Vurulan Rus uçağı sonrasında neler oldu?

YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

24 Kasım 2015 tarihinde Türkiye’ye ait F-16 savaş uçağı, Rusya Federasyonu’na ait bir SU-24M saldırı uçağını Türkiye-Suriye sınırına yakın bölgede vurdu ve düşürdü. Türkiye, Rus uçağının hava sahasına girerek tecavüzde bulunduğunu ve birçok kereler uyarı yapılmasına karşın Türkiye hava sahasını terk etmediğini, bunun üzerine angajman kuralları gereğince iki Türk F16’sı tarafından yakın takibe alındığını ve vurulduğunu açıkladı. Rusya savunma bakanlığıysa uçaklarının Türkiye hava sahasına girmediğini ve Rusya tarafından kontrol edilen Suriye hava sahası dâhilinde Türk uçakları tarafından saldırıya uğradığını açıkladı.

Rus uçağı vurulduktan sonra, Bayırbucak Türkmenlerinden oluşan bir cihatçı grup tarafından kontrol edilen bölgeye düştü. Düşen uçaktan fırlatma mekanizmasıyla atlayan iki Rus pilotun üzerine, paraşütle yere iniş yaparken üzerlerine cihatçı Türkmen grup tarafından makineli tüfeklerle ateş açıldı. Pilotlardan biri havada öldü. Diğer Rus pilot kurtulmayı başardı ve Rus birliklerince güvenli bölgeye kaçırıldı.

Rusya, Türkiye’nin Suriye’de cihatçı teröristleri desteklediğini ve IŞİD’le petrol ticareti yaptığını, böylelikle IŞİD’in finansmanına olanak sağladığını duyurdu. Rusya devlet başkanı Putin, Türkiye’nin uçaklarını düşürmesini “sırtlarından bıçaklanma” olarak niteledi. Aynı gün Rusya dışişleri, Rus vatandaşlarına Türkiye’ye gitmeme yönünde uyarı yaptı. Rus turizm şirketleri birbiri ardına Türkiye tur rezervasyonlarını iptal etti. Rusya genelkurmay başkanlığı, Türkiye ile her türlü askeri diyaloğun kesildiğini açıkladı. Rusya, olayın gerçekleştiği Türk-Suriye sınırında Rus savunma sistemlerini takviye etti ve Rus devriye uçuşlarını 7/24’e çıkardı. Putin, açıkça Türkiye’yi tehdit ederek, uçak düşürülme olayında Türkiye’nin yanlış yaptığını ve hatasını kabul ederek özür dilemesi, Moskova’ya tazminat ödemesi ve bu tür bir saldırının bir daha tekrar etmeyeceğini garanti etmesini, aksi halde her türlü yaptırım haklarını saklı tuttuklarını deklare etti. Erdoğan ise, Putin’e yanıt olarak, “Özür dilemesi gereken bir taraf varsa, bu biz değiliz. Hava sahamızı ihlal edenler özür dilemeli!” şeklinde açıklama yaptı. IŞİD yardımı konusunda Putin’in suçlamalarını reddeden Erdoğan, “İddialarını kanıtlaması gerek. Kanıtlayabilirse, ben bu makamdan ayrılırım” diye konuştu. Rusya, resmi olarak tüm Rusya vatandaşlarının derhal Türkiye’den ayrılmaları uyarısı yaptı. Aynı zamanda yüzlerce Türkiye vatandaşı iş insanı Rusya’dan sınırdışı edildi. Buna ek olarak, Rusya sınırlarına giriş yapmak isteyen Türk tırlarını geri göndermeye başladı.


Rusya: Erdoğan ve ailesi, IŞİD’in Suriye’deki yasadışı petrol sevkiyatıyla doğrudan ilişkili


27 Kasım günü, Rusya’nın ciddiyetini anlayan Erdoğan Putin’i aradı. Ancak Putin’in yardımcısı Yuri Uşakov, Putin’in Türkiye resmen özür dileyene dek Erdoğan’la görüşmeme kararı aldığını duyurdu. Kriz kontrolden çıkmıştı ve Türkiye’de TSK içinde ciddi bir bunalım baş göstermişti. Aynı gün Rusya Türkiye üniversiteleriyle ilişkileri askıya aldığını açıkladı. Türkiye menşeli televizyon dizileri yayından kaldırıldı. 28 Kasım günü Erdoğan Türk basınına “Yaşanan hadiseden dolayı gerçekten üzgünüz. Biz böyle olmasını istemezdik. Temenni ederim ki bundan sonra böyle bir şey olmaz” açıklaması yaparak, Putin’i yatıştırmaya çalıştı. TSK’ya yakın kulislerde Rus uçaklarının Türkiye sınırına yakın uçtukları ve Türkiye’ye ait her tür hava unsurunun Suriye’ye geçmesi halinde düşürülmesi emrinin verildiğini konuşuyordu. Batılı başkentlerde panik havası esiyordu. NATO bir taraftan ittifak kuralları ve centilmenlik anlaşması gereği Ankara’ya destek açıklamaları yapıyor, diğer taraftan kapalı kapılar ardından Rus uçağının neden düşürüldüğünü, bu emri kimin verdiğini anlamaya gayret ediyordu. 

“İşimizi yaptık ve özür dilemeyeceğiz!”

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Erdoğan’ın açıklamalarının aksine, geri adım atmayarak Rusya’dan gelen sert açıklamaların Ankara tarafından kabul edilecek gibi olmadığını söylüyor, her düzeyde görüşmeye hazır olduğunu, ama kesinlikle özür dileme diye bir şeyin söz konusu olmayacağını açıklayarak Moskova’ya meydan okuyordu. “Ordumuz sorumluluğunu yerine getirdi, işimizi yaptık ve özür dilemeyeceğiz!” diyerek Erdoğan’ın aksine bir tutum içine giriyordu. Putin, bu açıklamaların ardından, Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesinin nedeninin, IŞİD ile yapılan petrol ticaretini sürdürmek olarak açıkladı. Rusya tarafından IŞİD petrol konvoylarının Türkiye ile ilişkilerini belgelediği iddia edilen hava (muhtemelen uydu) görüntüleri basına sızdırıldı. Putin “elimizde ney istihbarat var” diyerek bu görsel kanıtlara atıfta bulundu.

Erdoğan Putin’in iddialarının kabul edilemez olduğunu ve iddia sahibinin (Putin’in) iddialarını ispatla mükellef olduğunu, aksi takdirde istifa etmesi gerektiğini söylerken, Rusya savunma bakan yardımcısı Anatoly Antonov Türkiye’nin “IŞİD petrolünün en büyük alcısı” olduğunu ve “haince bir savaş suçu işlediğini” açıkladı. Rusya savunma bakanlığı, uluslararası basına uydu fotoğraflarını dağıtarak, IŞİD petrol konvoyunun Türkiye yönünde seyir halinde net olarak görüldüğünü, Türkiye’nin IŞİD ile işbirliği yaptığını duyurdu. Artık Rusya aleni olarak Türkiye’yi savaş suçu işlemekle ve IŞİD’e hamilik etmekle suçluyordu. Bu açıklamanın yapıldığı tarihten bir gün sonra, 3 Aralık’ta Rusya tek taraflı olarak Türk Akımı projesini askıya aldı. Putin kararı duyurduğu basın toplantısında “Türkiye’yi pişman edeceğini” açıkladı ve ekledi: “Rusya’nın yanıtının sadece yaptırımlarla sınırlı kalacağını düşünenler yanılıyor!”.

İşte ne olduysa bu olaydan sonra oldu

Ergenekoncu çevrelerin bu aşamada devreye girdikleri görülüyor. Doğu Perinçek Rus uçağının düşürülmesinde ABD ve İsrail’in parmağı olduğunu öne sürüyor. Erdoğan ile Putin’in Rus uçağı düşürülmeden dört gün önce Türkiye’nin Cerablus bölgesine askeri operasyon düzenlemesi konusunu görüştüğünü, Putin’in bunu kabul ettiğini, Türk ordusunun kuzey Suriye’ye girmemesi için ABD ve İsrail tarafından uçak düşürülmesi olayının gerçekleştirildiğini iddia eden Perinçek çok enteresan bir şey söylüyor. Bağlamdan kopuk olmasına karşın “paralel yapı” ile ABD arasındaki ilişkiye değiniyor! “Türkiye-Rusya ilişkileri normalleşmezse AKP iktidarı devrilir!” diyor. Bu arada Ankara Rus pilotunu öldüren cihatçı Türk vatandaşı Alparslan Çelik’i apar topar tutukluyor. Cihatçının yeri Ankara tarafından biliniyor yani! Elleriyle koymuş gibi Alpaslan Çelik’i buluyorlar. Bu durum, Türk istihbaratı uçak düşürülmesi olayının neresinde sorusunu ister istemez akıllara getiriyor. Bayırbucak Türkmenleri kartının Türkiye’nin kuzey Suriye’ye yönelik askeri emelleri için en önemli meşruiyet zemini oluşturduğunu, Can Dündar’ın MİT Tırları haberinin bu nedenle Erdoğan’ın çok büyük tepkisini çektiğini de bu bağlamda hatırlatayım.

Cerablus’ta ne oldu?

Erdoğan orada ne yaptı veya yaptırttı? IŞİD petrolünde Erdoğan ve onun kontrolündeki Ankara ne gibi bir işlev üstlenmişti? Suriye’de neler dönüyordu? Bu işlerden Ankara’da kimler rahatsızdı? NATO bu olayları kontrol edebilmek ve Ankara’yı “normalleştirebilmek” için neler yaptı veya yapamadı? TSK içinde Rus uçağını düşürten, o emri veren hizip hangisiydi? Avrasyacılar Türkiye’yi Rus etkisine açabilmek için mi bunu yaptılar? Yoksa NATO’cu kanat Rusya ile ilişkileri kökten kopartmak için mi bu hamleyi yaptı? Davutoğlu ve Erdoğan’ın vur emrini verenler olmadığını biliyoruz! Bu işin kontrolü kimdeydi peki? MİT bu işin neresindeydi? Ankara’da Erdoğan ve çevresine “lades” yaptıran ve başladıkları işbirliğinde üstün taraf konumuna geçmeyi başaran Avrasyacı Ergenekoncular, bunu yaparken Rus uçağının düşürülmesi konusunu mu kullandılar? Emri kim vermişse vermiş, bunun önemi olsa da, olayın neticesi daha önemli: bu olay sonrasında Türkiye üzerinde artan bir Rus etkisi gözlemleniyor. Ve bu etki, 15 Temmuz’a kadar devam ediyor.

15 Temmuz gecesi Putin’in danışmanı ve Rus Avrasyacılığının babası Profesör Aleksandr Dugin Ankara’da ne yapıyordu? Neden “darbe istihbaratını Türk hükümetiyle paylaştığını” söyledi? Bu bilginin üzerine Türkiye’de neden kimse gitmedi? Bu iddia Ankara tarafından asla yalanlanmadı! Neden? Perinçek’in dediği gibi, Rusya’yı karşıya almanın bedeli iktidarın devrilmesi miydi? Eğer öyleyse, 15 Temmuz ve sonrasında tasfiye edilen NATO’cu subayları nasıl değerlendirmek gerekiyor? Bunlar Rusya’ya yanaşmayı reddeden ve maceracı bulan NATO’cu kanat olduklarına göre, 15 Temmuz öncesi fişlemeler konusunu bu bağlamda değerlendirmeyelim mi? Rusya 15 Temmuz’un planlanması ve icrası konusunda salt istihbari bir işbirliğinde mi bulundu? Acaba başka “daha aktif” bir misyon üstlendi mi? Neden Ergenekoncu Avrasya kanadı, 15 Temmuz sonrasında Perinçek ağzından İran’da yaptığı bir konuşmada İranlılara Türk ordusundan NATO’yu tasfiye ettiklerini söyledi? Neden CHP ve İYİ Parti gibi “muhalifler” NATO’dan uzaklaşan Türkiye meselesini hiç ama hiç gündemlerine al(a)mıyor? Türkiye’deki 15 Temmuz sonrası güç dengelerini incelerken neden karşımıza hep Rusya ve Avrasyacılar çıkıyor?

Bu soruların üzerine gittiğimiz sürece, 15 Temmuz’da ne oldu sorusuna daha tatmin edici yanıtlar verebileceğiz sanırım.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin