Utanmayanların, toplumun diğer kesimlerinin ve tarihin sırtına yükledikleri büyük kambur

YORUM | EMİNE EROĞLU

İnsanın yaradılıştan getirdiği utanma duygusunu (haya-yı nefsî) yetiştiği çevrede yitirmişti bazıları.

Bazıları aile terbiyesi bile görmemiş, imandan gelen utanma duygusunu da (haya-yı dinî) yalancı siyasetin çarkları arasında öğütmüşlerdi.

Bir “mekteb-i edep”te tahsil görmemiş, kalp kalesine yol bulup girememişlerdi.

Belki öyle bir kalenin varlığından bile haberdar değillerdi.

İnsanın insanlıktan nasîbi, hayâdan hissesi ölçüsündeydi ya, hayadan hisseleri olmadığı için insanlıktan nasipleri de yoktu.

Yüz çoktan yırtılmıştı da, astar meğer hiç yoktu.

Efendimiz’in (sav) “Hayâsız olduktan sonra istediğini yap!” hadis-i şerifini doğrulamak için ellerinden geleni ardına koymuyor, “hayâ” ve “hayat”ın birbirine bakan kelimeler olduğunu ispatlarcasına dokundukları her şeyi kurutuyorlardı.

“Şark’a bakmaz, Garb’ı bilmez, görgüden yok vâyesi;
Bir kızarmaz yüz, yaşarmaz göz, bütün sermâyesi!..”

dediği gibi Âkif’in, işlerini kızarmayan bir yüzün pişkinliği ile hallediyorlardı. “Cahil ve zalim”diler ve zulüm ve cehaletleri hayasızlıklarını besliyordu.
Arşa değen iniltiler onlara değmiyor, imdat çığlıklarını ninni gibi dinliyorlardı.

Kocası hapiste, oğlunun kalbi delik, babası alzheimer, annesi kanser, kendisi de dördüncü evre kanser hastası masum bir kadını hapse gönderiyor, ardından “o örgüt lideriydi, teröristti, ablaydı…” deyip kanayan vicdanları susturmaya çalışıyorlardı. Taştan ses geliyor, ama onlardan gelmiyordu.

“İnsanoğlu eğer edepli değilse insan değildir.
Hayvanla insanoğlu arasındaki fark edeptir.
Gözünü aç ve Allah’ın kelamını baştan başa gözden geçir!
Göreceksin ki ayet ayet bütün manasıyla Kur’an bir edep kitabından ibarettir!” diyen Hazreti Mevlânâ onların çağında yaşamış olsaydı, (tüm insan-ı kamiller gibi) onu da tehdit olarak algılayacak, itibarsızlaştırmak için çamur atacak, aleyhinde rapor yazdıracak, ellerinden geliyorsa zindanlarda süründürecek, sevenlerine kan kusturacaklardı.

Tek mirasları utançtı.

Geçtikleri her yerde kesif bir utanç duygusu bırakıyorlardı.

Utanmayanların, toplumun diğer kesimlerinin ve tarihin sırtına yükledikleri büyük kambur:
“Yıkılıp giden haya hissinin utancı.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin