Macron’un hasımları ve yaklaşan Avrupa seçimleri

Yorum | Ebubekir Işık

23-26 Mayıs 2019’da gerçekleşecek Avrupa Birliği seçimleri için kılıçlar hiç beklenmedik bir şekilde erkenden çekildi. 2019’da yapılacak seçimler Avrupa Birliği’nin en önemli karar organları olan Komisyon, Konsey ve özellikle Avrupa Parlamentosu’nu şekillendirecek olması nedeniyle, belkide Avrupa siyasetini önümüzdeki beş yıllık dönemde belirleyecek en önemli siyasal hadise olarak görülebilir.

Geçtiğimiz Salı günü İslamofobik ve yabancı karşıtı ifadeleri ile bilinen Macaristan başbakanı Viktor Orban ve İtalya’nın ‘kızgın çocuğu’ Matteo Salvini Milan’da bir araya geldi. Basın toplantısı şeklinde geçen bu görüşme, her iki liderin özellikle mülteci krizi ve yaklaşmakta olan Avrupa Birliği seçimlerine dair söyledikleri ile Avrupa Birliği kamuoyuna adeta bomba gibi düştü.

Orban ve Salvini ne diyor?

2015 yılında mülteci krizi ile Avrupa siyasetini etkisi altına almaya başlayan ve ana akım siyasal hareketleri önemli ölçüde zayıflatan yeni nesil popülizmin Avrupa’da ki en güçlü iki temsilcisi olan bu liderler, yaklaşmakta olan 2019 Avrupa seçimleri için mülteci karşıtı bir cephe kurmak noktasında Milano’da anlaşmaya vardı.

Özellikle, Viktor Orban’ın Fransa cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u ‘ortak tehdit’, ‘düşman’ ve ‘mülteci krizinin baş aktörü’ şeklinde tanımlaması, seçimlere dokuz aydan daha fazla bir zaman kalmasına rağmen, yaşanan sürecin Avrupa’da ki siyasal bölünmeyi daha da derinleştireceği noktasında tüm kuşkuları ortadan kaldırdı. Basın toplatısındaki bir gazetecinin Oraban’a hitaben ‘’Macron’u mülteci krizinin baş aktörü olarak tanımlarken tam olarak neyi kastediyorsunuz?’’ sorusuna Orban şu cevabı verdi; ‘’O Avrupa’da mülteci dalgasını destekleyen siyasal hareketin liderliğini yaptı ve hala yapıyor. Diğer tarafta ise biz varız.’’

Macron’a mülteci meselesi üzerinden yüklenen Orban, bir adım daha öteye giderek, ’’Fransa’da ki siyasal yapıyı nasıl darmadağın ettiyse, Avrupa Halkaları Partisi’nin (European People’s Party – EPP) de dağılmasına sebep olacak’’ ifadelerini kullandı. Hatırlanacağa üzere Macron’un Le Marche partisi Avrupa Parlamentosu içerisindeki hiç bir siyasal gruba henüz üye olmadığı için, bu durumun 2019 AB seçimlerinde EPP için ciddi bir tehdit oluşturduğu bir çok siyasetçi ve siyaset bilimci tarafından geçtiğimiz haftalarda dile getirilmişti.

Diğer taraftan, Lega Nord’un lideri ve İtalya İçişleri bakanı Matteo Salvini ise benzer bir uslupla Macron’a yüklendi ve ‘’İtalya illegal mültecilerin Avrupa’ya gelmelerinin engellenmesi için doğal olarak komşusu olan Fransa’dan yardım istedi. Fakat, kamuoyu yoklamalarında büyük destek kaybına uğrayan Macron komşusu olan İtalya’ya yardım edeceğine başka ülkelere akıl vermekle kendisini meşgul ediyor’’ ifadelerini kullandı. Salvini yaklaşan Avupa Birliği seçimleri ile lintili ise ‘’Avrupa Komisyonu’nu değiştirmek istiyoruz. Sınırlarımızı korumak istiyoruz. Macron’un ve George Soros’un liderliğini yaptığı mülteci yanlısı politikalarla sonuna kadar savaşacağız’’ şeklindeki düşüncelerini hazır bulunan basın mesnupları ile paylaştı.

Bu açıklamaların hemen ardından Paris’te basının mensuplarının karşısına geçen Macron’un ilk yorumu ‘’Orban ve Salvini beni kendilerine rakip görmekle kesinlikle haklılar’ şeklinde oldu. Daha sonra ifadelerine bu iki ismi direct olarak kullanmadan devam eden Macron ‘’Salı günü Milan’da buluşanlar ve nefret söyleminin yaygınlaşması için ellerinden geleni yapan milliyetçiler için kaybedecek vaktim yok’’ ifadelerini kullandı.

Tüm bunlar ne anlama geliyor?

Aslında bu tartışmayı uzun zamandır devam eden AB karşıtı partiler (Eurosceptic) ve AB’nin daha fazla tekamül etmesini isteyen siyasal partiler arasında devam ede gelen mücadelenin farklı bir versiyonu olarak görmek son derece mümkün. Bu bağlamdan bakıldığında, Orban-Salvini ikilisinin Macron’u hedef alarak mülteci karşıtı bir cephe kurmak istemelerinin temelde dört muhtemel sonucuna işaret edebiliriz.

İlk olarak, AB yanlısı ve Brüksel karşıtı liderlerin seçimlere dokuz aydan fazla bir zamanın olmasına rağmen kullandıkları sert ifadeler ve kararlılıkları 2019 Mayıs’a kadar son derece zorlu bir seçim dönemi geçireceğimize işaret etmekte.

İkinci olarak, mülteci karşıtı tavırları ve Brüksel’in belirlediği mülteci kotasını kabul etmeyen Polonya ve Macaristan gibi ülkelere AB’nin altı kurucu üyelerinden biri olan İtalya’nın da katılmış olması, diğer bir çok AB üyesi ülke için emsal ve cesaret teşkil edebilir.

Üç, önümüzdeki beş yıl için Avrupa siyasetinin önemli ölçüde sağa kayabileceğini ifade etmekle beraber bu savrulmanın hangi ölçekte ve AB’nin Parlamento dışındaki hangi karar organlarına tesir edeceğini şimdiden ön görmek son derece güç.

Son olarak, mülteci meselesi üzerinden Avrupa siyasetinde yaşanan kırılmanın daha da derinleşeceği, bu çatlağın özellikle merkez partileri önemli ölçüde zayıflatacağını öngörmek mümkün.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin