‘Yakıp gitme değil yıkıp kalma’

YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan elinde kumanda haberleri zaplarken kuvvetle muhtemel kahkaha atıyordur.

Hayır, kastım, patronu olduğu medyanın haberleri veriş şeklinden duyduğu haz değil.

Dikkat çekmek istediğim muhalefetin ve “Türkiye uzmanlarının” yaptığı analizlerin isabetsizliğinden duyduğu keyif.

Üstelik bu durum yeni de değil.

Erdoğan gibi yarım asırdır göz önünde olan ve öngörülebilen bir siyasi hakkında hâlâ sağlıklı yorum yapılamaması gerçekten üzerinde çalışılması gereken bir durum.

BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

‘ARMUT PİŞ AĞZIMA DÜŞ’ BEKLENTİSİ

Eskiler emek harcamadan bazı işlerin olmasını ve hazır bir şekilde önlerine gelmesini tarif etmek için armut piş ağzıma düş derlerdi.

Bugün itibariyle Erdoğan muhaliflerinin de durumu aynen böyle. Muhalefet partileri tabi ki hiçbir şey yapmıyor değiller.

Mesela Erdoğan rejimi sona ermiş gibi kendi aralarında pozisyon dağılımı toplantıları yapıyorlar. Birisi “Ben başbakan olurum” diyor öbürü “Zinhar adaylıktan vazgeçmem” diğeri de “Şu kadar bakanlık isterim” diye diretiyor.

Oysa ki her şeye rağmen ayakta duran bir Erdoğan rejimi var ve ilk yapılması gereken bu iktidarın sandıkta yenilgiye uğratılması.

Sandıkta kazanmak için de iyi bir program güçlü bir kadro ve güvenli bir seçim için hazırlık gerekiyor.

Fakat gelin görün ki muhalefette “erken seçim talebi” dışında elle tutulur bir adım yok. Nasıl kadro kuracaklar, adayları ve programları ne olacak hala belli değil.

En önemlisi seçim güvenliği için hâlâ hazır değiller.

Kim nereden üretmişse, neye dayandırıyorsa “Bizim bir şey yapmamıza gerek yok, Erdoğan zaten batırıp gidecek” fikrine inanmışlar.

Mesela CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç dün yaptığı açıklamada “İktidar gitmeden devleti yağmalıyor!” dedi.

Bu teorisini desteklemek için de bu hafta içinde TBMM gündemine gelecek yasa tekliflerini hatırlattı.

Özkoç’un haklı olduğu bir alan var. O da Erdoğan’ın ülkeyi yağmaladığı. Ama bu yağma dün başlamadı, yarın da bitmeyecek.

Özkoç’un da aralarında olduğu muhalifler Erdoğan’ın yakıp yıkıp gideceğini o yüzden giderayak Katarlılara verilen Antalya Limanı’nın işletme süresini 2041’e, Singapurlulara verilen Mersin Limanı’nın 2056’ya, Limak’ın İskenderun Limanı’nın 2061’e, Albayrak Holding’e verilen Trabzon Limanı’nın 2052’ye ve Ciner Grubu’na verilen Hopa Limanı’nın da 2046’ya kadar uzatılacağını iddia ediyorlar.

Erdoğan’ın ülkeyi yağmaladığı ve bahsedilen limanları peşkeş çektiği doğru. Ama yanlış olan şu: Erdoğan bunları yakıp gitmek için değil yıkıp kalmak için yapıyor.

Ülke ekonomisi de çökse, sokaklar da karışsa, kan gövdeyi de götürse Erdoğan o enkazın üzerinde oturmaya devam etmeyi planlıyor.

Örnek aldığı yer ise tahmin edildiği gibi Venezuela değil.

Evet, Venezuela birçok noktada Erdoğan rejimine ilham veriyor ama yakıp yıkma konusundaki örneği komşumuz Suriye’den.

Ankara kulislerine hakim olanlar Erdoğan’ın “Esad her şeye rağmen ayakta kalabiliyorsa ben de hayli hayli kalırım” dediğini biliyor.

Örnekleri ve kulisleri çoğaltmak mümkün. Ancak sonuç değişmiyor. Erdoğan’ın yakıp yıkıp gideceğini bekleyenler boşuna bekliyorlar.

‘BATI’NIN ÇIKARCI BEKLENTİLERİ

Erdoğan ile ilgili yanılgının diğer boyutu ise ‘Batı’ dünyasında.

Başta Washington ve Brüksel olmak üzere Batı başkentlerinde Türkiye’deki muhalefete paralel bir fikir var.

Onlar da “Aman Erdoğan’la dalaşmayalım, biz bir şey yapmayalım o zaten kendi sonunu getirecek” yanılgısı ve fırsatçılığı içindeler.

Biraz da böyle düşünüyormuş gibi yapmak işlerine geliyor. Aksi halde başta insan hakları ihlalleri olmak üzere bir çok alanda adım atmak(!) zorunda kalacaklar.

Üç maymunu oynamayı strateji olarak satmaya çalışmak kolaylarına geliyor.

Mesela Washington Yakın Doğu Politikası Enstitüsü’nden Soner Çağaptay ABD’nin önde gelen dış politika dergilerinden Foreign Affairs’e yazdığı makalede Türkiye’de iktidar değişiminin sorunsuz yaşanması için muhalefetin Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesi için geniş çaplı af önermesini ve bunun da TSK’nın gözetiminde yapılmasının “mevcut en iyi seçenek” olduğunu savunuyor.

Çağaptay uzun yıllardır ABD’de ve Türkiye konusunda söz söyleyen birkaç isimden birisi. Ancak bu analizi Washington’daki yanlış okumaların bir yansıması. ABD Başkentinde bu ve benzeri senaryoları seslendiren çok. Çünkü ABD’nin birinci önceliği Türkiye’nin kaosa sürüklenmemesi.

Erdoğan rejiminin Türkiye’de yaymaya çalıştığı söylemlerin aksine ABD için kaosa sürüklenmemiş bir Türkiye daha makbul.

Çünkü çökmüş bir Türkiye hem AB hem de ABD için bela demek.

Çağaptay’ın senaryosu uygulanırsa ABD ve AB, Erdoğan’dan az hasarla kurtulmuş olmaktan mutlu olur.

Ancak muhalefet partileri gibi Türkiye uzmanları da yanılıyor. Belki de sadece kendi mahallelerinden nabızlar tuttuklarından böyle oluyor.

Öncelikle, Erdoğan’ın iktidarı ne olursa olsun bırakmayacağını göremiyorlar. Erdoğan koltuğu ‘kardeşim’ dediği Abdullah Gül’e bile bırakmamak için “Bizans Oyunu” çevirmiş birisi.

İkincisi Erdoğan işlediği suçları sadece kendisi ve ailesi ile sınırlı tutmadı.

Erdoğan suç yapılanmasını piramit gibi aşağı doğru yaydığı için suç ortaklığının bileşenleri Erdoğan’ın böyle bir anlaşma yapmasına fırsat vermezler.

Tabi bu noktada kimin hangi suçları hangi yetkiyle affedebileceği tartışmasını da unutmamak gerekir. Siyasi partilerin yargının yerine geçmesini önermek çok da mantıklı değil.

Türkiye uzmanlarının yanıldığı bir diğer nokta da TSK. Çünkü artık onların bahsettiği silahlı kuvvetler yok.

Başta Hulusi Akar ve kuvvet komutanları Saray’ın kapıkulu haline geldi. Onlar da suç yapılanmasının parçası oldular. 15 Temmuz darbe girişimi iddiasıyla Saray’a biat etmeyen herkes “FETÖ’cü” denilerek atıldı yerlerine SADAT referansıyla yeni bir ordu kuruldu.

Dolayısıyla bugünün TSK’sı bir garantör ya da arabulucu değil ancak rejimin ‘devrim muhafızları’ olabilir.

Uzun lafın kısası Çağaptay’ın senaryosu – ABD başkentinde hararetle ‘en iyi çözüm’ olarak sunulsa da – bir fantezi olmanın ötesine geçemez.

Sonuç olarak, sorunun kaynağını doğru analiz edemezseniz çözüm olarak  sunduğunuz yöntemler de havada kalmaya mahkumdur.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Tayyip gerçekten suriyeye benzeyecek. Esad ve muhaliflerin çarpışma hali gibi bir durum oluşmuştur. İyice şekillenince herkes görecek. Fakat buradaki savaşta ki bu savaş yaşanıyor aslında ama silahsız, tayyipin durumu onun zannettiği pozisyonda değil. Kendisini esada benzeterek büyük bir hataya düşüyor. Bu hata onun sonu olacak. Yoksa seçim söylemleri inandırıcı değil. Zaten muhalefetin yalandan seçim söylemi geliştirdiği belli. Bu aslında bir tuzak. Muhalefetin seçim söylemi seçime inandıklarından değil, tayyipe tuzak kurduklarındandır. Seçim söylemleri tayyipi harekete geçirmektedir ve hataya sürüklenmeye çalışılmaktadır. Bahçelinin görevi tayyipi kavga yoluna sürüklemektir. İmamoğlu konusunda sesi en çok çıkan bahçelidir. Başkaların rollerini üzerine almaktadır. En çok çığırtkanlığı o yapmaktadır. Genelde böyle çığırtkanlık yapanlar ortalığı karıştırdıktan sonra sessizce geri çekilirler. Bu taktik darbe öncesi kurulan senaryolarda da kendini göstermiştir. Burada amaç iktidarı çatışmaya sürüklemektir. Silahlarını kuşanmalarını sağlamaktır. Bu tablo esadın tablosuna hiç benzememektedir. Bu tablo daha çok esadın muhaliflerinin durumuna benzemektedir. Kendini iktidarda sananlar kendilerini esad ile mücadele ederken bulacaklardır. Onların esadı ise kılıçdaroğlu olacaktır. Çünkü muhalif psikolojiye sürüklenecekler. Çünkü psikolojik olarak iktidarı kaybetmiş psikolojideler. Yarın seçim olsa kaybedeceklerini biliyorlar. Demek ki artık iktidar değil muhalifler. İktidarı bırakmamak için savaşmayacaklar, muhalif olarak savaşacaklar. Yani esada karşı savaşan muhalif pozisyonunda olacaklar. Sonra başlarına daha kötü şeyler gelecek müslümanların. Muhaliflerin ışide evrilme süreci nasıl olduysa aynısı olacak. Yani kendini esada benzetiyor, onu uygun görüyor ama benzetmesi gerektiği kişi öncelikle muhaliflerin lideri olacak. Sonra ışidleşme süreci yaşanacak. Müslümanlar kendilerini esada benzettiklerini sanırken teröriste benzeyecekler. Bu terör örgütü ise suriyede esada hizmet etmiştir. Esad demokrasi getirmek yerine ışid sayesinde bütün müslümanları suriyeden uzaklaştırmıştır. Yetmedi. Işid sayesinde kürdistan devletin bir kısmı ortaya çıktı. Şimdi yarım kalan işi tamamlamak isteyeceklerdir. İmamoğlu üzerinden başlayacak çatışma sürecini insanlar seçim olayları olarak okurken aslında bu çatışma hdp ye yönelecek. Önce olgunlaştırılacak, organizasyon sağlanacak. Müslümanlar chp, bildiri üzerinden hazır hale getirilecek sonra bu öfke pkk ya kaydırılacak. Yani algı şöyle şekillenecek; imamoğlu-pkk-hdp şeklinde. Son durağa varınca eylemler başlayacak. Çünkü hdp uzun zamandır aynı cemaat gibi düşmanlaştırılıyordu. Eğer tayyiple barış anlaşması yapılırsa bu senaryo gerçekleşemez. O yüzden böyle bir anlaşma söz konusu olmayacak.

    Aslında suriyede savaş varken türkiyede de savaş vardı. Hayatın olağan akışına uymayan olayları çeşitli sebeplerle açıklamaya çalıştılar ama bu süreçler suriyeden bağımsız değildi. Suriyeli muhaliflerin ışidleşme süreci sadece suriyede olmadı. Adı konmamış fiili bir durum var. Fakat birde gerçekler var. Şu anda iki tane yapı var türkiyede. Birisi tayyipin islam devleti, diğeri muhaberat rejimi. Muhaberat rejimi esaddır. İşte müslümanlar bu noktada çok feci aldanacaklar. Aslında aldandılar ama bu görünür olacak.

  2. Mesela muhalefet muhaberat rejimine hiç laf etmez. Sadece şahıs olarak tayyipe sadece ekonomi alanında yüklenirler. Aslında yüklenmezler. Bütün ekonomistlerin söylediği şeyleri sadece tekrarlarlar. Ama kendi ekonomi programları yoktur. Başkan adayları yoktur. Projeleri yoktur. Avrupa birliği hedefleri yoktur. Çünkü zaten rejimleri kurulmuştur. İran oluyoruz demezler. Ama avrupaya kılıçdaroğlu emperyalistler der. Yani muhalefetin de rejimi vardır iktidarın da ‘devleti’. Şahıs devleti vardır. Yani devlet onundur. Benim devletim demektedir. O böyle derken ona paralel olarak gerçek devlet de şekillenmektedir. Gerçi şu anda devlet yok ve ilginçtir muhaberat rejimi yeni devletin yapısı, yönelimi hakkında hiçbirşey söylememektedir. Sadece garip bir helalleşmeden bahsedildi o kadar. Birde kanunlara uymayanlara uyarı yapıldı. Onda bile bir tarih verildi. Bu tarihten sonra kanuna uymazsanız suçtur dendi. Yani öncesi soru işareti. Yani tayyip kendi şahsını devlet yapmış yani koca devleti yutmuş sindirmeye çalışıyor. Müslümanlar onun şahsına bağlı olarak kaderlerini ona bağlamışlar. Ama muhalefet devletsiz de olsa rejimi kurmayı başarmıştır. Fakat kendilerini sır gibi saklamaktadırlar. Kendileri hakkında hiçbirşey anlatmıyorlar. İşin garibi kimse onları merak etmiyor. Bir soru bile sormuyor. Muhalefet kendini anlatacağı yerde tayyipin arkasına saklanmayı tercih ediyor. İnsanlar da bunu normal kabul ediyor. Yetmedi batıda kendisini tayyipin şahsı arkasına saklamaktadır. Adeta şahsı müthiş güçlü gösterme yarışındalar. Eğer devletler ben onlara bağırdıktan sonra seslerini çıkarmazlarsa bende kendimi çok güçlü hissederdim. Sanki şahsım iki devleti alıp birbirine tokuşturabilirim diye düşünürdüm. Yani hepsi tayyipin arkasına geçmiş mi diyeyim yoksa saklanmış mı anlamadım. Adeta bir insanı aldatmak için devletler düzeyinde tuzak kurulmaktadır. Karakter analizi iyi yapılmış belli, zayıf noktalar biliniyor, şimdilik muhalefet üzerinden yürüyorlar. Muhalefetin söylüyormuş gibi yapıp hiçbirşey söylememesi bu planın bir parçası görünmektedir.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin