Yargıtay Tetkik Hâkimi Mustafa Özmen: Bir iftira ile 28 ay hapis yatırdılar

BASRİ DOĞAN | AMSTERDAM, TR724

15 Temmuz darbe girişimi devam ederken HSYK 2 bin 745 hâkim ve savcı hakkında gözaltı kararı verdi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, terör örgütü üyeliği suçlamasıyla 140 Yargıtay, 48 Danıştay ve 5 HSYK üyesi hakkında da gözaltı kararı aldı. Yyüksek yargıdaki ilk gözaltılar Yargıtay’da yaşandı.

Bu isimlerden biri de Yargıtay Tetkik Hâkimi Mustafa Özmendi. Bir gece operasyonu ile açığa alınan, akabinde sahte ve yalancı şahit iftirası ile 28 ay hapis yatan Hâkim Mustafa Özmen yaşadıkları süreci TR724’e anlattı.

YARGITAY VE GENEL SEKRETERLİKTEN TAKDİRLER ALDIM

“İsmim Mustafa Özmen. Hukuk fakültesinden 1992 yılında mezun oldum. Daha sonra avukatlık stajı yaptım. Bir müddet serbest avukat olarak görev yaptım. Daha sonra 1997 yılında hâkim ve savcılık sınavını kazanarak, staja başladım. 1999 yılında ilk görev yerim Ordu ili Cumhuriyet Savcılığı oldu. Daha sonra sırası ile Tokat-Reşadiye, Ardahan-Çıldır’da toplam 6 yıl süre ile savcı olarak taşra görevinde bulundum. Daha sonra yabancı dil bilmem nedeni ile 2005 yılında Yargıtay’a tetkik hakimi olarak atandım. 2005 yılından 2014 yılına değin, Yargıtay Birinci Başkanlığında görev yaptım. Oradaki görevim, yurt dışından gelen mahkeme heyetlerine yargı kurumlarını ziyaretlerinde eşlik etmek, ziyaret programlarını hazırlamak, aynı zamanda Yargıtay’dan yurt dışına gidecek heyetlerin programlarını hazırlamaktı. Ayrıca ilerde değineceğim üzere Avrupa Birliği ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile ortak proje yürüttüm. Bu görev süremde 6 Yargıtay başkanı ile çalıştım. Bu özverili çalışmalarımdan dolayı Yargıtay Başkanlığından ve genel sekreterlikten takdirler aldım.”

15 TEMMUZ’DA YARGITAY’IN İÇİ BOŞALTILDI

“2014 yılında bir atama ile Yargıtay Tetkik Hakimliği görevinden, Uşak Cumhuriyet savcılığına atandım. Aslında Yargıtay’da görev yapan hakimler, Yargıtay’ın izni olmadan taşraya atanamıyordu. Ama bir gecede kanun değişikliği ile bunu değiştirdiler. Bu durum tamamen HSYK’nin inisiyatifine kaldı. Darbeden iki yıl önce bunlar oldu. Darbe esnasında ise Uşak’ta Cumhuriyet savcısı idim. Yargıtay bağımsız yüksek dereceli mahkemedir. İlk derece mahkemelerin verdiği kararların son inceleme merciidir. Bağımsız üyeleri vasıtası ile bu kararlar verilir. Benim dönemimde bağımsız olarak hukuka uygun kararlar veriliyordu. Yargıtay üyeliği saygın bir makamdı. mâ maalesef 15 Temmuz’dan sonra her şeyin içi boşaltıldığı gibi Yargıtay’ın içi de boşaltılmış oldu. İlk derece mahkemelerin dizayn edildiği gibi, Yargıtay da yeni bir dizayna tabi tutuldu. Maalesef hukuk değil ama birtakım mercilerin emirleri hukuk yerine geçti. Onların dedikleri uygulandı. Çünkü daha önce Yargıtay’ın vermiş olduğu birçok hukuka uygun kararlar var. Ergenekon ve balyoz davalarında. O davalarda getirmiş olduğu çok ince kriterler var. Delillerin değerlendirilmesi var. Hangi deliller delil olarak kabul edilir. Hangileri delil olarak kabul edilemez. Yani onların hepsi bir kenara atıldı çöp oldu onlar. Artık bir kişinin ben bu şahsın cemaatten olduğunu sanıyorum demesi yetti. Ve maalesef sonradan kurulan istinaf mahkemeleri olsun, veyahut Yargıtay olsun, istihbaratın veya polisin düzenlediği tutanakları kesin delil olarak kabul edip karar verdiler. Maalesef yargı adına çok acı bir durum.”

BAŞSAVCI: ‘CEMAAT İLE HUKUK İÇERİSİNDE MÜCADELE EDİLMEZ’

“17 ve 25 Aralık tarihinden sonra işte herkese bir kulp takıldı, ihraç edilen hâkim savcılara, bu durum sadece yargıda değil, polis, asker, öğretmenlik ve değişik birimlerde bir şekilde cemaatle ilgisi oluklarını düşündükleri kişileri görevden uzaklaştırmak, onları hapsetmek zaten bunların niyetlerinde varmış. Fakat hukuk içerisinde bu niyetlerini gerçekleştiremiyorlardı. Ben Uşak’ta savcı olarak görev yapar iken, bir tane başsavcı yardımcısı vardı. Normal kendi aramızda konuşur iken, kendisi aynen şunu söyledi. ‘Cemaat ile hukuk içerisinde mücadele edilmez’ bunun anlamı nedir diye soracak olursanız, bu cemaatin yaptığı hukuksuz hiçbir şey yok. Bu ülkenin kanunlarına uyuyorlar. Yanlış bir işleri yok. Düzgün ve dürüst işler yapıyorlar. Ama biz bu kuzuyu yiyeceğiz. Maksat budur. Fakat bunlar ile hukuk içerisinde mücadele edilmez diyor. Yani nasıl mücadele edilecek. Ellerinde bir bahanelerinin olması lazım. Çünkü halka bunu af edersiniz yutturabilmeleri için, yani ikna edebilmeleri için, ellerinde çok büyük gerekçelerin olması lazımdı ki, biz bunları yapıyoruz ki bundan dolayı. Bu yaptıkları meşru olarak gösterilsin diye. Yani ben buradan şunu anlıyorum. Hukuk içerisinde mücadele edilmez demek, biz hukuk dışı mafya yöntemi usuller ile bu işi bitireceğiz. Yani aslında bir savcı vekili tarafından bu sözün sarf edilmesi, ‘biz hukuk dışına çıkacağız, biz kanun tanımayız’ demek anlamına gelmektedir. Hukuku uygulayan, hukuku icra edecek bir makam tarafından bu dile getiriliyor ise, yani derler ya deri kokar ise tuzlarsın. Tuz kokarsa ne yaparsın. Artık hukuk bir yerde bu hale geldi ise, hukuk bir yerde siyasi iradenin kurşun askeri oldu ise, yapacak bir şey kalmıyor.”

3 YIL BOYUNCA DÜRÜST İNSANLARI TEK TEK TESPİT ETMİŞLER

“Benim Yargıtay hakimliğinden, Uşak iline savcı olarak atanmam tenzili rütbe anlamındadır. Daha sonradan o zamanki HSYK Başkanı Mehmet Yılmaz açıklamıştı. Darbe olduğu gece neden böyle 2700 kişiyi nereden buldunuz. Nasıl tespit ettiniz de bunları ihraç ettiniz. Bunları tutuklamaya sevk ettiniz. Yani kendi ağzı ile söyledi. Biz 3 yıldır bu konuda bir çalışma yapıyorduk. 3 yıldır bunlar hakkında listeler tutuyorduk. Yani buradan şu anlaşılıyor ki, demek ki darbeden önce 3 senedir kim düzgün hareket ediyor ise, kim hukuka uygun davranıyor ise, kim gerçekten çalışkan ise, bunları teker, teker tespit etmişler. Maalesef bunlara da cemaatçi diye bir damga vurmuşlar. Bu bizim ihraç gerekçemizde de var. Bu insanlar çok çalışkandırlar. Yabancı dil bilirler. Kariyer yaparlar. Aynı zamanda personeline güler yüzle davranırlar. Meslek arkadaşlarıyla iyi geçinirler. Ama bunlar ‘teröristtir’! Nasıl terörist bunlar denildiğinde de siz bilmezsiniz diyorlar. Demek ki hükümet çok yanlış işler yaptı. Bu yanlış işleri devam ettirmek ve fazlası ile yapmak istiyor. Ama karşılarında böyle rüşvet yemeyen, hırsızlık yapmayan, alkol içmeyen, namusu ile yaşayan, yanlış işleri olmayan, dürüst ve güvenilir insanlar var. Onların yapmak istedikleri yolsuzluklar, karşısında bir engel. Daha doğrusu bu yanlışları, yolsuzlukları rahatça yapamıyorlar. Yapamayınca ne olacak. Bu iyiler grubunu ortadan kaldırılması lazım ki, biz har vurup harman savuralım. İstediğimiz gibi hareket edelim. Kanun dışına çıkalım. Keyfi hareket edelim. Kanunları bir tarafa atalım tanımayalım. İstediğimiz kadar hırsızlık ve yolsuzluk yapalım. Bizim karşımızda kimse durmasın. Ama biz bu dürüst insanlara kanun nazarında bir şey yapamayız. Hukuk içerisinde bunlar ile mücadele edemeyiz. Çünkü biz hukuksuz işler yapacağız. Bunlar bize engel olacaklar. Bunların ortadan kaldırılması lazım. Onun için 15 Temmuz gibi bir senaryoyu uydurdular.”

15 TEMMUZ ÖNCEDEN TASARLANMIŞ BİR KURGU DARBE İDİ

“Darbeyi televizyondan öğrendim. Saat 23:00 sularında. Bir nöbetçi savcı arkadaşım vardı. Jandarma komutanı darbe akşamı saat 22:30 civarında bu nöbetçi arkadaşıma telefon ederek şunu söylüyor. ‘Efendim jandarma karakolunun, etrafı yaklaşık belediye kamyonları ile çevrelenmiş’ daha darbe olduğu ortaya çıkmamış, televizyonlar duyurmamış. Bu araçlar AKP Belediyesine ait araçlar. Normalde eğer bir darbe olacak ise şayet, jandarma valiliği kuşatırdı. Jandarma, savcı bey belediyenin kamyonları askeriyenin çevresini kuşatmış biz dışarı çıkamıyoruz. Ne yapalım? Diye soruyor. Burada şu ayrıntı var. Belediye başkanı darbeyi televizyonlardan öğrense ki, aynı saatte bu kamyonlar oraya nasıl gelmiş olabilir. Cumhurbaşkanı darbeyi eniştemden öğrendim diyor. Saat 22:30’da belediye kamyonları orada hazır ise demek ki bu darbe planı çok önceden tasarlanmış ve gerekli yerlere talimatlar gitmiş ki belediye araçları orada hazır edilmiş. Darbeyi çok önceden birileri biliyormuş. Biz buradan şunu anlıyoruz ki hukuk içerisinde mücadele edemeyecekleri bu güzel insanlara karşı böyle kanlı bir 15 Temmuz senaryosunu ortaya koymuşlar. Ve maalesef bizim halkımız da buna inandı.”

SAHTE DELİLLER VE YALANCI GİZLİ TANIK İFADESİ İLE 28 AY CEZAEVİNDE KALDIM

“Beni ihbar eden Süller Belediye Başkanı Osman Saruhan. Benim izinsiz videomu çekip Bimer’e ihbarda bulundu. Bana iftira attı. HSYK, darbe senaryosundan iki üç ay önce belediye başkanının bu iftira sözlerini kabul edip benim hakkımda paralel devlet yapı mensubu olmaktan soruşturma başlattı. Ben de savunmamı yapıp belediye başkanı hakkında özel hayata müdahaleden şikayetçi oldum. Bu şekilde hukuk içerisinde mücadele edemedikleri benim gibi kişileri bir yerlerden uyduruk deliller bulup yok etmeye çalışıyorlardı. Fakat hukuk içinde olmuyordu. Maalesef AKP bütün teşkilatlara emir ve talimatlar göndermiş. Bunları tek tek tespit edin bize bildirin. Bunları sesli ve görüntülü kayda alın. Çünkü Osman Saruhan ben görüntülerini aldım. Bilgisayarıma yükledim, diyor. Bu fişlemedir. Ve bu fişleme çok ağır bir cezadır. İzinsiz bu yapılamaz. HSYK Başkanı Mehmet Yıldız’ın biz 3 yıldır hazırlık yapıyoruz demesi ile Osman Saruhan’ın bu fişleme eylemi birbiriyle örtüşüyor. Bu şekilde hukuk ve kanun dışı fişleme yöntemleriyle hazırlık yapılmış. Dar dairede AKP teşkilatlarında listeler tutulmuş. Kulaktan dolma bir kişinin beyanı, herhangi bir toplantıya gittiğini görmese bile, ben onun cemaatten olduğunu düşünüyorum, demesi yetiyor. Cumhurbaşkanı bu cadı avı ise yapacağız demişti. Aslında cadı avının bin kat beterini yaptılar. Birçok insana kıydılar. Birçok aileyi paramparça ettiler. Birçok insan suçsuz yere cezaevlerinde kaldılar. 15 Temmuz öncesi suçlamalar böyle idi. 15 Temmuz sonrasında ise bana yöneltilen suçlama, terör örgütü üyesi olmak. Delilin nedir? Delilim yok. İşte köydeki belediye başkanının yapmış olduğu şikâyet. Başkada bir şey yok. Benim hakkımda bir de gizli tanık vardı. Portakal isminde. İfadesinde, Mustafa Özmen veya Özben olabilir diyor. 1999 yılında Ankara Hukuk’ da okudu diyor. Kısa boylu ve esmer diyor. Ben ilk savunmamda bunu duruşmamda hakimlere söyledim. Ben kısa boylu değilim. 1.80 boyundayım. Ben esmerde değilim. Ben 1999 yılında Ordu’da Cumhuriyet savcısı idim. Ankara’da okumadım. İzmir’de okudum. Okulda yanlış. Soyadı zaten şüpheli yanlış. Ben zannediyorum ki mahkeme heyeti bu söylediklerimi kabul edecek te gizli tanığın dinlenmesinden vazgeçecek. Çünkü ifadenin hiçbir yeri tutmuyor. Hâkim tutukluluğun devamına gizli tanığın hazır edilmesine şeklinde karar verdi. Ben o kadar yıllık bir hukukçu olarak şok oldum. İkinci celse oldu. Sonra üçüncü duruşma oldu. Araştırmalar neticesinde Ankara’dan değil, İzmir’den mezun olduğu yazısı geldi. Esmer değil, kısa boylu değil. Soyadımda Özmen, Özben değil. Savcı bu celsede tahliyemi talep etti. Ama mahkeme heyeti tutukluluğun devamına karar verdi. Sadece gizli tanık bekleniyordu. Bu arada dava uzadı. Benim tutukluğum devam etti. 28 ay cezaevinde kaldım.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin