Zor zamanlarda sanat ve edebiyat!

YORUM | MAHMUT AKPINAR

Bir konuyu anlatmanın, bir durumu aktarmanın türlü yolları vardır. Ama sanatla edebiyatla anlatılan şeyler hem etkileyicidir hem de kalıcı. Eğer bir konu seçkin sanatçlar tarafından ele alındı ve bir şekilde sanata mevzu olduysa o konu çok daha faza kişiye ve etkili şekilde ulaşır. Anlatılmak istenen konular sanat, şiir, resim, edebiyat, müzik vb. şeklinde sunulunca daha kolay kabul görür. İnsanlar sanatla ifade edilen şeylere tepki duymaz, muhalefet etmezler. Sanat bir şey anlatmanın, aktarmanın estetik yönüdür. Bu nedenledir ki derdini davasını anlatak isteyenler sanatçılardan yararlanır, kendi konularıyla ilgili onlara eserler hazırlatırlar. Böylece dertleri, düşünceleri, problemleri çok daha yaygın ve etkili şekilde insanlara ulaşır. Bu yönüyle son dönemde yaşananlar konusunda profosyonel-amatör sanatçılara ulaşılmak, onlara gerekli malzemeleri tedarik edip imkanlar hazırlamak önemlidir diye düşünüyoruz.

Ancak her insanın farkında olduğu veya olmadığı sanatçı tarafları vardır. Bu yönlerimizi keşfetmek ve öne çıkarmak profösyonel sanatçılara yönelmek kadar gereklidir. Duygu yoğunluğunun yaşandığı zor zamanlar bu yönlerimizi keşfetmek ve geliştirmek için bize uygun ortamlar sunar.

Almanya’ya iltica eden bir arkadaşım yukarıdaki resmi kendisiyle aynı kampta kalan mülteci çocukların çizdiği resimlerden oluşan bir sergiden çekmiş, benimle paylaştı. Çocuk neler yaşadı ise bir gözyaşı damlasına bütün hayallerini, umutlarını, yaşadıklarını sığdırmayı başarmış.

Sanat faaliyetleri etkileyici olduğu kadar rahatlatıcıdır. Bazen müzikle, bir resimle, şiirle ciltlere sığdırılamayacak şeyleri anlatabilirsiniz. Derdinizi, yaşadıklarınızı, duygularınızı aktarabilirsiniz. Allah her insana farklı kabiliyetler vermiş. Eminim hepimizin çok değerli ve farklı sanat becerileri var. Ama bizim gibi toplumlarda bu kabiliyetlerin kıymeti pek bilinmiyor.

Farkında olunmayan ve üzerine eğilinmeyen, geliştirmek için çaba harcanmayan beceriler boşa akan sular gibidir. Ne bir toprağı sular, ne bir fidana güç verir. Ne de bir susuzluğu kandırır. Eğer farkında olunursa ve geliştirilirse bu beceriler kişinin kendisine ve çevresine büyük faydalar sağlayabilir. Sanata dair beceriler çekirdek şeklinde bulunur. Erken zamanda keşfedilir ve geliştirilirse büyüyüp ağaç olabilir, güzel meyveler verebilir. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinden hareketle “sanat müreffeh toplumların, temel ihtiyaçlarını karşılamış insanların uğraş alanıdır” deniyorsa da buhran ve bunalım dönemleri, sıkıntılı haller sanata dair çok velud, verimli ortamlar sunar. Çünkü bu dönemlerde insanlar yoğun duygular içindedir. Hayatları sıradışıdır ve ilginçtir. Beklenmedik vakalarla, kişilerle karşılaşırlar. Hayatın zorlu olduğu kadar gizemli, enterasan yanlarına muhataptırlar. Sıradışı dönemlerde şiirin satırlarına dökülecek, romanın sayfalarına aktarılacak, resimlerin renkleri arasına saklanacak çok şey yaşar, görür, duyar insanoğlu. Bu duygu yoğunluğu içindeyken hislerinizi sanata dönüştürebilirseniz harika şeyler ortaya çıkar. Ama yapmazsanız o anlar kaçar ve sonraki zamanlarda derinliğini, canlılığını, orijinalliğini kaybedebilir. Bir süre sonra yaşadıklarınızı eser haline gatirmeye çalıştığınızda isteğiniz kalmaz, duygularınız pörsür, motivasyonunuz kaybolur ve artık yapamazsınız.

Son dönemde Türkiye’de kurulan Tek Adam rejimi ve onun yaygın zulmü nedeniyle pek çok insanın hayat düzeni bozuldu. Milyonlara varan insan çok zor zamanlar geçiriyor. Zoraki hicret edenler, yurdunu terkedenler, işinden olanlar, eşinden-çocuklarından ayrı düşenler var. Vatan özlemi çekenler, dostların vefasızlığını bütün acımasızlığıyla tadanlar, zenginlik içindeyken nana muhtaç kalanlar var. Bütün bu zorluklar, yokluklar, eziyetler, zulümler içinde ummadığı yerden kendine mucizevi kapılar açılanlar, yeni dostlar kazananlar, perdesiz inayete mazhar olanlar, en ağır durumda dahi şükredebilecek tevekkülü yakalayanlar da var.

Hizmet insanları bu süreçte olağanüstü zorluklarla harikulade halleri içiçe yaşıyor. Ama bunlar Türk toplumunda öteden beri hep olageldiği üzere sözlü kültürde kalıyor. Kağıda, ekrana, filme, notaya, esere dönüşmüyor. Yaşananları, hissiyatı maliyetli eserlere dönüştürmek mümkün olmayabilir. Ama pekala yaşananlar kağıda dökülebilir; hikayeleştirilebilir. İnsanların kabiliyetine göre maliyetsiz sanat faaliyetlerine dönüştürülebilir.

Yaşananlar neden sanata, resime, müziğe, romana hikayeye vb. dönüşmeli?

Çünkü sanat rahatlatır, tedavi eder, terapi eder. Yüzbinlerce insan ağır bir taravma yaşıyor ve çoğu zaman duygularını paylaşacak, konuşacak kimse bulamıyor. Bazen kimseye güvenemiyor; bazen de dertleriyle kimseyi kırmak, üzmek istemiyor. Bazıları da yaşadıklarını mahrem tutmak istiyor. Sanat bunların hepsini yapmanıza fırsat verir. Sizi rahatlatır, güveninizi yıkmaz, sizi terapi eder, gönüldaşınız olur. Eğer sırrınızı kağıtlara, resimlere dökerseniz sizden izinsiz onu paylaşmaz. Sırrınızı saklama konusunda ketumdur, güvenilirdir.

Ayrıca tarihe, gelecek nesillere mal olması ve aktarılması için yaşananların yazılması, bir şekilde resimle, şiirle, romanla, besteyle kağıtlara dökülmesi, sanata dönüştürülmesi sorumluluktur. Acılar, duygular paylaşılmazsa kaybolur gider. Gelecek nesillere aktarılamaz ve ders-ibret olma tarafları kalmaz.

Bu gün yaşananlardan pek çok insanın haberi yok. Bazıları duymak istemiyor, bazıları derinliğini, boyutlarını bilmiyor. Ama zamanı gelecek ve bu yaşananlar araştırılacak, senaryolara dökülecek, hakkında filmler çevrilecek, romanlar yazılacak. Eğer bugünlerde yaşanılan hissiyat kayıt altına alınmazsa büyük romancılar, film yapımcıları nereden malzeme bulacak? Neyi esas alacak?

Yaşananlar sonraki nesillere aktarılmalı ki ibret olsun, tekrar etmesin. İnsanlar hemcinsine böylesine zulümlere bir daha tevessül etmesin. Bunlar anlatılmalı ki bazıları için empati, bazıları için de muhasebe yapma imkanı olsun.

Hizmet insanlarının neredeyse tamamının eli kalem tutuyor. Hemen tamamı okur-yazar. Şu anda evet çok zorluklar, imkansızlıklar var ama bu yaşananları, acıları, ikramları kabiliyetimize göre sanata, esere dönüştürmek bir vazife/vecibe diye düşünüyoruz.

Yukarıdaki resimi yapan mülteci çocuğun hayallerini düşüncelerini, yaşadıklarını bir gözyaşı damlasına sığdırdığı gibi herkes yaşadıklarını sanata dönüştürmeli. Duygularını renklere, desenlere, satırlara, mısralara, notalara, bazen bir tahta parçasına, bazen bir örgüye dökmeli.

Hissiyatımızı içimizde tutmak, bastırmak yerine ucuz-kolay sanat faaliyetleriyle esere dönüştürebiliriz; derdimizi görünür kılabiliriz. Hem kendimizi rahatlatmak hem de toplumsal sorumluluğumuzu yerine getirmek, gelecek nesillere bugünleri taşımak için!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. elinize saglik
    cok guzel bir konuya deginmissiniz
    ama nedense yorum yapmaktan bile usenen bir toplumuz malesef
    `ne yapsak yapalim ne de olsa birsey degismez` dusuncesi hareketimizi engelliyor ve bizi atalete surukluyor
    evet, dogru, hemen hemen hicbirsey degismiyor su anda ama olsun biz bize duseni yapmaliyiz diye dusunuyorum

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin