Yalan haber yoktur, yalanlara ihtiyaç duyan okuyucu vardır [Kemal Ay]

Çağımız, ‘post-truth’ çağı olarak adlandırılıyor. Artık ‘gerçeğin’ bir önemi kalmadı, insanlar neye inanmak istiyorlarsa ona inanıyorlar. Sigaranın sağlığa zararlı olduğu klinik deneylerde, yapılan bütün çalışmalarda ortaya konmuş bir gerçek. Ancak insanlar sigara içmek istiyorlarsa, kendilerine çeşitli bahaneler bulabiliyorlar. Sigara örneği bile, aslında bu ‘post-truth’ meselesinin yeni olmadığını ortaya koyuyor. Peki, yeni olan ne?

LİBERAL SÖYLEM SINIRLARINA ULAŞTI

Sanırım bunun cevabı, bir dönem ‘tarihin sonu’ diye adlandırılan liberal demokratik söylemin kendi yarattığı canavarda aranabilir. O ‘canavar’ henüz bir isme sahip mi, emin değilim. ABD’de buna ‘alt-right’ deniyor. Bir nevi ‘radikal sağ’. Liberal-sol politikaların karşısına ABD sağının böyle ‘tuhaf’ bir politik söylemle çıkması, şaşırtıcı. Ama alıcısı var, dahası seçim kazandırıyor. İngiltere’de ‘bağımsızlık’ söylemi tutmuştu Brexit sürecinde. Avrupa Birliği ve göçmen karşıtlığı bir potada eritildi ve ‘bağımsız İngiltere’ söylemi üzerinde birleşti.

Avrupa içlerinde liberal demokratik söylemin ‘çok kültürlülük’ ve ‘küreselleşme’ taraftarı söyleminin tam karşısında ‘Stop Islam’ diyerek sözünü sakınmayan bir Müslüman karşıtı siyaset yükseliyor. Seçimlerde itibarlarını kısmen kaybettiler ancak Avusturya’da, Danimarka’da kısmen hâlâ Hollanda’da etkililer. Almanya’da durulmuş değiller ve gelecek seçimler, Avrupa sağının geleceği adına önemli bir barometre olacak.

Türkiye’de iktidardalar. Erdoğan, Die Zeit röportajında açık açık dile getirdi. ‘Bağımsız medya’ olduğuna inanmadığını söyledi. Ona göre ‘medya’ bir silah. Rakiplerinize doğrultup kazanmanızı sağlayan bir mühimmat. Baba (The Godfather) serisinin üçüncüsünde, yeni kuşak mafya babası Vincent Corleone, İtalyan derin devleti P2’nin üyelerinden birine, “Politika ve finans anlamadığım bir alan” dediğinde şu cevabı almıştı: “Silahlardan anlıyorsun değil mi? Finans silahtır ve politika da tetiği ne zaman çekeceğini bilmektir.” Bugün medya da en az finans kadar önemli bir silaha dönüştü.

MEDYA, ARTIK TAM OLARAK BİR SİLAH

Rusya’nın ‘hibrit savaş’ teorisyeni General Valery Gerasimov, savaşların artık askerî araçlarla kazanılmadığını söylerken, bunu kastediyordu biraz da. Medya, ciddi anlamda ‘silah’ olarak görülüyor. Rusya’nın Russia Today (RT) ve Sputnik gibi dünyaya yolladığı ‘silahları’ var sözgelimi. Bu kanallar bulundukları ülkelerde, Rusya’nın çıkarları ekseninde yayınlar yapıyor. Suudi Arabistan ile Katar arasındaki krizde Al Jazeera’nın ‘anlaşmazlık maddeleri’ arasında sayılmasının bir sebebi var. Katar merkezli Al Jazeera’nın Arap dünyasında etkili bir ‘silaha’ dönüştüğü kabul ediliyor. Çin henüz bu işlerde yeni ancak onun derinden götürdüğü bir ‘interneti ele geçirme’ politikası var. Uzun vadede Google’u ve Apple’ı tahtından etmeye hevesli.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla ‘liberal demokrasi’ uzun süreli savaşı kazanmış gibiydi. Akademi ve medya alanında ‘bilgiye hükmetme’ savaşından bahsediyorum. Sovyet yanlısı pek kimse kalmayınca, komünizm de faşizmle birlikte ele alınıyor ve insanlığın kurtuluşunun ‘liberal demokratik değerlerde’ olduğu savunuluyordu. Ancak bu söylem de sınırlarına ulaştı ve kendi ‘canavarını’ yarattı. Medya alanındaki ‘yarılma’ bunun delili. Amerikan medyasında Fox TV’nin sebep olduğu etki, geçici değil. Donald Trump, rakiplerine ‘lakap takarak’ onları aşağılarken, ‘uzun süreli bir aşağılanmanın intikamını’ alıyor kendince.

Dostoyevski’nin romanlarında vardır. Şehrin önde gelenlerinin katıldığı bir şölene davet edilmeyen kimseler, bunu varoluşsal bir aşağılanma kabul ederler ve kendilerini ezdikçe ezerler. O ‘şölen’ bir nevi Tanrılar Dağı Olympos’a dönüşür ve oranın sırf varlığı bile böylelerini ezmeye yeterli hâle gelir. Bugün yaşadığımız süreç, ‘liberal demokratlara’ karşı kendini ‘ezik’ hissedenlerin, intikam alma süreci. Bunlar arasında sağ muhafazakâr politikacılar ve işadamları olduğu kadar, o ‘şölene’ davet edilmeyen daha radikal solcular da var. Muhtemelen sağ ve solun yeniden tanımlanacağı bu süreçte, ciddi sarsılmalar yaşanıyor ve medya bunun önemli alanlarından birisi.

NEDEN ŞİMDİ?

Yine de tetiğin çekildiği zamanın bize söylediği bir şey olmalı. Neden şimdi? Evvela söylem üstünlüğünün tadını çıkaran liberal medyanın rakibi hâline gelen ‘yeni muhafazakâr medya’nın kabiliyetini ispat etmesi ve oralarda bir yerlerde hatırı sayılır oranda ‘takipçi’ bulması. Liberal demokrat değerlere ikna olmamış insanlar var ve sayıları hayli çok. Bu insanlar o kadar çeşitli konulardan rahatsız ki, ‘yeni muhafazakâr söylem’ sadece bu alanlara yoğunlaşarak oy toplamayı başarıyor. Donald Trump, ABD’yi yeniden ‘içe döndürmekle’ hem göçmenlerden rahatsız beyaz Amerikalılara sesleniyor hem de küresel rekabetten bunalan orta çaplı iş adamlarını kazanıyor mesela.

Bu ‘yeni muhafazakârlık’ pragmatik olduğu kadar geçici. Ancak etkilerinin kalıcı olduğunu kestirmek zor değil. Türkiye’de olduğu kadar ABD’de de kavganın medya alanında çıkmış olması, tesadüf değil. Kitleler medya üzerinden ‘dolmuşa bindiriliyor’. Sosyal medya bunun bir diğer ayağı. Post-truth dediğimiz çağın alâmetifarikası da, internette yaşanan ‘yalan haber’ kavgaları. Sadece Twitter ve Facebook’taki sahte hesaplar üzerinden yapılan kampanyaları takip edenler bile ‘kavganın’ büyüklüğüne hayret ediyor.

SÖYLEMLERİ ‘EŞİTLEME’ ÇABASI

Çoğunlukla ‘söylemleri’ eşitlemeye çalışan bu ‘yeni muhafazakâr medya’ kendisini en güzel ‘alternative truth’ (alternatif gerçekler) ifadesiyle tarif etmişti. Yani maksat ‘liberal söylemin’ tahakkümünden kurtulmak. Bu sebeple uzun zamandır komünizmi ‘kurtarmaya’ çalışan sosyalist ve sol kesimden de ‘yeni muhafazakâr’ eleştirilere destek geliyor. Bir başka deyişle, liberal söylemin dayak yeme vakti. Zira liberaller kibirli olmakla, başkalarını akademiye ve medyaya almamakla itham ediliyorlar. Bu eleştirilerin haklı yönleri yok mu? Var. Zaten sorun da burada.

ABD’de önce Bill Clinton, ardından Barack Obama ile ‘zirveyi’ yaşayan ‘liberal söylem’ haliyle ciddi bir memnuniyetsiz kitle oluşturdu. Dünyanın geri kalanında bu eksen küreselleşme yanlıları ile karşıtları şeklinde belirdi. Doğu’da yeni milliyetçilikler ortaya çıktı. Kimlik siyaseti, yeniden ekonomik tabanlı siyasetin önüne geçti. ‘Yeni muhafazakâr söylem’ de insanları tam da bu ‘kimlik’ üzerinden yakalıyor. ABD’de beyaz Amerikalılara hitap ederken, Avrupa’da göçmen karşıtlığı üzerinden bir cephe oluşturmaya çalışıyor. Türkiye ve Hindistan’da ‘yerli ve milli’ duyguları sömürüyor. Rusya’da ‘güçlü lider’ iş görüyor.

İŞ YİNE OKUYUCU DA BİTİYOR

Son tahlilde, bu yeni medyanın inandırıcılığı toplumun ‘inanma ihtiyacı’ tarafından belirleniyor. İyi haber: ABD’de Fox TV eskisi kadar çok seyirci çekemiyor. Kötü haber: Yine ABD’de Sinclair Group gibi yerel medyayı satın alarak medya tekeli oluşturmaya çalışan ve ‘yeni muhafazakâr söylemi’ besleyen şirketler ortaya çıkıyor. Liberal söylemi, kendi iddiaları ile vurmaya kalkan Russia Today, Al Jazeera ya da mesela Türkiye’deki iktidar medyası, ‘eleştirellik’ silahını tek yönlü kullanarak rakibinin ağırlığını ortadan kaldırmaya odaklanmış durumda. Yoksa Rusya’da, Katar’da ya da Türkiye’de insanlar daha müreffeh yaşadığından değil…

Bunun panzehiri de, insanların bu çelişkilere kulak kabartıp yalan habere karşı ciddi bir hassasiyet geliştirmesi. Bağışıklık kazanmak için ‘ani tepkiler’ vermek yerine, olaylara daha serinkanlı ve uzun süreli bakarak tepki vermek önemli. Sosyal medya çağında, “Şu şöyleymiş!” diyerek dedikoducular gibi hemen her haberin üstüne atladığımızı düşününce, bu bahsettiğim zor ama radarlarımızı alabildiğine açıp her haberi eleştirel bir gözle okumayı öğrenmemiz gerekiyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin