Adalet’in toprak oluşu…

Yorum | Naci Karadağ

22 Eylül 2015 tarihinde ülkedeki gazetelerin üçüncü sayfasında “Diyarbakır’da cinnet cinayeti!” başlıklı bir haber çıktı. Hemen hemen bütün gazetelerde yer alan habere göre, bir anne cinnet geçirmiş, iki kızını tüfekle öldürdükten sonra kocası tarafından öldürülmüştü…

Enteresan ayrıntılar içeren ancak hemen her gün yayınlanan cinayet havadislerinin arasında kaybolan haber şöyleydi: “Diyarbakır’da kendisinden 50 lira bayram harçlığı isteyen iki kızını çıkan tartışma sonunda cinnet geçirip pompalı tüfekle vurarak öldüren Adalet Toprak, eşi Sadık Toprak tarafından bıçaklanıp, boğazı kesilerek öldürüldü.”

Üç kadının öldürüldüğü cinayet sonrasında gözaltına alınan baba Sadık Toprak’ın ifadesi alındıktan sonra delilleri karartma ihtimali olmadığı gerekçesiyle serbest bırakılmasıyla işler daha da tuhaf hal almaya başladı.

Sadık Toprak, 10 gün sonra hakkındaki kuvvetli suç şüphesi nedeniyle tutuklandı. Soruşturma sonunda zanlı Sadık Toprak hakkında ‘Haksız tahrik altında eşe karşı kasten öldürme’ suçundan 18 yıldan 24 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.

Hakkında hazırlanan iddianamenin tamamlanmasının ardından Toprak’ın yargılanmasına 2016 yılında başlandı.

‘BEN ÖLDÜRMEDİM’

Toprak duruşmada yine ilk ifadesinde söylediklerini tekrarlayarak eşi ve kızlarını öldürmediğini söyledi. Davanın sonraki duruşmasında görüşünü açıklayan savcı, sanık Sadık Toprak’ın tutukluluk halinin devamına karar verilmesini istedi. Ancak mahkeme heyeti, sanık Sadık Toprak’ın üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyetinin değişme ihtimali ve sanığın tutuklu olarak geçirdiği süre göz önüne alınarak tahliyesine karar verdi.

Baştan sona tutarsızlıklarla dolu mahkeme ifadeleri, polis sorgu kayıtları bu üçlü cinayetin kamuoyunun dikkatini çekmiyordu nedense. Zira o dönemde Türk hukukunun cadı avı gibi öncelikli bir meselesi vardı.

Tutuksuz yargılanan Sadık Toprak’ın ifadesine göre olay şöyle gerçekleşmişti:

Eşinin oğullarına karşı kendisini kışkırttığını belirten sanık “Çocuklarım için yaşıyorum” dedikten sonra, olay günü eşinin kızı Havva’ya küfür ettiğini ve Havva’nın bir süre önce annesiyle tartıştığı için zehir içtiğini anlattı. Olay sabahı da kızının bıçağı alarak kendini öldüreceğini söylediğini kaydeden baba Sadık Toprak, “Ben kızımı öperek bıçağı elinden aldım. Bir süre sonra Havva bana seslendi. Ben kalktığımda silah sesi geldi. Adalet’in elinde pompalı tüfek vardı. Gidip baktığımda Havva’nın sırt üstü yere düştüğünü gördüm. Sonra Kevser’in yanına yöneldim. Ama onu vurduğunu görmedim.”

Eşiyle karşılaştığında elinde tüfek olduğunu söyleyen acılı koca (!) ifadesinde, merhume Adalet’in tüfeği kendisinin boğazına dayadığını da söyledi. Kocanın anlatımına göre, kendisi elini uzatıp mekanizmanın arasına parmağını dayadıktan sonra tesadüfen elinde olan çakıyı ağzıyla açıp bıçağı eşinin boynuna vurduğunu ağlayarak anlattı. Kan aktığını görünce elindeki çakıyı yere attığını ancak eşinin tüfeği bırakmaması üzerine bu kez ayakkabılıktaki ekmek bıçağını alıp eşine sapladığını söylerken şu ayrıntıları verdi: “Kapıyı açmama izin vermiyordu. Son çare ayakkabılıktaki bıçağı alıp vurdum. Galiba boyun kısmına vurmuşum. Yardım istedim, kimse yoktu. Boynuna elimi koyup kanı engellemeye çalıştım. Eşimin intihara meyilli bir kişiliği vardı.”

TUTARSIZLIKLAR, ÇELİŞKİLER…

Ancak resmi raporlar durumun pek öyle olmadığını söylüyordu. Zira Kızlarını pompalı tüfekle öldürdüğü iddia edilen Adalet Toprak’ın elinde atış artıklarına rastlanmamıştı. Üstelik Adalet Toprak bir değil tam 7 kez boynundan bıçaklanmıştı. Sanık Sadık Toprak, tüfeğin mekanizmasına nasıl uzandığını ve çakıyı ağzıyla nasıl açtığını da izah etmekte zorlanıyordu.

Tuhaflık bu kadar da değildi…

Bir kere 8 çocuklu ailenin öldürülmeyen diğer çocuklarının evde olmamasını da açıklayamıyordu sanık. En küçüğü 3, en büyüğü 30 yaşındaki çocuklar her biri farklı bahanelerle evden çıkmış nedense.

Bir kadının tüfek bulundurması ve kullanmasını merak etmiyordu mahkeme.

Baba Sadık Toprak eşinin tüfek atmayı çok sevdiğini söylüyordu, üstelik tüfek ruhsatı da Adalet Toprak adına kayıtlıydı. Ancak kısa süre sonra, Sadık Toprak’ın başka adli suçtan dolayı sabıkalı olduğu için silah alma ruhsatı edinemeyeceği için tüfeği eşinin adına aldığı ortaya çıkıyordu. Ancak mahkeme çok önemsemiyordu bu ayrıntıyı. 1.57 boyundaki kadının bir buçuk metrelik tüfeği nasıl kullanabildiğini ise kimse sormuyordu!

Sadık Toprak’ın 14 yaşındaki oğlu da tüfeğin annesine ait olduğunu söylüyordu.

İZAH EDEMESE DE MAHKEME İKNA OLDU

Keşfe gidildiğinde ise, olayı fiziksel olarak izah edemiyordu Sadık Toprak. Tek elle çakıyı çıkaramıyor, parmağı mekanizmaya uzanamıyor, çakıyı ağzıyla açamıyordu. Ama bunları önemsemiyordu olay yeri inceleme ekibi. İfadelerindeki çoğu ayrıntıyı değiştiriyordu Baba Toprak. Misal tesadüfen elinde olan çakıyı sol cebinden sağ eliyle çıkardığını geçiriyordu kayıtlara ve ikna oluyordu buna Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi!

Tutarsızlıklar onlarcaydı. Bir ifadede, “Kızlarım para isteyince eşim çıldırdı” diyor ama başka bir ifadede, “Kızların dershaneye gitmesine izin vermeyince kavga çıktı” diye değiştiriyordu.

“Eşim deliydi ve intihara meyilliydi” diye diretiyor ve bir doktor raporu gösteriyordu. Raporda baş dönmesi, mide bulantısı, halsizlik gibi şikâyetler vardı. Anksiyete bozukluğu bile yoktu.

Tüfek olay esnasında ölen kadının hemen elinin altında bulunuyor ama kadının parmak izi yoktu tüfekte. Ölü birinin kendi parmak izini silmesi nasıl mümkün oluyor, gibi saçma bir soru da kimsenin aklına gelmiyordu. Üstelik tüfekteki bilinmeyen parmak izlerini de kimse izah edemiyordu. Olayda kullanılan mutfak bıçağı ve cep çakısı da balistik muayenede pırıl pırıl temiz çıkıyordu. Yani birileri bir şekilde yıkayıp akça pakça etmişti. Sadık Toprak’a bu sorulduğunda “Vallah billah ben yapmadım, bir şey yıkayıp silmedim” diyordu. Kendi ağzıyla bıçağı kullandığını söyleyen adamın parmak izi buhar olup uçuyordu bıçaklardan. O kadar kavga kıyamet, kanlı boğuşmaya rağmen adli incelemesi tertemiz çıkıyordu zanlının. İşin ilginç tarafı olay esnasında ölen kadının elinde de ne barut izi ne bir şey vardı. Yani Adalet Hanım’ın ateş etmediği de kesindi…

Baba Sadık Toprak kızlardan birinin kaçarken sırtından vurulduğunu söylüyordu ama her iki kız da göğsünden vurularak öldürülmüştü. Bunu izah edemiyordu. Adam “dakikalarca boğuştuk”, diyordu ama eve silah sesini duyup gelenler böyle bir şeye şahit olmadıklarını söylüyorlardı.

ŞAHİTLER VE İNTİHARA TEŞEBBÜS EDEN OĞUL

Şahitler aslında çok daha ilginçti. Olay günü pek bir şey hatırlamayan komşular, mahkeme yaklaştıkça hafıza tazeliyorlar ve son derece berrak şekilde hatırlayıp, babayı masum gösteren ama olayı onun anlattığı gibi anlatmayan ifade veriyorlardı. Daha da ilginci polise bunları anlatan kişiler nedense mahkemeye katılmıyorlardı. Mahkeme de “niye gelmediler” diye sormuyordu.

Tuhaflık bir türlü durmuyordu.

14 yaşında olan ve tüm suçun annesinde olduğuna dair ifade verdirilen çocuk, babasını hapiste ziyaret ettikten sonra akşam evde intihar teşebbüsünde bulundu. Kimse, niye böyle bir şey yaptığını, baba ve olayla alakalı olup olmadığını sormuyordu bile!

Sadık Toprak’ın tahliye edildiği duruşmada davaya müdahil olarak katılmak isteyen Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Danışma ve Uygulama Merkezi adına Avukat Serap Yiğit Erkuş’un talebini mahkeme, suçtan doğrudan zarar görme ihtimali olmadığı gerekçesiyle reddetti. Mahkemenin üye hakimi Gamze Kafkas ise talebin reddedilmesine muhalefet şerhi koydu. Muhalefet şerhinde davaya katılma şartları ile ilgili açıklama yapan Hakim Kafkas, katılan sıfatı kazanmak için sadece doğrudan zarar görme ihtimalinin mevcut toplumsal şart ve ihtiyaçları karşılamadığını belirtiyordu. Kişilerin katılan sıfatına sahip olabilmek için psikolojik olarak menfaatlerinin olmasının da yeterli olduğunu vurgulayan Kafkas, davaya katılma kurumunun daha geniş yorumlanması gerektiğini söyledi ama meslektaşları onun bu görüşüne katılmadılar nedense!

Savcı son duruşmada esas ilişkin mütalaasını sundu. Savcılar cinayeti adamın işlemediğine ikna olmuşlardı bir şekilde. Bizzat kendisi karısının boğazını kestiğini söylediği halde bile. Bırakınız iki masum kız çocuğunu… Savcıya göre bu meşru müdafaa sayılıyor ve hakime “cezalandırılmasına gerek yok”, diyordu.

BUGÜN KARAR DURUŞMASI VAR!

Ve bugün…

Yani 6 Mart 2018 Salı…

Diyarbakır’da karar duruşması var bu davanın ve çok büyük ihtimalle Sadık Toprak beraat edecek.

İsminde Adalet olan bir partinin iktidarında Adalet isimli bir kadının öldürülmesini el birliğiyle örtmüş olarak hakim ve savcılar evlerine gidip rahat bir uyku çekecek ve biz medyada görmeyeceğiz bu beraat haberini.

Ancak ertesi gün, savcılar terörist avına çıkarak, kermeste öğrencilere yardım toplayan ev hanımlarını yakalayıp hapse atacaklar… Bunu manşetlerinden paylaşacak tüm havuz bileşenleri.

Durum böyle işte.

Adalet’in toprak oluşunu okudunuz…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Diyarbakır …

    Ufak bir gezi planlayarak Antep ve Maraş ,Urfayı görmek istemiştim bundan 3 veya 4 yıl önceydi tam olarak hatırlayamıyorum.Eşimin bir iş için Antep de bulunmasını değerlendirmek istemiştim.Tabii olarak evdeki hesap çarşıya uymadı .Antep de biraz yol, sokak tramvay eşliğinde bir kaç müze ve eski yapı gezebildim .Bir kaç esnafla lak lak ettim .Zaten esnaflar da benim gibi meraklı biri için kurgulanmış tiyatro eseri gibiydi.Gerçek insan bulmak için görünmez olmam gerekiyordu. O durum içinde bugünkü cismani şartlar uygun değildi.Başımıza örülene rıza göstermesekte üzülerek sağa sola bakıp döndük.

    Hıııı unutmadan söyleyeyim hafta sonu üfürükten balıklı gölü göstermek istediler bu vesileyle zannediyorum eski Urfa denilen bölümdeki çarşıda bugünkü halimle pek oturaklarına ve dükkanlarına sığamayacağım bir ciğercide ballandıra ballandıra anlattıkları Urfa cigeri yedik.Benim et kültürüm zannediyorum temizlik ve tazelik iyi baharatlandırma ve en önemlisi uygun sıcaklıkta eti kayış gibi yapmamak üzerine kurulu olduğu için doğru bir seçim yapmadık.

    Antep ve Urfa ahalisine gelince .Urfadan başlıyayım .Urfa bir dönem anne ve babamın bana anlatıklarıyla sınırlı bir beldeydi.Otobüsle umre ziyareti yapacak kafilelerin geçiş yaptığı, evlerin tek katlı ve topraktan olduğu, yanık çocukların etrafta meraklı ve sevecen gözlerle dolaştığı lakin okadar çok misafirperverliğe alışkın olmayan İzmirli için biraz ürkülerek bakılan bir şehir.Bu onların anlatımıydı .Gel gelelim benim gözlerimle gördüğüm önemliydi.

    Planlı bir gezi yapacaksam o yöre hakkında yazılı ne varsa şöyle bir gözden geçirmeyi daha sonra tek başıma oraya gidip gelmeyi ve sonra gerçek planlamayı yapmayı tercih ederim .Yine bugünkü halimle bu mümkün değil neden?
    1- Bir kere 1-0 mağlup başladım hayata çünküüüü KADINIM
    2-Bir başka toplumsal sebep EVLİYİM
    3-Bir başka sebep daha var o’nuda maalesef ama maalesef belirtmek zorundayım BAŞÖRTÜSÜ taşıyorum ve ZÜĞÜRTÜM.

    Ölümcül birleşim değil mi ?

    Kapital düşmanı değilim .Fakat şu biline başörtüsü ve islam ikilisinde kapital sahibi olan insanların parayla olan ilişkisi maneviyat tanımaz insanlarla karşılaştırıldığında ARALARINDA HİÇ BİR FARK YOK olduğunu ortaya seriliveriyor.

    Yüzüklerin efendisinde Gollum vardır eline yüzük geçince tıslamaya başlar birisinin elinde şarap kadehi diğerinin başında örtü elinde Kuran ama gel gelelim ikisi de tıslıyor…Çıkın işin içinden çıkabilirseniz.!!!

    Aman haaaa bu yorumumu bir kapital sahibinin medya takip komitesi okumasın mazallah emekçiyim ameleyim falan zanneder.Dünyada çakılı tek varlığı olmayan benim gibi çulsuza haddini bildirmeye kalkarlar.Yemeğimi,suyumu ellerinde olsa aldığım nefesi bana aldırtmamaya çalışır ki salya sümük sürüneyim debeleneyim ve benim o halimi görürken kişisel tatminini gerçekleştirsin.Onlar adına üzgünüm çünkü züğürtüm.

    Züğürtüm ,evliyim,Başörtüm var,Kadınım .Haaa birde üstüne üstlük üniversite terketmişliğim var.Yani ciğeri beş para etmezin biriyim ve bu satırları yazabiliyorum.Sokakta görsen dönüp bakmazsın bile.Oldukça can sıkıcı görünüyor değil mi?

    Uyanın Uyanınn ey ahaliiii ! memleketimin başına gelen sadece duygusal bir durum…

  2. saka gibi.. tukureyim boyle adeletin icine de, adeleti bu hale getirenlere de, adalet dagittigini sanan sersemlere de.. Benim icin asgari bir olcu olan Ahmet Sik’in su sozune katilmamak elde degil.. “Ateistim ama bu zalimler icin cehennemin var olmasini istiyorum”

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin