‘Yaşanabilir’ bir din inşa etmek; ama nasıl?

AHMET KURUCAN | YORUM

“Dinimi yaşamak istiyorum ama bana öğretilen veya karşılaştığım sorunların cevabı olarak söylenen şeyleri de makul bulmuyorum. Zamanda geriye gitmek gibi geliyor bana. Neden din adamları günümüz şartlarında yaşanabilir bir dini inşa etmekten çekiniyor ve sürekli bizi maziye taşıyor?”

Farklı açılardan yaklaşarak farklı zamanlarda cevabını vermeye çalıştığım bu soruya kısaca maddeler halinde bir kez daha cevap vermek istiyorum.

1- Herşeyden önce burada din derken dinin inanç, ibadet ve ahlak boyutu değil, sosyal hayatı düzenleyen kuralları kastediliyor. İnanç, ibadet ve ahlaki kaideler sabitededir, tarih üstüdür, evrenseldir, değişmez, değiştirelemez.

2- ‘Yaşanabilir’ bir dini inşa etmede başat rolü oynaması gereken din alimleri büyük bir ihtimalle kendilerini yetkin ve ehliyetli görmüyorlar. Özgüvenleri eksik ama bu eksikliğin temel nedeni bilgi seviyeleri.

Basit bir misal vereyim; bir yıl kadar önce Türkiye’deki İlahiyat fakültelerinin İslam hukuku kürsülerinden toplam 407 öğretim görevlisi olduğunu yazan bir makale okumuştum. Soru şu; bu 407 İslam hukuku öğretim görevlisi içinde yapmış olduğu çalışmalarla, yazdığı makalelerle, uluslararası sempozyum, konferans ve çalıştaylarda ismini duyurmuş, Arapça ve herhangi bir Batı diliyle konuşabilen kaç insanımız var acaba?

3- Müesses nizamın düşünce kalıplarını aşamıyorlar. Usulü fıkıh üzerinden misal verelim. Usulü fıkhın aşılamaz olduğuna inanıyor ve onu yeterli görüyorlar. Yeterli görmeyenler de var. Birçok güncel ve aktüel sorunlarımızın mevcut düşünce kalıpları ile belki de çözülemeyeceğinin farkındalar. Ama onlar da o güncel sorunlarda bizi hükme ulaştıracak düşünce metodolojisi üretebilecek kapasiteye sahip değiller. Sonuçta değişen bir şey olmuyor. Yeterli diyenler de yetersiz diyenler de aynı noktada buluşuyor ve soruda bahsedilen yaşanabilir dini inşa etmede yaya kalıyoruz.

4- Arz-talep dengesizliği. Halkımız arasında, “Alan memnun satan memnun!” denir ya, aynen öyle. En basit misaliyle okuduğunuz yazıya konu yaptığım soruyu soran kişi gibi kaç kişi vardır İslam toplumlarında? Talep olmayınca arz da olmuyor. Arz olsa rağbet bulmuyor. Aksine, “Bu da nereden çıktı?” deniliyor. ‘Modernist’ deniliyor, ‘Her sorunu çözdük bu mu kaldı’ deniliyor ve yargısız infazlar yapılıyor. Ağzı olan herkes konuşuyor anlayacağınız!

5- Müslüman muhayyilesinde ıslah/tecdit/ihya/reform/güncelleme kavramları sakıncalı kavramlar maalesef. Böyle olunca Kur’an’daki, “Beni İsrail” geçen ayetleri duyduğu an tüyleri diken diken olan Karadenizli amca misali, bu kelimeleri ve kavramları duyanların tüyleri de diken diken oluyor. Bir duvarla karşılaşıyor bu eksende yapılan tespitler. Söylenen sözler de müthiş bir önyargı ile dinleniyor ve fonksiyonunu icra etmiyor.

6- Dinin araçsallaştırılması ve içinin boşaltılması günümüz dünyası içinde en büyük engelleyici faktör olarak karşımızda duruyor. İslam dünyasında hayatı siyaset üzerinden okuyan bir zihniyet var ve din siyasetin İsviçre çakısına benzeyen manivelası adeta. Nerede bir tıkanma oldu, gelsin din ve dini inançlar! Öylesine suistimal ediliyor ki din, din adına söylenen şeyler toplumun bir kesimini uyuştururken bir kesimini de dinden soğutuyor ve cazibesini kaybediyor. Türkiye’nin mazisine bu gözle bakın isterseniz. Hele son 20 yılına, bana hak vereceksiniz.

Sonuç; her eski eski değildir. Bizim dini geleneğimiz sorunlarımıza cevap üretiyorsa, mevcut birikimimiz o sorunları çözmede yeterli ise yenilik arayışı içine girmeye gerek yok. Ama yetmiyorsa, klişe tabirle çağın meydan okumalarına karşısında yetersiz kalıyorsa herşeye rağmen yaşanabilir bir din inşa etmek de inanan herkesin üzerine düşen bir mükellefiyettir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

17 YORUMLAR

  1. Size bir önerim olacak Hocam. Yoksa hep is o sunu yapmiyor, su sunu yanlis yapiyor … Anliyacaginiz Fasit daire. Tenkit hastaligi … Belki o yanlis yapan insanda gece yataginda kivraniyor ama ortam, günlük devir daim Hayatin akisindan kurtulamiyor …

    Simdi gelelim önerime daha dogrusu Projeye:
    Bu diyeceklerimin cercevesi gelistirilebilir…
    Islami hayatin heryönüyle yasandigi bir Köy kurun. Bu hayati gercekten yasamak isteyen. ABD de kurun Amis veya Menoniten benzeri. Amis dekiler gibi disardakilerine kapali olmayacak ama. Esnafi, Tarimi, camisi, imami, doktoru, eczacisi, kadisi, üretim yapan Mavi yakalinin hertürlüsü hatta Bankasi, para birimi $ olsun yine.
    Proje hertürlü yönleriyle calisilmali bütün ayrintilariyla ve Ekonomik olarakta kendini döndürecek. Tabi giren Aileler, disardaki aileleri vs. onun da cercevesi hep belirlenecek. Disariyla Ticaret serbest. Cuma vakti dükkanlar kapali ….

    ……
    Sonra Köhler, sonra ilceler, sonra Kentler, sonra Ülkeler.
    Hatta Örnegin 500 Haneli köy ise 1 Hotelide olsun ve bu Otel de disaridan bu hayati yasamak isteyen 1 hatta, 1 ay denesin.

    Sonucu merak diyorum simdiden. Maddi destegede hazirim aylik.

  2. Bizim gözümüz yemiyormu bu isleri? Maket Proje misali. Elin Adami yapiyor sonra bütün dünyaya yayiliyor. Bence biz baskalari icin yaptigimiz seyde bile kendimizi düsünüyoruz. Ahiret hayati icin bile bu böyle, kendimi belki Ailem kurtulsun der gibiyiz bilinc altinda.

  3. Bu dinin yaşanabilir olmadigini iddia ediyorsaniz sebebinide yazin, eksik olan nedir, bir örnek verin. bana göre Islam dini mükemmeldir, günümüzdede dört dörtlük yasanabilir, atacagimiz her adimnin ölcüsü bellidir, Ehli-Sünnet!

    • Bu din yaşanabilir bir din. Fakat Ne zaman kafası çok çalışan biri gelmiş dinde sorun varmış gibi yani anlaşılır yada yaşanılır değil gibi daha doğrusu sorun dinin kendisindeymiş ilim üstüne ilim yapmış, kitap üstüne kitap yazmış. Yani şahsi mülahazalarını kaleme almış. Tamam aklına ve ilmine şapka çıkarılır fakat cilt cilt kitaplar kütüphaneleri doldurmuş ama ortada ne bir sistem, ne yaşantılarda değişiklik, Müslümanlar hiç ahiret yokmuş gibi güllük gülistanlık yaşıyor. Yani sorun dinin kendinde değil. Sorgulamayan müslümanların ALGILARINDA problem var. İman ettim diyor. Allah’ı tanımak, sevmek, korkmak adına bir çabası yok, Meleklere varlığına inanıyorum diyor melek nedir, muhteviyatı nedir ne iş yapar nerede yaşar araştırmıyor sorgulamıyor, kitaplarına inanıyorum diyor KUran’ı anlamak adına bir çaba sarf etmiyor yüzünden okuyup geçiyor, Peygamberlere inanıyorum diyor peygamber hayatlarını misyonlarını sıfatlarını mucizelerini günümüz bilimyle nasıl olabilecği anlayışla düşünmüyor, okuyup anlamaya çalışmıyor. Ahiret gününe inanıyorum diyor ahiret nedir, hesap günü nedir, cennet nedir cehnennem nedir nasıl yerlerdir nerededir içindeki nimetleri veya azap mekanizmaları nelerdir hesap vermek nasıl olacak bir bylockun hesabını, bankaasya para yatırmanın hesabını mahkemede veremedik bütün hayatın hesabı nasıl verilebilecek bunları düşünmüyor, kader ve kazaya inanıyorum diyor hayatta kader nasıl oluşuyor kaderi bizmi oluşturuyoruz yoksa yazılmışa müdahil olmadan sadece yaşıyormuyuz, kaza dediğimiz hayatımızın oluşan anları yaratılıyor ve bu yaratılmış anlar nereye gidiyor veya duruyor yeni anlar eski anlar ile bağları nasıl oluşuyor, bunların bizimle bağlantısı nasıl oluşuyor, niyetlerimiz düşüncelerimizin bu anların yaratıldığında etkisi oluyor mu bunu düşünmüyoruz, Hayır ve şerin Allahtan geldiğine inanıyorum diyor hayır nedir, yaratılan her olayın hayır mi şer mi olduğuna nasıl karar vereceğiz, şer yani kötülük neden yaratılıyor, insanda neden kötülük var, doğada olan, hayvanda olan kötülükler neden var, insan kötüülüğü neden ister ve yapar bunları düşünmüyor, öldükten sonra tekrar diriltileceğine inanıyoruz diyoruz fakat ahiret için nasıl tekrar yaratılacağız, nerede yaratılacağız, nerede toplanacağız, bilincimiz nasıl oalcak, çıplak mı olacağız, kıyafetimiz olacak mı, bu evren içindemi olacağız, yoksa başka bir sisteme mi geçeeceğiz, Melekleri görecekmiyiz, yaratıldığımızda diğer insanlarla konuşabilecekmiyiz, bir şey yenilip içilebilebilecek mi, yoksa ihtiyaç olmayacak mı bunları düşünmüyoruz. Sonra iman tazeleme bütün bunların kafamızda tam olarak oturması sonucu yenilenmesi şeklinde mi olmalı mı yoksa amentüyü yüzünden okuyup iman ettk yeterli mi oluyor? Sonuçta diyeceğim sorun insanın algısında insan algısı dini tam olarak yaşamaya müsait yaratılmış.Sadece insan algısısını kullanabilme yeteneği üzerine çalışılsa bir çok sorunun düzleceğine inanıyorum. Sorun insanda, dinde değil.

  4. Talep var ama 1+1+1+1 dört gözüküyor 1111 yerine ama tersinden okuma yaparak tabiki. Hep biz niye böyleyiz yazilarindan bikti insanlar. Onu bir silin atin yahu. Hizmet adina biryerlere gezmeye gittiginizde balli balli anlatiyorsunuz. Hani nerde islami yasamlar üc-bes in disinda! Türkiyedeki fasik ve münfaiklarinada bakip vicdan rahatlatmaya gerek yok. Ayinesi istir kisinin lafa bakilmaz.
    Kimse reform meform istemiyor, kimse hurafeyide istemiyor (isid), kimse cahil Müslüman da istemiyor (taklidi iman kisminda cok).
    Türkiyede sorsan %80-90 Avrupa standartindan daha iyi Adalet ister, ekonomi ister, huzur ister, hobardalik olmasin ister, kizim serbest ama Ahlakli olsun ister, isterde ister, Avrupadaki kötülüklerde olmasin ister.
    Soru: Farzimuhal bu Hizmetin basina gelenler gelmeseydi Türkiyenin durumu ne olurdu. Bu cok Dilli hocalar olurmuydu. Amerika, Almanya, … heryerde Hizmet var. Istatiskler paylasin biraz.

    Afaki yazilara gerek yok, hadi gel ne yapabiliriz, köyümüzde, ilimizde, ülkemizde, dünyada.
    Network lar kuralim, güven kalmamis insanlarda güven tazeleyelim, gelin birdaha Iman edelim mantigi. Bittik öldük mantigi degil.

  5. “Kolaylaştırın zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin!” (B69 Buhârî, İlim, 11) – bu hadise binaen yapilmasi lazim, urkutmemeli insanlari islamdan.

  6. Ahmet bey, önemli bir konuya parmak basmışsınız. Yalnız, yazının bir noktasına katılmıyorum. 4. maddede arz-talep konusuna değiniyorsunuz ve talep olmadığı için arz da olmadığı saptamasında bulunuyorsunuz.
    Galiba durum pek öyle değil. Dini alanda bahsedilen konularda soru sormak, fikir yürütmek bizim toplumda sakıncalı bulunuyor. “Kafayı mı bozdun”, “Aman ha imanın gider”, “Sen kim oluyorsun ki bu konularda fikir yürütmeye kalkıyorsun? Arapça biliyor musun, bilmem kaç hadise vakıf mısın?” gibi bir sürü lafla insanlar susturulmaya çalışılıyor, ciddiye alınmıyor, dişlanıyor. (Gerçi anlaşıldığı kadarıyla Diyanet İşleri Başkanı da pek Arapça bilmiyor ama neyse).
    Yine de insanlar soru sormaya devam ediyor. Bazı sorularına geleneksel cemaatlerde cevap bulamayınca faklı ilahiatçıların eserlerine yöneliyor.
    Bir kısım insanda ise zamanla artık beklentiler kalmıyor. Bunlar da çözümü dinle arasına mesafe koymada buluyor. Artık ilgilenmiyor, bu gibi soruları hayatından çıkarıyor.
    Bu, işin konforlu yolu aynı zamanda. Dinle arasına mesafe koyan rahat bir şekilde hayatına devam edebilir. Öbür türlüsü olunca hem kendinizde hem de muhataplarda strese neden oluyorsunuz. Adınız dinde reformcuya filan çıkar, aforoz konusu haline gelirsiniz.
    Aslında bir süreliğine din adamları seslerini çıkarmasa, kamuoyunu taciz etmese, toplum biraz kafayı dinlendirme fırsatı bulsa daha iyi olur gibime geliyor.

  7. Yaşanabilir bir din inşa etmek demişsiniz yazının başlığında. Bu bende bazı düşünceleri tetikledi aynı zamanda.
    Normalde Yahudilik çok kuralcı, hayatın her alanını düzenleyen bir din olarak bilinir (bkz. Mitzvot). Bizde de durum çok farklı değil.
    Bir cumaya gitsen, yeterli değil, günde 5 vakit namaz kılman lazım. Beş vakit kılsan, o da yetmez, gece teheccüde filan kalkman lazım. Onu da yapsan kafi değil, şu kadar Kuran, şu kadar hadis okuman lazım. Onu da yapsan karşına başka şeyler çıkar…
    İyi bir Müslüman olmak için aslında emekli olman lazım ve hayatından din dışında her şeyi çıkarman lazım. Bir günün 24 saati içine aile ve meslek hayatı dışında bu kadar dini sığdırmak mümkün değil.
    Toplumda da ister istemez günaha girdiğin için en iyisi dağda bayırda inzivaya çekilip öyle yaşaman lazım.

    • Allah’in emrettiği yada Efendimiz (sav) ile gösterdiği duyurdugu hukumler dini sabiteler dışında kalanları, acik birakilan hususlari yeniden ele almak çok normal, fıtri ve insani bir durum. Kur’an’da insan aklına, muhakemesine verilen değeri goz onunde bulundurunca da bunun murad-ı Ilahi’ye daha uygun olduğunu dusunmek mümkün. Insanlık boyunca semavi dinlerin oz ve esaslar degismeden farkli hukumler ve değişikliklerle gelmesi de bunu göstermiyor mu? Ayrıca yeri ve işimize geldiğinde dinin temel kaidelerinden olan namaz, kurban vs ile ilgili (cem, organizasyonlarla sadece yurtdisinda kurban kesme vb) mezhepler üstü aksiyonlar alinabiliyorken, dinin sabiteleri dışındaki hususlarda zamana uygun hukumler oluşturmayı reform yapmayı gereksiz görmek fıtrata aykırı hareket etmektir.
      Daha da otesinde, cami kursulerinden insanlara yasanmaz bir din anlatildigi ve dayatildigini dusunuyorum. Efendimiz’in (sav) bazi sahabelerine “sunlari yapsan yeter” dedigi acikken, hala gecede 100 rekat namaz kilma her gun hatim yapma gibi yapanı hiç görülmeyen seylerle dini anlatıyoruz. Rutin mesai yapan, ailesi ile vakit gecirmesi gereken, sosyal sorumlulukları olan ekser insanlara subjektif kulluk ile orneklendirme yapmak teşvikte bulunmak iyi niyetli olsa da fitri ve karsiligi olmayan bir durum. Ayrıca kulluk ve ibadet sadece namaz kılma Kur’an okuma da degil. Guzel ahlak, hak ve hukuka riayet, durustluk, yalan soylememe , emin olma vs gibi hususlar geri planda kalıyor.
      Dini subjektif kulluk yorum ve uygulamalarından kurtarıp ozu ile insanlara sunmak, insan muhakemesine acik birakilan konularda zamanın gereklerine cevap verecek hale getirmek su donemde İslam adına yapılabilecek en onemli islerden biri olsa gerek.
      Bu nedenle gelebilecek butun eleştirilere rağmen bu yazilari yazdigi için Sn Yazara tesekkur ediyorum.
      Yazara bir notum daha var: “Kötülük problemi” ile ilgili serinizin devamini bekliyoruz.

      • Siz hangi camiye gidiyorsunuz merak ediyorum. Su an bütün camilerde insanlari evvela namaza baslamak icin ikna sadedinden vaazlar veriliyor. Ve elbette sifir belagatle yapiliyor. Sifir belagati olan da atalarin gecede 100 rekat kiliyordu sen en azindan basla diyebilir cemaatine. Cemaat bunu bile yanlis anlamissa imamlara da hak vermek lazim belki.
        Diger taraftan güzel ahlakin, hak-hukukun geride birakildigini kim söylüyor ve konuyla ne alakasi var? Onlardan bahsedildigi zaman din daha yasanir mi oluyor. Ayrica en az namaz, kuran kadar onlardan da bahsediliyor, hatta daha fazla bahsediliyor. Sorun belagatte ve samimiyette.
        Müslümanlar olarak en büyük sorunumuz samimiyetsizligimiz.

  8. Burada cokca kez yazarimizin büyük laflar etme, plakatif cümleler kurma gibi aliskanliklarindan duydugum rahatsizligi dile getirmistim. Huylu huyundan vazgecmiyor ve bu kadar önemsedigi bir konuda bile kendi kalesine gol attigini görmüyor.

    Esasinda “yasanabilir bir din insa etmek” ifadesini kullanmak zorunda degil, meramini cok daha kolay anlasilir ve daha kolay kabul görür sekilde anlatabilir ama o büyük lafi etmezse catlar.
    Tecdit, islah, ihyanin arasina caktirmadan reformu da ekliyor ve bunlari sakincali bulanlara teessüf etmekle yetinmeyip kim oldugunu bilmedigimiz “Karadenizli amca” ile ayni cekmeceye koyuyor ki, hepimiz bu cekinceleri cehaletle aciklayalim. Ege ve Ic Anadoluda Karadenizlileri alaya almak bugün Ilahiyatcilar arasinda bile mesruiyet kazanmis bi sey.

    Simdi su dini yasanmaz hale getiren sosyal hayatla ilgili kurallar neler diye bakiyoruz yaziya, tek bir örnek yok. Dinin sosyal alanda ortaya koydugu bir hükmü inanc, ibadet ve ahlak gibi sabitelerden nasil bagimsiz düsünecegiz buna dair bir bilgi de yok.

    Nedir bu sosyal hayati düzenleyen kurallar, kadin-erkek iliskileri mi, ana-baba hukuku mu, patron-isci iliskisi mi, giyim-kusam mi, yeme-icme mi? Buradaki hangi kurallarin konus amacinda inanc yok, ahlak yok, ibadet yok? Bunlarin hangisi icin biz islah/tecdit/reform edilse de rahatlasak diyoruz?

    Mesela ben bir örnek vereyim: Bir Avrupa ülkesinde karsi cinsle tokalasmak! Bu konuyu inanctan, ahlaktan bagimsiz nasil degerlendirecegiz? Hadi degerlendirdik ve bir kadinin bir erkekle tokalasmasinda tek bir zararin olmadigi bir Müslüman toplum olusturduk, ki bu mümkün görünüyor, zira gayrimüslimler bunun bir zararini görmediler. Peki cag bize bir kere daha meydan okursa ve bizden aile dostu oldugumuzda birbirimizin yanaklarindan da öpmemiz gerektigini dayatirsa? Sosyallesme alanlarimiza da karisirsa?

    Hic sunu sormuyoruz? Din mi hayati yasanmaz kiliyor yoksa cag mi dini yasanmaz kiliyor, burda bize düsen görev nedir? Bazileri kolayini bulmus, geriye gidiyor ve orada yasiyor. Biz bunu yapamayacagimiza göre ya caga yenilip dini “yasanir” hale getirecegiz, ya da cagi degistirecegiz. Bana kalirsa derdi cagi degistirmek olan bunlarla ilgilenmez, “yasanilir din”den kastin aslinda yasanilir, konforlu hayat oldugunu bilir.

    Sahsen ben bu konunun yine de atlanmamasini isterim, bazen gercekten pisi pisine zorluklar cektigimizi düsünüyorum cünkü. Bu sekilde kendimizi caga da anlatamayiz belli alanlarda. Ve fakat ben büyük bir fakih olsam ve “yasanabilir bir din”den bahsedecek kadar özensiz bir dile sahip birini görsem, bunun gözü göz degil der, takoz olurdum.

    Dinin bizden birtakim kurallarla aslen ne istedigini daha net ortaya koymak önemli ve fakat bu Ahmet Kurucan ile olacak bir is degil.

  9. “Dervisin fikri ne ise zikri de odur!” diye bir soz var. Hani moderncesi “Freudian slip” dedikleri. “İnşa” etmek! Ne kadar ilginc bir tercih! Sifirdan mi insa ediyorsun, yoksa tamamen yikilmis da yeniden mi insa ediyorsun?

    Hani, Tevrat kaybolmustu da, Hz. Uzeyir (as) uzerinden Allah cc tekrar onu buldurmustu. Aceba muslumanlar icin, Kur’an, sunnet ve diger buyuk Islam alimlerinin ortaya koymus oldugu kaynak eserler kayip mi olmus?

    Yazarimiza bir ilham gelmis de yeniden ‘dini’ insa mi ediyor? Her ne kadar yazinin iceriginde meramini pat-kut anlatsa da, hic bir sey tesaduf degil. Allah cc iste boyle icindekini disina bildirir!

    Derdin, buyugumuzun derdi gibi, “dini/Islam’i hayata hayat kilma” degil ki! Tepetaklak olmus bir anlayisla “su cazip dunya hayatini dine nasil hayat kilarim/inşa ederim”; populer olurum, basimi kuma gomer, olumu oldurmeye calisirim..!

    Nedir aslanim senin Rabbin ile derdin? Hani Iblis de demisti ya Rabbine “ O zaman ben de senin kullarini sapitir, senden uzaklastiririm” diye. Ya seytanlastiginin farkinda degilsin, ya da bir piyonu haline geldiginin.

    Allah cc, bizlere hakiki iman lutfetsin ve sonra onda sabit kilsin. Kim dediki ahirette iman sahibi olmanin ve onu muhafaza etmenin kolay olacagini!

  10. Burada yorum yazan arkadaşlara bir tavsiyede bulunmak istiyorum. Ne düşünüyorsanız düşünün ama Allah rızası için bunu yazıya dökerken “Acaba bu yazdığım şeyler anlaşılır şeyler mi?” diye kendinize sorun. Yorumların birçoğunda bir sürü dilbilgisi hatası, noktalama yanlışları ve anlatım bozuklukları var. Cümle nerede başlıyor, nerede bitiyor, anlamak güç; mantıkî olarak da argümanlar birbirine güçlü bir şekilde bağlanmamış, minimum derecede dahi bir kompozisyon yok. “Ne demek istemiş acaba?” diyorum.

    Yani oturup bir yazara uzun uzun cevap yazıyorsanız herhalde anlaşılmak veya derdinizi anlatmak için yazıyorsunuzdur. O yüzden de yazdığınızı göndermeden önce en az bir kez başkasının gözünden okuyun, kendi gözünüzden değil. Siz kendi fikirlerinizi ve ne demek istediğinizi elbette biliyorsunuzdur, fakat diğer insanların sizin zihninize bir erişimi yok. Bizim sadece sizin yazdıklarınıza erişimimiz var. O yüzden aklınızdan geçenleri en açık bir şekilde yazıya dökmeniz gerekiyor.

    Son olarak da, bu sitede yorumlar zaten bir veya iki gün sonra yayınlanıyor. İstisnai durumlar haricinde de sansür olduğunu sanmıyorum. Burada üslup açısından ne kadar berbat yorumların yayınlandığına şahit oldum. O yüzden “Bana sansür uygulanıyor” demeden önce en az iki gün bekleyin.

  11. Sevgili yazar ve sevgili yorum yapan arkadaşlar…

    Hepinize çok teşekkür ederim..

    Hepinizin ortak bir dert taşıdığını hissediyorum… Allah rızası ve içinde bulunduğumuz çıkmazdan nasıl çıkar bir yol bulma 🧭 derdi..

    Ve bu güzel manzarayı bize sunan yazıları sansürsüz bir şekilde yayınlayan bu haber platformu…

    Hepinize teşekkürler…

    Ben de okuduklarıma şunu ilave etmek istiyorum:

    Bireysel özgürlük ve hürriyet ne kadar çok ise çözüme kavuşmak o kadar kolaydır…

    Bizim kültürümüzde ve din anlayışımızda en büyük eksiklik ve hatalı yorumlar bireysel özgürlük ilkesini ihlal ile başlıyor…

    Bu konuda tarihimizde ilk ve son büyükler olarak Ebu Hanife’nin ve Bediüzzamanın yorumları oldukça ufuk açıcı… Ama bugün için onlar bile yetersiz kalır… düşünmek ve üretmek samimiyet ile birleşmeli..

    Hepinize selam ve saygılar sunuyorum..

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin