Van Gogh’dan gurbet mektupları: Yolun sonu uçurum!

SANAT | M. NEDİM HAZAR

Sanat çoğu zaman dışarıya kapalıdır sanat için. Özellikle üretim aşamasında oldukça ketum olur sanatçılar ve biz sanat tüketenler hep merak eder aynı soruyu sorarız: “Nasıl yaptın?” Daha detaylandıracak olursak: Nasıl çizdin, nasıl çektin, nasıl yazdın, nasıl besteledin vs vs…

Aslında bunun bir cevabı yoktur. Ancak pek çok sanatçı bunu ifade edemez. Fakat biz, sanatçının hayatına doğru yolculuğa çıkar ve onun kişisel yaşamını biraz daha yakından incelersek bazı kodları görmek mümkündür. Bu sebeple çok yaklaştırmaz sanatçılar biz sıradan insanları yaşamlarına.

Mektuplar bu anlamda çok önemli ve özeldir. Pek çok büyük sanatçının, tarihe mal olmuş karakterlerin nasıl biri olduğunu, hangi duygular içinde oran oraya savrulduğunu mektuplarındaki kendi satırların anlayabiliriz. 

Anlaşılması zor sanatçılardan biri de Vincent Van Gogh’tur. Gurbetin bu sanatçının hayatındaki önemi büyüktür. Hayatı boyunca hep bir şeyin peşinde olmuştur adeta. Ve kaleme sarılarak hem duygularını kelimelere, hem de çizgilere dönmüştür. Bugün ise bu büyük ressamın geride bıraktığı pek çok eserler gibi mektupları da birer sanat çalışmasıdır. Hem edebi değerleri vardır hem de görsel. 

Post-empresyonist akımın en önemli temsilcilerinden Vincent Van Gogh’un, Ocak 1878’de ise misyonerlik amacıyla Belçika’da fakir bir madenci bölgesi olan Borinage’a rahip yardımcısı olarak atandığını biliyoruz. Buradaki madencilerin zor ve kötü şartlarda yaşadığını gören ünlü ressam, onlarla empati kurabilmek adına önce sahip olduklarını paylaşıyor. Ardından ise en az onlar kadar zorlu hayat koşullarında yaşıyor.

Kardeşi Theo’ya yazdığı mektuplarda durumu şöyle anlatıyor Van Gogh: “Burada gördüklerim bana Thijs Maris’in  ya da Albert Dürer’in eserini hatırlatıyor. Bu adamlar karanlık madenden gün ışığına çıktıklarında kapkaradırlar, baca temizleyicilerine benzerler. Evleri çoğu zaman küçüktür, onlara ev değil de kulübe denebilir, çukur yolların kenarına, ormana, tepelerin yamaçlarına dizilmiş, serpilmiştir bu evcikler. Şurada burada yosunla örtülü damlar görülür, geceleri sevimli bir ışık sızar ufacık camlı pencerelerden…”

Başka bir mektubu: “Geçenlerde çok ilginç bir gezi yaptım, bu arada bir madende altı saat kaldım. Kapkara bir yer burası, bütün çevresi de ilk bakışta donuk ve kasvetli.  Bu madenin işçileri genellikle zayıf, hastalıktan yüzleri solmuş, yorgun, yıpranmış, kavrulmuş ve vaktinden önce ihtiyarlamış adamlar, kadınların da hemen hepsi sapsarı ve solgun. Madenin çevresinde madencilerin perişan evleri, dumandan kapkara olmuş birkaç ölü ağaç, dikenli çitler, gübre ve kül yığınları, dağ gibi yığılmış kullanılmaz kömür tozları, vb…  Maris burada seyrine doyulmaz bir tablo çizebilirdi…”

Kendisinin çizmeye başladığını da yine mektuplarından öğreniyoruz: “ ‘Kömür Madeninde’ adlı küçük desen pek o kadar önemli değil ama hiç düşünmeden çiziverdim işte onu. Çünkü madende çalışan bir sürü adamlar görüyorum burada…”

Hayatını mektuplardan takip etmek mümkündür Van Gogh’un. kardeşi Theo adeta onu canlı yayında izler gibi mektuplarından izlemiştir. Pek çok tablosunun beslendiği kaynağı da yine bu satırlardan öğrenmek mümkündür:

(Van Gogh bu okulda öğretmen olarak çalışır.)

“Seni, tüm geçmiş yıllarımı, evimizi düşündüm ve içimde şu sözler, şu duygu yükseldi: Beni yüzkarası bir oğul olmaktan koru, üstümden hayır dualarını eksik etme, hak ettiğim için değil, anamın hatırı için. Sen sevgisin, her şeyi içine alırsın. Senin sürekli hayır duan olmazsa hiç bir şeyi başaramayız. (Van Gogh’un dindar olduğu dönem) Mektubuma küçük bir karakalem resim ekliyorum. Okulun penceresinden bir görünüm. Çocuklarını görmeye gelen ana-babalar istasyona dönerlerken, çocuklar bu pencereden el sallarlar onlara. Hiçbirimiz bu pencereden görünümü unutamayız. Hele bu hafta sen de görmeliydin. Yağmur yağıyordu, özellikle alacakaranlıkta, sokak lambaları yandıktan sonra, ıslak yol üstüne yansıyan ışıklar görülecek şeylerdi.”

Aralık ayının ikinci yarısı 1881, Etten (Hollanda)

“Düşündüm ki bir kadınla birlikte olmak istiyorum, aşksız, kadınsız yaşayamam. Şu işe bak ki hiç de fazla aramam gerekmedi. Buldum bir kadın (Bir hayat kadını olan Clasina Maria Hornik, Sien olarak bilinir). Güzel değil, genç değil, hiçbir dikkat çekici özelliği yok, ama belki de nasıl bir şey olduğunu merak edersin. Oldukça uzun boylu, iri yapılı biriydi; elleri Kee’ninki gibi yumuşak hanım elleri değil, çok çalışan birinin elleriydi; kaba-saba adi olmadığı gibi, çok kadınsı bir yanı vardı. Fransızların işçi kadın dedikleri bir tip. Bir sürü derdi olduğu ilk bakışta anlaşılıyordu, yaşamı hiç de kolay geçmemişti. Neredeyse Kee ve benden de yaşlı, o da aşk deneyimleri geçirmiş; sırf bu yüzden daha çok seviyorum onu. Bu alanda bilgisiz değil, ben de değilim. Bu kadınla kurduğum ilişkiden hoşnudum, çünkü beni çalışmamdan alıkoymasına, neşemi şu ya da bu biçimde bozmasına olanak yok.”

Mayıs Başları 1882, Lahey (Hollanda)

Van Gogh Teo’ya, Sien’i anlatıyor. O sırada Sien’in bir kızı var ve hamile. Teo, bu ilişkiye hep karşı ve daha sonra da bu ilişkinin bitmesinde büyük etken.

“Söyleyin bakalım hangisi daha uygar, daha ince daha erkekçe bir davranış: Bir kadını terk etmek mi, yoksa aldatılmış bir kadının elinden tutmak mı? Bu kış gebe bir kadınla tanıştım; karnında taşıdığı çocuğun babası onu bırakıp gitmişti. Kış günü sokakları arşınlamak zorunda olan gebe bir kadın… Ekmek parası kazanmak için o bildiğin işi yapmak zorunda kalan gebe bir kadın… Bu kadını model olarak tuttum, bütün kış onunla çalıştım. Ona modellik ücretini tam olarak ödeyemiyordum, ama hiç değilse odasının kirasını ödedim ve Tanrı’ya şükür şu güne kadar onu da çocuğunu da soğuktan da açlıktan da koruyabildim, kendi ekmeğimi onunla paylaşarak. Onunla ilk karşılaştığımızda başta görünüşü dikkatimi çekmişti. Ona banyolar yaptırdım, bulabildiğim ölçüde besleyici yemekler yedirdim, biraz toparlandı, güçlendi. Onunla birlikte Leyden’e gittim; doğum yapabileceği bir hastane var orada. (Hastaymış, bebeğinin rahim içindeki duruşu kötüymüş meğerse, ameliyat edilmesi gerekti, neyse bebeği karnın içinde döndürmeyi başardılar. Kurtulma olasılığı yüksek, Haziran’da doğacak.) Şimdi bu kadın evcilleştirilmiş bir kumru kadar bana bağlı, bense hayatta bir kez evleneceğime göre onunla evlenmekten daha iyi ne yapabilirim? Ona yardımcı olabilmenin en iyi yolu, tek yolu bu; yoksa yoksulluk onu gene eski yolun itecek, o yolun sonu uçurum…”

Haziran/Temmuz 1884, Nuenen (Hollanda)

“Şu günlerde yeniden iki büyük yağlıboya etüde daldığımı, dokumacılarla ilgili iç mekân çalışmaları, hiç de suluboya ile uğraşmak havasında olmadığımı anlarsın. Dokumacılarla ilgili bu iki yeni çalışmama gelince, birinde tezgâhın bir bölümü, bir figür ve küçük bir pencere görünüyor. Öteki de gene iç mekân. Sarımtırak çimenlere bakan üç büyük penceresi var; bu renk, tezgâhta dokunmakta olan bezin mavisiyle ve dokumacının daha değişik bir mavi olan gömleğiyle karşıtlık yaratıyor.”

Aralık sonu 1885, Anvers (Belçika)

“Para elime geçer geçmez çok güzel bir model tuttum ve başının tablosunu gerçek boyutlarda yaptım. İçindeki siyahtan başka oldukça açık renkler kullandım. Arka plana altınımsı parlayan bir ışık koydum başın kendisi son derece yalın çıkıyor ortaya. Renkler şeması şöyle: Tonları iyi belirlenmiş ten rengi, boyunda biraz bronzlaşıyor, simsiyah saçlar, bu siyahı elde etmek için lal rengi ile Prusya mavisi kattım. Simsiyah saçlara şöyle bir kan kırmızı dokundurdum. Kafe Şantan’da çalışan bir kız bu. Ama resme vermeye çalıştığım anlam Ecco Homo (Pilatus kendisini halka gösterdiğinde İsa’nın yüzündeki anlam) havasında bir şey. Model geldiğinde, geçtiğimiz birkaç gece çok çalışmış olduğu belliydi, oldukça tipik de bir söz etti. Şahsen şampanya neşelendirmiyor beni, kederlendiriyor. O zaman ne yapmam gerektiğini anladım işte, aynı zamanda hem şehvetli hem de kedere boğulmuş bir şey anlattım. Düşünüyorum da şu fahişeler neye benzerlerse benzesinler, onlardan kazanç elde etmek, başka herhangi bir yoldan daha kolay. Aralarında çok güzellerinin olduğunu yadsımak olası değil, ayrıca günümüzün havası da bu, bu resimler her geçen gün daha göze giriyor. Mümkün olan en yakın zamanda, kendi odasında, dans giysileri içinde bir etüdünü yapmama izin vereceğine dair söz de verdi bana. Şu sırada bu sözünü yerine getiremiyor, çünkü çalıştığı kafenin patronu onun modellik yapmasını onaylamıyor, ama yakında bir kız arkadaşıyla oturmaya başlayacak, kendisi de öteki kız da portrelerinin yapılmasını istiyorlar. Gene geleceği günü hararetle umutla bekliyorum, çünkü hem çok çarpıcı bir yüzü var hem de kendisi nükteli biri.”

Yaz 1887, Paris

“La Segatori’ye gelince durum bambaşka. Ona karşı hala sevecenlik duyguları var içimde, umarım onun da bana vardır. Yalnız şu sıralarda, çok kötü durumda; ne tümüyle kendi başına buyruk ne de evinin hanımı, daha da beteri hasta ve çok acı çekiyor. Bunu açıkça kimseye söyleyemem, ama bana sorarsan kürtaj yaptırdığına inanıyorum (eğer doğal olarak çocuk düşürmediyse). Ama içinde bulunduğu durumda onu bu yüzden suçlayamam. İki aya kadar iyileşir umarım ve belki o zaman kendisini zorlamadığım için şükran duyar bana. Öte yandan iyileştikten sonra, bana ait olan şeyleri geri vermeyi soğukkanlılıkla reddederse ya da bana bir kötülük edecek olursa, şu kadarcık acıyacağımı sanma, ama gerekli olmayacak bu. Hala güvenecek kadar iyi tanıyorum onu. İşini sürdürmeyi başarırsa, alt kademelerde sürüneceğine en tepeye çıkmaya karar vermesini anlayışla karşılamak gerekir. İlerlemek için biraz da benim ayaklarımı çiğneyecekse olsun, ben razıyım. Onu yeniden gördüğümde yüreğimi ayakları altına almadı. Herkesin dediği kadar kötü olsaydı, bunu yapardı değil mi?”

Nisan başı 1888, Arles (Fransa)

“Çiçek Açmış Meyve Bahçeleri üzerine sıkı çalışıyorum. Gül renkli şeftali ağaçları kadar güzel bir meyve bahçem var. Çok çok uçuk pembe kayısı ağaçları… Şu sırada birtakım erik ağaçları üstünde çalışıyorum. Binlerce kara dal arasında sarımsı beyaz çiçekler… Korkunç denilecek miktarlarda boya ve tuval kullanıyorum, ama harcadığım paranın boşa gitmediğine inanıyorum. Bu ay ikimiz için de para bakımından zor olacak, ama bir şeyler ayarlayabilirsen, hazır ağaçlar çiçekliyken olabildiğince çok çalışmam bizim çok yararımıza. İşin içine iyice girdim artık, aynı konuda on resim daha yapmam gerektiğine inanıyorum. Çalışmalarımda oldukça değişkenim biliyorsun, meyve bahçelerinin resmini yapma tutkum sonsuza dek sürüp gitmeyecek. Meyve bahçeleri dizisini tamamladığımda bitkin olacağım; çünkü tuvaller 25, 30 ve 20 boyutlarında. Yaptığımın iki kat fazlasını yapsam bile elimizde gereğinden çok resim olmayacak. Sanıyorum bu dizi Hollanda’da buzları kırmamızı sağlayacak gerçekten. Mauve’nin (Hollandalı realist ressam) ölümü benim için çok kötü darbe oldu. Gül renkli şeftali ağaçlarını gösteren tablomda belirgin bir üzüntü sezeceksin.”

Eylül başı, 1889, Saint-Rémy (Fransa)

“Açık havada çalışırken, rüzgâra, güneşe, gelip geçenin meraklı bakışlarına maruz kaldığından, elinden geldiğince bir şeyler yapıyorsun, tuvali, üstünde fazla düşünmeden, öyle dolduruyorsun. Ama işte o zaman gerçeği, elzem olanı yakalıyorsun ki, bu en zoru zaten. Arada bir süre geçtikten sonra yaptığın etüdü yeniden ele aldığında bu kez fırça vuruşlarını nesnelerin yönüne göre ayarlıyorsun. O zaman daha uyumlu, bakması daha hoş bir resim oluyor elbette ve içindeki sükuneti, ne kadar varsa, neşeyi de ekliyorsun. Kendimi ilerde, belli bir başarı kazanmış bir ressam olarak gözümün önüne getiriyorum kimi kez; o zaman, burada geçirdiğim yalnız ve kötü günleri, ekin biçen köylüleri hücremin demir parmaklıkları (akıl hastanesi günleri) arasından seyrettiğim günleri özleyeceğimi düşünüyorum. Talihsizliğin de işe yarar yanları var.”

2 YORUMLAR

  1. hangi duygular içinde oran oraya savrulduğunu, oradan oraya.
    …..
    Ve kaleme sarılarak hem duygularını kelimelere, hem de çizgilere dönmüştür,
    Ve kaleme sarilarak, duygularini hem kelimelere hem de çizgilere dönüstürmüstür.
    ……

  2. Buradaki madencilerin zor ve kötü şartlarda yaşadığını gören ünlü ressam, onlarla empati kurabilmek adına önce sahip olduklarını paylaşıyor. Ardından ise en az onlar kadar zorlu hayat koşullarında yaşıyor.
    ….
    Buradaki madencilerin zor ve kötü şartlarda yaşadığını gören ünlü ressam, onlarla empati kurabilmek adına önce sahip olduklarını paylaşıyor, ardından ise en az onlar kadar zorlu hayat koşullarında yaşıyor.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin