Ütopyadan distopyaya AK Parti

Yorum | Erhan Başyurt

Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) başbakan adayı olan Martin Schulz, Almanya’da verdiği mülakatta şöyle diyor:

‘Erdoğan’dan benim gibi birçokları başlarda hoşlanmıştı, zira Türkiye’yi Avrupa’ya yaklaştırmak istiyordu. Bu, süreç içerisinde tam tersine dönüştü…’

Avrupa Parlamentosu eski başkanı Schulz’un bu sözlerini sadece Batı’da değil Türkiye’de de paylaşan çok insan var.

 

***

AK Parti, ‘siyasal İslamcı muhafazakarların’ ileri demokratik değerlerle çatışmadan, özgürlükleri genişletip, uzlaşmacı bir yönetim benimseyebileceklerine dair ‘umut ışığı’ydı… ‘Model’ gösteriliyordu.

Erdoğan, İspanya Başbakanı Jose Luis Rodriguez Zapetero ile birlikte ‘Medeniyetler İttifakı’ girişimini başlatıp, BM’nin de desteğini almıştı.

Türkiye, AB ile üyelik sürecini başlatıp, reform paketlerini hayata geçiriyordu…

Bir hayal gerçeğe dönüşecek, bir ‘ütopya’ hayata hâkim olacak diye beklerken, Schulz’un haklı eleştirisinde olduğu gibi her şey tam tersine döndü.

 

***

Tarihte çok az iktidar, kendi eliyle inşa ettiği güzellikleri, AK Parti gibi yine kendi iktidarında kendi eliyle yok etmiştir…

Her şey, hukukun üstünlüğünden kaçışla başladı. Sonrası çorap söküğü gibi geldi.

AK Parti’nin ‘Muhafazakâr Demokrasi’ anlayışı yerini klasik ‘otoriter siyasal İslamcı’ hastalığına bıraktı.

Türkiye de, Avrupa Birliği gibi gelişmiş ülke standartlarından sapıp Ortadoğu ülkeleri gibi otoriter/totaliter rejimlere benzemeye başladı.

 

***

Hayaller kabusa, ütopya da distopyaya dönüştü…

Distopya, yaşanmak istenmeyen baskıcı ve totaliter rejimlerin yönettiği ülke ve toplumları sembolize eder.

Ütopya yaşanacak bir ülke ve yönetim için erişilecek hayal ise, distopya yaşanmamak için çırpınacağınız baskıcı ve totaliter bir ülkedir, bir kabustur…

AK Parti, çoğulcu ve uzlaşmacı bir ileri demokrasi arayışını terk edip, dayatmacı ve baskıcı ‘Tek Adam’ rejimini tercih etti.

Yandaşlara kamu imkanları ‘ulufe’ gibi dağıtılırken, kamuda partili kadrolaşmaya gidilirken, muhalif olan herkese ‘düşman hukuku’ uygulanıyor.

 

***

Anayasamız ve evrensel hukuk kurallarına aykırı olduğu halde, hamile kadınlar, yeni doğum yapmış lohusa kadınlar tutuklanıyor.

‘İşkenceye sıfır tolerans’ anlayışı yerini yeniden polisin orantısız şiddeti ve sistematik işkenceye terk etti.

Gözaltı süresi OHAL bahanesiyle 30 güne çıkarıldı, uzun tutukluluk muhalifleri susturmak için keyfi cezalandırma yöntemine dönüştü.

Cezaevlerinde yaşam koşulları, sırf istatistiksel olarak bile tarihin en kötü verilerini sunuyor. 18-20 kişilik hücrelerde 60 kişi yatırılıyor.

Yargı bağımsızlığı yok edildi. Adil yargılama yok, avukatlar masumları savundukları için tutuklanıyor.

Avukatlarla görüşmeler sınırlanıyor. Savunma hakkı ihlal ediliyor.

 

***

Kutuplaştırılan toplumda, herkes birbirine ‘öteki’ gözüyle bakıyor.

Ortalık ihbarcıdan ve iftiracıdan geçilmiyor.

İnsanlar hiçbir savunma alınmadan, hukuki itiraz yolları kapatılarak işlerinden ihraç ediliyor. Ekmekleriyle oynanıyor…

Haklarında dava dahi açılmamış masumların özel mülklerine el konuyor, gasp ediliyor.

Özel eğitim kurumları ve üniversitelere gerekçesiz topluca el konuyor.

Yüz binlerin pasaportu ‘tedbiren’ iptal edilip, seyahat özgürlüğü kısıtlanıyor…

 

***

Polis devleti olmayı geçtik, ‘korku imparatorluğu’ inşa ediliyor.

İfade ve fikir özgürlüğü yok edildi.

Basın özgürlüğü ayaklar altında, haber alma hakkı çiğneniyor.

Aydınlar, gazeteciler, akademisyenler hapse atılıyor.

SADAT gibi silahlı milisler ve mafya liderleri, halkı kan banyosu ile tehdit ediyor…

 

***

Ne yazık ki AK Parti iktidarında Türkiye, bir ‘ütopya’ ülkesi olma yolunda ilerlerken, totaliter bir kâbus, bir ‘distopya’ ülkesi haline geliyor.

Ülke uçuruma sürükleniyor. George Orwell’in distopya türü ünlü romanı ‘1984’te olduğu gibi ‘Cehalet Güçtür’ anlayışı ve ekrandan yapılan beyin yıkamalarla koca bir halk heba ediliyor…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin