Yemen’de insanlık krizi: Milyonlar, ablukada ölümü bekliyor

HABER-YORUM | İSKENDER DERVİŞ

Önceki gün Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreter Yardımcısı Mark Lowcock’un dikkat çekmesiyle gözler bir anda Yemen’e döndü. BM’ye göre Yemen, ‘dünyanın en büyük açlık felaketiyle’ karşı karşıya. 27 milyon nüfuslu ülkenin yaklaşık 3’te 1’i, gıda erişimi konusunda sıkıntılar yaşıyor. 7 milyon kişi, açlığın kıyısında. Yaklaşık yarım milyon çocuk, yetersiz beslenirken, Kızıl Haç örgütü, 900 binden fazla kişiyi etkileyen Kolera salgınıyla mücadele çağrısı yaptı. Son olarak Suudi Arabistan’ın liderliğindeki koalisyonla savaşan Husi isyancılarının Riyad’a füze göndermesiyle, Suudi yönetimi bölgeye ulaşan büyün yolları kapatma kararı almıştı. Eğer bu durum devam ederse, korkulan başa gelmiş olacak.

ARAP BAHARINDAN, ARAP HAZANINA

Yemen, Suriye kadar dikkat çekmeyen bir krize ev sahipliği yapıyor. Aslında hikâyesi çok benzer. 2011’de başlayan sokak gösterileri neticesinde, tıpkı Tunus ve Mısır’da olduğu gibi ülkenin uzun yıllardır ‘tek adamı’ olan Ali Abdullah Salih, görevi devrederek ülke dışına çıkmıştı. Kuzey ve Güney Yemen’in birleştiği günden bu yana, yani 1990’dan itibaren ülkedeki en güçlü adam olan Salih, 2001’den sonra düşmeye başlayan petrol gelirlerini ‘adaletli dağıtmadığı’ için son yıllarında otoritesinin zayıflamasına karşı çaresizdi.

1990’da Kuveyt’i işgal eden Saddam’ın en önemli müttefiklerinden biriydi fakat bu durum ülkede ekonomik krize de yol açtı. Suudi Arabistan bunun karşılığında ülkesindeki 1 milyondan fazla Yemenli işçiyi sınır dışı etti. Aşiretlerin güç merkezleri oluşturduğu Yemen’de Salih, son savaşını da Ahmar aşiretine karşı verdi ve çatışmalar neticesinde yaralanarak ülkeyi terk etti.

Salih’in gidişiyle birlikte, Libya’dakine benzer şekilde, çeşitli ajandaları olan gruplar arasında bir mücadele başladı. 1962’ye kadar Şiiliğin bir kolu olan Zeydî mezhebine mensup imamlar tarafından yönetilen Yemen’de, 20. yüzyılın ikinci yarısında bir çeşit nüfuz mücadelesi yaşandı. Önce Mısır’ın bölgeye el atmasıyla Kuzey ve Güney Yemen olarak iki bölge oluştu. Bu, Osmanlı’nın bölgedeki hakimiyetini İngilizlere kaptırmasından sonraki de facto ayrıma da uygundu. Yemen ordusuyla yakın ilişkiler kuran Mısır, Kuzey Yemen’e askerleri hâkim kılacaktı. Güney Yemen’de ise Suudi Arabistan’ın desteklediği Zeydî İmamı’nın yönetimi bulunuyordu. İran’daki 1979 devriminden sonra, bölgede bir de İran Şiilerinin nüfuzu hissedilecekti. 1990’da Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle, Arap Yarımadası’nda Mısır’ın etkisi azalacak ve Kuzey Yemen’le Güney Yemen birleşmek zorunda kalacaktı.

ZEYDİ HANEDANININ ARDINDAN HUSİLER

Yemen’de Zeydî Hanedanı giderek zayıflamış, asker kökenli bir siyasetçi olan Ali Abdullah Salih, birleşen Yemen’in lideri olarak öne çıkmıştı. Yemen demek, Osmanlı zamanında Kızıldeniz’in önemli limanlarından Aden demekti. Bunun yanı sıra ülkenin Afganistan gibi dağlık yapıda olması, diğer devletler tarafından kuşatılmasını ve kontrol edilmesini de zorlaştırıyor. Nitekim Mısır Ordusu’nun bir zamanlar beklemediği bir yenilgiye uğradığı Yemen’de, şimdilerde de ABD’nin de desteklediği Suudi liderliğindeki koalisyon da zor günler yaşıyor.

Sünni Arap ülkelerinin karşısında bulduğu Husiler, aslında 1990’larda ortaya çıkan bir hareket. Barış ve hoşgörü mesajları veren, eğitimli bir kitle olan Husiler, Zeydîliğin yeni bir yorumunu temsil ediyordu. Ancak grupta zaman içinde geleneksel Şii görüşleri savunan bir damar ortaya çıktı. 2000’lerde Husiler, camilerde protestolara başladı ve hükümetle araları açıldı. 2004’te Ali Abdullah Salih, gösterilere müdahale edilmesini emretti ve grubun lideri Hüseyin el-Husi burada öldürüldü. Bu yıldan sonra Husiler silahlanmaya başladı. 2010’a kadar süren çatışmalar sonunda bir uzlaşma sağlanmıştı ki, 2011’de Arap Baharı’nın patlak vermesiyle Husiler de muhalif gösterilere katıldı.

Grup, Salih’in görevi bırakmasından sonra kurulan 565 delegeli Ulusal Diyalog Konferansı’na 35 delege gönderebilmişti. Konferansta, Yemen’in federal bir yapıya kavuşturulması ve Husilere de güçlü oldukları yerlerde yönetim hakkı tanınması kararlaştırılmıştı fakat Husiler daha fazla yerde kontrol talep ederek öneriyi reddetti ve isyan etmeyi tercih etti. İlk hamleleri, yeni devlet başkanı Mansur Hadi, başbakan ve kabineden iki bakanı ev hapsine almaktı. Hadi ve arkadaşları kaçarak Aden şehrine varmayı başarınca Suudi Arabistan, onlara sığınma hakkı verdi. Sonrasında ise Husilerin isyanına karşılık bir koalisyona öncülük etti.

Sürecin başından bu yana Husilere, İran’ın silah temin ettiği ve Suudi nüfuzuna karşı grubu kışkırttığı ileri sürülüyor fakat İran bütün uluslararası toplantılarda bu iddiayı reddetti.

MEZHEP KAVGALARININ VE TERÖRÜN ODAĞI

Bölgedeki diğer mezhepsel çatışmaları düşündüğümüzde, Yemen’deki iç savaş şaşırtıcı bir görünüm arz etmiyor. Suriye’de 2011’de başlayan ve hâlen devam eden silahlı çatışmalar, İran’la diğer Sünni ülkeleri karşı karşıya getirmişti. Katar ve Türkiye’nin, Suriye’de İran’la uzlaşmaya başlaması gerilimi azaltacak gibi görünüyordu fakat Suudi Arabistan’ın yeni yönetiminin tırmandırdığı Katar kriziyle birlikte, Sünni-Şii çatışması da alevlendi. Son olarak Lübnan’da İran’la Suudi Arabistan arasında bir bilek güreşi yaşanıyor.

Öte yandan Yemen, El Kaide’nin en sofistike biriminin konuşlandığı bölge. El Kaide’nin kurucusu Üsame bin Ladin’in özellikle önem atfettiği bir ülke. ABD’nin insansız hava araçları (drone) uzun süredir Yemen’de aralarında sivillerin de olduğu çok sayıda insanı öldürdü. El Kaide’nin yanı sıra bölgede IŞİD’in de varlığı bulunuyor. Coğrafi koşullar, terör gruplarının saklanmasına imkân verirken, ekonomik koşullar daha fazla adam toplamalarını sağlıyor. Yemen, dünyanın en fakir ülkelerinden biri olmayı sürdürüyor.

SİVİLLER BÜYÜK AÇLIKLA KARŞI KARŞIYA

BM’ye göre, Suudi Arabistan’ın öncülüğünde başlatılan hava operasyonlarında 8 bin 670 kişi öldü ve 50 bine yakın kişi yaralandı. Bunların yüzde 60’ını ise siviller oluşturuyor. Kolera salgınından dolayı şimdiye kadar 2 binden fazla insan hayatını kaybederken, yüz binlerce kişi hastalıktan etkilendi. Ülke nüfusunun 10’da 1’i yaşanan çatışmalardan ötürü evlerini terk etmek zorunda kaldı. Suudi koalisyonunun hava saldırıları kimi zaman şehirleri hedef alıyor ve günlük hayatı doğrudan etkiliyor.

BBC adına bölgeyi gezen gazeteci Nawal al-Maghafi’nin anlatımına göre, ülkedeki hastanelerin yarısı hizmet vermeyi durdurmuş. Birçok köyde koleradan etkilenenler evde bir şekilde tedavi görmeyi umuyor. Hastaneye ulaşacak paraları yok. Nüfusun yaklaşık yarısının bu durumda olduğu düşünülüyor. Yoksulluk o noktaya ulaşmış ki, sokakları dilenciler doldurmuş. Kamu çalışanlarının bile maaşlarını bir yıldır alamadığı bir ortamda, dilenmekten başka çaresi kalmamış yüz binler mevcut. Suudi Arabistan’ın uyguladığı abluka şartları ağırlaştırıldıkça, Yemen’deki hayat daha da çekilmez ve ölümcül hâle geliyor. Bunun yanı sıra isyancıların ele geçirdiği yerlerde havaalanını kapatmalarının, buralara yardım ulaşmasını engellediği söyleniyor.

BM’nin üye ülkelerden, 2 milyar 900 milyon dolarlık taahhüt aldığı acil yardım paketinin ise sadece yüzde 30’u toplanabilmiş durumda. En azından insanî yardımlar için bir koridor açılabilmesi, Yemen’in kısa vadedeki en büyük beklentisi.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin