vardı. Biri siyah Volkswagen Transporter olmak üzere dört araç kullanılmıştı.

İLK YARDIM ÇAĞRISI ADALET BAKANINA-CUMARTESİ ANNELERİNE…

Fatma Asan ilk önce 8 Nisan’da eşinin kayıp olduğunu Twitter’dan duyurdu. Mesajlarını o hafta 628. kez buluşan ve 25 yıla yakındır çocuklarından haber alamayan Cumartesi Anneleri’nin sosyal paylaşımı üzerinden (#CumartesiAnneleri628Hafta) yapmıştı: “Sesimi duyuracak hiçbir yerim olmadığı için buradan herkese seslenmek istiyorum. /@bybekirbozdag @Mtanal/ 3 çocuğumla  8 gündür perişan olduk. Allah rıza için yardımcı lütfen… eşim 8 gündür kayıp ve hiçbir haber yok. Tüm dostlarımdan dua bekliyorum Lütfen“

ADLİYEYE MÜRACAAT 11 NİSAN

11 Nisan 2017 günü yine kendi Twitter hesabından önemli bilgiler paylaştı Fatma Hanım. Aynı gün mağdur eşlerinin avukatları ile birlikte Adliyeye giderek, muhtemel olay yeri, eşinin ikameti ve lastiği kesik durumda olan aracı çevresinde delil toplanması için yaptıkları müracaatları Cumhuriyet Savcılarınca ilgi görmemişti. Savcıların mağdurları sürekli olarak başka bir savcıya yönlendirmesi suretiyle soruşturma geçiştirilmek istenmişti. Üstelik konu basına yansıyıp kamuoyunca sorgulanmaya ve TBMM gündemine gelmeye başladığında 23 Nisan 2017 günü Fatma Asan’ın evinde arama yapıldı.

TAKSİCİ İHBAR YAPIYOR TAKİP YOK

Fatma Hanım, Şentepe’de kendi imkânları ile yaptığı araştırmalarda, eşinin 1 Nisan 2017 günü kaldığı evden ayrıldıktan sonra aynı bölgeden 06 T 5635 plakalı taksiye bindiği bilgisine ulaşmış, akabinde eşini müşteri olarak alan taksi şoförü ile görüşmüştü. Fatma Hanım bu görüşmede; şoförün Önder Asan’ı aracına aldıktan bir süre sonra en az iki araç ve yaklaşık 8-10 kişilik silahlı bir grup tarafından aracının önünün kesildiği, silahlı kişilerin şoföre seninle işimiz yok dedikleri ve Önder Asan’ı alıp götürdükleri, şoförün bu olay sonrasında olayla ilgili polise müracaatta bulunduğu bilgisine ulaştı. Ancak Fatma Asan veya avukatı söz konusu müracaata bir türlü ulaşamadı. Olayın üstü daha ilk adımda örtülmek isteniyordu.

34 GÜN BOYUNCA DELİL TOPLANMIYOR

Fatma Hanım Şentepe’de eşinin kaldığı evin adresini polise bildirmesine rağmen polis bu bölgede bir çalışma yapmadı. Bildirimden yaklaşık 3 hafta; olaydan ise 34 gün sonra 4 Mayıs 2017 günü söz konusu adreste arama ve parmak izi çalışması yapılabildi. 34 gün boyunca söz konusu adres ve çevresinde herhangi bir çalışma yapılmazken, tüm güvenlik kamera görüntüleri silindikten sonra söz konusu ev aramasının yapılması iyi niyetli olunmadığının açık göstergesiydi. Zira mağdurlar bu adres ve çevresinde yaptıkları araştırmalarda kamera kayıtlarının 7 ila 21 gün arasında tutulduğunu tespit etmişlerdi.

ÖNCE İŞKENCE SONRA POLİS ARACINA TESLİM

Nihayet Önder Asan’ın 12 Mayıs 2017 günü Ankara Emniyeti Organize Şube Müdürlüğünde gözaltında olduğu ortaya çıktı. Ailesine gözaltında olduğu haber verilen Asan’ın avukatı görüşme için Emniyete gitti ancak müvekkili ile görüşemedi. Bir sonraki gün Avukatı ile görüşebilen Asan’ın 1 Nisan 2017 günü taksi ile yolculuk yaparken 4 araç tarafından yolunun kesildiği ve silahlı kişilerce kaçırıldığı net bir şekilde anlaşıldı. Söz konusu kişilerin kendilerini polis olarak tanıttıkları, Asan’ın 42 gün 1,5 metrekarelik bir hücrede tutarak işkence yaptıkları ve 12 Mayıs 2017 günü Eymir Gölü yakınında Asan’ı bırakıp Polise teslim ettikleri  öğrenildi. Avukatının 23 Haziran tarihinde Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na yaptığı resmi başvuruda işkencecilerin bulunup, yargılanması isteniyordu. Bunca somut bilgiye rağmen, bugüne kadar olay tam manasıyla aydınlatılmadı. Kuzu postuna bürünmüş kurt; bu adalet mekanizmasından bundan başkası da beklenmemeliydi belki de…

YARIN: TURGUT ÇAPAN VE MUSTAFA ÖZBEN NEDEN KAÇIRILDI?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Müthiş bir yazı dizisine başladığınız ve üstün cesaretlerinizden dolayı tebrik ediyorum.

    Bu yazı dizisini tüm sosyal medya aracılığıyla her okuyan yurttaşımızın da paylaşması ve tüm dünyaya Türkiye’de nasıl bir insanlık suçunun işlendiği gösterilebilirse eğer,zalimlerin zulümlerini durdurabiliriz bence. Hadi biraz cesaret ve gayretle bu ceberrut,gaddar,zalim,dikta yönetimi elbirliğiyle durdurmak için belki de bu son çıkışımızdır. Ne dersiniz???

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin